@herdem6060
|
Umarım yorumları ve beğenileri bol olur. Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤ Instagram; herdem6060 İyi Okumalar
Alaz ve Tuğsem yaşadıkları olağanüstü sevişmelerinden sonra bir süre daha yıldızların altında oturmuşlar, sonra hiç istemeseler de geceyi ayrı geçirmişlerdi. Tuğrul, kardeşi gelene kadar bahçede beklemiş, konuşmak istemişti. Tuğsem, yorgunum diye reddetti. Biliyordu ki abisi yine onun kendini kötü hissetmesi için elinden geleni yapacaktı. Alaz konusunda vicdan yapacak bir konuşma duymak istemiyordu. Ertesi gün de tavrını sürdürüp, kocasıyla İstanbul’a döndü. Karımdan ayrı kalamam artık evimize gel demesi üzerine direkt yalıya gitmişlerdi. İlk defa işe gitmek istemedi. Kocasının sıcaklığından ayrılmak çok koymuştu. Fakat hastaneye geldiğinde Tunç’un ve Sibel’in istifalarını duyunca kendine yakıştıramasa da mutlu oldu. Bütün bölüm bu istifaların sebebini merak edip, fikirler yürütürken o nedenini bile öğrenmeyi istemediğini fark etti. Benden uzak Allah’a yakın olsalar yeter diye içinden geçirdi. Güzel bir haftaya başladı. Gündüzleri hastalarıyla akşamları kocası ve görümcesiyle mutluydu. Ayla’yla iş dışında konuşmuyorlardı. Tuğsem üzülse de sormayı bırakmıştı. Yatay geçiş için Ege Üniversitesine başvurduğunu ve kabul edildiğini öğrenince canı çok yandı. Bu kadar mı uzaklaşmak istiyordu? Beklese bir buçuk ay dolmadan uzmanlığı bitiyordu, kendisi zaten gidecekti. Bu düşünce o denli üzmüştü ki ikinci haftanın sonunda doktor odasına Ayla’yı çekti. “Benimle derdin ne ise söyleyeceksin?” “Seninle bir derdim yok canım.” “Canım mı? Canın mıyım senin iki aya yakındır yüzüme bile bakmıyorsun. Bir haftaya gidiyorsun ve ben bunu Ahmet Hoca’dan duyuyorum. Bu nasıl canın olmak,” diye bağırınca Ayla’nın titrediğini fark etti. Gözlerinden yaşlar boşaldı. Omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başladığında Tuğsem ne yapacağını bilemedi. Kolundan tutup, ikili koltuğa oturttu. Kendisi de oturup, elini tuttu. “Ayla korkutuyorsun beni, üstüme gelme dedin. Bekledim. Benim en kötü günlerimde sen yanımda değil miydin? Ben neden senin yanında olamıyorum? Lütfen derdin neyse konuşalım.” “Burada olmaz, mesai bittikten sonra konuşuruz,” diye karşılık veren Ayla’dan sonra Tuğsem saatine baktı. Mesainin bitmesine iki saat vardı. Belki de ilk defa böyle ağladığını gördüğü arkadaşına sarıldı. “Tamam, çıkışta bana gidiyoruz.” Tuğsem, sonrasında direkt dışarı çıktı. Poliklinikte olması gerekiyordu. Yeni asistan arkadaşıyla hastaları bitirdiğinde nedense çok yorgun hissetti. Bu gece evinde olacağını Alaz’a nasıl kabul ettireceğini düşündü. Sevdiği adam aklına gelince gülümsedi. İki saat açıklama yapmak yerine mesaj atmaya karar verdi. Bir şeyler yazdı geri sildi. ‘Sen kocandan çekiniyor musun,’ diyen iç sesine kaşlarını çattı. Sadece sorumluluk sahibi bir kadın olarak kocasına haber veriyordu. Poliklinikten çıkıp, arama tuşuna bastı. Koridorlar oldukça boştu. Telefon açılınca sırıtmaya başladı. “Efendim karıcım!” “Nasılsın hayatım!” “İyiyim, sen nasılsın?” “Bende iyiyim, yoruldum biraz bugün çok hasta vardı.” “Eve gider gitmez ılık bir duş al, ben gelene kadar dinlen biraz…” “Ayla ile kendi evime geçeceğim.” “Hımm! Gece kalacak mısın?” “Büyük ihtimal!” “Evimize de misafir getirebilirsin.” Alaz, aslında senin evin benim yanım demek istiyordu. Birlikte yaşadıkları evlerini benimsememiş miydi ki misafirlerini neden bekarlık evine götürüyordu? Tuğsem’in o evini boşaltmak ve arabasını yenilemek istemişti. Hiç birini kabul etmeyen karısı hala evlilikleriyle ilgili kaygıları mı vardı? Ona güvenmiyor muydu? Bunu bir kere daha hissetmek canını yakmıştı. İsterse başka bir yalı satın alabileceğini önermiş burası çok güzel, sadece yatak odamızı değiştiririz demişti. O Tuğsem’den her gelene balıklama atlarken, sevdiği kadının bu hali aralarına giriyordu. Oysa doktorun asla böyle bir durumu yoktu. Düğünleri olmadan evi boşaltmayı uygun bulmadığından ve Saffet’in üstüne araba görmediğinden kabul etmemişti. Tuğsem, Alaz’ın ses tonundan kırıldığını anladı. Hemen açıklamaya koyuldu. “Tabi ki evimize de misafir çağıracağım. Bu sefer yalnız olmamız lazım. Hem sevgilim ben sensiz nasıl uyuyacağım onu düşünürken, yüzünü düşürme!” “Bensiz uyuyamaz mısın?” “Mevsimin yaz, havanın sıcak olması, senin kokun ve beni saran kolların olmadan üşümemi engellemiyor.” “Seni çok seviyorum.” “Bende sevgilim, eğer Ayla kalmak istemezse sana haber veririm. Yanıma gelir misin?” “Saat kaç olursa olsun ara gelirim.” Alaz’ın canı sıkıldı. Bu gece ayrı kalmak istememişti. Ancak bunu dile getiremedi. Doktor kısıtlamaya, ben senin kocanım izin vermiyorum gibi laflara gelebilecek bir kadın değildi. O da yapmazdı zaten, şirkette birikmiş işleri bitirmeye karar verdi. Tuğsem’siz o evde olmak istemiyordu. Ayla ile Tuğsem eve geldiler. Ev biraz havasız ve tozluydu. Hemen camları açtı. Ayla’ya sen duşa gir, biraz kendine gel diye banyoya soktu. Dışardan pizza söyledi. Ev toplu olduğu için hemen tozu aldı, arkasından evi süpürdü. Ayla duştan çıkınca da yerleri sildi. Küçük evinde çok eşya olmadığından temizlemesi çok kolaydı. Mutfağa girip bir çay koydu. O ara gelen pizzayı aldı. Ayla gözleri kıpkırmızı Tuğsem’in kendine iki beden bol gelen eşofmanları ve havanın sıcak olmasına rağmen aldığı battaniye ile salondaki koltuğa yattı. Yemek için doğru zaman değil diye aklından geçirerek, duşa girdi. Ilık bir duştan sonra banyoyu da temizledi. Hülya’nın bazen aman kaynanan yok ki kızsın gel otur demelerine hak veriyordu. Temizlik takıntısı yoktu ama ev pis olunca da oturamıyordu. Kendini rahatsız hissediyordu. Zaten toza alerjisi vardı. Hapşırmaktan mahvolurdu. Giyinip, geldiğinde Ayla’yı kollarını kendine sarmış, camdan dışarı bakarken buldu. Mutfağa girdi, çayı demledi. Pizza kutularını mutfaktaki masaya koydu. Ayranları çıkardı. Ayla’yı çağırdı. Zorla yedirdi. Çayları alıp, salona geçtiklerinde Ayla konuşmaya başladı. “Senden çok özür dilerim.” “Neden?” “Bu kadar süre seni de çelişkilerde bırakmamalıydım. Kendini kötü hissetmene neden oldum.” “Ben önemli değilim. Sadece aramıza bu denli ne girmiş olabilir? Sen benim için Işık’tan farksız değilsin,” dediği anda Ayla’nın değişen yüz ifadesi Işık’ın şüphesini haklı çıkarıyordu. Sorun Işık’tı ama yan yana bile gelmedikleri halde ne olmuş olabilirdi? Bunu çok merak ederek konuşmaya devam etti. “Ayla!” “Nasıl anlatacağımı bilmiyorum?” “En başından anlat!” “Sizinle gittiğimiz balıkçıdaki yemek organizasyonunu Melih ile beraber organize ettik. Tesadüf değildi,” diye lafa başladığında kafasını kaldırdı. Tuğsem’in tepkisini ölçmek ister gibi baktı. Tuğsem gülümsedi. “Buna mı canını sıktın? Bak evleniyorum.” “Yok belki Alaz ile birlikte olmasaydınız. Hiç açıklamazdım bile ama biliyorsun o gece Serkan ile tanıştık. Güzeldi, çok ilgiliydi. Başta hoşuma gitti alakası, araması sorması sonra sıkılmaya başladım. Çocuk gibi sürekli benle konuşmak, benle zaman geçirmek istiyordu. Tıp balosunda Al..Altuğ yanıma oturdu. Biraz sohbet ettik, dans ettik. Sert bakışları, aldırışsız halinin yanında donanımlı her şey hakkında konuşabileceğim bir adam olduğunu fark ettim.” “Altuğ mu?” “Lütfen sözümü kesmeden dinle, yoksa anlatamayabilirim.” “Tamam, ama bil ben seni yargılamam!” “Biliyorum. Neyse Serkan hayatımda olduğu için saçmaladığımı düşündüm. İki gün sonra falan Serkan’dan ayrıldım. Aynı gün Altuğ’un vurulduğunu senden öğrendim. Çok merak ettim, Melih’ten numarasını istedim. Evine ziyarete gittim. Şaşırdı. Salona girdiğimde pansuman için bekliyormuş, ben yapayım dedim. İtiraz edecek oldu, doktorum unuttun mu diye kabul etmedim. Soyunduğunda elim ayağım boşaldı. Böyle heybetli bronz bir ten daha önce görmedim. Sarışın en fazla kumral sevdiğimi sanırdım. Resmen nefes almadan pansumanını yaptım. Kahve ikram etti. Oradan buradan sohbet ettik. Dikkatli bakışları, kaşları çatık neden onu ziyaret ettiğimi anlamaya çalıştı. O günden sonra anladım ki hoşlanıyorum. Sürekli nasıl görüşebilirim? Nasıl karşılaşabilirim diye planlar yaptım. Sosyal medya hesabını aktif kullanmıyordu. Şirketini falan araştırdım. Ortak tanıdıklar buldum ama bir türlü bir yerde denk gelemiyordum. Hiç böyle olmamıştım. Aradan üç hafta mı ne geçti? Bir arkadaşımın doğum gününde barda içerken gördüm. Yanına gittim. Morali çok bozuktu ama yine de bana gülümsedi. Birlikte bir şey içmek isteyip, istemediğimi sordu. Hemen yanına oturdum. Gece boyu bol bol sohbet ettik. Ben ne kadar sıcak davranırsam davranayım, mesafeyi korudu. Sohbeti güzel ve samimiydi ama hep benden sana daha fazlası olmaz tavrındaydı. Bunu öyle bir hissettiriyordu ki daha çok hırslandım. Tuğsem, kesinlikle Altuğ’u kendime aşık edecektim. Serkan’dan dolayı benden uzak duruyor diye düşündüğümden, kendimi tanıtmanın derdindeydim.” Ayla’nın sesi titremeye kendini sıkmaya başlamasıyla Tuğsem tekrar ellerini tuttu. Altuğ’a olan ilgisine şaşırsa da kızmadığını fark etti. Aksine arkadaşı için üzüldü. Hep dikkat çeken, manken gibi arkadaşı ilk defa biri için mücadele etmiş diye aklından geçirdi. “O günden sonra senin tez savunma sınavının olduğu gün gördüm. Orada da hal hatır ettik, akşam yemeğine onunda geleceğini biliyordum. Bu yüzden en seksi halime büründüm. O heyecanlı hazırlanışımın sebebi oydu. Restoranda mutlaka yakınlaşmayı düşünüyordum. Tam çaprazıma oturdu. Sürekli benim olduğum tarafa bakıyordu. Üzgün gözleri içime işlemişti. Neden bakıyordu? Neden üzgündü? İlk önce Işık’a baktığını zannettim. Sonra yok bana bakıyordu. Çünkü Işık’ın başı hep ya deniz tarafında ya da yandaydı. Hem Rüya ile ilgilendi. Ortam çok kalabalıktı ve onunla konuşamayacağımı anladıkça sinirlerim bozuldu. Kalabalıktan bunaldım. Boğulduğumu hissedince de erken kalktım. Onunla tek kelime edememek, neyin var diye soramamak çok acıydı. Bir de ben kalktıktan sonra başınıza bir sürü olay gelmiş. Onun yanında olamamanın başka bir pişmanlığını yaşadım. Alaz’ın dedesinin hastaneye yatması üzerine sürekli seninle bende gelmiştim ya, sebebi Altuğ’du. O oradaydı, bütün karizmasıyla sertliğiyle herkesin derdine koşturuyordu. Kendi ailesi gibi ilgilenmesi ve benimle de bir iki kelime olsun sohbet etmesi ona olan duygularımı coşturdu. Sonra, sonra!” Ayla, hıçkırarak ağlamaya başladı. O günü hatırlamak, o günü tekrar yaşamak gibiydi. Altuğ’un sinirden atan kaşlarının üstündeki damarını, kapkara öldürecek gibi bakan gözlerini ve buz gibi sesini hatırlamak şimdi bile içini acıyla dolduruyordu. Tuğsem’in uzattığı kaçıncı peçete olduğunu bilmiyordu. “Alaz’ın dedesinin yoğun bakımdan çıktığı gün çok yorgundu. Ona oda açtıralım dinlen dedim. Ben önemli değilim ama kız kardeşleri için iyi olacağını söyledi. Alaz’ın kardeşlerini kasdettiğini onları gösterdiğinde anladım. Altuğ’un korumalarından birine evden temiz kıyafet getirmesini istedim. Buna sesini çıkarmadığı için ayarladığım odaya onu götürüp, ilk önce sen duş al bari diye ısrarcı olmakta sakınca görmedim. Biraz şaşırmış gibiydi ama yine de banyoya girdi. Onun duştan çıkmasını beklerken, çok heyecanlıydım. Serkan konusunu açıklayıp, bir adım ilerlemek istiyordum. Belinde havluyla çıkınca şaşırdı. Kusura bakma odada olmadığını düşünüyordum diyerek kıyafet olan çantayı alıp, geri döndü. Nasıl yaptım? Nasıl yaptım bilmiyorum, arkadan sarıldım. Sırtına bir öpücük kondurdum. Kasıldı. Ben zevk aldığı için sandım. Bir kere daha öptüm. Hızla geri döndü. Gözlerindeki bakışı ömrüm boyunca unutmayacağım. Sana aşık oldum dedim. Bekle dedi. Banyoya girdi. Sert ve sinirli bakmasına rağmen bekle demesiyle umutlandım. Aşk böyle bir şey mi Tuğsem, ufacık bir hareketten ya da tek kelimeden umut etmek mi?” Tuğsem gözleri dolu dolu dinlediği çoğu zaman şaşırdığı olaylar karşısında ne diyeceğini bilmiyordu? Ayla’ya kızamıyordu. Duygu bu kime duyacağını bilemezsin, sadece hissedersin olur biter. Ancak bu duyguyu yönetmek yanlışsa vazgeçmek kişinin kendi elindedir diye düşünüyordu. Sen hata yapmadın desin diye beklentiyle bakan bakışlara uzun uzun baktı. Boğazını temizledi. “Aşk tamda böyle bir şey, bir bakışından bir gülüşünden kendince çıkarımlar yapmaktır. Sonra ne oldu?” “Giyinip, çıktığında hala aynı sert bakışları görmeme rağmen konuşmaktan çekinmedim. Sorun Serkan ise aramızda geçenlerin flört etmekten ileriye gitmediğini söyledim. Aşık oldum sana dedim. Elini kaldırıp, sus artık dedi. Sesini duyman lazımdı. Buz gibiydi. Ben arkadaşım dediğim adamın sevgilisine bakacak kadar şerefsiz miyim? Ki eski sevgilisi olman umurumda değil, ben seni tanıdığımda Serkan vardı. Bana karşı hislerini anlamadığımı mı sanıyorsun? Hep mesafemi korudum. Çünkü ileri de hep ortamlarımda olacak biriydin. Serkan olmasa bile senle olmazdı Ayla sen benim sevdiğim kadının en yakın arkadaşlarından birisin. An..anlamadım dediğimde Işık, Işık’a aşığım dedi. Şok oldum. Oysa onları bir kere konuşurken bile görmedim. Siz sevgili misiniz diye sordum? Hayır, Işık’ı ikna edemiyorum. Eğer onu sevdiğime inandırabilirsem, hayatımdaki tek kadın o olacak dedi. Sustum kaldım. Gözlerinden gözlerimi çekemedim. Şaka yaptım desin istedim ama o acımasızca devam etti. Bunlar aramızda kalırsa sevinirim, Işık seni bilirse asla benimle olmaz dedi. Gözlerim dolduğunda omuzlarımdan tuttu. Bakışları yumuşadı. Üzgünüm, gerçekten çok üzgünüm. Işık’ı çok seviyorum dedi ve gitti. Tuğsem inanmak istemedim. Ben Işık’tan daha güzelim, boyumla posumla onun yanına daha çok yakışıyordum. Hem meslek olarak, aile olarak onun dengi bendim. Ne kadar bencilce değil mi?” “Hayır değil, gerçekten sen hepimizden güzelsin ve dikkat çekicisin. Evet dediğin gibi Işık ile ben küçük bir mahalle de büyüdük. Onların yaşamlarını bilmiyoruz. Sen her ortamlarına rahatlıkla uyum sağlardın. Bunları düşünmen çok normal, peki benden neden uzaklaştın?” “Kıskandım! Kendi güzelliğinin farkında olmayışına, insanlarla güzel ama mesafeli ilişkilerine, hırsına, iradene ve herkesi olduğu gibi sevmene bayılırdım. Seni hep kıskandım. Ancak bu kıskançlığımı imrenme gibi düşün, asla kötülüğünü düşünmedim. Asla bu huylarına sinir olmadım. Oysa sen hep beni överdin. Kendinden o kadar emindin ki, hiç gocunmadan giydiğim bir kıyafete, makyajıma veya mesleğimle ilgili yaptığım güzel bir şeyi takdir eder dururdun. Alaz gibi bir adamın seni sevmesi çok normal gelmişti. Ama! Ama! Altuğ gibi bir adam nasıl Işık’ı severdi?” “Işık Altuğ gibi bir adamı hak etmiyor mu?” “Öyle değil, dünya iyisi biri biliyorsun. Senin en yakın arkadaşın, nasıl desem? O kırılgan, korkak ve kendine çok güveni yok. Altuğ gibi güçlü, sert karakterli bir adamı elinde tutamaz.” “Işık kırılgan, hassas bir yapıda olabilir ama korkak değildir. Kendine güveni de vardır. Sana neden öyle bir izlenim verdi ki?” Ayla, Işık’ı savunmasından hoşlanmamış gibi suratını astı. Ağlaması durmuştu. Omuzlarını bilmiyorum dercesine kaldırıp, indirdi. Tuğsem konuşmanın başından beri ilk defa rahatsız oldu. Şu ana kadar anlattıkları bir kadının hisleri olabilirdi. Fakat Işık için söyledikleri hiç de arkadaşım dediği birine yakışacak sözler değildi. İkisi de arkadaşıydı ama Işık onun çocukluğu, gençliğiydi. Öyle olmasa bile Ayla’nın sözlerini düzeltme gereği duyardı. “Işık korkak olduğu için değil, adımlarını dikkatli atmak istediği için böyledir. Konuşkan, sıcakkanlı sohbetler eder ama kendini açması uzun sürer. Onun sıcakkanlılığı insanları yanıltır. Hemen herkese güvenir, içini açar gibi bir imaj sergilese de aslında kendiyle ilgili bilgiler vermez. Bazen böyle oluşunun kendine zarar verdiğini, insanların ona saygılı davranmaları konusunda sınırı aştıklarını söyler ve bir hatalarını bile hoş görmez kendini çeker. Altuğ’u elinde tutmaya gelince bunu bilemedim şimdi. Bir erkeğin kalmasını kadın başaramaz bence. Bu tamamen o kişinin elindedir. İster dünyanın en güzeli, en zengini en en eni ol bir erkek gitmek isterse gider. Zaten Işık da birini elinde tutmak için ekstra çaba harcayacak biri değil? Bir de Altuğ ile aranızda geçenler için en son kızacağın kişinin Işık olması gerekmez mi?” “Biliyorum, onun bir suçu yok.” “Hem Işık yerine başkası olsa da fark etmezmiş, Serkan’dan dolayı zaten sana o gözle bakmazmış.” “Hep Işık’ın ne yaptığını düşündüm. Ne yaptı da Altuğ gibi bir adamı kendine bağladı.” “Altuğ, Işık da ne gördü de onu sevdi diye düşünmek aklına gelmedi mi? Sanki Işık elinden almış gibi davranıyorsun.” “Öyle yapıyorum değil mi? Altuğ’a kızamıyorum.” “Genelde bu ülke de kadınlar böyle değil mi? Kocaları, sevgilileri kendilerini aldatırlar, nedense direkt kadın suçludur. Oysa sadakatli olması gereken bizim sevdiğimiz adamlar değil mi? Neden erkeklerin kandırıldığını düşünürüz bilmem? Rahatlayacaksan söyleyeyim, Işık Altuğ’u elde etmek bir şey yapmadı.” Bu konuşmadan artık hoşlanmadığını ve Tuğsem’i kızdırdığını düşündüğü için suratı asıldı. Işık’ın suçunun olmaması ona kızmamasını engellemiyordu. “Bir hafta sonra İzmir’e gidiyorum. Buralardan uzaklaşırsam, yanlış bir şey yapmam. Her gece Altuğ’un bana geldiği rüyalar görüyorum.” “Düğünümde olmayacak mısın?” “Lütfen kızma bana! Altuğ ve Işık’ı el ele görmeye dayanamam.” “Peki sen kendini nasıl iyi hissedeceksen öyle olsun!” “Belki duygularım değişirse yeniden eskisi gibi oluruz.” “İnşallah,” diyerek cevap vermesine rağmen aslında Ayla’nın bütün bağlarını koparacağını hissetmişti. Sonrasında eve gitmek istiyorum deyince kabul etti. Arkadaşı kafasında onları bitirmişti. Işık’ı küçümseyene dek üzüldüğü duruma belki de hayırlısı budur, yoksa herkes mutsuz olacak diye aklından geçirerek Ayla’yı yolcu etti. Doğru dürüst sarılmayan kadınla anlayış göstermekten başka şansı yoktu. “Umarım ileride çok mutlu olursun,” diye mırıldandı. Saatine baktığında 22.30 olduğunu gördü. Aslında yalnız kalmalı Ayla’yla konuştuklarını sindirmeliydi. Ancak sevdiği adamsız bunu yapmak istemiyordu. Ayla’nın söylediklerini düşündü. Dışarıdan birçok kişi de onu kocasına yakıştırmayacaktı belki de yakıştırmıyordu. Onu sevmeye ilk başladığı dönemlerde aynanın karşısına geçip az mı sana bakmaz demişti. İlk kendim yakıştırmamıştım, başkası böyle düşünse ne olacak dedi aklından ve telefonu eline aldı. “Allah bizi birbirimize yakıştırmış, kulu yakıştırmasa ne olacak,” diye mırıldanarak Alaz’ı aradı. Çalmasına rağmen açılmayan telefonla suratı asıldı. O ara zil çaldı. Ayla bir şey mi unuttu acaba diye salonda göz gezdirdi. Kapıya giderken de hala etrafına bakıyordu. Kapıyı açtığında gamzesi çukurlaşacak kadar gülümsedi. “Sevgilim hoş geldin?” “Beni özledin mi karıcım? |
0% |