@herdem6060
|
Umarım yorumları ve beğenileri bol olur. Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤ Instagram; herdem6060 İyi Okumalar
Işık ve Altuğ'un düğünlerinin üzerinden üç ay geçmişti. Cemal ve Yasmin'in hızlı düğünlerinden dolayı bütün planlarını ertelemek zorunda kalmışlardı. Akabinde Bilal'in ısrarları sonucu Berfin ve komiserin düğünleri de olmuştu. Balayına gidecekleri zaman Işık'ın eğitim seminerleri başlamıştı. Okulların açılması derken balayına gitmeleri Ekim ayını bulmuştu. Işık hiç yurt dışına gitmediği için ilk önce Maldiv'ler de bir hafta geçirecekler sonrasında Sri Lanka ve Hindistan'ı gezeceklerdi. Altuğ ile iki aydır evliydi ve yaşamının en güzel günlerini geçirmişti. Konakta hep beraber kalabalık yaşamak ilk başlarda garip gelse de alışmıştı. Hatta artık Cavidan annesi ve Diyar babası olmadan bir hayat düşünemiyordu. Göktuğ'u da çok seviyordu ama nedense eltisi ile yıldızları barışmamıştı. Eltisi başlarda gayet sıcak davranırken düğünden sonra uzak durmaya başlamıştı. Nursu'nun tavırlarına anlam veremese de yeniden eskisi gibi sıcak bir ilişkileri olsun istemiş bunun içinde elinden geleni yapmıştı. Ancak beş yaşındaki kızına Işık yengen kötü biri ona yaklaşmanı istemiyorum diye tembihlerken kulaklarıyla duydu. Ondan sonra Cavidan annesinin çabalarına rağmen Nursu'ya haddini bildirip bir daha da muhatap olmadı. Aralarındaki soğukluğu fark eden aile üyeleri durumu Cavidan Hanımdan öğrenince Göktuğ mahcup bir şekilde yengesinden özür dilemişti. Erkek kardeşi gibi sevdiği kayınbiraderine sadece sarılarak cevap verebilmişti. Işık kendine her şey söyletirdi ama bir çocuğa yılan gibi anlatılmaya katlanamazdı. Katlanmadı da tepkisinden sonra herkese sessiz bir ayar oldu. Gerçek hanım ağanın kim olduğunu herkes anlamış oldu. Işık Altuğ'a dört dörtlük kadın olurken, tam bir hanım ağa olduğunu da tüm Urfa'ya göstermişti. Ona dert yanan yardım isteyen kimseyi geri çevirmiyor, sorunları çözüyordu. Konaktaki işleyişi annesinin gözetiminde ele almış, istediği değişiklikleri yapmıştı. Artık yapılacak yemeklere varana dek her iş Işık'a soruluyordu. Cavidan Hanım bu durumdan çok mutluyken eltisi mutsuz olmuştu. Gerilim çok fazla artınca Göktuğ konaktan ayrılmak istedi. Yoksa iki çocuğunun annesinden ayrılacaktı. Sevdiği karısının hareketlerine inanamıyordu. Onun hiçbir zaman abisinin yerinde gözü olmamıştı. Nursu'nun da hanım ağalığı istemediğini sanıyordu. Yanılmıştı, uysal sakin iyi yürekli karısı birden bire sinirli suratsız ve dedikodu yapan birine dönüşmüştü. O yüzden uzaklaşmanın en doğru karar olduğuna inandı, ailesini de inandırdı. Küçük konağa evini ayırdı. Belki oranın tek kadını olmak karısını da eski haline getirir diyerek, bütün iyi niyetiyle çocukluk anılarını ve ailesini geride bırakarak evden ayrıldı. Altuğ karısının bu güçlü hallerine ve aile içindeki otoritesine hayran kaldı. Başka hayran olduğu bir konuda Işık'ın içinden çıkan seksi kadındı. Konakta bölümleri ayrı olmasına rağmen kulübelerindeki halleri gibi olamıyordu. O yüzden her fırsatta karısıyla kulübede zaman geçiriyorlardı. Dişi kaplanı gittikçe hırçınlaşıyor bütün fantezilerini büyük bir zevkle yaşatıyordu. O hanım hanımcık şirin öğretmenin içinde sakladıkları Altuğ'a armağandı ve kendine sunulan bu hediyeyi ömrünün sonuna dek yanında tutacaktı. Işık'ın bir bakışı bir mimiği onun aklını başından alırken başka bir şey de düşünemiyordu. Şimdi ise en sonunda balayına gidebiliyorlardı. Işık neredeyse iki haftadır valiz hazırlıyor, sanki hiçbir şeyleri yokmuş gibi hem Altuğ'a hem de kendine bol bol alışveriş yapmıştı. Dört bavulda ne götürdüklerini çok merak ediyordu ama karısının heyecanını bozmamak için soru bile sormuyordu. Sadece sevdiği kadının hareketliliğinin mutluluğunun tadını çıkarıyordu. Sık sık nefesi kesilecek kadar karısının öpücükleri yüzünden soru sorma isteği de içine kaçırıyordu zaten. Işık böyle hep gülsün Altuğ başka bir şey istemiyordu. Evliliklerinin ilk günlerinde hep bir sorun çıkacak karısı yine üzülecek diye tetikte beklemişti. Çünkü ne zaman mutluluktan ölseler ertesinde ya ayrılık yaşamışlardı ya da araları bozulmuştu. Kardeşinin karısıyla yaşadıkları gerginlik hariç sorun çıkmaması bu korkularını arkasına almasına imkan sağlamıştı. O konuya da hiç karışmamıştı, zira karısı tam bir hanım ağa olarak çok güzel tavrını koymuştu. Salih bu süreçte yıllardır yapmadığı iznini yapacaktı. Bu da Işık'ın fikriydi. Hem en yakın arkadaşı Melih'in düğününde sağdıç olacaktı. Onların Hindistan da olacağı tarihte Melih'in düğünü olacaktı. O tarihe kadar bari yanınızda olayım diyen adamı Işık kati suretle reddetmiş ve düğünde boş durmamasını Neslihan'ın arkadaşlarından kendisine birini bulmasını tembihlemişti. Bunu öyle tatlı azarlar gibi söylemişti ki Salih'in ağzı açık şaşkın haline Altuğ saatlerce kahkaha atmıştı. Hatta ertesi gün ne zaman en yakın adamıyla göz göze gelse gülmüştü. Urfa'nın sert mizaçlı şahin bakışlı ağası artık güler yüzlü iyi huylu bir adam olmuştu. Bu tavırlarına en yakın şahit Salih'ti, ağası onunla dalga geçse de bu hallerini daha çok sevmişti. Işık'ın üzerinde uçuş uçuş dizlerinde biten mavi çiçekleri olan yarım kollu sarı yazlık elbise vardı. Altuğ da ise açık toprak renklerinde yarım pantolon ve mavi polo tişört vardı. Yanlarında üç koruma olacaktı. Hava alanına geldiklerinde ilk korumalar inip, x-ray cihazından bir koruma geçti. Arkasından Işık geçmişti ama güvenlikler hanımefendi siz bir daha geçer misiniz denildiğinde tekrar geçti. Bu sefer yanda beklemesini istediler. O ara Altuğ da geçmiş ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kocasının kemerini takarken ne oluyor bakışlarına nasıl karşılık vereceğini bilemedi. İki kadın güvenlik gelip, Işık'ı iki metre ileri de bulunan dört köşe masanın oraya götürdü. "Ne oluyor?" "Küçük valizinizde güvenlik açısından sakıncalı bir alet olduğunu sinyalini veriyor. Kamera da görüyoruz ama bakmalıyız." "Aaa tabi tabi bakabilirsiniz," dedi ama sonra aklına gelenle valizi kendine yapıştırdı. O ara bir erkek güvenlik görevlisiyle gelen Altuğ'un bakışlarından kurtulmak için kafasını eğdi. Güvenlik görevlileri daha çok ciddileşip, valizi almaya çalışınca Altuğ sessiz kalamadı. "Işık ne oldu?" "Bir şey yok sen gitsene ben hallederim." "Hayır bir sorun varsa birlikte halledeceğiz," derken erkek olan güvenlik görevlisi çantayı eline almıştı. Işık'ın yüzü kıpkırmızı oldu. Hay aklıma tüküreyim diye içinden kendine küfür ederken valizin açılışını kararan gözlerle seyretti. Kadınlardan birinin elinde salladığı pembe kelepçeyi gördüğünde utançtan yerin dibine girmek istedi. Altuğ'un hala anlamayan ne arıyorsunuz o ne gibi sorularıyla adamı öldürmek istedi. Altuğ ise gerçekten endişelenmişti. Kendi memleketinde ilk defa böyle bir muameleye maruz kalıyordu. Ne olduğunu çok merak ettiğinden başta anlamamıştı. Pembe bir kelepçenin karısının çantasında ne işi vardı? Karısına şaşkınca bakınca onun ağlamak üzere kıpkırmızı haline başta anlam veremese de mırıldandıklarını duyduktan sonra endişesi kaybolmuş, gülmemek için alt dudağını ısırmak zorunda kalmıştı. "Gülersen balayı boyunca yalnız yatarsın." "Tamam gülmüyorum." "Ah kahretsin kesinlikle Şanlıurfa'dan taşınmalıyız ve bir daha da bu şehre gelmemeliyiz." "Neden?" "Ben bu utançla nasıl yaşarım, hay onu almayı düşünen aklıma ne edeyim ben," diye sürekli söylenmeleri üzerine gülümseyen güvenliklerle daha ne kadar utanabilirdi? Kadınlardan birinin yanına gelip, hala kelepçeyi sallamasına da sinir oldu. Kesinlikle şikayet edecekti, insan böyle de yerin dibine sokulmaz ki canım diyerek kaşlarını çattı. 'Her zaman ki absürtlüklerin yüzünden ekmeğinin peşinde bir genç kadını cezalandırmazsın, güvenlik geçitlerini hesaba katmayan sensin.' Kendi hatasının acısını işini yapan bir güvenlik görevlisinden çıkarmak istediği için iç sesinden güzel bir azar yemişti. Çünkü kadının kelepçeyi falan salladığı yoktu. Sadece işini yapmak için kelepçeyi hafif kaldırarak konuşmuştu. Öyle utanmıştı ki bütün tepkileri en üst seviye de algılyordu. "Maalesef bunu almak zorundayım." "Alın alın!" Işık'ın hızlı cevabıyla bir kere daha kahkaha atmamak için kendini tutan Altuğ, derin bir nefes almak zorunda kaldı. Hiç utanma hissetmeyerek güvenlik görevlilerine gülümsedi. Karısının elinden tutup, yanına çekti. "Gidebilir miyiz?" "Tabi ki buyurun," diyen genç hanıma sadece tebessüm ederek başını salladı. Kendi korumalarının anlamayan bakışlarına cevap vermeden yanlarından geçtiler. Allah'tan onlar görmedi diye içinden sevinen Işık nasıl böyle aptalca davrandığını düşünüyordu. Kocasıyla öyle güzel uyumları vardı ki, Altuğ'un fantezilerinin hepsine karşılık vereseme de bazılarını denemek istemişti. Canının yanmasına dayanamazdı. En azından bu kelepçe ile bağlanarak sevişmeyi mutlaka yaşamalıyız diye düşünmüştü. Ancak bunu yaşamayı güzelim kulübeleri dururken neden balayında yaşamak istemişti ki, al işte herkese rezil olmuştu. Ya bu güvenlikler konuşurlarsa kahretsin şehrin en tanınan adamıyla evli ol ve böyle utanç verici bir olay yaşa kesin tüm şehir duyacak diye aklında üşüşüp duran dedikodularla sıkıntılı bir iç çekti. Karısının kara kara düşünen haline daha fazla dayanamayan Altuğ içine su serpti. "Merak etme güvenlik görevlileri bu konuyu hiçbir yerde konuşmayacaklar. Gerekli uyarılar yapıldı." "Emin olamazsın." "Kimse ekmeğinden olmak istemez." "Hayır benim aptallığım yüzünden kimse işinden olmamalı!" "Sen güzel canını sıkma kimse beni özellikle de karımı konuşamaz." Elinden uçağa doğru çekiştirilir gibi yürürken hala ofluyordu. Kocasının nasıl mutlu olduğundan habersiz kendine kızmaya devam ediyordu. İstanbul'dan direkt uçuşla Maldivler'e gidecekleri için iki günü İstanbul'da geçirmeye karar vermişlerdi. Altuğ için bir saatlik uçuş bitmek bilmiyordu. Karısı onunla değişik seks oyunları yaşamak istiyordu. Bunu görmek alt takımlarını şimdiden sızlatmıştı. Kemeri çözüp başını camdan tarafa çevirmiş sevdiğini belinden tutup kendine doğru çekti. Işık'ın başını omzuna yasladı. Boşta kalan kocaman eliyle yanağını avuçladı. Başparmağı ile usul usul okşadı. "Beni nasıl mutlu ettiğini hiç bilmiyorsun." "Utandırarak mı?" "Utandırmak mı? Karım sen sadece beni gururlandırırsın." "Kibarlık ediyorsun, sırf moralim düzelsin diye böyle konuşuyorsun." "Benimle ilgili hayaller kurmuşsun, bunun için adım atmışsın. İnan bana bir an önce İstanbul'daki evimizde olmak istiyorum." "Edepsizleşme!" "Daha edepsizleşmedim." "Altuğ!" "Karım!" "Ah ne güzel karım diyorsun yine içim bir tuhaf oldu." "Anlatsana, nasıl oldu?" "Böyle boğazımda başlayan karnıma daha aşağılarıma doğru..." Işık'ın dudaklarına elini kapattı genç adam yoksa uçak falan demeyecek dudaklarını birleştirecekti. Onun için sorun yoktu. Ancak karısı çok utanıyor ve söyleniyordu. Eliyle göstererek yaptığı hareketler bütün bedenini arzuyla doldurdu. Sevdiği kadının diliyle elini yalaması da ufak bir inilti koyvermesine sebep olurken, dudaklarını kokusuna bayıldığı saçlarına gömdü. Sakinleşmek istercesine küçük küçük öpücükler kondurdu. O ara yapılan iniş anonsuyla toparlandı. Bir an önce eve gitmek için sabırsızlandı. Çünkü kasıklarındaki sızı artık dayanılmazdı. Işık, İstanbul'daki yalıyı da istediği gibi dekore ettirmişti. Sevdiği kadının dokunuşlarıyla soğuk evi yuvaya dönüşmüştü. Arabaya biner binmez evden sorumlu aşçıya çalışanların izinli olduğuna dair bir mesaj gönderdi. Eve gittiğinde karısına kavuşmak için hiçbir pürüzle karşılaşmak istemiyordu. Işık'ın tıpkı kulübelerindeki gibi çığlıklarını kısmaması, ahenkli inlemelerini duymak için çıldırıyordu. Bunları aklından geçirirken bedenine işkence ettiğinin farkındaydı. 'Tatlı işkence,' diyen iç sesine kesinlikle hak verdi. Eve kadar dayanamayacağını anladığında arabanın içinde karısının eteğini yukarı doğru çekip, okşamaya başladı. Kafasını camdan tarafa çevirerek olağan bir yolculuk havası yaratırken, elleri karısının kasıklarında dolanmaya başladı. Işık, çıldırmak üzereydi kocasının üzerindeki gücünden değişik bir haz alırken, kendi hükmünün de tadını çıkarıyordu. Bedeni Altuğ'un her dokunuşuna tepki verirken elini tutmak zorunda kaldı. Sırılsıklam oldu ve hemen birleşmek istiyordu. Genç adamın kıvrılan dudaklarına hasretle baktı. Deliler gibi öpüşmek için yanıp tutuşan dudaklarını ıslatmak zorunda kaldı. Gözleri kararak dudaklarına bakan adama hafif tebessüm etti. Nefesleri sıklaşmış, heyecanları katlanılmaz olmuştu. Araba durur durmaz inen Altuğ hemen karısının tarafına geçip, elinden tutarak arabadan çıkardı. Koşar adımlarla eve yürüttü, koşup kapıyı açan korumaya kimse eve girmeyecek diye talimat vermeyi unutmadı. Kapı kapanır kapanmaz karısını kucağına aldı. Hızlı adımlarla merdivenlere ulaştı. Ancak yatak odasına dek yürümeye sabrının olmadığını anladığında merdivenlerin altına düşen, çalışma odasına yöneldi. Işık dudaklarını kokusuna bayıldığı boyun girintisine soktu. Bu adama çok aşıktı ve onunla yaşanan her şey mutluluktan ayaklarını yerden kesiyordu. Sırtının duvara sertçe yaslanmasıyla hafif canı yandı. Kafasını kaldırılmasıyla dudakları acıtırcasına öpülmeye başlandı. Altuğ aklını oynatmış gibiydi. Öyle sert öyle sahiplenici öpüyordu ki Işık karşılık vermekte ilk defa zorlandı. Dilleri birbirine dolandığı anda ikisi de sesli inledi. Sert başladığı öpücüğü sert bitiren adam hızlı hızlı nefes alırken konuştu. "Demek değişik fanteziler denemek istedin." "Ah o konuyu açma!" "Neden bana söylemedin, VIP girişinden girerdik. Hem neden özel uçak istemiyorum diye direttin o zaman..." "Of ne bileyim valizin en dip köşesine birde kumaşa sararak koydum. Görülmez sandım. Tamamen benim aptallığım..." Altuğ karısının sızlanan haline kıkırdadı. Tekrar dudaklarını birleştirdi. Sanki biraz önce öpmemiş gibi iştahla öptü. Odadaki deri koltuğa bırakıp soyunmak için doğruldu. Etrafa bakınmaya başladı. Işık'ı bağlayacak yer arıyordu. Lanet olsun hiçbir yer yok yer olsa neyle bağlayacaktı. Sonra gözüne pencerenin yukarı doğru olan kolu takıldı. Belinden kemeri çıkardı. Işık'ın elinden tutup kaldırdı. Üzerindeki elbiseyi yırtarcasına çıkardığında kadının çığlığıyla daha çok azdı. Ona ayak uydurmaya çalışan karısını pencerenin kenarına götürdü. Hiçbir şey söylemeden kemeri pencerenin koluna geçirdi. Kadının iki elini bileklerinden birleştirip, kemerle sıkıştırdı. "Ne! Ne yapıyorsun?" "Seni bağlıyorum." "Altuğ hayır!" "Evet karıcığım evet!" |
0% |