@herdem6060
|
Umarım yorumları ve beğenileri bol olur. Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤ Instagram; herdem6060 İyi Okumalar
“Babam sana yumyuk atamıyoymuş. Halam küseymiş,” deyince yine bir kahkaha tufanı koptu. Elini tokalaşmak için uzatmış, büyük adam gibi Alaz’a söylediklerine baktılar. “Halamı çok seveceksin, yoksa seni döveyim.” “Ooo çok korktum. Söz veriyorum küçük adam halanı çok seveceğim.” Sonrasında her şey çok hızlı gelişti. Kahveler dağıtıldı. Tuğsem, Alaz’ın kahveyi nasıl içeceğini gözünü kırpmadan seyrediyordu. Kendisine gülümsedikten sonra bir dikişte içtiği kahveden sonra gözleri aşkla parladı. Kahve tatlıydı, hem de bal konulmuştu. Ferzan dede kahveyi içtikten sonra doktoru istedi ve yüzükler takıldı. Uygun bir dille gece yarısı imam nikahını kıymak istediklerini Tuğrul’a söylediler. Kendi için sorun yoktu. Kardeşi ile konuşmak istedi. Tepsi tepsi gelen baklavalar, ikramlıklar ve şerbet dağıtılmaya başlandı. Altuğ’da gözünü Işık’tan alamıyordu. Geceki anılar gözlerinin önünden gitmiyor, düşündükçe bile sertleşiyordu. Kendine çok şaşırmıştı. Birlikte olmamışlardı. Bedenleri birbirini tanımanın en güzel keşfini yaptı. Gözü yine annesine takıldı. Cavidan Hanım’ın sürekli Diyar Bey’i sıkıştırması artık herkesin dikkatini çeker oldu. Diyar Bey oflayıp, Işık’ın babası Turan Bey’e döndü. Sessiz olmaya çalışarak sordu. “Turan Bey, affınıza sığınıyorum. Size bir maruzatım var.” “Estağfurullah Diyar Bey, buyurun!” “Uygun zamanınızda bizde sizi hayırlı bir iş için ziyaret etmek isteriz.” Turan Bey, ne beklediğini bilmiyordu. Ancak bunu beklemediği kesindi. Ortalıkta hizmet eden kızına baktı. Kızı daha küçüktü. Sonra döndü Diyar Bey’e baktı. Necla Hanım da şaşırmıştı ama kocası gibi kaşları çatılmadı. Ona kalsa kızım küçük der diye düşünerek, cevabı kocasından önce verdi. “Tabi, ne zaman isterseniz?” “Bir kızımıza sorsaydık hanım,” diye terslenen adama bakmadı bile o kızını tanımaz mıydı? Parıl parıl parlıyordu. Gözü sürekli Alaz’ın yanındaki adama kayıyordu. Genç adamın bakışlarından da aşk akıyordu. Cavidan Hanım, söze girdi heyecanla, zaten hep onun bu heyecanlı aceleci halleri yüzünden oluyordu. “Turan Bey, kızımız ve oğlumuz birbirlerini görmüşler beğenmişler.” Turan Bey ondan sonra sesini çıkarmadı. Altuğ ne olduğunu anlamaya çalışırken, Işık’ın babasının neden ona sert bakmaya başladığını düşünüyordu. Sevdiği kadının elinde tepsiyle geldiğini gördüğünde, o da yerinden kalkıp yanlarına yürüdü. Işık tüm güler yüzlülüğüyle Diyar Bey’den başlayarak ikram yaptı. Kendi babasına gelince adamın renginin attığını gördü. “Babacığım iyi misin? Tansiyonun mu yükseldi yine?” “Hayır iyiyim kızım,” derken annesinin gülen yüzüne baktı. Babası kötü olsa annesi böyle olmazdı herhalde diye aklından geçirirken kokusuna bayıldığı adamın varlığıyla heyecanlandı. “Oğlum gel seni Işık’ın anne babasıyla tanıştırayım.” “Merhaba efendim, ben Altuğ ÇETİNOĞLU,” deyip ellerini öpmek için eğildi. Sevdiği kadının gözlerinin rengini babasından aldığını anlamış oldu. Necla Hanımında elini öptükten sonra annesinin yanına oturdu. Işık ona da şerbet ikram etmek için önüne geldi. Altuğ, başını kaldırıp baktığında zarifliğine bir kere daha hayran kaldı. Bu bakışmaya şahit olan Turan Bey acayip kıskandı. Kızı kendinden başka bir erkeğe daha hayranlık duyuyordu. Bunun verdiği sinirle hiç yapmayacağı davranışı yaptı. Bu tarz konuları toplum içinde konuşmama kuralını kendi bozdu. “Kızım!” “Efendim babacığım!” “Diyar Bey’ler hayırlı bir iş için gelmek isterler, sen ne dersin?” “Ne!” dedi ve sendeledi. Elindeki tepsiyi sıkı sıkıya tuttu. Elleri titremeye başladı. Altuğ’a çevirdi bakışlarını ve ister istemez sinirlendi. Evlilik emri vaki ile olacak iş miydi? Işık kadar Altuğ da şaşkındı. Sevdiğinin gözlerinde gördüğü hayal kırıklığıyla içini korkular sardı. Açıklama yapmaya çalıştı. “Hayır, ben istemedim.” “Ne yani kızımı istemiyor musun?” “Hayır hayır Turan Bey onu demiyorum,” diye acıkmaya yapmaya çalışırken annesine ve babasına baktı sinirle, onunla konuşmadan nasıl böyle bir işe kalkarlardı? Annesinin isteme törenine gelmek için ısrar etmesinin sebebi ortaya çıkmıştı. Put gibi duran sevdiğinden sonra acıkmasına devam etti. “Ben kızınızı seviyorum ve hemen evlenmek istiyorum. Ancak Işık hazır değil, bu yüzden o ne zaman derse o zaman olacak? Ben beklerim.” “Oğlum hayırlı iş çok uzatmaya gelmez o yüzden,” diye Cavidan Hanım açıklama yapmaya çalışınca Necla Hanım’da haklısınız diyerek destek verdi. Altuğ ise sadece genç kadına bakıyordu. Işık o gözlerdeki korkuyu gördü. Bunu sevdiğine yapamazdı. Derin bir nefes aldıktan sonra babasının gözlerinin içine baktı. Babası tekrar ismini söylediğinde başını eğerek cevap verdi. “Işık!” “Sen nasıl uygun görürsen babacığım!” Turan Bey yıkılmıştı. Kızı istiyordu. Ona saygısızlık yapmamak adına kararı kendine bırakmıştı. Bu istiyorum demenin başka yoluydu. Karısının gülen yüzüne de ayrıca sinir oldu. Ulaş’ı evlendirirken ben sana sorarım diye içinden karısına bilendi. Sonra cevabı için ağzının içine bakan insanlara kısık sesle kabul ettiğini gösterdi. “Biz size uygun olduğumuz da haber veririz Diyar Bey!” “Tabi tabi, ee ben size telefon numaramı vereyim.” Diyar Bey ilk önce kartvizit verecek oldu. Uygun olmayacağını düşününce telefon numarası verdi. Işık hızla eve doğru yürüdü. Altuğ’un yüzüne yayılan gülümsemesini düşününce doğru karar verdiğine emin oldu. Misafirler dağıldıktan sonra Diyarbakır’dan gelenler otele giderken, gece yarısından sonra imam nikahı için gelecek şekilde plan yaptılar. Alaz sevdiğiyle bir dakika bile yalnız kalamamanın sinirini yaşıyordu. Yürüdükçe bacaklarının güzelliği çıldırtmıştı. O cadı doktora bunun hesabını sormalıydı. En azından doyasıya öpseydim diye içinden söylenerek otele döndü. Odasının balkonunda otururken hala neden gergin olduğunu düşünüyordu. Tuğsem’i aradı. Telefon yine açılmadı. Altuğ’un ağzı kulaklarında hali de ayrıca sinir etti. “Ne pişmiş kelle gibi sırıtıyorsun?” “Işık’a hemen evlenme teklif etmeliyim. İnternete bakıyorum neler var diye ama çok salak şeyler bunlar,” diye kafasını telefondan kaldırmadan cevap vermişti. Işık’ın ondan tekrar ayrılmasından korkarken babasına istediğini göstermesiyle dünyalar onun olmuştu. Güzel gözlüsüne evlenme teklif etmeliydi. Değişik olsun istiyordu. Değişik olsun derken canından olmak istemiyordu. Deniz altında, balonda, paraşütte derken ağzı açık kaldı. İnsanlar nelerle uğraşıyordu böyle hele sokak kapatanlar ya da stadyumda falan teklif edenleri ayrıca abes karşıladı. Sevdiği kadınla en özel durumunu neden tanımadığı insanlarla paylaşır ki insan diye aklından geçirirken, tekne de boğaz köprüsüne yazılmış evlilik teklifini fena bulmadı. Pek içine sinmese de böyle bir şey olabilirdi. Alaz’dan ses çıkmadığını fark ettiğinde başını kaldırdı. “Oğlum bugün senin nişanın var sayılır, bu ne surat?” “Tuğsem’le doğru dürüst konuşamadım.” “Bu mu yani?” “Az şey mi? Işık’ı günlerdir görmemiş ol, gördüğün zamanda doğru dürüst sarılamadığını hayal et!” “Allah korusun!” “Ya hayal et, telefonları da açık değil?” “Alaz ev kalabalıktı, işleri vardır. Hem saat daha akşamın dokuzu Tuğrul’u arayıp, nişanlını dışarı çıkarmak istediğini söyle!” “İzin mi alacağım, o gıcık kayınçodan?” “Tuğsem’e ulaşamadığını söylersin. Aman izin alırsa incileri dökülür Alaz Ağa’nın alma,” diye kahkaha attı. Alaz’da kıkırdadı. Tuğrul, kendisinden ne kadar haz etmediyse o da sırf sevdiği kadın için adama sabrediyordu. Telefonunu çıkarıp, Tuğrul’u aradı. Sonuna kadar çaldırmasına rağmen açılmadı. Sırf gıcıklığına yaptığına emindi. Tekrar aradı. Yine açılmadı. Tam küfür edecekken, telefonu çaldı. Arayan Tuğsem’di. “Sevgilim!” “Aşkım telefon yanımda değildi.” “Seni görmek istiyorum. Gelip alsam,” diye isyan eder gibi çıkan sesinden, Tuğsem’in bütün tüyleri ayaklandı. Alt dudağını ısırdı. Ertesi gün o da İstanbul’a döneceği için Tuğrul’un hoş karşılamayacağını biliyordu. “Gelemezsin, anladım.” “Birazdan arayacağım seni,” dedi ve telefonu kapattı. Alaz yüzüne kapanan telefona bakakaldı. Tuğsem ise hemen Hülya’yı bulmuştu. Tuğrul’u ona havale edip, yeniden sevgilisini aradı. “Gel beni al sevgilim ama çok kalamam yanında haberin olsun.” “Uçuyorum!” deyince Tuğsem kahkahalara boğuldu. Işık yanına geldi. Keşke Ayla’da yanında olsaydı. Sonuçta Alaz konusunda onu cesaretlendirmese belki de bu mutluluğu yaşıyor, olmayacaktı. Son görüşmelerindeki mutsuzluğunu düşünüyordu. “Ayla bugün neden yok, hala mı senden uzak duruyor?” “Evet, ne yaptıysam derdini öğrenemedim.” “Sanırım derdi benim.” “Nasıl yani, siz birbirinizi çok seversiniz?” “Hala çok seviyorum ben onu, açıkçası ne yaptığımı da bilmiyorum. Senin çok üzgün olduğun gün birde ben şansımı deneyim diye aradım. Meşgule attı. Sen Şırnak’a yanıma geldiğinde moralin bozulmasın diye anlatmadım. Birkaç defa daha aradım. Açılmadı. Sonra fark ettim ki, beni bütün sosyal medya hesaplarından çıkarmış. Telefonu mu da engellemiş. Aynısını sana yapmış mı diye geçen hafta sana çaktırmadan baktım, sen varsın.” “Aklım karıştı. Uzmanlık sınavımın olduğu gün sen onda kaldın. Sorun yok gibiydi.” “İnan bilmiyorum. Bir şey yapmışım onu kıracak belli ama ne keşke konuşsa,” diye üzgünce cevap veren Işık’tan sonra kafası daha çok karıştı. İkisinden birden uzaklaşmasına sebep olan ne olmuştu? Işık ne yapmış olabilirdi ki diye içine döndüğünde telefonu çaldı. Alaz’ın aradığını gördüğünde heyecanlandı. Hemen aynanın karşısına geçti. Hala elbisesiyle duruyordu. “Çık hadi, Tuğrul abi bir şey demedi.” Tuğsem heyecanla dışarı çıktığında Ferzan dedeyi, Hasan Bey’i kayınvalidesini ve tanımadıkları bir adamı görmeyi beklemiyordu. Suratı asık sevdiğine tebessümle bakabildi. Abisinin neden sesinin çıkmadığı anlaşılmıştı. Alaz şansına küfür etmekle meşguldü. Nasıl lobide babasına yakalanırdı? Tuğsem’e gittiğini söylemeye fırsat bulamadan Tuğrul aramış, nikah için buyurun demişti. Işık’tan başka kimse kalmadığından ayrı bir odada dini nikahları kıyıldı. Tuğsem hala Alaz’ın ona verdiklerini düşünüyordu. Kocasının taviz vermez sesiyle ağırlığınca altın, Diyarbakır da yüz dönüm arazi ve İstanbul’da oturduğu villayı mehir olarak verdiğini söylediğinde bir şey diyememişti. ‘Bu kocanın boynunun borcu, neden rahatsızlık duyuyorsun,” diyen iç sesine kaşlarını çattı. Aslında bilinçaltında bunun normal olduğunu mu düşünüyordu? Alaz, nikahtan sonra ilk dışarı çıkandı. Melih’i yanına çağırdı. Korumalarının arabalarından birini kendine bırakmalarını ve korumaların takip etmemesini istedi. Kapının önünde ailesini Melih’e teslim etti. En yakın adamı her konuda ağasını koşulsuz dinlerdi ama konu ağasının güvenliğiyse Alaz’a rağmen taviz vermezdi. Güvendiği iki adamı uzaktan takip edecek şekilde görevlendirdi. Alaz, heyecanla karısını bekliyordu. Nikahtan sonra yanağından bile öpemediği kadını çok özlemişti. Tuğrul’a karımı götüreceğim, bir iki saate geri bırakırım dediği anı hatırladı. Canı sıkıldı yine, başının tacı için sabırlı olmaya çalıyordu. Fakat son demlerindeydi. Böylesine gıcık bir adam görmemişti. Kardeşini seviyordu, korkuyordu. Hak da veriyordu. Onunda kız kardeşleri vardı. Tuğsem’i paylaşmamak için yaptıkları artık bencilliğe girmeye başlamıştı. Eğer böyle giderse ileride karısı kocası ve abisi arasında kalabilirdi. Ki bu durum Alaz’ın en son istediği şey bile olamazdı. Nikah için üzerine aldığı uzun kollu ince hırkayı ve baş örtüsünü çıkarıp, odadan çıktı. Çıkıyorum demek için mutfağa yöneldi. Tuğrul’un söylenmelerini duydu. “Kendini beğenmiş piçin teki, benim kardeşim nasıl böyle bir adamı sevdi anlamıyorum Hülya!” “Tuğrul kıskançlıktan iyice ayarsızlaştın. Oğlumu kullandığını da unutmadım, daha onun hesabını vereceksin bana. Alaz da ailesi de gayet mütevazi davranıyorlar. Gözün körleşti anladık. Bari yere göğe koyamadığın kardeşini düşün ve mutluluğu için mantıklı ol biraz,” diye kızdı. O ara Işık da lavabodan çıkıyordu. O da Tuğrul’un söyledikleri duyduğu için dostuna boş ver dercesine kafasını salladı. Tuğsem dayanamadı, hızla mutfağa girdi. “Bir daha Alaz hakkında böyle konuşursan!” “Ee Tuğsem konuşursan, sanki haksızım.” “Ben sana artık inanamıyorum abi, evet haksızsın. Hüseyin, ona ettiğin hakaretleri hak edecek tek kelime bile etmedi. Sırf benim için sen ne dersen susuyor ama onun susması benim susacağım anlamına gelmez. Bu güne dek ne yaptıysam, ne ettiysem kendim kadar senin gururunu onurunu düşünerek hareket ettim. Abim benimle gurur duysun, abimi hayal kırıklığına uğratmayayım diye uğraştım. Onun için uğraştığım abim beni sırf birini seviyorum diye yerin dibine sokmaya, sevdiğimden ayırmaya çalışıyor.” “Ben öyle bir şey yapmıyorum.” “Yapıyorsun!” diye söyleyen üç kadına da sadece bakabildi. Sonra yıkılmışlıkla sandalyeye oturdu. Ne istediğini bilmiyordu ama bu adamı istemediğini biliyordu. ‘Sen kardeşin için kimseyi istemezsin, konu Alaz değil senin bencilliğin. Kendin sevdiğinle evlendin. Tuğsem’den bu mutluluğu esirgiyorsun,’ diyen iç sesiyle kafasını yere eğdi. Tuğsem’i o adamla basmasaydı, belki de bu denli tepkili olmazdı. Ancak Tuğsem’e dokunduğunu düşündükçe ve havalı havalı tavrını gördükçe çıldırıyordu. Kız kardeşi hiçbir zaman çıt kırıldım sıkıntılı biri olmamıştı. Her zaman dişli tuttuğunu koparan, fikirlerini ve sevdiklerini sonuna kadar savunurdu. Başkası olsa ağlayarak kavga çıkarabilirdi. Sevdiği adamı sözünü esirgemeden savunuşunu gördüğünde bir kere daha hayranlık duydu. “Yenge ben gece geç gelirim. Işık hadi seni de eve bırakalım.” Tuğsem bir daha abisine bakmadan dışarı çıktı. Işık’ı beklerken bir iki uzun nefes aldı. Bu gecesini mahvedemezdi. Hem Alaz canının sıkkın olduğunu anlarsa, öğrenmeden bırakmazdı. Bunu sevdiği adama anlatamazdı. Işık çantasını almış, koluna girdiğinde hiç konuşmadan sokağa çıktılar. Alaz’ın gülümsemesini gördüğünde içindeki bütün sıkıntı uçup, gitti. Birbirlerini yeni görüyormuş gibi sımsıkı sarıldılar. Işık’ı evine bıraktıktan sonra, otele gitmenin uygun olmadığını söyleyip Alaz’ı kendi yönlendirdi. Işık ile lise boyunca yalnız kalmak istedikleri zaman geldikleri koruyu tarif etti. Ana yoldan patika yola saptıktan sonra etraf tamamen kararmıştı. Peşindeki arabayı o zaman fark etti, genç adam ilk tehlikeli bir durum sandı. Sonrasında Melih’in arayıp, ıssız bir yere girmişsin ağam sizi korumayabilirler geliyorum ben deyince, ilk gülümsemiş sonra uzakta kalsınlar diye kükremişti. Tuğsem, böyle zamanlarda ne yapacağını şaşırıyordu? Elini sevdiği adamın traşlı yüzüne koydu. “Kızma seni korumaya çalışıyor.” “Biliyorum kızmadım sadece senle yalnız kalmak istiyorum. Neden otele gitmedik ki?” “Uygun olmazdı. Manisa çok da büyük sayılmaz.” “Buraya lisedeyken nasıl geliyordunuz şaşırdım. Çok ıssız.” “Bisikletle geliyorduk. Eve çok uzak değil, Işık’ın dedesinin evi de biraz ileride,” diye açıklama yaptı. Mera gibi düz bir alana geldiklerinde Tuğsem arabayı durdurmasını istedi ve hemen arabadan indi. Yıldızlar o kadar çoktu ki resmen yeryüzünü aydınlatıyordu. Alaz’da tebessüm ederek sevdiğinin yanına geldi. Güzel saçlarını okşayıp, arkadan sarıldı. Saçlarına kafasını gömdü. Farları söndürmediği için sarılan çifte vuran ışık tam fotoğraflık görüntü sergiliyordu. “Tüm gün karşımda salınıp, durdun. Sana dokunamadıkça çıldırdım.” “Ben de gözlerimi senden alamadım.” Tuğsem, sevdiği adama döndü. Yıldızların altında daha yakışıklı duruyordu. Elini kaldırıp, yanağına koyduğunda gözlerinin içine baktı. Nedense içinden bir ağlama isteği geldi. Uzanıp, Alaz’ın çenesinden öptü. Boynuna yöneldi. Dudaklarını boyuna sürttü. Alaz belinden tutarak bedenlerini birleştirdi. Doktorun küçük küçük öpücükleriyle gözlerini yumdu. Öpmek yetmiyordu, bu yüzden boynunu dudaklarının içine alarak emmeye başladı. Genç adamın kendini kasarak kaçmaya çalışmasına kaşlarını çattı. “Kokunu doyasıya aldıkça yatışıyorum. Rahatlığımı bozmaya hakkın yok,” diye mızmızlanan kadına kahkaha attı. Sevenler arasında azarlanmanın bile güzel bir tarafı vardı. Alaz bunu mutlulukla idrak ederken, Tuğsem’in boynundan tuttu. Dudaklarını yaklaştırdı. Öpmüyordu. Doktorun heyecanının sonuna kadar tadını çıkarmak istercesine gözlerini de dudaklarına dikti. “Tapılası dudaklarının ateşine, dayanabildiğim kadar dayanmalıyım o zaman,” deyip dudaklarını birleştirdi. Özlemle öpmeye başladı. Karşılığı düşlediğinden de öteydi. Dilleri devreye girdi. Onların oyunları boyut atlatırken Tuğsem’in sol göğsünü avuçlarının arasına aldı. Sertçe sıktı, doktor sesli bir inilti koyverdi. Kırmızı elbisesinin yırtmaçları gece boyu çileden çıkmasına neden olmuştu. Öpüşmeyi kesip, dizlerinin üzerine çöktü. İki eliyle etekleri açtı. Bacaklarının güzelliğine bir süre baktı. Baldırlarına dudaklarını bastırdı. Tuğsem’in ayakta kalacak hali kalmamıştı. Bir elini Alaz’ın başına koydu. Tangasının aşağı doğru indirildiğini anladığında kadınlığında bir damar atmaya başladı. Alaz’ın elini orada hissetti. Klitorisine yapılan baskıyla bacaklarını sıktı. Titriyordu. “Benim için hazırsın.” “Hüseyin hadi,” derken zor nefes aldı. Bacaklarına kondurulan öpücüklerde, klitorisiyle oynanması da artık yetmiyordu. Bir an önce birleşmelilerdi. Regli sonrası olduğundan mı? Yoksa özlediğinden mi bilinmez ilk defa acele ediyordu. Alaz’ın uzun uzun sevmesini değil de bir an önce onu kendine katsın istiyordu. “Dayanamıyorum, lütfen kocam!” Tuğsem’in nefes nefes kocam deyişi Alaz’ı durdurdu. Bu ne güzel bir hitaptı, pantolonunu zorlayan küçük adamı artık son demlerini yaşıyordu. Ayağa kalkıp, titreyen kadını kucakladı. Siyah arabanın kaportasına bıraktı. Hızla ceketini çıkardı, yere attı. Arkasından kemerini çözdü. Dirseklerinin üzerinde onun soyunmasını dudaklarını dişleyerek izleyen kadınla daha çok tahrik olmuştu. İç çamaşırını pantolonuyla aşağı indirdikten sonra bir adımda karısının bacaklarını beline koydu. Tekrar elini kadınlığına daldırdı. Tuğsem’in kısa çığlığından sonra eğilip, öptü. Gözlerinin içine adanmışlıkla baktı. Fısıltıyla konuşmaya başladığında, ses tonuyla ve içine giren parmakla genç kadın kasım kasım kasılmaya başladı. “Bebeğim, sakin ol! Korumalar bizi göremeyecek kadar uzaktalar ama zevk çığlıklarını duyabilirler. Yıldızların altında benim olurken, o çıldırtıcı sesini duymak için delirsem de, kimseyle karımın inlemeleri paylaşmaya tahammülüm yok.” Alaz, bir kere daha öptükten sonra pozisyonunu ayarlayıp, bir kere de ve hızla karısının içine girdi. Erkekliğini sımsıkı saran kadınıyla zamanı durdurmak istedi. Gözlerini sımsıkı kapatıp, boşalmamak için hareket etmedi. Biraz kendine geldikten sonra git gellerini yapmaya başladığında beline sımsıkı sarılan bacakları sıkıp, hızlandı. Tuğsem’in gözleri dolu bağırmamak için elinin altını ısırdığını görmesiyle duygularının büyüklüğüne şaşırdı. Doktor kasıklarındaki sancıların gitgide artması ve kasılmaya başlamasıyla sona yakın olduğunu anladı. Alaz’ın birden durmasına anlama veremedi. “Ah hayır, yal…yalvarırım devam et!” Alaz, karısının acı çeker gibi yalvarışına gülümsedi. Kadınlığından çıktı. Tekrar hızla girmesiyle Tuğsem çığlığını tutamadı. Hızlanan adamla daha fazla haz alamayacağını düşündü. Sımsıkı kapanan gözlerini açtı, yıldızlara dikti. Ve! Son darbeden sonra aynı anda tatmin oldular. Kendisi titreyerek boşalırken, içine ılık ılık akan sıvıyla mutlulukların en güzelini yaşadı. Adamının başı göğsüne düştü. Uzun uzun nefesler alarak sakinleşmeye çalışan kocasıyla duygusal tatminini yaşarken, elini kaldırdı. Alaz’ın güzel boynuna koyup, okşamaya başladı. İçinden gelen fısıltısıyla genç adamın gururunu nasıl okşadığından habersizdi. “Mükemmeldi!” |
0% |