Yeni Üyelik
46.
Bölüm

46. Bölüm

@herdem6060

Umarım yorumları ve beğenileri bol olur.

Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤

Instagram; herdem6060

İyi Okumalar

 

“Eşini ara seni merak etmesin.”

Işık şaşkınlıkla telefonu eline aldı. Böyle bir şey beklemediğinden teşekkür etmek aklına bile gelmedi. Hızla numarayı tuşladı. Telefonun açılmasını beklerken Ferhat’a baktı. Başını camdan tarafa çevirmiş haliyle bir kere daha kadının saygınlığını kazandı.

“Alo!”

“Al..Altuğ!”

“Işıkk! İyi misin?”

“İyiyim!”

“Neredesin gelip alayım seni,” diye panik içinde konuşurken Cemal’in devam et işaretini gördü. Işık’ın ne dediğini anlamakta zorlandı.

“Geliyorum gerek yok! Kapatıyorum.”

“Dur kapatma! Kimle geliyorsun, gerçekten iyi misin?”

Altuğ gerçekten iyi misin diye sorarken gözlerinin doldu. Sesini duymak en azından yaşadığını bilmek, kaskatı olmuş bedenini rahatlattı. İçi ağlama isteğiyle doldu. Gözyaşları bir yol aradı. Arkasını döndü. Çocuk gibi ağladığını kimsenin görmesini istemedi. Tuttu kendini ağlamadı, yol arayan yaşları geri çevirdi.

“Gerçekten iyiyim ve çok güvendiğim biri beni sana getiriyor, evimde beni bekle olur mu?” Altuğ’un cevabını beklemeden telefonu kapattı. Ferhat’ın ona acıyla bakan gözlerini gördüğünde yutkundu. Hafif gülümseyen adama onun gibi gülümsemek istedi. Ancak gözlere ulaşmayan gülümseme ona acı veriyordu.

“Tekrar teşekkür ederim.”

Ferhat yine hafif tebessüm edip başını tekrar cama çevirdi. Yıllardır bir kere konuşabileyim bir kere yalnız kalayım diye dua ettiği kadınla yalnızdı. Konuşabilirlerdi de ama hiç içinden gelmiyordu. ‘Hep Işık Işık dedin, hiç hayırlısı mı demedin, demek ki hayırlısı değilmiş,’ diyen içi sesiyle kaşlarını çattı. Ne yapayım? Onu ilk gördüğüm günden beri sol yanım sadece Işık demişti diye içinden kendine cevap verdi. Soruyu soranda cevabı verende kendisiydi. Yıllardır bir tane kadına dokunmadığı gibi dönüp kimseye bakmamıştı. Hayırlısı olup olmadığını sorgulamak aklına nasıl gelecekti?

Işık ara ara Ferhat’a bakıyor, sebepsizce konuşmak istiyordu. Onunla ilgili çok yanıldığını önyargılı olduğunu fark etmek kendini suçlu hissettiriyordu. Israrla her yerde karşılaşmaları ısrarlı bakışları onu ürkütmüştü. Şırnak’a ilk tayin olduğu dönemlerdi ve doğuyla ilgili söylentiler uzak durmasını sağlamıştı. O ve yakın şehirlerinde yıllar geçirdikçe aslında ne kadar önyargılı davrandığını anlamış, orada yaşayanlarla ilgili fikirleri değişmişti. Yine de erkeklerinden uzak durmuştu. Hem olmayınca olmuyordu? Sessizce geçen saatlerden sonra Işık’ın sitesinin önüne yaklaştıklarında Altuğ’un çok sinirli olduğunu tahmin ediyordu. Sorun çıkmasını Ferhat’ın zarar görmesini istemiyordu. Bunlar aklından geçerken panikledi ama bunu genç adama hissettirmemeliydi.

“Ferhat istersen beni buralarda bir yerde indir.”

“Gerek yok zaten polisler oradaymış, teslim olacağım.”

“Ne teslimi ben şikayetçi olmayacağım.”

“Eşin olacaktır, hakkıdır da…”

“Hayır o da olamayacak,” diye hararetli bir şekilde konuşurlarken araba durdu ve birden kapı açıldı. Altuğ’u gözleri kıpkırmızı bir gecede on yaşlanmış görmeyi beklemeyen kadın ne yapacağını bilemedi.

Işık’ın bedenine bir sıkıntı var mı diye kontrol ettikten sonra korkuyla sevdiği grilerine gelen adamın gözleri doldu. İki elini yüzüne kapattı. İçinden şükür ederken omuzları sarsılmaya başladı. Bu sefer tutamadı kendini, Işık da kocasının halini gördüğünde kendini tutamadı. Ağlayarak ayaklandı. Bir adımda kollarını sevdiğinin boynuna doladı. Altuğ’un bir eli kadının belini sardı. Arabadan indirdi.

“Korktum, çok korktum. Se..seni kaybetmekten bir daha görememekten çok korktum.”

Altuğ’un gözyaşları içinde söyledikleri herkesi etkilerken Ferhat pişmanlıktan ölmek istedi. Karısının yanaklarını iki eliyle tuttu. Neresini öpeceğini şaşırmış gibi tüm yüzünü öpmeye başladı. Kendinden geçmişti resmen bir konuşuyor bir öpüyordu.

“Yüreğimin bedenimin her zerresine işlemişsin, seni deli gibi seviyorum. Bir daha ayrılmam senden.”

“Altuğ!”

“Karım, kadınım.”

“Geldim! Geldim ve iyiyim!”

“Geldin! Çok şükür iyisin, ölürüm Işık sensiz ölürüm.”

“Buradayım aşkım, yanındayım.”

Bu sefer Işık onun yanaklarından tuttu. Gözyaşlarını başparmaklarıyla sildi. Parmak uçlarında yükselip dudaklarına bir buse kondurdu. Sonra kollarını boynuna dolayıp sımsıkı sardı. Kulağına fısıldamaya başladıklarıyla Altuğ sakinleşti.

“Merak etme ayıramaz kimse bizi hem bende seni çok seviyorum.”

Cemal yeteri kadar gösteriye izin verdiğini düşünerek arabanın yanına yürüdü. İçeride üzgünce bakan adamı gördüğünde kendi ayağıyla gelmesine anlam veremese de kaşlarını çattı.

“Ferhat ULUTAŞ sizi Işık ÇETİNOĞLU’nu kaçırmaktan tutukluyorum. Avukatınızı çağırabilirsiniz ve ifade vermeme hakkına sahipsiniz.”

Ferhat hiç konuşmadan arabadan indi. Altuğ’un üstüne geldiğini gördüğünde yerinden kımıldamadı. Adam ne yapsa haklı diye düşünürken Işık’ın onu korumak için araya girmesine gülümsedi. Her şey için geç mi kalmıştı? Yoksa olması gereken bu muydu? Bir türlü karar veremiyordu. Hayırlısı buymuş deyip önüne bakmak gerekti ama yüreğe söz geçmiyordu işte. Başkasının karısı olan kadını gönlünden çıkarmak kolay olmayacaktı.

“Altuğ! Ferhat beni buraya kendi elleriyle getirdi. Kaçırmadı ve ben kimseden şikayetçi değilim.”

“Işık ne diyorsun? İkinci defa seni kaçırıyor. Nasıl şikayetçi olmazsın?”

“Onun bir suçu yok ve hiçbir zaman beni o kaçırmadı. En azından kaçırmak gibi bir niyeti yok.”

“Işık Hanım şikayetçi değil misiniz?”

“Evet değilim, bir yanlış anlaşılma olmuş ben size her şeyi anlatacağım.”

Sinirinden simsiyah olan Altuğ’u umursamadan Ferhat’ın yanına geldi, elini uzattı. Genç adamın şaşkınca bir eline bir arkasında duran kocasına bakmasına burukça tebessüm etti. Tutmayacağını anlayınca kendi iki eliyle genç adamın elini kavradı. Kocasının bedeninin nasıl kasıldığını göremedi.

“Ferhat her şey için çok teşekkür ederim.”

“Teşekkür edeceğin bir şey yapmadım.”

“Yaptın.”

Ferhat’ın mahcupça başını sallamasından sonra yanındaki iri yarı adama başını çevirdi. Cemal’in bakışlarıyla arkasını göstermesine anlam veremedi. Ancak genç adamın elini bırakıp arkasına döndü. Altuğ’un öldürecek gibi bakan sert gözlerine gülümsedi. Kıskançlıktan korkudan adam resmen çökmüş gibiydi ama yine de etrafına inanılmaz bir elektrik yayıyordu. Tekrar Cemal’e döndü ve yüksek sesle;

“Şikayetçi olmadığıma göre Ferhat gidebilir mi?”

“Ee evet,” diye verilen cevabın zorluğunu herkes anlamıştı. Cemal Altuğ ağzıma sıçacak derken, Işık kocasına yapacağı açıklamanın zorluğunu düşünüyordu. Ferhat hiç konuşmadan arabasına bindi. Siyah minibüsün hareket etmesi için emir verdi. Biraz daha kalırsa ilk ve son defa sarılmak isteyecekti. Bu ne Işık için uygun bir davranış olurdu ne de ona yakışırdı. Araba hareket ettiğinde dayanamayıp, baktı. Mutluluklar dilerim diye mırıldandı. Işık’ın onu anladığına emindi.

“O adamı gönderdiniz, o adamı gönderdiniz!”

“Altuğ eşin kaçırılmadığını söylüyor ve şikayetçi değil. Kanunen benim yapabileceğim bir şey yok.”

Polislerin birçoğu arabalarına binmiş emir bekliyordu. Cemal Altuğ’un sert bakışlarından kaçarak kadına uygun bir zamanda ifadeye gelmesi gerektiğini söyledi. Işık sadece kafasını salladı ve hızla evine doğru yürüdü. Bir ara gözü Salih’i buldu, kaşlarını çattı. Adamın her tarafı yara bere içindeydi. Tam sana ne oldu diyerek yönelecekken vazgeçti. O kadar yorgundu ki hayatında ilk defa önceliği kendine vermek istedi.

Altuğ da Işık’ın peşine düştü. Evin içine girdiklerinde genç kadın doğru banyoya girdi. Soyunmaya başladı. Ilık su aktıkça Ayla’yı düşündü. Benden bu kadar nefret edecek ne yapmış olabilirim diye mırıldandığında… ‘Sen kimseye bir şey yapmadın,’ diyen iç sesiyle çatılan kaşlarını düzeltti. Duştan çıkıp bornozunu giydi. Saçlarını bir havluyla sarıp dişlerini fırçaladı. İki elini yüzüne kapatıp bir süre ovdu. Düşündüklerinden dolayı sürekli geriliyordu. Banyodan çıktığında kapının dibinde Altuğ’u görmeyi beklemiyordu.

“Ben üstümü giyene kadar börek falan aldır, çayı da yap geliyorum.”

“Ta…tamam!”

Altuğ tamam demişti ama hala şaşkındı. Telefonunu çıkarıp Salih’i aradı. Emirlerini yağdırırken Işık’ın soğukkanlılığına hayran kaldığını kendine itiraf etti. Hele ona üstten üstten bakıp emirler vermiyor muydu? İşte o zaman içinde kahkahalarla gülme isteği uyandırıyordu. Mutfağa girdi. Tezgahın üzerindeki ısıtıcıya su doldurup çalıştırdı. Dolapları karıştırmaya başladı. İki tabak çatal ve bardak çıkardı, masaya yerleştirdi. Çayın yerini aramaya başladı. O ara mutfağa giren kadının kokusu içini ferahlattı. Üst dolapları tek tek açıp baktı ama çay bulamadı.

“Çayı bulamıyorum.”

“Alt rafta çekil ben demlerim. Sen kapıya bak.”

Altuğ ikiletmeden kapıya yöneldi. Gelen iki kişiyi ayakkabılarını çıkarttırarak içeriye aldı. Ellerinde tepsilerle içeri girenler hızla gösterilen yere serpme kahvaltıyı hazırladı. Işık bir an şaşırsa da sesini çıkarmadı. Hem neden şaşırıyordu ki bu Altuğ Ağa için önemsiz şeylerdi. Bir gece de neler duymuş, neler öğrenmişti. On dakika da gelen kahvaltılıklara mı şaşıracaktı? Garsonlar işlerini bitirip çıktığında bakışları çakıştı. İkisi de bir süre sadece bakıştı.

“Dünden beri hem beden hem ruhsal çok yoruldum. Şimdi güzel demlenmiş çay eşliğinde bu güzel kahvaltılıkların hakkını vermek istiyorum.”

“Peki sen nasıl istersen öyle olacak.”

Işık kafasını kuma gömercesine yere bakarak banyoya tekrar girdi. Havluyu başından çekip hızlı hızlı saçlarını taradı, kuruttu. Eline bolca nemlendirici alıp yüzüne sürdü. Yaz günü üşüdüğünü hissettiğinden odasına girip çorap ve ince bir hırka giydi. Mutfağa girdiğinde eline aldığı tabağını kıtlıktan çıkmışçasına doldurdu. Altuğ’un önüne koyduğu çaydan sonra sıcak simite uzandı. Tek başınaymış gibi bir süre kahvaltısını etti. İkinci bardak çayını doldurmak için kalkacakken genç adam durdurdu.

“Biraz daha iyi misin?”

“Oh Allah kimseyi aç bırakmasın. Gözüm ışıdı resmen.”

“Işık iyi misin?”

“Merak etme delirmedim. Bu gece bolca ağlayacak ve düşünecek zamanım oldu.”

“Neden?”

“Neden Ferhat’tan şikayetçi olmadım mı?”

Işık dirseklerini masaya dayayıp ellerini birleştirdi. Alnının tam ortasına birleştirdiği ellerini ayırmadan baskı yaptı. Nereden başlamalıydı? Ne anlatmalıydı? Gözleri kapalı bunu düşünürken elinin üstündeki baskıyla kapanan gözlerini açtı.

“Biri Ferhat’a onu sevdiğime ve senin beni zorla tuttuğuna inandırmış.”

“Kim?”

“Ayla!”

“Ne?”

“Ben anlamıyorum Altuğ, Ferhat’a evlendiğimi söyler söylemez seni aramam için telefonunu verdi. O böylesine dürüst ve saygılı çıktı. Bu adam sapık olabilirdi. Beni öldürebilir ya da tecavüz edebilirdi. Ayla’ya ben ne yaptım? Sana olan aşkı bunu yaptırmış olamaz. Bana bir şey olsa da onunla olmayacağını bilecek kadar zeki biridir. O zaman neden, neden bana zarar vermeye çalışıyor?”

“Allah kahretsin ki bir kadın, yoksa şimdi gırtlağını sıkmaya gitmiştim.”

“Telefonunu verir misin? Beni engelledi, senin telefonundan onu arayacağım.”

Altuğ hemen masanın üzerinde duran telefonunu uzattı. Ayla’nın numarası kayıtlı değildi. Buna şaşırdı, kendi telefonundan Ayla’nın numarasını bulup tuşladı. Çalan telefonu diyafona verdi. Uzun uzun çaldı. Açılmayınca tekrar aradı. Saat sabahın sekiziydi ve bu saatte uyanıktır diye bir daha aradı.

“Altuğ!”

“Işık ben,”

“Işık!”

“Ayla benden bu kadar nefret etmen için sana ne yaptım?”

“Nefret etmiyorum senden.”

“O yüzden mi Ferhat’ı arayıp, onu sevdiğimi söyledin. Beni kaçırdı ama hala kocamın yanındayım. Yani planların olmadı.”

“Kocan mı?”

“Ah mutlu haberi ilk senle paylaşayım. Dün gece biz Altuğ ile evlendik.”

“An..anladım.”

“Ama ben anlamadım Ayla, benimle derdin ne?

“Benim kapatmam gerek!”

“Bana açıklama yapmadan o telefonu kapatırsan seni bulurum. Seni bulursam da şimdiki kadar sakin olmam. Hapse girmeye de hazırlıklı ol!”

“Ne hapsi?”

“Sence!”

Ayla sustu. O konuşmayınca Işık da bir süre bekledi. Altuğ sessizce beklerken Işık’a hayranlığının daha ne kadar katlanacağını düşündü. Bu kadını mı güçsüz görmüş, gözleri körmüş diye aklından geçirdi. Tam dayanamayıp karısını öpmek için ayaklanmıştı ki Ayla’nın sesi duyuldu.

“Tuğsem seninle derdim Tuğsem anladın mı?”

“Tuğsem mi? Ne saçmalıyorsun sen?”

“Liseden beri bütün girdiğim ortamlarda insanlar bana uzak davranırdı. Çoğu ortamda ailemden dolayı bu mesleği yaptığım konuşulur, benim emeklerimi kimse görmezdi. Tuğsem ile tanıştığımda bana çok iyi davrandı. Ne biliyorsa bana öğretmeye çalıştı. Ben güzel ve dikkat çekiciydim. Tuğsem’e kadar herkes bu kötü bir şeymiş, güzel bir kadın doktor olamazmış gibi davrandılar. Ama Tuğsem, beni resmen bağrına bastı. Hayatımda ilk defa güvendiğim sevdiğim ve beni seven bir arkadaşım oldu. Mesleki anlamda benden çok çok iyiydi, bunu kıskanırdım. Ancak asla kötü düşünmezdim. Onun gibi olmak için çabalardım. Ben çabalarken de en büyük destekçim oydu. Beni arkadaşlarıyla ailesiyle tanıştırdı.

Onu çok seviyorum ve seninle paylaşmak istemedim.”

“Bunun için benim ortadan mı kalmam gerekiyordu. Bende seni çok seviyordum.”

“Bu öyle bir şey değil bende seni seviyorum ama Tuğsem’in seni daha çok sevdiğini düşünmek beni kıskançlıktan çıldırtıyordu. Alaz’a olan aşkında güçlü duruşuna ve sonuna kadar direnmesine hayran kaldım. O benim örnek almam gereken idolümdü. Sırf bu yüzden Altuğ’a kancayı taktım. Alaz ile Altuğ yakın arkadaştılar. Eğer bende Altuğ ile olursam biz Tuğsem’le daha yakın olurduk ve ben değil sen ikincil arkadaş olurdun.”

“Sen yıllardır onun dibinde ben ise kilometrelerce uzaktaydım. Eğer en yakın arkadaşı sen olsaydın bu süreçte olurdu. Hem sonradan hayatımıza giren sensin, ben seni hiç yadırgamayıp hayatıma dahil ettim. Tuğsem tapulu malım değildi çünkü…”

“Biliyorum! İnan ki bunun için yıllardır vicdan azabı da çekiyorum. Ancak Tuğsem’in en yakın arkadaşı olarak ilk seni söylemesi bu vicdan azabını kine çeviriyor.”

“Tüm suç Tuğsem’in o zaman,” diyerek Işık dalga geçti. Çünkü konuştukları konu çok saçmaydı. Bu nasıl bir ruh hastalığıydı ki birinin yakın arkadaşı değilim diye başka birine zarar vermeyi düşünmek. Ayla söylediğini ciddiye alarak cevap verdi.

“Hayır onun suçu yok. Sırf Tuğsem’in ilgisi bana kaysın, beni merak etsin diye ondan uzak durdum. Sürekli beni arar sorar diye düşündüm ama grip oldun diye Şırnak’a yanına gelen kadın bana sadece neyin var dedi. Bende konuşmak istemiyorum deyince ilgi göstermedi. Evime gelir ısrar eder diye çok bekledim.”

“Sen gerçekten aradaki farkı görmüyor musun?” Işık’ın şaşkınca sorduğu soru havada kaldı. Ayla onu hiç duymamış gibi konuşmasına devam etti.

“Altuğ’a gerçekten aşık olacağımı kendimde kestiremedim. Baştaki amacım dörtlü takılmak ve Tuğsem ile paylaşımlarımı seninkinden daha çok yapmaktı. Altuğ’a pansuman yaptığım gün sana kendini siper ettiğini öğrenince sinirlerim bozuldu. Kimse önemsemediği bir kadın için kurşunların önünde durmazdı. Senden etkilenmesi Altuğ’u birden gözümde çekici yaptı. O yüzden de seni Ferhat’a karşı önyargılı olmakla suçladım. Sen ona yönelirsen senin değil benim güzel olduğumu, senin değil benim onu mutlu edebileceğimi ona gösterebilirdim. Elimden geleni de yaptım. Ama o da en çok seni sevdi. Söylesene birilerinin en en en çok seni sevmesini nasıl başarıyorsun,” diye resmen telefonda bağırdı. Bu nasıl bir hırstı? Hem neden? Beni takıntı yapmış kendine ve ne yazık ki doktor olduğu halde durumunu görmüyor diye aklından geçirdi. Sakince cevap verdi.

“Ben sadece kendimim kimse beni sevsin diye uğraşmıyorum.”

“Tabi ya sıcakkanlı güler yüzlü melek kalpli Işık! O sevilmeyecekte ben mi sevileceğim?”

“Ben seninle yarışmadım, bu yarışı kendin başlatmışsın, farkında olmadan da ben seni her defasında yenmişim.”

“Sen beni yenemezsin, öyle ya da böyle ben Tuğsem’i de Altuğ’u da senden alacağımm!”

“Boşuna bağırıyorsun. Tuğsem her zaman benim kız kardeşimdi, bundan sonrada kardeşim olarak kalacak. Altuğ da benim kocam zaten, buna alışsan iyi olur.”

“Asla!”

“O zaman sen bir psikiyatriye gözük Ayla, çünkü sen gerçekten ruh hastasısın. Bendende sevdiklerimden de uzak dur.”

Loading...
0%