Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1 'CANIMDAN İLERİ'

@herdem6060

Bölümler Her gün bir bölüm şeklinde gelecek. Umarım yorumları ve beğenileri bol olur.

Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤

Instagram; herdem6060

İyi Okumalar

 

 

 

 

 

 

Özlem reklam çekiminin yapılacağı plazaya geldiğinde otopark da bir süre bekledi. Gece boyu hiç uyumamıştı. Gözlerinde ki kızarıklığı yönetmene nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Tam arabasından inmiş birkaç adım atmıştı ki telefonunun çaldığını duydu. Büyük siyah çantasının içinde bir süre bulmakta zorlandı. Ablasının aradığını gördüğünde gözleri doldu.

“Abla,”

“Özlem sesin neden öyle geliyor, ne oldu?”

“Abla Süha beni terk etti.”

Özlem çok kötüydü. Otuz iki yaşında bir manken olarak hep gözde olmuştu. Sevecen, verici, sabırlı bir kadındı. Bu zamana kadar hayattan istediği tek şey annesi ve babası gibi bir aileye kavuşmaktı. Çocukları olsun, mutlu huzurlu yaşasın başka dileği yoktu. Bu yaşına dek sadece iki kişi ile birlikte olmuştu ve sırf mesleğinden dolayı terk edilmişti.

“Özlem ne diyorsun? Hani evlilik teklifi edecekti?”

“Bende öyle dü…düşündüm. Hatta emindim. Üç yıllık ilişkimizde bil…biliyorsun bana ne denli düşkün olduğunu ve gelecek düşündüğünü ama ailesi beni istememiş.”

“Özlem! Ne diyorsun kızım sen? Koskoca adam sırf ailesi istemiyor diye seni bırakıyorsa siktirsin gitsin zaten!”

Özge’nin sinirli çıkışıyla Özlem tekrar hıçkırarak ağlamaya başladı. Neden böyle oluyordu? İlk sevgilisi de dört yıllık ilişkilerinin sonunda aynı sebeple ayrılmak istemişti. Manken olunca ne oluyordu? Ekmeğini helaliyle kazanmaktan başka ne yapıyordu?

“Ben ne zaman anne olacağım abla?” diye sızlandığında kendisini dinleyen adamdan habersizdi. Ablasının sessizliğinden bir şey demeyeceğini anladı.

“Çocukları ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Sırf bu yüzden anaokulu öğretmeni oldum. Çok mu şey istiyorum abla çok mu? Anne olmak istiyorum ya ben?”

Özge’de ağlıyordu. Özlem’den sekiz yaş büyüktü. İki kızı vardı. Küçük kızı üç yaşında kanser olunca elleri kolları bağlanmıştı. Kardeşine sürekli mankenlik, foto modellik teklifleri geliyordu. Hastalıktan dolayı elleri avuçlarındaki tükenince sırf yeğeni için fotoğraf çekimine gitmiş, ondan sonra da arkası gelmişti. Ülkenin en zengin ailelerinden birinin oğlunun dikkatini çekmiş, ilişkileri başlayınca da ünü almış yürümüştü. Ancak dışarıdan güzel gelen bu hayat çok yıpratıcı, gecesi gündüzü olmayan, fakirin gıpta ile baktığı, zenginin iğrendiği bir meslek grubuydu.

“Bebeğim, ben inanıyorum seni çok sevecek biri çıkacak karşına ve ondan bir sürü çocuğun olacak. Hatta artık ay yeter istemiyorum diye bağıracaksın.”

İşi şakaya vurmaya çalışsa da kardeşini tanıyordu. Duygusaldı. Gece de çok ağladığını tahmin etmek zor değildi. Daha dün, bugün ki çekim için heyecanlıydı. Konuyu değiştirmeye karar verdi.

“Özlem ULUDERE! Hemen ağlamayı kesiyorsun ve kendini toparlıyorsun. Tekin YAHYAOĞLU ile çalışacaksın. Sen diyordun, adam çalışırken çok tersmiş diye.”

“Ah birde o konu var. Bu Tekin denen adam normalde şeker gibiymiş ama çalışırken içinden cin çıktığını söylüyorlar. Gözlerim kıpkırmızı bana çok kızmasa bari…”

“Tamam, hemen lavaboya gidiyorsun. Çekimden sonra hemen yanıma geliyorsun!”

“Teşekkür ederim ablacığım.”

“Sen benim ilk kızımsın unutma bebeğim. Seni seviyorum. Görüşürüz.”

“Bende seni seviyorum. Görüşürüz.”

Özlem telefonu kapattıktan sonra elinin tersi ile gözyaşlarını sildi. Hızlı hızlı yürüyüp, asansöre girdi.

Tekin, arabasını park etmiş, binaya yürüyecekken ağlama sesine durmuştu. Sonra merakına yenik düşüp, yürüdüğünde Özlem’i gördü. Kadın çok güzeldi. Mavi yeşil gözlerinin yanı sıra 1.80’lik boyu ve fiziğiyle çok dikkat çekiyordu. Dışarıdan bakınca soğuk sanılan kadının söyledikleriyle ağzı açık kaldı. Bu güzeller güzeli kadının tek derdi anne olmak mıydı? Onun mesleğini yapan kadınların yüzde sekseni fiziğinin bozulmasından korktukları için çocuk düşüncesine bile dayanamazdı. Diğer bir konu da terk edilme olayıydı. Dün akşam o da benzer bir durum yaşamıştı.

Kendisi hakkında söylediklerine kahkaha atmamak için alt dudağını dişledi. Yönetmenlik onun için bir hobiydi. Sadece sevdiği ve kıramadığı kişilere yardım olsun diye yapardı. Her işini ciddiye aldığı gibi yönetmenlik yaptığı zamanda mükemmel iş çıkarmak istiyordu. Yoksa yapım şirketi ve senaryo yazarlığı yeteri kadar vaktini alıyordu. Zaten aileden kaynaklı birçok şirketleri vardı. Ancak iki erkek kardeşi onu aratmıyorlardı. Kendisinden altı yaş küçük kardeşi şirketler ile ilgilenirken, en küçük kardeşi yurt dışında masterını tamamlamak üzereydi. Yakında o da şirket işlerinin başına geçecekti. O da bu sayede rahatlıkla sevdiği mesleğini yapıyordu.

Kalçalarından gözlerini alamadığı kadının girdiği asansör kapısına bakarken, düşüncelerinin gittiği yeri beğenmeyerek o da yürümeye başladı. Bütün hazırlıkları kontrol ettiğinde yönetmen koltuğuna oturup, kahvesinden bir yudum aldı. Ancak o yudumu yutamadı. Çünkü Özlem, siyah bir mayonun üzerine giydiği transparan dantel detayları olan elbisesiyle çekim alanına yürüyordu. Kıpkırmızı ruju ve göğüslerini sıkan mayo yüzünden, büyük göğüslerinin duruşunu görmesiyle oturuşunu düzeltmek zorunda kaldı.

Tüm sertliğiyle çekim sırasında yapılacakları anlatırken, özellikle genç kadına bakmıyordu. Çünkü şu an, daha dün akşam üç aydır sevgilisi olan kadın tarafından terk edilen bir erkek gibi değil de; avına saldırmak isteyen bir aslan gibi hissediyordu. Hiç normal değildi. Konuştuklarını duyduğundan mı böyle olmuştu? Piyasadan dolayı bu kadını biliyordu ve öncesinde hiç etkilenmemişti. Anne olmak istemesi bunun için gözyaşı dökmesi mi allak bullak olmasına sebep olmuştu?

Özlem ise Tekin’in tam anlattıkları gibi bir adam olduğunu düşünüyordu. Adamı birkaç davette görmüştü. Ancak bu denli iri olduğunu hatırlamıyordu. Kendisi uzun boylu olmasına rağmen adama bakmak için başını kaldırmak zorunda kalmıştı. Sanırım iki metre diye düşünürken, kilolu oluşu da onu iri gösteriyor diye düşündü. Adamın sert ses tonundan ürkmemeye çalıştı. Kazasız belasız bu çekimi tamamlamak istiyordu.

Çekim çok zor devam ediyordu. Tekin hiçbir şeyi beğenmiyordu. Özlem’in yapamadığı şeylerde bile ortaya bağırıyordu. Kadına tek kelime etmiyordu. Özlem’in yüzünde gördüğü korku canını sıkıyordu. Akşamın sekizinde çekim bittiğinde herkes de bitmişti. Kayıt montaja gönderilirken Tekin dayanamadı.

“Özlem Hanım aceleniz yoksa, sizinle kulisimde biraz konuşabilir miyiz?”

Özlem ilk defa kendisiyle konuşan adama baktı. İçi huzursuzlukla doldu. Gözlerinin kızarıklığı ve gülüşü ile ilgili yorumlar yapmıştı. Şimdi de bu disiplinsizlikten hoşlanmadığını söyleyecekti.

“Tabi, hocam,” diye cevap verdiğinde sesinin titrememesine sevindi.

Yönetmenin kulisine doğru yürümeye başladığında birçok kişinin gittiğini gördü. Oflayarak kulise girdi. İki kişilik küçük kanepeye oturdu.

Tekin arkasından bakarken bile kararsızdı. Neden pat diye ortaya atılmıştı. Şimdi aklındakileri söylediğinde ters tepki almaktan korkuyordu. Vaay koca Tekin korkuyor mu diyen iç sesine kaşlarını çatıp, kulise doğru yürüdü. Kapıdan girip, doğru aynanın karşısındaki sandalyeye oturdu. Resmen sandalye çökmüştü. Söze nasıl başlayacağını bilmiyordu. Özlem’in sessizliği de geriyordu. Sonra genç kadına döndü.

“Özlem Hanım!”

“Buyurun hocam.”

“Ben nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama, açıkçası ben dümdüz bir adamım bu yüzden lütfen sözümü kesmeden dinlemenizi istiyorum. ”

“Tamam.”

Özlem’in ürkek sesi canını sıksa da devam etti. Ne olacaksa olurdu. Şu an nasıl bir şuursuzluk yaşıyordu bilmiyordu ama sabahtan beri düşünceler kafasını delip, geçmişti.

“Otuz altı yaşındayım. Sayısız sevgilim oldu. Evlilik düşündüğüm kişilerde oldu. Çoğu tarafından terk edildim. Bazen yoğun ve ilgisiz oluşum ya da tam tersi aşırı ilgim, bazen kilolu oluşum, bazen de çocuk isteyişim sorun oldu.”

“Bunu neden anlatıyorsunuz?”

Tekin elini kaldırdı. Sözümü kesmeden dinle demiştim ama diye içinden sızlandı. Çünkü bir daha aynı cesarette olmayabilirdi. Sorusunu duymamış gibi yapıp, yanıtlamadan devam etti.

“Sabah istemeden telefon konuşmanıza şahit oldum.” Özlem’in yüzüne baktı. Gözleri dolmuştu. Kızardığını gördüğünde daha çok şaşırdı. Çünkü bu piyasada utanma duygusuna pek yer yoktu. Özlem’in başını eğmesiyle konuşmasına devam etti.

“Bende bir çocuğum olmasını çok istiyorum. Senin de istediğini duydum. İstersen hemen evlenebiliriz. İstersen de öncesinde hamile kalırsın ona göre evleniriz.”

“Neeee?”

“Özlem sakin ol!”

“Hem benim özel bir telefon konuşmamı dinliyorsunuz hem de bunu bana karşı kullanıyor musunuz?”

“Hayır hayır öyle değil. Bak, ya ben anlatamadım ya da sen fevri davranıyorsun. Sen de ben de çocuk istiyoruz. Eminim sana bir sürü evlenme teklif eden olmuştur. Ancak birbirimizi tanımıyoruz. Tamamlanalım istiyorum. Bunu neden senden istediğim konusunda da hiçbir fikrim yok.”

Özlem dikkatlice adama baktı. Güzel bir yüzü vardı. Öyle çok yakışıklı denmezdi. Bebek yüz denilen bir yüze sahipti. Koyu kahve gözleri kumral tenine çok yakışmıştı. Sadece çok kiloluydu. Onun haricinde yalnızca boyu bile dikkat çekmeye yeterdi. Adamın söyledikleri nedeniyle çok şaşkındı. Tekin YAHYAOĞLU yapım şirketinden dolayı zaten birçok kadınla birlikte olabilirdi, oluyordu da. Magazin programı sunduğu için biliyordu. Adam üç beş ayda bir sevgili değiştiriyordu.

“Kaç aylığına düşünüyorsunuz bu evliliği?”

Sesinde ve yüzünde dalga geçtiğini, teklifi ciddiye almadığını gösteren bir tavır vardı. Tekin, zeki ve sezgileri yüksek bir adamdı. Genç kadına sinirlendi ve bunu bakışlarında göstermekten çekinmedi. Tekrar konuşmaya başladığında sesi çok sertti.

“Özlem! Sana burada ciddi bir teklifte bulunuyorum. Laubalilikten hiç hoşlanmam!”

“Ben çocuk istiyorum diyelim. Sizden isteyeceğimi de nereden çıkardınız?”

“Şimdi bir hesap yapalım. Otuz iki yaşındasın, yeni biriyle tanışacaksın, sevgili olacaksın, seks yapacaksın, hiç yoktan en az bir sene. Ben bunu sana hemen diye vaat ediyorum.”

Sesi çok acımasızdı. Kadının zaafını kullanıyormuş gibi hissetse de ikisi de aynı şeyi istiyordu. Neden daha fazla vakit kaybedecekti? Kadının dikkatli bakışlarından etkileniyordu. Bunun üstünü kapatmak istercesine devam etti.

“Burada kartım özel cep telefonu numaram var. Bir hafta senden haber bekleyeceğim. Eğer dönüş yapmazsan olumsuz diye düşüneceğim. İyi akşamlar,” dedi ve gitti. Özlem yeri göğü inletircesine hızla giden adamın arkasından bakakaldı.

Hayatında gördüğü en saçma teklifti. Tamam, anne olmak istiyordu. Ancak babası ve annesi gibi bir evlilikten sonra çocuk istiyordu. Annesiz ya da babasız çocuk büyütmek kolay mıydı? İstersen evleniriz diye içinden bağıran sese kulaklarını tıkamak istedi.

Elindeki kartvizite baktı, bir süre sonra usulca yerinden kalktı. Dün seviyorum dediği adam tarafından evlilik teklifi beklerken, terk edilmişti. Bugün hiç tanımadığı bir adamdan hem evlilik teklifi hem de anne olma vaadi veriliyordu. Ayakları adımlarken o nereye bastığını bilmiyordu. Arabasına bindiğinde bir süre direksiyona kafasını koyup, gözlerini kapattı.

“Allah’ım bu sinemde neler olduğunu ne istediğimi kimse bilmiyor, anlamıyor. Ne olur bana açtığın kapıların hayırlısı olsun. Rabbim bir işaret ver,” diye mırıldandı. Tekrar ağlamaya başladı. Elini karnına götürdü. Orada bir can hayal etti. Başını kaldırıp, göbeğine bir daha baktı. “Ne zaman orada CANIMDAN İLERİ bir varlık olacak…” diye tekrar konuştuğunda gözünün yaşını koluyla sildi. Ablasına gitmeliydi. Yeğenleri ve ailesiyle zaman geçirmeliydi. Uzun bir mesafe olacaktı. Ancak şu an gerçekten güvendiği birinin yanında olmalıydı.

Ablasına geldiğinde on bir yaşındaki Defne’si teyzem diye kucağına atladığında her şeyi unuttu. Onu yaşatabilmek için altı yıl uğraşmışlardı. Çok şükür iki yıldır iyiydi. On beş yaşında ki Derin ise tam bir genç kız havalarındaydı. Defne’nin hastalığından sonra annesi ve babası da aynı apartmana taşınmışlardı. Üç yıl öncesine kadar o da ailesiyle yaşıyordu. Ancak işlerin çoğu karşı yakada olunca evini ayırmak zorunda kalmıştı.

Yemekler yenmiş, çay faslından sonra anne babası kendi evlerine geçmişlerdi. Eniştesi Ekrem çalışmam lazım diyerek, çalışma odasına geçmişti. Defne zaten erken uyuyordu. Derin’de odasına geçince ablası iki kahve yapıp, kapalı olan ön balkona geçmeyi teklif etti. Özlem’in üzgün değil, düşünceli hali meraktan çatlamasına neden olmuştu.

“Bugün bir şey olmuş hemen anlat. Tekin denen adam gerçekten dedikleri gibi mi? O yüzden mi böylesin?”

Özlem, Tekin’in adını duyduğundan beri ablasına öyle bir bakıyordu ki gözlerimden anla dercesine yalvarıyordu. Çünkü adamın teklifinden beri aptal gibiydi. Kızgın olması hatta sinirden kuduruyor olması gerekmez miydi? Ancak sanki içinde bir yere dokunmuş, karanlıktan bir ışık süzülüyor gibi hissediyordu.

“Özlem korkutma beni! Süha mı aradı? Ne oldu bebeğim?”

“Abla!”

“Söyle ablasının gülü!”

“Sana nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Tekin YAHYAOĞLU bana bir teklifte bulundu.”

“Nasıl, hani şu mankenliğe ilk başladığın zamanlardaki ahlaksız tekliflerden mi?”

“Yok yok ahlaksız teklif değil. Of istersem evlenebilirmişiz.”

“Özlem beni deli etmeden anlatabilecek misin?”

Özlem derin bir nefes aldı. Ablasının nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. En başından anlatmaya başladığında, ablasının suratından bir şey anlamıyordu. O huzursuzlukta olan biten her şeyi anlattı. Sözlerini bitirdiğinde ablasının sorduğu soruya nasıl cevap vereceğini bilmiyordu.

“Peki, ne cevap vermeyi düşünüyorsun ya da neden o an reddetmedin?”

“Bilmiyorum. Sanki ağzım dilim bağlandı.”

“Oysa sen istemediğin bir şeyi çok net ifade eden birisin değil mi? Adamdan etkilendin mi?”

“Yok, hayır etkilenebileceğim biri değil. En azından diğer iki sevgilimle uzaktan yakından alakası yok. Hem sende biliyorsun. Benden daha ünlü, ne kadar kilolu ve iri olduğunu biliyorsun.”

“Eee, ne alaka? Bunlar etkilenmeyeceğin anlamına mı geliyor?”

“Abla diğer iki sevgilime benzemediği de kesin değil mi?”

Özlem’in sert çıkışı Özge’nin kaşlarının çatılmasına neden oldu. Normalde kardeşinin vereceği tepki değildi. Dışarıdan gözükenin aksine kardeşi, sakin huylu ve sevdiklerine kıyamayan biriydi. Çocuklara sevgisi zaten tartışılmazdı. Bir çocuk istemesi ve hayal kırıkları bu yüzden değil miydi?

“Bir düşünelim.”

“Abla neyini düşüneceğiz tanımıyorum adamı…”

“Özlem hiç istemesem de adam doğru söylüyor. İki ilişkinde de sevgililerinin aileleri tarafından istenmedin. Buna mesleğine ilk başladığında aldığın ahlaksız teklifler yüzünden, dış dünyaya gösterdiğin sert halinde sebep olabilir ya da sadece mesleğin bilmiyorum. Piyasaya girdikten sonra gördüklerin seni böyle suratsız yaptı. Bugün yaşadığın olaya gelirsek, Tekin YAHYAOĞLU’ndan bahsediyoruz. Kendi başarılarının yanı sıra köklü bir ailenin en büyük oğlu, en azından şanslı bir çocuk olacak. Otuz iki yaşındasın bu saatten sonra yeniden flört, evlilik teklifi gibi süreçleri beklemeye senin sabrın var mı? Zaten güvensiz bir insansın. Evlenmek zorunda değilsin. Biz her şekilde senin arkandayız.”

“Yani bir düşün diyorsun.”

“Evet, bence ne yapalım biliyor musun? İstersen benimle yap, istersen yalnız. Bir beyaz kağıt alalım. Neler kaybederiz, neler kazanırız diye iki başlık yapalım. Aklımıza gelen her şeyi yazalım.”

Özlem bir süre sessiz kaldı. Ablasının kızmasını, nasıl olur demesini beklerken bu kadar sakin karşılamasının altındaki sebebi anlamaya çalıştı. Sonra ayağa kalktı. Camdan dışarıyı seyretti. Boğaza baktı. Öyle güzel ışıklandırılmıştı ki dünyanın en güzel şehri kesinlikle İstanbul diye düşündü. Hafif gülümsedi. İçindeki karmaşa yetmiyormuş da en önemli konu İstanbul’un güzelliğiymiş gibi bunu düşündüğüne inanamadı.

“Ben kendim yapsam daha iyi olacak,” dedi ve ablasına döndü.

Özge sadece başını aşağı yukarı salladı. Bu gece burada kal diye ısrar etse de Özlem bir an önce yalnız kalmak istedi. Arabasına atladığı gibi Beylerbeyi sahile indi. Arabadan inip, banklardan birine oturdu. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Bir önceki gece hiç uyumamıştı. Bugün canı çıkmıştı. Eve gidip dinlenmesi gerekirken, boş boş simsiyah gözüken denize bakıyordu. Aksi gibi bir şey düşünemiyordu da bir saate yakın oturduktan sonra evine gitmek için ayaklandı.

Levazım’da ki evine geldiğinde yorgunluktan zor yürüdüğünü hissetti. Duş bile almadan yattı. Allah’tan ablasının evinde makyajını temizlemişti. Gece yarısı olmasını umursamadan menajerini arayıp, cumartesi günü yayımlanan magazin programına kadar bütün programını iptal etmesini istedi. Hastayım evden çıkmayacağım dedi. Üç günü vardı. Üç gün boyunca tartıp biçecekti.

Sabah erkenden kalktı. Güzel bir kahvaltı etmek istese de Tekin aklından çıkmıyordu. Ablasının söyledikleri de kafasında dönüp duruyordu. Öğle saatlerinde dayanamadı eline kağıdı aldı. Ne yazdığına bakmadan sürekli artıları ve eksileri tek tek yazdı. Bitirdiğini düşündüğünde şaşırdı. Kazançları neredeyse kaybedeceklerinin iki katıydı. Kağıdı sürekli görebileceği bir yere astı.

İki gün boyunca evden çıkmadı. Sürekli ne karar vermesi gerektiğini düşündü. Sanki kendini ikna etmek ister gibi aynı listeden birkaç tane daha yaptı. Mutfakta buzdolabının üstüne, banyo dolabına ve yatak odasında komodinin üstüne astı. Mutfakta yemek yerken, banyoda diş fırçalarken, yatak odasında yatmadan önce mutlaka tekrar tekrar okudu. Üçüncü günün sonunda karar vermiş bir şekilde çantasından kartı çıkardı. Mesaj atmayı düşünse de söylemek istedikleri vardı. Telefon üç kere çalmıştı. Acaba müsait mi değil diye düşünürken o sert sesi duydu.

“Efendim.”

“Tekin Bey benim…” Neden ben Özlem ULUDERE dememişti. Nedense onu beklediğini hissetmek istedi.

“Özlem!”

“Evet!”

“Bana dönüş yaptığına göre teklifimi kabul ettiğini mi düşünmeliyim?”

“Sizden istediğim şeyler var. Ona göre kabul edip etmediğimi konuşuruz.”

“Seni dinliyorum.”

Loading...
0%