Yeni Üyelik
37.
Bölüm

37. Bölüm

@herdem6060

Umarım yorumları ve beğenileri bol olur.

Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤

Instagram; herdem6060

İyi Okumalar

 

"Benim dudaklarım, benim ellerimde senin bedeninde özgürce dolaşsın. Öyle mi?"

Altuğ, karşılıklı hissettiklerine daha fazla gem vuramayıp Işık'ı kendine çekti. Dudaklarında ilk önce sakince hüküm sürdü. Bunun ikisine de yetmediğini anlayınca öpücüklerini derinleştirdi. Işık'ın iniltisiyle de işler çığırından çıktı. Çıplak bacaklarında ellerini gezdirmeye başladı. Sonrasında ellerini eteğinin altına soktu. Kalçalarından sıkarak daha çok kendine çekti. Genç kadından aldığı seksi karşılıklardan sonra nedensizce hafiflemişti.

Altuğ bedenlerini ayırdığında, Işık'ın kapanan gri gözleri açıldı. Kızarmış yanaklar büyük gri gözlerin maviye dönmüş şekline hayranlıkla baktı. Bir kere daha aşık olduğunu anladı. İçinden taşan duygularla büyük elini kaldırdı, güzel saçlarını okşamaya başladı. Sonra gömleğinin düğmelerine uzandı. Tek tek çözdükten sonra güzel gözlere tekrar kitlendi.

"Öyle bir içime işledin ki seni yüreğime hapsettim. Ömrüm boyunca benden tahliye kararı bekleme, sende beni serbest bırakma!"

"Aklından bile geçirme bundan sonra ki hayatında, cezan da benim! Ödülünde..."

"Emriniz olur hoca hanım, sizden güzel ceza da düşünemiyorum ödülde ," dedi ve gömleği çıkardı. Beyaz sütyenin içerisinde gözüken yuvarlıklardan bir süre gözlerini alamadı. Işık'ın heyecanlandığı inip çıkan göğsünden belli oluyordu. Altuğ ellerini kaldırdığında titrediğine inanamıyordu. Eteğin arkasındaki fermuarına uzandı. Dudaklarını, kaskatı kesilmiş sevdiğinin bedenine bastırırken, yavaşça fermuarı indirdi. Eteği aşağı doğru çekiştirirken bacaklarına dokunmayı ihmal etmedi. Işık'ın sesli nefes vermesiyle kahkaha atmak istedi. Ayağa kalktı. Işık'ı başının tepesinden öperek yatağa oturtdu. Bilerek çok yavaş hareket ediyordu.

Kendi gömleğine uzandığında Işık artık bu adam beni çıldırmak mı istiyor diye düşünüyordu? Gömlek çıktığında kara tenine göğsündeki yer yer kıllara ve aşağısındaki baklavalarına baktı. Farkında olmadan alt dudağını ısırdı. 'Adam ağzını sulandırdı,' diyen iç sesine kafa salladı. Pantolonda aynı yavaşlıkta çıktığında gri baksırının önündeki çıkıntıya gözlerini dikti. Kadın bu görüntüden sonra dilini çıkarıp, ısırdığı dudağı yaladı. Bir adım yaklaşan adama bakmak için başını kaldırdığında, gözlerindeki ve dudaklarındaki gülümseme çelişir haldeydi.

Öyle güzel öyle erotik bir görüntüydü ki Işık yutkundu. Bu saatten sonra kimse Altuğ'u tutamazdı. Kadını yatağa uzandırdı. Dudaklarının hakimiyeti sadece genç adamındı. Red edilmeyeceğinin bilinciyle istediği gibi hareket etmek istiyordu. İsteğini de sonuna dek gerçekleştirecekti. Altuğ'un dudakları boynuna usul susul indiğinde Işık gözlerini sımsıkı kapatmıştı. İlk önce ellerini nereye koyacağını bilmedi. Sonrasında adamının güçlü omuzuna tutundu. Altuğ'un elini kadının göbeğinde gezdirdi. Bir süre sonra yukarıya doğru yol aldığında sol göğsünü avuçladı. Sütyenin üzerinden bile tomurcukları belli olan yuvarlaklık aklını aldı.

Işık'ın sesi acı çeker gibi çıktığında kafasını kaldırıp, yüzüne baktı. Altında bacaklarını sıkıp sıkıp duran kadını tekrar aşkla süzdü. Onun için bu kadar heyecanlanıyor, onun için bu kadar kıvranıyordu. Bir erkek olarak bunun verdiği gururu dile dökmek istese dökemezdi. Işık'ın çenesinden öpüp tekrar göğüslerine indiğinde sütyenini aşağı çekti. Çok büyük olmayan diri memelere iştahla baktı. Sol göğüs ucunu ağzına aldığında Işık belini yukarı doğru kaldırdı. Ağzına aldığı ucun o öpmeye başladıktan sonra tam istediği kıvama gelmesiyle, ısırdı.

"Ah!" diye Işık'ın inlemesiyle dilini ısırdığı yerde gezdirdi. Bunu öylesine zevk alarak yapıyordu ki kalp çarpıntısı gittikçe yükseliyordu. Hiçbir zaman seks yaparken kalbinin böylesine çarptığını hatırlamayan genç adam memeyi ağzından çıkarıp derin bir nefes almak zorunda kaldı. Erkek tam anlamıyla kara bir adamken kadın süt beyazıydı. Altuğ için sevdiği kadınla bu görüntüleri öylesine estetik, öylesine baştan çıkarıcıydı ki, bozulmasın diye dokunmaya kıyamıyordu.

Kendini kaldırıp, bayıldığı dudaklara saldırdı. Aç ve kendinden vererek öpmeye başladı. İnlemeleri birbirlerinin ağzına akarken, dilleri en güzel şekilde raks etmeye başladı. Dudakları ayrılmadan kadını hafif kaldırıp, sütyenin kopçasını çözdü. Kollarından çıkarmasına yardım ederken genç kadın aceleciydi. Sütyen çıkar çıkmaz erkeğin dudakları tekrar göğüslerde gezintiye çıktı. Işık, Altuğ'un saçlarını çıplak sırtını gelişi güzel okşarken genç adamın bu dokunuşlara nasıl tepki verdiğinin farkında değildi. Göğüslerine oynanan oyunlarla kendinden geçmek üzereydi. Erkeğin elleri sürekli karnında bacaklarında geziyordu. Oysa sırılsıklam olmuş kadınlığının o ellere muhtaçlığı bambaşkaydı. Altuğ'un ellerinden birini kadınlığının üzerine koydu.

Ellerini çekmeden bastırmaya başladı. Altuğ göğüslerinden ayrılıp, göbeğine geldiğinde bu sefer başına yön vermeye çalıştı. İncecik külotu ıslanmıştı. Ellerine gelen ıslaklıkla Altuğ'un erkekliği şaha kalkmıştı. Onun için ıslandığını düşünmek, dokunmak başkaydı. Bütün bedenini en çok da küçük adamını güçlü bir istek kapladı. Hızla Işık'ın külotunu çekiştirdi. Şu dakikaya kadar dayanması bile mucizeydi. Yumuşak davranmak için mücadele etmişti ama bir an önce bembeyaz çiçeğe benzediğini hayal ettiği ve sadece onun olan kadınlığını görmek istiyordu.

Külot çıktıktan sonra bacaklarını ayırdı. Görmesi bile boşalmasına sebep olacak kadar etkilemişti. Altuğ'un bakışlarıyla utanmaya başlayan kadın bacaklarını kapatmaya çalıştı ama adam izin vermedi. Veremezdi! Sağ elinin iki parmağını kadınlığının dudaklarının arasına sokup, alttan yukarı okşadı ve kendini seyreden Işık'ın gözlerinin içine bakarak parmaklarını ağzına soktu. Parmaklarını yalaması genç kadını ilk kez konuşarak inletti.

"Ah hayır!" deyip tekrar bacaklarını kapatmaya çalıştı. Kapatmalıydı ihtiyaçtan ölen kadınlığını sıkması gerekiyor gibi hissediyordu. Altuğ'un sözlerinden sonra elleri çarşafları sıkmaktan beyazlamıştı.

"Biliyordum tadının bal gibi olduğunu," dedi ve tekrar aynı parmakla aynı hareketi yaptı. Ancak bu sefer o eller geri çekilmedi, devam etti. Işık'ın belini kaldırarak o baskıyı hissetmeye çalışması azgınlığını arttırdı.

"Şimdi ve bundan sonra bal damlayan pınarından beni nasıl uzak tutacaksın."

"Ya..yapma!"

"Söyle ne istiyorsun?"

"Of, ah lütfen durma!"

"Söyle!"

"Altuğ! Altuğ!" diye çığlık atınca adının söylenme şekline dayamayıp, dudaklarını sırılsıklam olan bölgeye bastırdı. Sertçe yalamaya başladı. Işık'ın kendini çekme çalışmalarını karnına elini bastırarak durdurdu. Sevdiği kadının çığlıkları erotik bir şarkı gibi kulaklarını doldururken, klitorisine yaptığı dil darbeleriyle çıldırma noktasına getirdi. Bir parmağıyla da girişine baskılar yapıyordu. Hafif içine soktuğu parmaktan sonra genç kadın tekrar konuşmaya da başlamıştı.

"Ah hayır hayır!" diyor belini kaldırarak sulu öpücükleri daha çok hissetmeye çalışıyordu. Işık'ın sıklaşan nefesi ve çığlıklarının artmasıyla sona geldiğini anlayınca dilinin olduğu yere parmaklarını bastırdı. Kendini yukarı çekti. Sevdiği kadının ilk orgazmını kaçıramazdı. Bunu düşünürken Işık, genç adamın elini bacaklarının arasına sıkıştırmış ve kıvranmaya başlamıştı. Ağzına kapanan dudaklarının etkisiyle çığlıkları boğuk bir ses gibi çıktı ve sonra kendini yastıkların üstüne attı. Sevdiği adamın boynundan tutup, kendine çekmeyi ihmal etmedi.

"Bu iş hep böyle mi?"

"Nasıl?"

"Böyle işte, tepelere çıkıp çıkıp pat diye düşmek gibi!" Fısıltıyla söyledikleri Altuğ'un kıkırdamasını sağladı. Saçlarını okşadı. Yanağından öptü. Sonra dalga geçercesine Işık'a takıldı.

"Tepelerden düştüğüne göre canının da yanmıştır şimdi."

"Belimde ve kasıklarımda sancılar hissettim. Yalnız bu sancılar hep böyle zevke dönecekse bu içimden taşan mutluluğa sebep olacaksa hep canımı yakabilirsin," deyince Altuğ kahkaha attı. Onun bir yerleri sızlamaya devam etse de önemli değildi. İlk defa kendi boşalmadığı halde sevişmekten çok zevk almıştı. Sevdiği kadın ne tatlıydı böyle, bugüne kadar yaşadıkları duygudan yoksun sadece bedenleri rahatlatan seksten başka bir şey değilmiş bunu anlamış oldu.

Işık pamuk gibi oldu. Uyumak için göz kapakları kapanırken beyninde bir ses bağırmaya başladı 'İnanılmazsın bencil kadınsın birde arkanı dön tam olsun. Altuğ ne olacak?' Işık pat diye gözlerini açtı. Onun uyuyacağını düşünen adam birden cin çarpmış gibi kendine gelen, gözlerini büyütmüş sevdiği kadına ne olduğunu anlamaya çalıştı. Tam ne oldu diye soracakken, dudakları güzel sevdiğinin dudaklarıyla örtüldü. Üzerine tırmanan kadına yardımcı oldu. Arzuyla öpüşmelerini nefes almak için kestiğinde merakına yenik düştü.

"Uyuyacaksınız sanmıştım hoca hanım."

"Sıramı savmadan mı? Şimdi acı çektirme sırası bende..."

Alaz bütün işlerini halledip, öğleden sonra kardeşiyle helikopterle Manisa'ya yola çıkmıştı. Ailesi de özel uçak ile geliyordu. Annesinin her şeyi dört dörtlük hazırladığından emindi. Sabah sadece mesajlaşabildiği cadı sevgilisini çok özlemişti. İkisi için seçtiği alyansları beğeneceğini düşünüyordu. Tuğsem ile ilgili duygularını hep uç noktalarda yaşıyordu. Bugün yüzük seçerken heyecanlanmasına bile şaşırdı. Bir önceki gün video olayına gösterdiği tepki hiç onun tarzı değildi. Bu kadın içine işlediğinden beri farklı bir Alaz tanıyor ve bu Alaz'a da alışıyordu. Öfkesi, kıskançlığı, mutluluğu, heyecanı ve en önemlisi aşkı coşkuluydu.

Geceden beri Tuğrul'un sorun çıkarmamasını, çıkarırsa da nasıl davranması gerektiğini düşünüyordu. Tuğsem için susmalı mı? Yoksa hastanede yaptığı gibi haddini bildirmeli mi karar veremiyordu? Dedesi durumu bildiğinden yarın akşam sen hiç konuşmayacaksın demişti. Tuğrul'un ses çıkarmama ihtimali yüksekti ama Tuğberk'i ne yapacaktı? Tuğberk aklına gelince istemsiz güldü.

"Hayır olsun abiciğim!"

"Tuğberk aklıma geldi. Küçük canavar akşam dövmese bari beni," deyince kardeşi de kahkaha attı. Sonrasında Berfin yeniden duruldu. Günlerdir kardeşiyle pek konuşamamıştı.

"Güzelim, neye canını sıktın?"

"İyiyim abi canım sıkkın değil."

"Elimde doğdun, bana yapma bari," diye gözlerinin içine içine bakarak elini tuttu. Berfin yüzünü çevirdi. Alt dudağı titremeye başladı. Ağlamamak için kendini sıkmaya başladı.

"Konuşmak istemiyorum."

"Tamam, üstüne gelmiyorum. Ne zaman konuşmak istersen, hep yanındayım biliyorsun değil mi?"

Berfin sadece başını aşağı yukarı sallayıp, ellerini ayırdı. Alaz, ısrar etmeyi düşünse de kardeşinin akmak için yol isteyen yaşla dolmuş gözleri susturmuştu. Dikkatli bakışlarını üzerinden çekti. Şimdilik rahat bırakmıştı, sadece şimdilik sesi çıkmamıştı.

Berfin ise abisine anlatacak bir şeyinin olmadığını düşünüyordu. O komiser bozuntusunu unutacaktı. 'Bir aydır sürekli unutuyorsun güya,' diyen iç sesine yine sinir oldu. Bir ay olmuştu, bir ay önce bütün umutlarının yıkıldığı ve gururunun ayaklar altına alındığı o günü nasıl unutacaktı? O görüntüler gözlerinin önüne geldiğinde hala pişmanlıkla kavruluyordu. Nasıl yapabilmiş, nasıl o cesareti göstermişti?

Manisa'ya vardıklarında abisinin heyecanına dudakları kıvrılarak tebessüm edebildi. Koskoca Alaz Ağa resmen heyecandan yerinde duramıyordu. Otele yerleştiler, bir saate ailesi de gelecekti. Bu süreyi toparlanmak için geçirmeliydi. Yasmin ablası hemen anlardı ve en son istediği şey bu konuda sıkıştırılmaktı. O abisi gibi anlayışlı olmaz anlatana kadar uğraşırdı.

Tuğsem, Işık'a telefonda küfürler yağdırıyordu. Güya sabahın erken saatinde yanında olacaktı. Sevgilisinin ailesi ile gelmek için şu saat olmuştu ve hanımefendi ortalıkta yoktu. Bir önceki gece Alaz'la yaptığı ateşli telefon konuşmasından sonra duş almış, tam uyuyacakken yataktan hoplamıştı. O saate kadar aklına gelmemesini sırılsıklam aşık oluşuna bağladı.

"Ah aptal Tuğsem, aptal aşık Tuğsem" diye söylenerek Hülya'ya mesaj attı. Şimdi Tuğrul bir sürü soru sorardı. Hülya'nın uyanık olmasını diliyordu. Mesajdan beş dakika sonra merakla gelen yengesine minnetle baktı.

"Ne oldu? Aklım çıktı, uyanıksan hemen gel diye mesaj ne ya!"

"Hülya beni yarın istemeye geliyorlar ama ne elbisem var, ne ayakkabım..."

"Bu mu yani, yarın bakarız bir şeyler," diye azarlayınca yataktan ayağa kalktı. Odanın içinde dolanmaya başladı. Hemen telefonunu alıp, Işık'ı aradı. Açılmadı, sinirle telefonu yatağa fırlattı.

"Sevgili görümceciğim, ipini koparmış dana gibi dolanacağına bu denli sinir yapacak ne oldu onu mu anlatsan?"

"İki çocukla hazırlıklar için seni nasıl yalnız bırakırım. Kalabalık gelirler, ne yapacağım?"

"Ben kolu komşudan yardım alırım, sen sadece kendine odaklan."

"Olmaz!"

"O zaman burada bıraktığın elbiselerine bakalım. Kına gecemde giydiğin elbise çok güzeldi."

"Abartılı olmaz mı? Hem ben o dönem o elbisenin içine gireceğim diye neler çektim biliyor musun?"

Hülya kahkahalar atarak ayağa kalktı. Tuğsem'in elbiselerinin olduğu dolabı açtı. Birkaç elbiseye baktı. Yüzünü buruşturdu. Eskiden ne demode giyiniyordu bu kız diye aklından geçirdi. Bu düşündüğünü dile dökmeyecek kadar akıllı olan kadın, biri lacivert, biri kırmızı diğeri siyah üç elbise çıkardı. Lacivert olanı düğününde kırmızı olanı da kınasında giymişti. Kırmızı elbiseyi o dönemde çok beğenmişti. Dene dercesine doktora uzattı. Tuğsem oflayarak elinden alıp, pijamalarını çıkardı. Elbise üzerine kolaylıkla olmuştu. O dönem içine girmek için bir beden küçülten korse giymek zorunda kaldığını anımsadı.

Pencere yaka, kalın askılı hafif sırt dekolteli elbise beline tam oturmuştu. Ayaklarına kadar bollaşarak inen eteğinin, önden iki bacağının üzerinden kasıklarına kadar olan yırtmacı elbisenin gizli detayıydı. Yürümezse elbise gayet kapalı durabilirdi. O dönem kilosundan mı yoksa göğüslerinden mi bilinmez yırtmaç kasıklara kadarken şimdi daha aşağıda gözüküyordu. Aynada kendine baktı. İsteme töreni için abartılı gibi gelse de aslında gayet güzel olmuştu. Hülya dolapların içerisine kafasını gömmüş bir şeyler arıyordu.

"Ha buldum!"

"Neyi?"

"Kızım doğduktan sonra ne kadar ayakkabın varsa vestiyerden alıp, buraya kutulamıştım. Bu ayakkabılardan biri olur herhalde..."

"Nasıl ya, benim vestiyerde hiç ayakkabım yok mu? Hani orada benim ayakkabım olması abime kendini iyi hissettiriyordu."

"Rüya Hanımdan sonra senin pabuçun dama," diye kahkaha attı. Tuğsem de gülmeye başladı. Çıkardığı ayakkabılara baktığında ben bunları nerede giyeceğim diye götürmediği topuklu ayakkabılar olduğunu gördü. Saklandığından bile haberi yoktu. Bu yengesi çok kirli çıkıydı. Bej rengi önü açık bantlı, yüksek topuklu olan ayakkabıyı ayağına geçirdi. Elbise şimdi kendini göstermişti.

"Ah harika oldun."

Tuğsem yorum yapmadı. O da kendisini beğenmişti. Gelen mesaj sesi ile bir önceki gece yaşadıklarından sıyrıldı. Işık özür diliyor, Altuğ'a söz geçiremediğini ve bütün ailesinin de geldiğini söylüyordu. O kadar adamı nereye sığdıracaklardı. Onlar sadece halasını ve Işık'ın ailesini çağırmışlardı. Kuaföre gidiyorum oraya gel bari diye mesajına karşılık verip, evden çıktı. Korumalar hemen arabanın kapısını açarken, komşuların meraklı bakışlarına gülmüştü. Şu an meraktan çatladıklarına ama korumalardan çekindikleri için soramadıklarına emindi.

Saçlarına kalın maşa yaptırdı, kıvırcık saçları daha düzgün durmuştu. Saçları iki yandan bir tutam alınıp, arkadan bağlanmıştı. Makyajını kendi yapmayı düşünse de abartılmasında bir sakınca görmedi. Gözlerine kahve tonlarında bulutlandırılmış bir makyaj yapılırken, dolgun dudaklarına elbisesi ile aynı ton kırmızı ruj sürüldü. Tam çıkacakken Işık geldi, sarmaş dolaş oldular.

Sabah evi kendi temizlemişti. Diğer hazırlıklar için Hülya'nın annesine ve komşularına minnetle baktı. Çok güzel hazırlık yapılmıştı. Bahçeye sandalye masalar getirtilmiş, ışıklandırma yapılıyordu. Işık da mavi omuzlarına ipler dökülen kısa bir elbise giymişti. Saçını yaptırmaya zamanı olmamıştı. Açık bırakıp, makyajını en az Tuğsem kadar iddaalı yaptı.

Tuğsem, kesilmeyen korna seslerinden ne olduğunu anlamak için dışarı çıktı. Bir sürü adamın tepsiler taşıdığını gördü. Hülya da şaşırmıştı. Sonra bahçe kapısında Ferzan dedeyi görünce gülümsedi. Tuğrul'un ve Işık'ın babası herkesi ayakta karşılıyordu. Hülya'nın yönlendirmeleriyle onlarda karşılamaya gittiler. Bir sürü kişi gelmişti ama Alaz'ı görememek, germeye başladı. Yasmin ve Berfin gözleri ışıldayarak yenge adaylarına sarılmışlar, arkayı gösteriyorlardı.

Alaz, siyah takım elbisesi bembeyaz gömleğiyle çok yakışıklı gözüküyordu. Elinde tuttuğu kocaman kırmızı gül buketini önünde tutuyordu. Melih'in de heyecanla içeri girmesinden sonra direkt Tuğsem'in önüne geldi. Gözleri tüm bedeninde dolaştırdıktan sonra buketi uzattı. Yanağından öperken, fısıltısı genç kadının bedenini tutuşturdu.

"Çok güzelsin, özledim. Her yerini hem de..."

"Te...teşekkür ederim. Hoş geldin."

"Hoş buldum," derken kendini geri çekti. Tuğrul'un ters bakışlarına aldırmadan gösterilen yere geçip oturdu. Altuğ da simsiyah takımıyla yanına oturdu. Alaz öyle heyecanlıydı ki farkında olmadan dizlerini sallıyordu. Gözlerini Tuğsem'den ayıramamıştı. Herkesin birbirine hal hatır sorduğu sırada Tuğberk gözüktü. Doğru Ferzan dedenin yanına gitti. Ferzan Bey kucağına çıkmak isteyen çocuğa şaşırsa da gülümseyerek kucağına aldı. Tuğberk bağırarak, Alaz'ı konuşunca herkes bir anda sustu.

"Sen bu sıyığın dedesin değil mi dede?"

"Evet, oğlum!"

"Biliyoy musun dede, benim halam çok şakay... Süyekli tabak kıyar."

Herkes kahkahalara gülmeye başladığında Tuğsem kızarmıştı. Ah abisi yapmıştı yapacağını yine Tuğberk'e neden Ferzan dedeyi gösterdiğini de böylece anlamış oldu. Hülya ile abisine bakarken adamın umurunda değildi.

"Olsun oğlum bizde kırılacak tabak çok, feda olsun halana."

"Ya öyle mi? Şey biyde halam çok cadı, sizin oğlunuzu üzeymiş," deyince bu sefer Ferzan Bey de kahkaha attı. O günden beri ilk defa gülüyordu. Alaz gözleri parlayarak dedesine baktı. Onun yeniden kendine geleceğini biliyordu. Sevdiği kadına döndü. Kızarmış, utanmış haline dayanamadı.

"Ben halanın cadı olduğunu biliyorum. Onu cadı haliyle çok seviyorum."

"Sevemezsin, halamı sadece ben seveyim!"

"Tamam adamım sende sev, bende seveyim! Olmaz mı?"

"Oluy mu baba," diye Tuğberk babasına sorunca herkes Tuğrul'a odaklandı. Adam hiçbir utanma belirtisi göstermeden otuz iki diş sırıttı. Ayağa kalkıp, oğlunu kucağına aldı. Alaz'ın gözlerinin içine bakarak, kulağına bir şey söyledi. Yere bıraktı. Herkes pür dikkat bakıyordu. Tuğberk Alaz'ın karşısına geçti kendine dikkatle bakan adama bakıp, sağ ayağını kaldırıp en güçlü haliyle tekme attı.

"Of yine mi küçük adam?"

"Babam sana yumyuk atamıyoymuş. Halam küseymiş,"

Loading...
0%