Yeni Üyelik
44.
Bölüm

44. Bölüm

@herdem6060

Umarım yorumları ve beğenileri bol olur.

Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤

Instagram; herdem6060

İyi Okumalar

 

“Komiserim müsait misiniz?”

“Gel Songül?”

“Geçen geceki baskında nezarete aldığımız barmenlerden birinin ifadesini görmeniz gerekir diye göndermişler.”

“O baskın Oğuz başkomiserin sorumluluğundaydı. Biz sadece destek ekiptik neden ifadelerle ilgilendiniz ki?”

“Biz ilgilenmedik. Sizin Alaz BIÇAKÇI’nın olayında yetkili olduğunuzu bilen bir arkadaş görmeniz gerektiğini düşünmüş, Oğuz başkomisere danışmış o da mutlaka Bilal görsün demiş,” diye ifadeyi uzatan memura kaşları çatılarak baktı. Songül ise genelde sert ve tavizsiz komiserinin son bir haftadır görmediği çatık kaşlarıyla hemen dışarı çıktı.

Bilal, memur çıkar çıkmaz gelen çaycıya baktı. İnce belli bardakta masasına konulan çaydan sıcak olduğunu umursamadan bir yudum aldı. Dosyayı açtı. Üzerinde uyuşturucu ve cinsel istek arttırıcı haplar bulunan adamın ifadesini okurken hala neden ona gönderildiğini anlamadı. Her suçlu gibi itiraz etmiş diye düşünürken, Berfin BIÇAKÇI’ya verilen içkilerin içine kattık cümlesini okur okumaz ayağa kalktı. Boğazında bir damar atmaya başladı. Adamı bırakmışlardı. Kükrercesine bağırdı.

“Songüll!”

“Buyurun komiserim!”

“Hemen bu adamı bulup, buraya getirin! İbrahim ve sen bu işten sorumlusunuz.”

“Emredersiniz,” diyerek giden Songül’den sonra odanın içinde gezerek ifadeyi okumaya devam etti. İlacı veren adamı tanımadığını sadece çok para verdiği için kabul ettiğini söyleyen barmene, o zaman Berfin’i nereden tanıyorsun? Hazırlanan içkilerin ona verildiğini nereden biliyorsun denmiş? Kokteyleri almaya hep aynı adamın geldiğini, ikinci kadehten sonra kime verdiğini merak ettiğini ve gördüğü kadını yanındaki barmen arkadaşlarına tanıyor musunuz kim diye sorduğunda öğrendiğini söylemişti.

Oğuz başkomiser o gece özel ilgi gösterdiği kadının Berfin olduğunu bilmese bunlardan hiç haberi olmayacaktı. Berfin’i bırakıp geri döndüğünde arkadaşı olan adama salak gibi gidip BIÇAKÇI aşiretinin kızlarından birine aşık oldum. Onu evine bıraktım başkomiserim diye kısa açıklamasının nerelere vardığını görüyordu. Barmenden bir türlü isim alamamışlardı. Hemen Berfin’i aramalıydı. Telefonu eline aldı, odasının camını açtı. Derin bir nefes almalıydı. Telefon çalmaya başladığında, ‘sakın sinirine yenilip Berfin’e yanlış bir şey söyleme,’ diyen iç sesine kafasını salladı.

“Sevgilim!”

“Berfin!”

“Aman sen aşkım falan deme ağzın yamulur belki!”

Sinirli sevgilisine gülümsedi. Bu kadın bir haftadır onu nasıl mutlu ettiğini biliyor muydu? Sitemli sözlerini duymazlıktan gelip devam etti.

“Güzelim müsait misin?”

“Birazdan toplantıya gireceğim. Of bu Alaz BIÇAKÇI beni köle gibi çalıştırıyor. Sevgilim gelsen de prensesini acımasız abisinden kurtarsan olmaz mı?”

Bilal gülümseyen yüzü bu sefer ufak kahkahayla aydınlandı. Kendine inanamıyordu. Sanki biraz önce sinirinden nefes alamayan o değilmiş gibi kahkaha atıyordu. Boğazını temizledi.

“Güçlü sevgilim benim eminim sen herkesi alt edersin.”

“Evelallah!”

“Neyse ben seni aklıma takılan bir şey için aradım. Bir hafta önceki baskında aldığımız kişilerin ifadeleri geldi, onları okuyordum. Normalde alkol almıyorum demiştin. Oysa o gece zom gibiydin. Ne içmiştin?”

“Meyve kokteyl ama içine Murat özel bir içki kattım demişti.”

“Murat mı? O kim?”

“Beni çok hafife alıyorsun sevgilim. O gece içtiğim içkide ne varmış? Söyle bakalım.”

“Neden benim üstüme atladığını gösteren şeyler,” diye tıslarcasına farkında olmadan cevap vermişti. Bu kadın hemen neler olduğunu nasıl anlamıştı? Hem onun ağzından farkında olmadan nasıl lafları alıyordu? İçinden Berfin’e olan zaafı için kendine küfür ederken, sevgilisinin ters cevabına gülümsedi.

“Ben öyle bir şey yapmadım.”

“Hımm ben hala seni öpmek istiyorum yakışıklı demedin yani.”

“Of Bilal! Ne olduğunu dümdüz anlatır mısın?”

“Sana verilen içkilere o şerefsiz ilaç kattırmış. Murat denen o iti de parayla kokteyl hazırlayan barmeni de birazdan buraya getirecekler.”

“Lütfen mesleğinin gereğinin dışına çıkma!”

“Söz veremem.”

“Bilal ses tonunu hiç beğenmedim. Lütfen başkasına yapıldığında ne prosedür uygulanacaksa, bu olayda da onu uygula.”

“Bir daha o şerefsiz ile görüşmeni istemiyorum.”

“Tamamdır komiserim.”

“Komiserim diyen dillerini yerim.”

“Yersin.”

“Berfinn!”

“Efendim sevgilim!”

“Bir an önce evlenmeliyiz,” diye verilen karşılıktan sonra Berfin kahkaha atmıştı. Bir haftadır sürekli adama yaptığı seksi imalarla azdırıyordu. Sevdiği adamdan karşılığı ise benim olmalısın olmuyor, evlenelim oluyordu.

“Evleniriz sırada Alaz Ağa var sevgilim.”

“Evlenene kadar bu ses tonunu ve seksi göndermelerini yasaklıyorum o zaman…”

“Benim kapatmam lazım. Söz ver sakin olacaksın koca adam! Seni seviyorum.”

“Bende seni seviyorum cesur kadınım.”

Berfin, telefonu kapattığında otuz iki diş sırıttı. Bilal’i bir şekilde sakinleştirmeyi başarıyor ve istediği kıvama getiriyordu. Onun gibi odun ve kesin yargıları olan adamın üstündeki gücünü fark ettiğinden beri mutluluktan uçuyordu. Murat’ın yaptığını ilk duyduğunda sinirden dişlerini sıkmıştı. Hemen bir nefes almıştı. Sinirlendiğini sevgilisine belli etseydi. Bilal’i asla durduramayacağını çok iyi biliyordu. Bir haftadır sevgililerdi ve adamını sanki yıllardır tanıyor gibiydi. Nasıl bu hale geldiklerini çözemese de ruh eşini bulduğunu hissetmek bambaşka bir duyguydu.

Bilal iki saat sonra sorgu odasında karşısına aldığı kişiliksizi evire çevire dövmek istiyordu. Elini kolunu bağlayan kanunlara uymak zorunda olduğu için hiç bu denli zorlanmamıştı. Murat’tan itirafı alıp, savcılığa sevk ederken Berfin’e söz veren diline küfür ediyordu. Bir yumruk çakamamak içine oturmuştu.

Berfin toplantıdan sonra Alaz ile konuştu. Savcılıktan salınan karaktersizi Alaz’ın korumaları almıştı. İlgili yere götürüldükten sonra Berfin, Bilal’le buluştu. Ona bir sürprizi olduğunu söylemişti. Murat’ın getirildiği yere geldiklerinde Berfin sadece seyretmesini istedi. Alaz da Melih ile gelince Bilal saygılı ama kaşları çatık bekledi. İçinden şerefsiz seni derken Berfin’e kızıyordu. Bu hadsize dersini vermek onun göreviydi, Alaz ağanın değil diyordu.

Berfin’in, Murat’ı çözün diye bağırmasıyla daha çok kaşları çatıldı. Dişlerini sıkmaya başladı. Demek namusuma göz diktin şerefsiz seni diyerek adamın karnına attığı ilk tekmeyle hafif bir şaşkınlık yaşadı. İlk önce dişlerini sıkmayı bıraktı. Bu güne dek öğrendiği bütün judo tekniklerini Murat’ın üzerinde uygulayan kadına bir kere daha aşık oldu. Dudakları kıvrılarak onu seyreden üç yiğit adamdan tamamen sıyrılan Berfin, Murat’ı ağzından burnundan kan gelene kadar dövdü.

“Bu deliyi hala istediğine emin misin?”

“Hem de tüm kalbimle, gönlüme bu denli yakışanı düşünemezdim.”

“Oğlum bak son uyarım, adamı nasıl tepeledi görmedin mi?”

“Oh ellerine sağlık abi, bugün bir yumruk çakamamak içimde kalmıştı. Ama çok şükür hatunumun bana ihtiyacı yokmuş.”

“Hatununun!”

Bilal, Alaz’ın kaşını kaldırarak söylediği kelimeyi ilk önce düzeltmeyi düşünse de bunu istemediğini fark etti. Karşısında sevdiği kızın ağabeyi de olsa, onun olduğunu söylemekten çekinmeyi kendine yediremedi. Bu yüzden sakin bir ses tonuyla içindekini söylemekten çekinmedi.

“Evet abi Berfin Allah’ın izniyle benim hanımım olacak, on beş güne sizin düğününüz oluyor. Sonrasında ilk fırsatta ailemi göndereceğim.”

Alaz gözlerini ilk önce Melih’e kaydırdı. En yakın adamının Berfin’i gülerek seyrettiğini görünce Bilal’e döndü. Onun küçük hırçın kedisine daha ancak Bilal gibi olurdu. Sağ elini kaldırıp, omzuna bir iki kere vurdu. Bu sözsüz onay gibiydi. İkisi de birbirlerine gülümsedi. Berfin koşar adım yanlarına geldiğinde bir an şaşırdı. Böyle durumlarda hep abisine sarılan kadın Bilal’e sarılmak istedi. Alaz Ağayı kızdırmamak gerektiğini düşünerek abisinin açılan kolunun altına girdi. Tabi melül melül Bilal’e bakmayı da ihmal etmedi.

“Abi birlikte yemek yiyelim mi?”

“Sağol Bilal siz Berfin’le yiyin, bende karımı son nöbetinde ziyaret edeyim,” diyerek Berfin’in başından öptü. Melih’e hadi işareti yaparak çıkışa yürüdü. Arabaya bindiğinde gülümsüyordu. Şimdi sevdiğinin yanına gitmeli, bu mutluluğu katlamalıydı. Tuğsem aklına gelince derince bir nefes verip, arkaya yaslandı.

“Ağam küçük kediyi gördün mü?”

“Görmez miyim? Hırçın kedi olmuş,” diyerek kahkaha attı. Adama küfür ede ede dövüşü gözlerinin önüne geldikçe gurur duydu. Kardeşlerinin her zaman ayaklarının üstünde duran güçlü kadınlar olmasını istemişti. Çok şükür ki bu isteğim oldu diye aklından geçirdi. Yasmin’inin de Bilal gibi birini karşısına çıkarmasını diledi. Hastaneye geldiklerinde sadece Melih ile içeriye girdi. Tuğsem koruma kalabalığından rahatsız oluyordu. Doğru servise çıktı.

Buraya taburcu olduğu günden beri ilk gelişiydi. Genelde karısını almaya geldiği zamanlarda dışarıda beklerdi. Sürpriz yapmak için geldiğinden servise çıkmak iyi olacaktı. Burada olmak hem içini buruklaştırmış hem de mutlu etmişti. En büyük acıları bu katta yaşamıştı. Duvarların dili olsa o dönem nasıl acı çektiğini anlatabilirdi. Yürüyemeyeceğim diye korkudan çıldırdığı zamanların mükâfatı Tuğsem olmuştu. Hemşire Neslihan’ı gördüklerinde Melih olduğu yerde dururken, Alaz gülümsedi.

“Hoş geldiniz Alaz Bey!”

“Hoş buldum Neslihan Hanım nasılsınız?”

“İyiyim siz nasılsınız?”

“Çok şükür, Tuğsem Hanım yok mu?”

“Vizitte birazdan işi biter, ben sizi doktor odasına alayım,” diye yürümeye başladıklarında Alaz arkasında kalan adama baktı. Kaşlarını çattı. Buraya gelme nedenlerinden biride Melih’ti. Cevval korkusuz kocaman adam resmen küçülmüştü.. Kafasını sallayarak yürümeye başladı. Yanına gelen adamla kısık sesle konuşmaya başladı.

“Melih eline geçen bu fırsatı değerlendireceksin.”

“Ağam cesaretim yok!”

“Başlatma cesaretine,” diye sessizce tıslarken Neslihan’ın sorusuyla Melih’le konuşmasını kesip, adımlarını hızlandırdı. Doktor odasına girdi.

“Bir şey içer misiniz?”

“Çok teşekkür ederim. Ben içmeyeceğim ama Melih’e sorarsanız çok sevinirim.”

“Ta..tabii!”

Doktor odasının kapısına gülümseyerek bakakaldı. Neslihan kekelemişti. Demek ki Melih’in çekindiği kadar değildi. Bizim mankafa kıza doğru yaklaşırsa olacak bu iş diye düşündü. Tuğsem’e telefon ettiğinde Neslihan ile çay içiyoruz demese bu buluşma olmayacaktı. Salih’e Neslihan’ı anlatırken duymuş, ondan sonrada hiç fırsat vermemişti. Ancak Melih nedense çok çekingen davranıyordu. Kanepeye oturdu. Kollarını açarak geriye yaslandı. Dudakları kıvrılırken Melih’in ne yapacağını çok merak ediyordu?

Neslihan Alaz’ın hastanede yattığı süre boyunca koridordan bir dakika ayrılmayan hayranlık duyduğu ama doğru dürüst konuşmadığı adama baktı. Aylar önce kartvizit uzatırken elleri birbirine değmişti. Şaka gibi o anda elektrik çarpmıştı. Normalde kapı kollarına falan dokunduğu zaman çarpan elektrik ilk defa bir insanda olmuştu. O anda göz göze geldiklerinde bir süre birbirlerinden bakışlarını çekememişlerdi. ‘Bu adam sana bakar mı?’ İç sesinin uyarısıyla kafasını indirmiş, hızla hasta odasına girmişti. Şimdi gözlerinin içine beklentiyle bakan adamla kalp ritminde bir hareketlenme doldu. Aksi gibi bugün nöbete gelirken makyajda yapmamıştı. Kendini çok çirkin hissediyordu. Derin bir nefes aldı. Biraz önce Alaz’a kekelediği gibi olmamasını için elinden geleni yaparak bir çırpıda konuştu.

“Melih Bey bir şey içer misiniz?”

“Siz de eşlik ederseniz bir çay alırım.”

“O…olur,” diyerek hemşire odasına gitmek için hızla döndü. Acelesinin sebebi kesinlikle kekelemesiydi. Kendine öyle çok kızmıştı ki belli ettiği için ağzının içinden küfür etti. Odaya girdiğinde iki tane kupa aldı.

Kupa biriktirmeyi çok severdi. Bu yüzden iş yerinden bile en az üç çeşit kupası vardı. En sevdiği Atatürk resminin olduğu ince cam kupasına hafif demli çay doldurdu. Kendisi için de Selimiye Camisinin olduğu yeşil kupasına koydu. Şeker kullanmadığını bildiğinden eline aldığı kupalarla çıktığında yere bakan adam yine yüreğini hoplattı. Uzun boyu simsiyah saçları ve bronz teniyle çok dikkat çekiyordu. Kendi gibi çelimsiz kırmızı kafa birinden hoşlanmazdı değil mi?

Neslihan hep kötüsünü düşündüğünden adamın ne kadar heyecanlandığının ve cebine soktuğu ellerini titremesinler diye nasıl sıktığının farkın değildi. Melih yirmi sekiz yaşındaydı. Bugüne dek de sadece bir kere ilişkisi olmuştu. Neredeyse altı yıl süren ilişkisinde aldatıldığını öğrendiğinde yıkılmış, uzun süre kendini toplayamamıştı. Sonrasında da çocukluk aşkının hazin sonuyla başka kadınlara güvenememişti. Oysa Neslihan öyle miydi? Nöbetçi olduğu gecelerde koridorda uyuduğunu zannederek üşümesin diye üstüne bir şey örtmesi, çok yakışıklı adamsın diye mırıldanarak hafif saçlarını okşaması ve uyanıkken hiç yüzüne bakmamasıyla içini aşkla doldurmuştu. Hanım hanımcık tavırları kısa boyu ve minicik burnuyla içini ısıtmıştı.

Alaz Ağa’nın aşkı daha ağır bastığından kendi duygularından vazgeçmişti. Vurulduğu an öleceğini düşünerek gözlerinin önüne gelen tek yüz Neslihan olduğunda eğer paçayı sıyırırsam duygularımı söyleyeceğim demişti. Ancak bir türlü cesaret edememişti. Ağasının sıkıştırmasına rağmen susmayı tercih ettiği duygularını, Berfin’in aşkına verdiği tepkiden cesaret ederek anlatmıştı. O günden beri de uygun bir zaman bekleniyordu. En kötü ihtimal Tuğsem hocanın ve ağamın düğününe gelir orada bir fırsat yaratırım derken bugünkü nöbet güzel tesadüf olmuştu. Uzatılan kupadan sonra düşüncelerinden sıyrıldı. Hemen toparlanıp, kupayı aldı. Yine aynısı olmuştu. Elektrik çarpmıştı.

“Kusura bakma!”

“Ne için?”

“Elektrik çarpması benden kaynaklı, sebebi bulunamadı. Genelde metallere dokunduğumda olur, ilk defa birine dokununca oluyor,” diye yönlendirdi. Servisin içindeki koridorda oturmak istemedi. O yüzden boşluğa çıktı. Arkasından sessizce gelen adamın varlığını öyle bir hissediyordu ki hemen bir yere oturmalıydı.

“Sence neden bana dokununca elektrik çarpıyor.”

“Hiçbir fikrim yok!”

“Benim var.”

“Neymiş?”

“Aramızdaki çekimden kaynaklı!”

“A..aramızdaki çe..çekim mi?”

“Neslihan, Diyarbakırlıyım. Bir anam, Alaz Ağa ve ailesinden başka kimsem yok. Ben seni uzun zamandır seviyorum. Gecem gündüzüm belli değil diye uzak durdum. Sonra tehlikedeyim diye gelmedim. Ancak vurulduğumda aklıma gelen tek kişi sendin.”

“Vurulduğun mu, ne zaman?”

“O kadar şey söyledim. Sadece ne zaman vurulduğumu mu merak ediyorsun?”

Neslihan alt dudağını ısırdı. O seviyor muydu? Bu adamı sık sık düşünmüştü. Bu akşam görünce de çok heyecanlanmıştı. Şimdi vurulduğunu duyunca içi acıyla kasılmıştı. Gerçekten onu sevmesine sevinemeden vurulduğunda yaşadığı acıyı düşünmek onun açısından iğrenç bir duyguydu. Cevap bekleyen adama ne demeliydi? Yine alt dudağını ısırmıştı. Melih’in bakışlarının dudaklarına kaydığından habersiz, başını kaldırdı.

“Canın çok yandı mı?”

“Geçti bitti.”

“Melih Bey şey Melih! Bende sana karşı boş değilim.”

“Yani! Benimle misin?”

“Seninleyim.”

Melih elini uzatıp kupa tutmayan elini tuttuğunda yine çarpılmışlardı. İkisi de gülümsedi. Her dokunduklarında böyle mi olacaktı, bilmiyorlardı? Yalnız başlayan aşk kıvılcımı ateşe dönüşecek, ileri de çok güzel günlere vesile olacaktı.

Tuğsem hastalarının kontrollerini bitirip, doktor odasına girdiğinde kocasını kafasını geriye yatmış gözleri kapalı gördüğünde gülümsedi. Daha yavaş hareket ederek uyuyup uymadığını kontrol etti. Alaz’ın kıvrılan dudaklarıyla eğildi. O öpülesi dudaklarına kapandı. Genç adam öpücüğe istekle karşılık verirken doğruldu. Belinden tuttuğu gibi kucağına çekti. Tuğsem’in kolları adamın boynuna dolandı. Öpücükler aç ve özlem doluydu. Sanki sabah birbirlerinin bedeninde kaybolan onlar değil gibiydi. Doktor Hanım aklının son kalıntılarıyla hastanede olduğunu hatırladı. Hiç istememesine rağmen öpücüğü buseler kondurarak kesti.

“Alaz Ağa ziyaretime mi gelmiş?”

“Hımm hanım ağasını çok özledi.”

“Sabah ki seansımız çok başarılı geçmişti oysa, yanlış mı hatırlıyorum.”

“Başarılı bizim yaşadıklarımızı anlatan kelime bile olamaz.”

“Öyle mi? Peki ne demeliyim kocacığım?”

“Olağanüstü, muhteşem denilebilir belki,” deyip bir daha dudaklarına uzanan Alaz’dan hızla uzaklaştı Tuğsem ve kucağından kaldı. Karısının söylediğiyle aylar öncesine gitti.

“Hastanedeyiz ve her an biri gelebilir.”

“Yanarım yanarım da şu hastanede bir fantezi yaşatmadın ona yanarım.”

“Hüseyinn!”

“Ne Hüseyin ne, seni ilk öptüğüm gece içime nasıl oturduysa artık?”

“O zamanlar beni sevebilme ihtimalin aklımın ucundan bile geçmiyordu. Acı çekende tek sen değildin. Hem bana karşı o kadar huysuz olmasaydın sende,” diye hemen gardını alan karısıyla Alaz kahkaha attı. Geriye yaslandı. Dilini alt dudağında gezdirirken göğüslerinden başlayarak dokunmaya öpmeye bayıldığı bedeni arzuyla süzdü.

“Onu bunu bilmem ölmeden önce yaşayacaklarımın arasına hastane odasında seninle sevişmeyi ekledim.”

Loading...
0%