@herdem6060
|
Umarım yorumları ve beğenileri bol olur. Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤ Instagram; herdem6060 İyi Okumalar
“Ben zaten çok çalışkanım ki karıcığım.” “İkisini bir istiyorsan ileride birlikte daha çok çalışırız kocacığım.” “Şimdi niye çalışmıyoruz?” “O işi önceden hallettik de ondan…” “Anlamadım!” “İkiz üçüz hayallerin bir dahaki sefere diyorum yani.” Alaz bir an kafasını geriye atıp, kaşlarını düşünür gibi çattı. Karısı düğün gecelerinde ona en güzel hediyeyi mi veriyordu? Yoksa yanlış mı anlıyordu? Tuğsem’in hafif tebessümle kıvrılan dudakları, parlayan gözleri aklına gelenin doğru olduğunu hissettirse de bunu duymalıydı. “Anlamadım?” “Anladın?” “Sanırım ben dillendiremiyorum,” diye tedirginlikle konuşan Alaz’ın yüz ifadesine Tuğsem kahkaha attı. Tekrar kollarını sevdiği adamın boynuna doladı. Sımsıkı sarıldı. Hafif doğrulup kafasının üstünden öptü. “Cinsiyeti belli değil ama ben, senin gibi zeki, yakışıklı, güzel kokan, güzel yürekli ve iyilikler düşünen bir oğlumuz olsun istiyorum.” “Hamilesin!” Tuğsem, hamilesin kelimesinden sonra tekrar kendini geriye çekti. Alaz’ın duygu yüklü sesinden sonra yüzünü görmek istedi. Günlerdir hamile olduğunu söylediğinde kocasının ne tepki vereceğini düşünüp durmuştu. Hatta mutluluktan bağırdığı ona sarılıp kucağında çevirdiği hayaller gözlerinin önüne gelmişti. Ancak sessizce gözyaşı dökeceği aklına gelmemişti. Alaz’ın hayranlık belirten bakışlarına nasıl karşılık vermesi gerektiğine karar veremedi. “Bense senin gibi söz dinlemez saçları olan, güldüğünde yanağında kocaman çukurluğu gözüken, inatçı babasının aşkı bir kız isterim.” “Oo ağam aşirete bir varis istemez misin?” “Seni seviyorum, seni çok seviyorum.” “Ağlama artık!” “Duygularım içime sığmıyor. Nasıl mutluyum anlatamam?” “Hemen beni öperek anlatmaya başlayabilirsin.” Alaz o duygusallıkta bile kıkırtadı. Bu kadın şanstı, mutluluktu, hayattı. Bir kere daha Tuğsem’i karşısına çıkaran kadere şükür ederek beklentiyle bakan karısına gülümsedi. Sonra usul usul kafasını hafif aralık olan dolgun dudaklara yaklaştırdı. Onun yavaşlığı doktoru heyecanlandırıyordu. Kalbinin hızlanması daha derinden nefes almasını sağlarken hala neden öpülmediğini anlamıyordu. Alaz’ın muzip muzip bakmasına sinir olarak kendi adamı boynundan tuttuğu gibi dudaklarını birleştirdi. Alt dudağını hırsla ısırdığında ağadan boğuk bir inleme döküldü. Öpücükleri hızlandı. Yarışır bir halde birbirlerini öperlerken Tuğsem başının döndüğünü nefes alamadığını hissetti. Hızlı başlattığı öpücüğü hızlı bitirerek birden kendini çekti. Göğsü soluk alıp vermekten inip çıkarken dudağını ısırdı. İnanılmaz istekliydi ve hemen şimdi Alaz’ın içinde olmasını istiyordu. İlk birleşmelerinden beri tutkuları çok iyiydi. Fakat şu an içinde bambaşka bir duygular yaşıyordu. Karnında hissettiği kelebekler, bacak arasında hissettiği ıslaklık beklemeden bir olmaları gerektiriyordu. Alaz’ın sorusu ile kucağından inmeye çalıştı. “Ne oldu sevgilim!” “Hüseyin kalk kalk!” “Neden çok iyiydik?” “Hemen şu gelinlikten kurtar beni,” diyerek arkasını dönen karısının derdini anlamasa da biraz önceki ateşli öpüşmenin bu şekilde sonlanmasından hiç memnun değildi. Hem bebeğini hissetmek için elini karısının göbeğine koyacakken itilmek hiç iyi bir duygu değildi. Fermuarı çekiştirip durmasına rağmen aşağı indiremeyince hem Tuğsem hem Alaz ofladı. “Hadi kocacığım ya…” “Fermuar sıkışmış, hem ne bu acelen?” “Acelem ne mi? Kocamı özledim ve onu içimde istiyorum.” Fermuarı hala çekiştiren Alaz kadınının cevabıyla bir an durdu. Tuğsem ilk defa bu denli açık sözlüydü ve bu elektrik çarpmışçasına bütün bedenini titretti. Nabız atışı hızlandı, kalbi yerinden çıkacak hala geldi. Gözlerini kapatıp, başını yukarı kaldırarak derin bir nefes verdi. “Sen benim sonum olacaksın.” “Allah korusun.” Alaz, karısının kafasını arkaya çevirerek söylediğine güldü. Hemen fermuara asıldı. Hırsla çekince kumaşın cart diye yırtılma sesi nedense ikisini de tahrik etti. Ağa daha fazla dayanamadığından iki eliyle gelinliğin arka tarafını yırttı. Kollarından sıyırarak aşağı çekti. Ve sadece beyaz bir tanga ile kalan karısına arkadan beğeniyle baktı. Dizlerinin üzerine çöküp gelinliği çıkarırken Tuğsem’in kalçalarına öpücükler kondurmayı ihmal etmedi. Bacaklarının titrediğini anladığı karısının belini iki eliyle tuttu. Dudaklarını beline bastırdı. Kalçalarının üzerindeki iki gamzeyi doyasıya öptü. Kulaklarına dolan iniltiden sonra sırtında dilini gezdirerek ayağa kalktı. Saçlarında ki tokaları okşayarak tek tek çıkarıp yere atarken her defasında omuzlarına öpücükler kondurdu. Tuğsem gözlerini ve ellerini eş zamanlı kapatarak Alaz’ın tatlı işkencesine dayanmaya çalıştı. Saçlarının omuzlarına döküldüğünü anladığında alt dudağını kanatırcasına ısırdı. Acıyla inlediğinde adam karısının önüne geçti. Topuklu ayakkabılarının üzerinde sadece bir tangayla karşısında duran kadının onun olduğuna inanamıyordu. Onun çocuğunun annesi dünyanın en seksi kadınıydı. Bebeği aklına gelince içinde yükselen duyguyla elini Tuğsem’in göbeğine koydu. “Ne ya...yapıyorsun?” “Bebeğimi seviyorum?” “Hü…Hüseyin!” “Söyle karım, ne istediğini söyle bana…” “Sana aşığım ve senin olmalıyım.” “Benimsin, sadece benim,” diyerek dudaklarını birleştirdi. Doyamıyor daha fazlasını istiyor gibi başlayan öpüşmeye doktor karşılık vermekte zorlandı. Dilleri birbirini sardı. Hangisi hangisinin ağzını talan ediyordu belli değildi. Birbirlerini içmeye başladıklarında kendilerini kaybetme noktasındaydılar. Nefes almak için ayrıldıklarında Alaz eğilip kadının dizlerinin altından tuttu, kucağına aldı. Kollarını sevdiğine saran ve başını omzuna koyan kadına dut gibi aşıktı. Bunu sürekli hissetmek hayatın en güzel armağanıydı. Yatak odasına doğru yürürken sağ kulak memesinin emilmesiyle yaramaz karısından uzaklaşmak zorunda kaldı. Tüyleri diken diken olmuş ve dizlerinde derman kalmamıştı. Hem öyle bir durumdaydı ki, artık pantolondan canı yanıyordu. Doktorun mutsuzluk belirten mırıltısına gülümsese de bir an önce üzerindekilerinden kurtulmalıydı. Yatağa tek dizini koyup nazikçe kadını bıraktı. Geri kalkıp bütün kıyafetlerinden bir solukta kurtuldu. “Bu gece senin gecen karıcığım, aşka hizmet etmek için elimden geleni yapacağım.” “Bedenimde ruhumda sana eşlik edecek.” Tuğsem daha fazla konuşmak istemediğinden omuzlarından tuttuğu gibi tekrar dudaklarına kapandı. Hizmet etmek isteyen kocası olsa da bu gece yaşanacak her şey karşılıklıydı. Adam öyle güzel bakıyor, öyle güzel seviyordu ki kayıtsız kalmak imkansızdı. Alaz’ın elleri vücudunda dolaşırken aklını kaçırma noktasına geldi. İniltilerine karşılık genç adamın her defasında yüzünde öyle bir gülümseme oluşuyordu ki, elinde olsa o gülüşleri içine sokacaktı. Zaten her zaman gülümsemesine hayrandı. Güldüğü zaman adam daha karşı konulamaz, daha sevilesi oluyordu. Alaz’ın öpücükleri boynuna oradan göğüslerine indiğinde Tuğsem ilk ısırıkta çığlık attı. İki haftadır hamileliğine bağladığı göğüslerinde bir hassasiyet vardı. Her zaman ki tatlı sızı yerine canı yanmıştı. Kocasının kaşlarını çatarak çekilişinden memnun kalmadı. Eliyle başını tekrar memelerine eğdi. Alaz’a karşı bu cesurluğunu seviyordu. Asla kendini kasmıyordu. Ne düşünür demeden rahatça hareket etmek bir kadının yaşayacağı en güzel özgürlüktü. O da bu özgürlüğün tadını sonuna kadar çıkarıyordu. Alaz karısının canını yaktığını anladığından göğüs uçlarını dudaklarının arasına alıp emdi. Hafif dil darbeleriyle zevke getirmeye çalıştı. Bu hareketlerindeki yavaşlık erkekliğini kötü etkilese de sonuna dek dayanmaya çalışıyordu. Bir elini kadının bacak arasına götürdüğünde eline bulaşan ıslaklıkla aynı anda erkekliğindeki damar atmaya başladı. Daha fazla kendini tutamayacaktı. Sevdiği kadının üzerindeki son parçayı da çıkarıp, bacak arasına yerleşti. Penisini kadının ıslaklığı ile buluşturduktan sonra aklının son kırıntılarıyla sevdiği kadına korktuğu soruyu sordu. “Bebeğimize bir şey olmaz değil mi?” “Yavaş olursak olmaz.” “Olurum!” Alaz olurum dediği anda kendisini sevdiğinin derinliklerine itti. İkisinden de aynı anda yükselen iniltiyle tutkuları alev aldı. İçine girip çıkan adama baktığında gözleri doldu kadının, öyle kibar davranıyordu ki kendisini çok değerli hissetti. Bu adam zaten her daim kendini değerli hissettiriyordu. İlk defa zevkten ağlıyordu. “Hü…Hüseyin daha hızlı,” ağlayarak söylediklerinden sonra bir tık daha hızlanan Alaz, karısının üzerine eğildi. Dirseklerine ağırlığını vererek gel gitlerini arttırdı. Göğüslerini yalamaya başladığında Tuğsem artık sona yaklaştığını anlayarak altındaki çarşafı sıkmaya başladı. Bacaklarını kocasının beline daha sıkı sarıp çığlıklar atmaya başladı. Doruğa ulaşırken içine ılık ılık akan sıvıyla kasılmaları yavaşladı. Bacakları yavaş yavaş çözüldü. Boynuna öpücükler kondurarak yana kayan adamına tek koluyla sarıldı. “Çok güzeldi, çok özeldi.” Tuğsem’in içtenlikle söyledikleri erkeklik onuruna iyi gelse de, asıl iltifatın sahibi çok güzel olan çok özel olan karısıydı. Değişik tutkudan uzak duygusal bir sevişme olduğunu düşünürken ‘tutkudan uzak mı?” diye kızgınca soran iç sesine tebessüm etti. “Tutkunum sana başımın tacı.”
Altuğ tam bir aydır, kaskatı sinirli bir adam olarak yaşıyordu. Işık’tan önce de sakin bir adam sayılmazdı ama en azından kimseye durup dururken kızmazdı. Havadan nem kapıyor önüne gelene dalıyordu. Işık’ı Manisa’ya götürdükten sonra sevdiği kadın iki gün, iki koca gün telefonlarına çıkmamış, mesajlarına karşılık vermemişti. Bu süreçte annesini sorun olmadığına inandırmak oldukça güç olmuştu. Bu sefer olmaz diyerek ısrarla Işık’ı sevdiği söylemiş evine Turan Bey’e rağmen hediyeler çiçekler göndermişti. Kadınının olmadığı, yokluğunu hissettiği her vakit anlamıştı ki, Işık için olmazı yoktu. Bu kadın onun ruhu olmuştu. Bu sevgisi kendisini korkutmaya başlamıştı. Resmen bütün günahlarının bedelini onsuzlukta ödemişti. Öleceğini hissettiği iki gün geçirdi. İki günün sonunda Işık aradığında ve ilk sözü seni seviyorum olduğunda inanamamıştı. Hayal gördüğünü düşünmüştü. Hafta sonu beni istemeye gelin dediğinde ise dünyalar onun olmuştu. O gün sadece Işık’ı konuşturmuştu. Senin sesini duymak bile nasıl bir nimetmiş, iki defa yaşadığımız ayrılık aşamamızda çok güzel gösterdin bana diyerek yarı sitem yarı kırgın hep konuşmasını istemişti. Ertesi gün Manisa’ya gitmiş, saatlerce kadına sarılmış öpmüştü. İsteme törenleri çok komik geçti. Çünkü Ulaş Tuğberk’in Alaz’a yaptığı gibi enişte özür dilerim ama bunu yapmadan ablamı sana veremem diyerek Altuğ’un bacağına tekmeyi çaktı. Tuğberk de öbür bacağına vurunca herkes kahkahalara boğulmuştu. Uyaş abi Işık halamı üzerse döveceğimizi söylesene diyerek kızmasıyla Altuğ’da sert tavrını bırakıp Tuğberk’i kucağına alarak kahkaha attı. Turan Bey’in aferin oğullarıma diye içinden sevindiğinden kimsenin haberi yoktu. Necla Hanım’ın korkusundan kendisi bir şey yapmamıştı. Ancak oğulları gerekli tehditleri etmişti. Ondan sonra keyfi yerine geldi. Işık’ın parlayan grilerini gördükçe de içi rahatladı. Alaz ve Tuğsem’in düğün telaşı ve balayıdan dönmelerini beklemek derken düğün tarihleri istemeden bir ay sonraya denk geldi. Turan Bey çok erken diye itiraz etse de evli olduklarını bilen Necla Hanım ikna etti. Kendisini çok talihsiz görüyordu. Dünyada kaç tane erkek neredeyse bir buçuk aylık karısına dokunamamıştır. Kesinlikle geçmişteki günahlarının acısını Allah böyle çıkarıyor diye düşünüyor, sabırlı olmaya çalışıyordu. Manisa’dan iki önce Işık’ın kına gecesini yapmışlar memleketine dönmüşlerdi. En yakın arkadaşıyla evliliğinin aynı döneme denk gelmesi arka arkaya gerçekleşen törenleri de beraber getirdi. Yorulmuştu ama şikayetçi değildi. Sadece bir sorun çıkmasından korktuğundan bu denli gergin olduğunu biliyordu. Gözlerinin önüne karısının kına gecesindeki kırmızı kaftanlı açık saçlarının üzerine yerleştirilmiş tacıyla gördüğü an geldiğinde yüzü azda olsa yumuşadı. Hayırlısıyla bir hanesine soksa evinin hanımı yapsa rahatlayacaktı. Akşama gerçekleşecek kına gecesi için konakta hazırlıklar sürüyordu. Annesinin gelinime hiçbir şey alamadım diyerek Işık’ı ve annesini çarşıya götürmesine kızgındı. Sabah kahvaltıda herkesin yanında bir saat kadar vakit geçirdiği kadının hasretinin ölecekti. Konağın kendine ait tarafında Işık’ın istediği değişiklikler yapıldıktan sonra ki haline baktığında istemsiz gülümsedi. Ufak dokunuşlar bile karısının canlılığını ortaya sermişti. Duşa girip bu gürültüde uyuyabilirse birazda uyumaya karar verdi. Yatak odalarının içinde olan Türk Hamamına girdiğinde Alaz’ın hala neden gelmediği aklına geldi. Ne güzel düğünü olmuştu. Baba olacağını öğrendi ve ilk defa dostuna çok özendi. Işık’a söylemedi ama o da hemen baba olmak istiyordu. Ilık suyu tasla kafasından döktüğünde kara teninden aşağı dökülen damlaların karısını nasıl etkilendiğinden habersiz arka arka sadece su dökünüyordu. Işık saatlerdir iki annesinin alışveriş çılgınlığına katlanmak zorunda kaldı. Cavidan Hanım kuyumcuda ne varsa sana değer kızım diyerek almak istedi. İlk önce gülmüş sonra tatlı dillilikle olması gereken kadarını almıştı. İki annesine de kıyamıyordu. Hem böylesine anlaşmaları onu çok mutlu ediyordu. İç çamaşırları ayakkabılar elbiseler derken ihtiyaç olmamasına rağmen bir sürü şey alınmıştı. Yoruldum diyerek yatak odasına çıktığında hamamın kıvrık kapısından kocasını gördü. Heyecanlandı. Gözleri kapalı su dökünen seksi kocasını sessizce seyretti. Dudakları kurudu, kalp ritminde değişiklik oldu. Karnından bacak arasına bazı sinyaller gitti. Birkaç defa daha ön sevişme tarzında bir şeyler yaşamışlardı. Ancak hala birbirlerinin olmamışlardı. Aklına gelenle gülümsedi. Odasının kapısına gidip kilitledi. Üzerindeki ince elbiseden kurtuldu. Çıplaklığından artık utanmıyordu. İç çamaşırlarını da çıkardıktan sonra kayınvalidesinin ısrarıyla aldığı pembe tüylü topuklu terlikleri giydi. Boy aynasına baktığında görüntüsünden memnun kaldı. Başını aşağı eğip saçlarını elleriyle taradı. Sonra geriye atıp kabaran saçlarını düzeltti. Hamamın kapısını sonuna kadar açtığında köpüklerle çevrili yüze baktı. Altuğ’un onun fark ettiğindeki yüzünü kaçıramazdı. Köpüklerden kurtulmak için dökülen sudan sonra açılan gözlerin şaşkınlığı sonra boy boydan bedeninde gezmesi derin bir nefes almasına sebep oldu. Adamın bakışları bile bütün bedenini alev alev yanmasını sağladı. “Se..sevgilim geldin mi?” “Geldim. Merak etme hayal değilim.” “Hayallerden öte bir görüntüdesin ama…” “Seni özledim.” “Ba..bacaklarım tutmuyor.” “Ger…gerçekten seni bu denli etkileyebiliyor muyum?” “Bunu gösteremiyor muyum?” “Duymaya ihtiyacım var.” “Kekeleyecek, nefesimi kesecek kadar beni kendimden geçiriyorsun.” Işık duyduklarından sonra sırıttı. Gözleri daha çok kararmış mermer kurnayı sıkmaktan ellerinin üstü beyazlamış kocasına küçük adımlarla yürümeye başladı. Her adımında Altuğ’un heyecanla kalkan göğsüne ve gittikçe büyüyen küçük adamına baktı. Alt dudağında dilini gezdirdi. Sonrasında ısırdı. Bu hareketleri çok seksiydi. Seksi olmak için yapmıyor sadece içgüdüsel davranıyordu. Zaten Işık’ı Altuğ’un gözünde böyle karşı konulamaz yapanda bu yapmacıksız, doğal davranışlarıydı. “Işık!” “Aşkım!” “Dur yaklaşma!” “Neden?” “Kendimi tutamam.” “Tutma!” “Ha..ha..hazır mısın?” “Çoktan hazırdım, sadece yer ve zaman müsait olmadı.” “Akşama kına gecem var.” “Yani.” “Sana sahip olursam, kına gecem gelin ve damatsız olur.” Işık kıkırdadı. Adamın kekeleyen haline tekrar tekrar aşık oluyordu. Koskoca Şanlıurfa’nın sert bakışlı tavizsiz duruşlu ağası Altuğ ÇETİNOĞLU’nun heyecandan kekeleyen, kaçmak ister hali öyle tatlıydı ki, o dursa artık kadın duramazdı. Gümüş tası eline alıp Altuğ’un başından aşağı birkaç defa su döktü. Sonra ellerinden tutup ayağa kaldırdı. Dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Fısıltısı Altuğ’un bedeninde ayaklanmayan bir tüy bırakmadı. “Aşkımızla yanalım mı?” |
0% |