@herdem6060
|
Umarım yorumları ve beğenileri bol olur. Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤ Instagram; herdem6060 İyi Okumalar
Işık, annesine Altuğ ile buluşmak için Urfa’ya gideceğini söylerken babasına ne söylemesi gerektiğini danıştı. Necla Hanım kızının mutluluğuna heyecanına aynı zamanda babasının kalbinin kırılmaması için çabasına baktı. Güzel çocuk doğurmuşum vesselam diye yine kendiyle gurur duyarak Turan Bey’i ayarladı. Hem yalnız kalırlarsa kocasının yüzünü güldürmek için belki kendi de bir şeyler yapardı. İki gün Altuğ içinde Işık içinde geçmek bitmek nedir bilmemişti. Altuğ evlilik teklifinin tüm detaylarıyla kendi ilgilenirken Cuma günü İstanbul’a acil bir toplantı için gitmek zorunda kalmıştı. Canı sıkılsa da sevdiği ile aynı saatlerde Şanlıurfa’da olacağını tahmin ediyordu. Işık, Hülya’nın yanına gelmiş ve orada hazırlanmıştı. Süslenmesi babasının dikkatini çekerdi. Kendi kendine çok gülüyordu. Ergenliğinde bile babasından gizli bir şey yapmamışken bu yaşında yaptıkları komik geliyordu. Işık beyaz omuzları açık yarım kol ve dizlerinin bayağı altında yazlık elbise giydi. Kollarının ve eteğinin bittiği yerlerinde büyük kupürler vardı. Saçlarına bir önceki gün sarı ışıltılar attırdığı için oldukça güzel gözüküyordu. Önlerinden arkaya doğru kıvırarak yüzünü ortaya çıkardı. Gözlerine likit çekip, rimel sürdü. Dudaklarına kırmızı çıkmayan ruj sürdü. Küçük spor çantasına bütün makyaj malzemelerini ve bir gecelik kıyafet aldı. Hızla Hülya ile vedalaşıp, taksiye bindi. Heyecanlı olmasının sebeplerinden biri de ilk defa helikoptere binecek olmasıydı. Altuğ söylediğinde çok dikkate almamıştı. Ancak Salih’in arayıp yenge helikopterle iniş yaptık. Şimdi seni alacağım dediğinde şaşırmıştı. Sakın ha ben gelirim, konum at sadece demişti. Koskoca kadın olarak babasına yakalanmamaya çalışmak da ayrı heyecandı. Salih’in attığı konuma geldi. “Hoş geldin yenge, buyur!” “Salih ben korkuyorum sanırım.” “Uçaktan farkı yok yenge hatta daha keyiflisi!” İkna etmek için söylediklerine pek inanmasa da derin bir nefes alarak Salih’in elinden tutup, helikoptere yerleşti. Aslında helikopter korkusunun yanı sıra günler sonra Altuğ’u göreceği için de yerinde duramıyordu. Genel de altıncı hissi kuvvetli olduğu için hisleriyle hareket etmeyi tercih ederdi. ‘Bu gece çok güzel bir şey olacak. Adamın dudaklarına kavuşmak için ölüyorsun,’ diyen iç sesiyle utandı. En son yaşadıkları gece birbirlerine tamamen bağlanmışlardı. Elini kaldırdı. Dudaklarında parmaklarını gezdirdi. İçine işleyen şahin bakışlarını yakıcı öpücüklerini düşündükçe nefesi kesiliyordu. Helikopter havalanırken içine dolan nefesle kahkaha atmaya başlamıştı. İçindeki mutluluğa sarılarak bugünü sevdiğiyle doyasıya geçirmek istiyordu. Taksideyken annesine Urfa’ya varır varmaz haber verip telefonumu kapatacağım diye mesaj atmıştı. Salih Işık’a gülümseyerek bakıyordu. Ağası gibi çatık kaşlı sert bir adama böylesine güler yüzlü kahkahaları tavana değen kadın düşünemiyordu. ‘Ama yakışıyorlar be,’ diyen iç sesine hak verdi. Altuğ ağası daha sakin ve gülümseyen bir adam haline dönüşmüştü. Üç gündür gece gündüz uğraştıkları işler aklına gelince şaşkınlığı devam ediyordu. Ağasının her şeyle kendisinin ilgilenmesi, detayları verdikçe sorun istemiyorum diye tembihlemesi ve heyecanı dışardan bile görülmesi bunu da saklama gereği duymaması şaşkınlık yaratmıştı. Sorun çıkarsa gazabından nasıl kurtulurlar onun kaygısını duymaya başlamıştı. Işık helikopterden akşamın çöken kızıllığına bakarken, Altuğ’ların tarlalarından birine inmeye başladığını görünce şaşırdı. Ayağındaki topuklu ayakkabılarına baktı. Şehre inmeyecekler miydi? Sabırlı olup ses çıkarmadı. İniş yaptıktan sonra siyah bir cipin beklediğini gördü. Gözleri Altuğ’u aradı. Salih’in yardımıyla indiği yerde hala etrafına bakıyordu. “Yenge ağamın acilen İstanbul’a gitmesi gerekti. Ama bir saatte yanında olacak.” “Neden bana haber vermedi?” “Sanırım gelmeme ihtimalinizi kendince ortadan kaldırdı.” “Bu senin düşüncen mi yoksa Altuğ’un mu?” “Kesinlikle benim,” diyerek Işık’ı siyah cipin arkasına bindirdi. Kendi de öne geçtikten sonra araba hareket etti. Atla gezdiği yerleri birde böyle gezmek hoşuna gitti. Sanki buralar onun memleketiymiş gibiydi. Tarlaların içerisinden sarsılarak yapılan yolculuk Altuğ ile saatler geçirdiği derenin yanında son buldu. “Yenge ağamı burada bekleyeceğiz.” “Neden buradayız? Şehre gitmeyeceğiz mi Salih?” Işık’ın heyecanı yok olmuştu, neden Altuğ burada yoktu? Telefonunu çıkarıp, sevdiği adamı aradı ve ilk defa aradığınız kişiye ulaşılmıyor diye cevap aldı. Günlerdir ne zaman arasa ulaşmış, mesajlarına hemen karşılık almıştı. Sinirlenmek istemiyordu hayal kırıklığıyla arabadan indi. Dere kenarına bir masa üzerine ikramlıklar ve yanında bir semaver yandığını gördü. Aşkım ne yapıyorsun, neredesin diye aklından geçerek masaya yürümeye başladı. Buna yürümek denirse topukları onu zorladığından yalpalıyordu. Sandalyeye oturdu. Bacak bacak üstüne attı. Bir kere daha Altuğ’u aradı. Kapalı olduğunu duyduğunda telefonunu masaya attı. Kollarını kendine sardı. Daha yarım saat önce kendini memleketine gelmiş gibi hisseden o değil miydi? Şimdi neden yalnızlık hissediyordu? Önüne konulan ince belli bardağı eline alıp, sıcak çaydan bir yudum aldı. Başını çevirdiğinde büyük ağaca baktı. Altuğ’un ağaca yaslanıp, onu kucağına yatırdığı sahne gözünün önüne geldi. Özlemin sızısı içine çöktükçe suratı asıldı. Ancak hala içindeki ses bugün çok mutlu olacaksın diyordu. Çayını küçük yudumlar halinde içti. Salih’in rahatlatmak amaçlı sözlerine karşılık vermedi. Ayakkabılarını çıkarıp, derede suyun içinde bir süre yürüdü. Geri geldiğinde tekrar masaya oturdu. Altuğ’dan hala haber yoktu. Bir saatten fazla bekledi. Tam burnundan getirmeyi düşünürken, bir araba sesi duydu. Arkasına baktı. Altuğ daha araba durmadan inmiş, koşmaya başlamıştı. Işık’ın yüreği hopladı. Siyah pantolon ve bembeyaz gömleğiyle çok yakışıklı gözüküyordu. Ayağa kalkamadı. Bacakları titredi. Önüne döndü, sakinleşmek için uzun uzun nefesler alıp verdi. Bunu yanlış anlayan genç adam ilk defa insanlar içinde arkadan sevdiğine sarıldı. Korumaların hepsi çil yavrusu gibi dağılırken, o kokusunu özlediği saçlara burnunu gömdü. “Özür dilerim çok geciktim. Normalde seninle aynı saatte burada olacağımı düşünmüştüm.” “Önemli değil!” “Asma güzel yüzünü gerçekten çok özledim seni,” diyerek Işık’ın önüne geldi. Tek dizinin üzerine çöktü. Elini kaldırıp genç kadının yanağına koydu. Gri gözlerde kendini kaybetmemeyi diledi. Uzanıp, Işık’ın dudağına ufacık bir buse kondurdu. Karşılık beklemiyordu. “Sana bakmayı, kokunu çok özlemişim!” “Bende, bende çok özledim.” Işık kollarını kaldırıp, sımsıkı Altuğ’un boynuna sarıldı. Dudaklarını boynuna gömüp, öptü. Altuğ derin bir nefes aldı, rahatladı. Evlenme teklifi edeceği geceyi kavga ederek geçirme düşüncesi korkunçtu. Hem günlerdir görmemiş çok özlemişti hem de hayatının en önemli gecelerinden birini mutlu geçirmek istiyordu. Sorun çıkarsa sizi elimden kimse alamaz diye tehditler ederken az kalsın sorunu kendi çıkarıyordu. Ayağa kalktı. Işık’ı da kaldırdı. “Şimdi birazcık yürüyeceğiz sevgilim, hem birazdan her yer kararmak üzere…” “Nereye gideceğiz?” “Sürpriz!” Altuğ eline verilen fenerle Işık’ın elinden tutup yürümeye başladı. Ormanın içine doğru yürürken, Işık’ın zorlanması üzerine belinden kendine yaslanmasını sağladı. Bir süre yürüdükten sonra feneri kapattı. Oldukça karanlık alanın ilerisinde ışık huzmesi gözüküyordu. Altuğ heyecanlandı. Sevdiği kadının nasıl tepki vereceğini çok merak ediyordu. Çok çok mutlu olsun istiyordu. Yürüdükçe ışıklar çoğalıp, ormanın içini aydınlatmaya başlamıştı. Işık inanamaz gibi durdu. Kocaman ağaçlara spot ışıkların aydınlattığı yerlere baktı. Başını çevirdi. Altuğ’un dudaklarının kıvrılmış tepkilerini seyrettiğini gördüğünde. Ellerini birleştirip, göğsünde tuttu. Şaşkınlıkla sevdiği adamın ismini söyledi. “Altuğ!” “Sen memleketimde en çok burayı sevdiğini söylemiştin. O yüzden bize ait, bize özel bir yer olsun istedim.” Cevap veremeyeceğini anladığı kadına gülümseyip, tekrar yürütmeye başladı. Yürüdükçe yerlerde açılan ışıklarla ortamın ambiyansına hayran kalmamak elde değildi. İki ağacın arasına kocaman taşların üzerine yerleştirilmiş prefabrik kulübeyi gördü. Birkaç merdivenle çıkılan ve kolonlarla balkon kısmı oluşturulmuş kulübe çok güzel gözüküyordu. Evin yan tarafına kalp şeklinde ayarlanmış ışıklar yandı. O tarafa döndüğünde sadece yerdeki ışıkların yanmadığını, ağaçlara asılmış benimle evlenir misin pankartını da gördü. Işık ağlamaya başladı. Sadece doğru görüp doğru okuduğundan emin olmak ister gibi pankarta bakıyordu. Az çok tahmin ettiği bu akşam için böylesine heyecanlanmasına ve mutlu olmasına kendi bile şaşırırken, kafasını çevirdi. Merakla bakan gözleri görünce bir kere daha hıçkırdı. Altuğ’a sarıldı. Kulağına fısıltıyla söylenen sözlerle mutluluğu katlandıkça katlandı. “Seni tanıdıktan sonra ne kadar kötü bir yaşam sürdüğümü anladım. Geçmişimle gurur duymuyorum diye daha önce de söylemiştim. Aslında seninle gelen mutluluğu gördükçe geçmişimden utanıyorum. Benimle evlenip gurur duyacağım geleceğim olur musun? Sensizken bir hatıra olarak kalacağından çok korkmuştum. Hatıram değil, ölünceye kadar hayatım olur musun?” “Evet, olurum!” “Ağlama artık!” “Susturamıyorum kendimi, of makyajım akmıştır,” diye birden kendini çekince ortamdaki duygusallığın nasıl böyle bir anda dağıldığını anlamayan adam Işık’ın gözlerinin altını telaşla silmesine baktı, baktı, baktı ve kahkahayı patlattı. “Ya kadın gel bir öpeyim seni!” “Dur makyajım akmıştır sile…” sileyim diyemeden Altuğ’un dudakları dudaklarını örttü. Gelir gelmez bu yakıcı öpücüğü almadığı için ne kadar ahmak olduğunu aklından geçirdi. Ellerini kadının beline koyup, bedenlerini tamamen birleştirdi. Işık’ın titreyen bedeni onu daha çok heyecanlandırırken, ağzının içinden aldığı zevkten uzaklaşamıyordu. Hem kadınının kalp atışlarını duyuyordu resmen, bu delirmesine neden oluyordu. Dillerinin birbirleriyle yarış haliyle kendinden geçercesine inledi. Nefes almak için çekilmek zorunda kaldı. Altuğ kalbinin boğazında atmasından dolayı uzaklaştı. “Işık,” diye fısıldadı. Sevdiği kadının soluklarının bedenine sığmadığı belliydi. Kızarmış yanakları ve dudaklarının şişkinliği bir tanrıça gibiydi. Altuğ karşılık almadığını fark ettiğinde başını genç kadının sağ kulağına eğdi. Sesi seksi bir fısıltıdan ibaretken Işık’ın bacak arası sızlamaya başlamıştı. “Efendim,” diye zorla verilen karşılıktan sonra Altuğ kulak memesini ağzına alıp, emdi. Işık’ın sesli inlemesiyle bütün bedeni ürperdi. Böyle devam ederlerse oldukları yerde kadına sahip olacaktı. Bu yüzden içini kadının kokusuyla doldurdu, hafif geri çekildi. Alnından öptükten sonra elinden tuttu. Kulübeye doğru yürütmeye başladı. Işık, resmen beyni uyuşmuş gibi bir şey düşünemiyor Altuğ ne yaparsa ona ayak uyduruyordu. İçinden taşan mutluluk onu içmeden sarhoş etmiş gibiydi. Ayakları yerden kesilmişti. ‘Yıllarca bu tip adamlardan uzak durup, ayak uyduramam diye düşünüp en sertine aşık olmakta sadece senin gibi olur olmadık zamanlarda gereksiz şeyleri düşünen birinin yapacağı hareket,’ diyen iç sesine kaşlarını çatmak istedi. Mutluydu, seviliyordu hem de çok seviliyordu. Bunu bozacak hiçbir şey istemiyordu. Taştan olan birkaç basamağı çıktıklarında kapıya iki adımla geldiler. Altuğ kapıyı açtı ve geri çekildi. “İlk sen gir,” diyerek Işık’ı içeri yönlendirdi. Dış kapının yanındaki lambaya dokundu. Kulübenin içi aydınlandığında genç kadın heyecanla gözlerini gezdirdi. Buraya kulübe demek haksızlık, harika olmuş diye aklından geçirdi. İçeri doğru yürüdüğünde Amerikan mutfak ile birleştirilmiş salonun, krem yeşil dekorasyonuna bayıldı. Köşedeki soba görünümündeki şömineye gözü takıldı. Biraz daha yürüdüğünde düşündüğünden daha geniş olduğunu fark etti. Mutfak bölümün tam karşısında kapısı açık küçük bir oda vardı. Arka tarafa doğru merakla yürümeye devam etti. Merdiven oluşuna şaşırdı. Yavaş yavaş basamakları çıktı ve krem renkli döşenmiş büyük bir yatak odasıyla karşılaştı. Duvardan duvara dolap ve kocaman yatağın yanında sadece bir komodin vardı. “Çok güzel,” diye fısıldadı. Tekrar geri döndüğünde şahin gözlerin gülümsediğini gördü. Burası bizim mi? Gerçekten bize özel olsun diye mi yaptırdın demek istiyordu. Yutkundu, duyguları coşmuştu ve konuşamıyordu. “Beğendin mi?” “Çokk! Beni o kadar iyi analiz etmişsin ki tamamen benim zevkime göre döşemişsin.” Altuğ sadece sarıldı, alnından öptü. Yüzüğü hala takamamıştı. Oysa günlerce planladığı başkaydı. Birlikte gelecekler evi gösterecek yemek yiyecekler ve evlenme teklifini öyle yapacaktı. Şimdi hepsi birbirine girmiş gibi, en son yapacağını ilk yapmıştı. Kalp şeklinin olduğu yere yemek masasının hazırlanmış olduğunu tahmin ederek yeniden kadının elinden tutup dışarı çıkartı. Işık dışarıya hazırlanan masaya ve hafif müziğe gülümsemekten başka bir şey yapamadı. Ancak hala aklı akan makyajındaydı. Elini kaldırıp parmaklarıyla gözaltlarını silmeye çalıştı. Altuğ onun bu haline bile hayran hayran baktı. “Çok güzelsin, yüzünle uğraşma!” “Ağlayınca burnum kızarır, gözlerimde öyle!” Altuğ eğildi, burnunu öptü. Masaya geldiklerinde sandalyeyi çekti. Türk sanat müziği eşliğinde yenilen yemekten sonra dans ettiler. Bazen kahkahayla gülerken, bazen duygulandılar. Işık öyle şen öyle mutluydu ki kahkahaları bulaşıcı gibiydi. Altuğ neden hala yüzüğü veremediğini düşünüyordu. ‘Sizi bağlayan kalpleriniz,’ diyen iç sesine minnet duydu. Çünkü hala heyecanını bastırabilmiş değildi. Işık’ın her kahkahasında her güzel bakışında yeniden heyecanlanıyordu. Birde bedeninin tepkileriyle uğraşıyordu. Sevdiği kadının dokunuşlarına alt tarafları anında tepki verirken, yavaş olması gerektiğini kendine hatırlatmak zorunda kalıyordu. Sabır! Sabır bu kadını tanıdığından beri en önemli kazanımlarından biriydi. Yüzüne bakıp, dudaklarını kıvırarak aşkla yüzüne bakıyordu. Cıvıl cıvıl sürekli konuşması mı içini coşturuyordu? Işık kendine tutkuyla bakan adamın kıvırılan dudaklarına baktı. Onunla sürekli öpüşmek istemesi çok mu edepsizlikti bilmiyordu? Bunu düşününce bile yanaklarının ısındığını hissetti. Bakışlarını çekerken ellerini yanaklarına bastırdı. Dudaklarını ısırırdı, Altuğ’un boğuk seksi sesi ile göğüslerinin sızladığını hissetti. Bedeninin verdiği tepkilere şaşırırken tekrar kafasını kaldırdı. “Seni çok istiyorum!” “An…anlamadım!” “Kızardığın zamanlarda kendimi daha çok zor tutuyorum.” Ayağa kalktı. Işık’ın ellerini yanaklarından çekti. Eğilip, alnından öptü. Genç kadını da ayağa kaldırdı. Kendini tutamayıp, dudaklarına buse kondurdu. Işık’ın karşılık vermesini beklemeden dudaklarını çektiğinde kaşlarını çatan kadına gülümsedi. Tekrar eğildi, kadının hızla soluk vermesiyle açılan dudaklarını diliyle dolaştı. Sonra Işık’ı belinden tutup, sertliğini hissedecek şekilde bedenlerini birleştirdi. Kadının inlemesi üzere dudaklarına saldırdı. Hızlı ve aceleci öpücüklere karşılık vermeye çalışan kadının kalçalarına ellerini koyduğunda sertçe sıktı. O hiçbir zaman seks konusunu olunca nazik bir adam olmamıştı ama bir öpücükle bu hale geldiğini de hatırlamıyordu. Bu sadece sevdiği kadına özeldi. İlk tanıştıkları günden beri delirmesine sebep olan kalçalara özgürce dokunmak, öpmek dilini gezdirmek istiyordu. Kendini tutamayacak hale geldiğinde tutkunu olduğu dudaklardan hızla uzaklaştı. Işık’ın şaşkın, tekrar öp beni dercesine duran masum yüzüyle inledi. Başını saçlarına gömüp, kalçalarını bir kere daha sıktı. Kadının acıyla zevk arası sesiyle geri çekildi. “Sanki benim için yaratılmış gibisin. Gözlerinde kayboluyorum. Dudaklarında hayat buluyorum. Muhteşem göğüslerin, insanı aklını başından alan kalçaların beni öldürüyor. Bir an önce evlenelim güzelim, bir an önce benim ol!” “Ben! Bende seni is…istiyorum. Of bir de konuşabilsem,” diye sinirle bitirilen cümleye Altuğ kahkaha attı. Sımsıkı sarıldı. Sarılmaları bittiğinde gözlerinin içine bakarak masanın üzerindeki telefonunu aldı. Salih’i aradı. “Salih! Anneme babama haber ver. Müftü ile buraya gelsinler.” “Nee! Müftüyü ne yapacaksın?” “Evleneceğiz. Yoksa gelmesinler mi?” Işık bacaklarının titremesinden dolayı yeni oturduğu sandalyeden müftüyü ne yapacaksın derken ayağa kalktı. Altuğ’un yoksa gelmesinler mi sorusuyla sandalyeye geri oturdu. Çok utanıyordu. Tabi ki evlenmeyi çok istiyordu. Ama! Bir aması vardı işte. Ailesinin burada olmasını mı isterdi? Of karar veremiyordu. Kendine reddedilmekten korkarak bakan adama ne diyeceğini bilememek sinirlerini bozmuştu. “Tamam anladım, istemiyorsun. Hemen arıyorum gelmesinler güzelim, yeter ki senin yüzün düşmesin!” “Hayır hayır gelsinler. Şey yani bilmiyorum duygularım karmakarışık.” “Işık seni çok seviyorum. Bizden emin olman, bana güvenmen benim için önemli! Ben seni ne kadar istersen beklerim. Son kez soruyorum. Bu gece burada Allah’ın emriyle benimle evlenir misin?” |
0% |