@herdem6060
|
Umarım yorumları ve beğenileri bol olur. Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤ Instagram; herdem6060 İyi Okumalar
Ne ters adam ya diye düşünmeden edemedi. Ses tonu ve cümleleri asla duygu barındırmıyordu. Oysa Tekin şu an da eli kalbinde bekliyordu. Adam bir şey belli etmemek için kısa kesiyordu. Kaç gündür ne yemek yiyebilmiş ne uyuyabilmişti. Üç günde beş kilo vermişti. “İlk önce doktora gidelim. Sen de veya ben de bebek için bir sorun var mı bilmek istiyorum.” “Olur!” “O zaman hangi hastane ve ne yapacağımızı konuşuruz. Ben ayarladıktan sonra…” “Olmaz! İkimizde göz önündeyiz kontrolleri İstanbul’da yaptıramayız. Kıbrıs’da doktor bir arkadaşım var. İstiyorsan yarın gidebiliriz.” “Yarın sabah kanalda programım var ama öğleden sonra üç gibi havaalanında olurum. Sorun değil.” “Ben uçağı ayarlıyorum. Yarın görüşürüz o zaman.” “Şey peki! İyi günler,” dedi ve kapattı. Nedensiz sinirlenmişti. Adamın çok teşekkür edeceğini, sevineceğini ya da çok beklediğine dair bir şey duymak istemişti. Oysa mesafeli, sanki iş anlaşması yapar gibi konuşmuştu. Bir an böyle bir adamın çocuğunun babası olmasını istemediğini düşündü. İnternette yaptığı araştırmalarda adamın sevdikleriyle ne kadar çok güldüğünü ve zaman ayırdığını görünce içi açılmıştı. Ertesi gün havaalanında karşılaştıklarında Tekin aynı mesafeli tavrını sürdürdü. Özel jetinde karşılıklı otururken de sadece işten güçten konuştular. Sanki ikisi de özellikle kaçar gibi olmuştu. Hastaneye geldiklerinde bütün işlemler için gece kalmalarını istediler. Kan ve idrar tahlilleri alındı. Özlem’in ultrason kontrollerinden sonra rahim filmi çekildi. Tekin’den de kan ve idrarın yanında sperm örneği de alındı. Ertesi gün tüm sonuçların çıkacağının garantisini vererek onları dinlenmeye aldılar. Tekin’in çevresinden sadece kendinden altı yaş küçük olan kardeşi Volkan ve en yakın arkadaşı Ahmet Eren biliyordu. İkisi de bu fikre sıcak bakmadılar. Çünkü onlara göre; Özlem ULUDERE çok soğuk, asık suratlı bir kadındı. Öyle bir kadından çocuk istemesine şaşırdılar. Ancak Tekin onların görmediği bir yanını görmüştü bu kadının. İçindeki vicdan ve anne olmak için yanıp tutuşan yüreğini. O yüzden, karışmayın destek olun demişti. Özlem’in tarafında bu durumu sadece ablası biliyordu. Manken olmadan önce iki yakın arkadaşı vardı. Ancak sonrasında öyle sırtından bıçaklanmıştı ki, ablasından başka kimseye güvenmez olmuştu. Sadece liseden arkadaşı Ayça ile görüşürdü. O da üç yıldır Kore’de çalışıyordu. Öylesine zaman geçirdiği insanlar vardı ama artık asla insanlara özellikle kadınlara güvenmiyordu. Bütün işlemler bitince akşam hastanenin kafeteryasında yemek yemeye karar verdiler. Özlem aklına gelen fikri söylemek istiyordu. Hem bu iş nasıl olacaktı? O bugüne kadar sadece iki kişiyle birlikte olmuştu. İki ilişkisi de uzun süreliydi. Tekin ise kadının tavırlarından nasıl yaklaşacağını kestiremiyordu. Yemeklerini sessizce yerken sürekli onu seyretmişti. Çok güzeldi ama sadece vücudu yüzü değil, yüreği de güzeldi. Havaalanından itibaren bütün hareketlerini gözlemlemişti. Uçakta ki hostesten, hastanedeki hemşirelere dek hepsine çok kibar davranmıştı. Asla kaprisli bir harekette bulunmamış, aksine mesafeli ama samimi gülücüklerle karşısındakini rahatlatmıştı. Kesinlikle bu kadından bir değil bir sürü çocuğu olmalıydı. Bunu düşündükçe küçük adamı coşuyordu. Neredeyse bir haftadır seks yapmamıştı. Çünkü aklı fikri bu kadındaydı. Spermleri istendiğinde, en az üç gündür seks yapmamış olmanız gerekiyor dediklerinde ilk defa bu kadar uzun zamandır seks yapmadığına sevindi. O yüzden işlemleri uzamamıştı. “Tekin Bey!” “Bana artık Tekin desen.” Özlem adamın tatlı yüzüne baktı. Onun hakkında okuduklarından çok etkilenmişti. Zeki, iş bitirici ve insan seven demişlerdi. Geçen yıl çalışanları doğum günü videosu yapmış, hepsi iyi dileklerinin yanında, iyi yürekli patronumuz diye bitirmişti. Kan aldırırken hemşirelere yaptığı şakalara şaşırmıştı. Ancak sonra onun iriliğinden ürken kadını rahatlatmak için yaptığını anladığında, içinde bir sıcaklık olmuştu. “Şey, tamam Tekin. Ben buraya kadar aklıma gelmeyen bir şey düşündüm. İstersen tüp bebek de yapabiliriz.” “Kesinlikle kabul etmiyorum.” “Neden?” “Ben karımla sevişmek istiyorum. Özlem daha açık nasıl ifade ederim bilmiyorum ama doğal yollardan olacak.” Özlem’in başını eğmesine, yanaklarının anında kızarmasına çok şaşırdı. Bembeyaz tenine ne güzel olmuştu. Çocuklarımın annesi diye düşünmek mi bu denli sıcaklık hissettiriyordu, bilmiyordu. Ancak tek bildiği bu kadının teninde yıllarca gezmekti. “Ama! Biz hamile kalmadan evlenmeyeceğiz ki…” “O senin kararındı. Sen iste ben yarın nikah masasına otururum.” Özlem’in adamın kararlılığı karşısında eli ayağı boşaldı. Söyleyecek bir kelime, bir cümle aradı. Nutku tutulmuş gibi adama baktığının farkında değildi. Tekin’in dudaklarının kıvrılması, güzel güzel bakması da işleri hiç kolaylaştırmıyordu. Hemen aklındaki diğer konuya geçti. “Sözleşme yapacak mıyız?” “Ne sözleşmesi?” “Evlenirsek evlilik olabilir ya da çocuk doğunca falan…” Tekin kaşlarını çattı. Çalışmadığı sürece pek kaşları çatılmazdı. Aksine espriler yapmaktan, gülmekten, eğlenmekten çok hoşlanırdı. Fakat sinirlendiği zamanda kimse karşısında duramazdı. Bu kadın onu sinirlendirmeyi, bam teline basmayı çok iyi biliyordu. Ters bir şey söylememek için dişlerini sıktı. “Özlem! Anlatamıyor muyum? Ben seninle boşanmak için evlenmek istemiyorum. Çocuklarımın annesi ol istiyorum. Eğer sen istemezsen evlenmeyiz ya da boşanırız dedim. Benim sözleşme gibi bir talebim yok!” “Çocuklarımız mı? Sen başka çocuklarda mı istiyorsun?” Tekin, Özlem’in şaşkın suratına bakarak kahkaha attı. Biraz önce sinirden dişlerini sıkmıyor muydu? Ah kadın seninle hayat çok güzel olacak diye geçirdi içinden ve gülerek cevap verdi. “Tabi ki sana benzeyen en az iki kız istiyorum mesela bir de oğlum olursa fena olmaz.” Özlem’in de yüzü gülmeye başladı. Bunun düşüncesi bile bir harikaydı. İçinin mutlulukla dolmasına izin verdi. O güzel yüzü, mavi gözleri ışık saçarken, Tekin’i kendine hayran ettiğinden habersizdi. Minik minik kızlar ve bir oğlu… Heyecanla ayağa kalktı. “Sen ciddisin!” Tekin sadece gülerek kafasını salladı. Kesinlikle bu kadın doğru seçimdi. Öyle içi rahatladı ki oturduğu yere yayıldı. İri bir adam olduğundan sandalyeye zor sığmıştı. Başını kaldırmış, heyecanlanan kadına baktığında, gönlüne baharlar geldi. Özlem ne yaptığını anlayıp, tekrar yerine oturdu. Yine yüzünün ısındığını hissediyordu. “Peki! Sen nasıl istersen öyle olsun. Sadece hamile kaldıktan sonra evlenmek istiyorum.” “Oh be!” diye bağırınca ikisi birlikte güldü. Kafeteryadakiler garip garip bakarken kimseyi umursadıkları yoktu. Özlem’in hastanedeki odasına geldiklerinde ikisinin de yüzü gülüyordu. Biraz daha birbirlerine alışmışlardı. Tekin zaten sıcakkanlı bir adamdı. Pek yabancılık çektiği söylenemezdi. Ancak Özlem mesafeli biriydi. Tekin’de odaya girdi. “Özlem!” “Efendim Tekin,” der demez belinden çekildi. Dudaklarına değen dudakları beklemiyordu. İlk önce karşılık veremedi. Tekin’in ısrarlı dudakları ve sıcaklığı yüzünden kendini tutamadı. Ağzını açtığında dillerin birbirine karışması bir oldu. Deliler gibi öpüşüyorlardı. Tekin kadının kahve tadıyla mest oldu. Bütün bedeni tepki verir olmuştu. Öyle güzel ve naifti ki kendini kaybetme noktasına geldi. O ara duyduğu inleme ile Özlem’i yatağa yatırdı. Saçlarında dolaşan ellerin verdiği hissi çok sevdi. Daha bir iştahla öpmeye başladı. Görüntüsünü çok merak ettiği göğüslerinden birini avuçladı. Tam da büyük ellerine göreydi. Erkekliği kazık gibi olmuştu. Kıyafetlerin üzerinden kadına sürtmeye başladı. Özlem kendine çok şaşırıyordu. Adamdan aldığı zevk müthişti. İki sevgilisiyle de böyle bir elektrik hissetmediğini anladı. Öpücükleri bedenini diken diken etmişti. Öyle kendinden vererek öpüyordu ki zevk almak imkansız gibiydi. Göğüslerinin uçları acıyor, kasıklarında hareketlenmeler hissediyordu. Oysa o çok zor zevke gelen bir kadındı. Bu ten uyumuydu. Öpüşmeleri hiç kesilmeden, kıyafetlerle neredeyse boşalma kıvamına gelmişlerdi. Tekin başını kaldırıp, Özlem’e baktı. “Çok güzelsin!” Boğuk sesle gelen itiraf bütün tüylerini ayaklandırmıştı. Hiç tipi olmayan bir adamdan nasıl bu denli etkilenmişti. Aklı karıştı. “Te…Teşekkür ederim,” diyebildi. Yanakları öyle yanıyordu ki şu an makyajlı olmadığına çok üzüldü. Fondöten en azından kızardığı zaman kapatıyordu. Genç adamın eli hala göğsündeydi. Göğüsleri nefes aldıkça inip çıkıyor ve elinin ağırlığını daha çok hissediyordu. Tekin elini kaldırıp, yanaklarına doğru gelmiş bir saçı kulağının arkasına koydu. Dupduru bir masumiyet akıyordu. Onun için masumluk hiçbir zaman kadına el değmemiş olsun mantığıyla olmamıştı. Biliyordu, bakire değildi. Ancak utanmayı bilen, hanımefendi bir kadındı. Büyülenmiş gibi bakışları özgüvenini yenilerken, tekrar öptü. Kısa bir öpücüğün ardından, üstünden kalktı. “Önden seni alıştırayım dedim,” diye aralarındaki bu durumu şakaya vurmaya çalıştı. Özlem o anlarda adamın her duygusu sesine mi yansır ya diye düşünüyordu. Cevap vermesi gerekiyordu. Ne diyecekti? Anladım yok olmaz, iyi yapmışsın o zamanda çok gönüllü gibi olur. Teşekkür ederim, he bir de beni becerdiğin için de de tam olsun Özlem diye düşünürken yeniden Tekin’in kahkahaları yükseldi. “Ne! Ne gülüyorsun?” diye trip atınca kolundan tutup, göğsüne yatırdı. Saçlarını okşamaya başladı. İlk defa bir adamın yanında minik kalıyordu. Uzun boylu olduğu için hiç böylesine sarmalanmamıştı. Eski erkek arkadaşlarıyla hemen hemen aynı boylardaydı. Hatta topuklu ayakkabı ile onlardan uzun bile olurdu. Bu adam ne kokuyor yahu diye düşünürken güzel ve başka anlam taşıyan sesi kulaklarını doldurdu. “Ne düşünüyorsun bilmiyorum ama yüzüne öyle güzel yansıyor ki seni tekrar öpmemek için kendimi zor tutuyorum sevgilim.” “Sevgilim!!!” “Evet! Hatta hatunum!” Özlem hatunum lafından sonra kafasını kaldırıp, gözlerini kesiştirdi. Adamın yüzünde güller açıyordu. Kendi de öyleydi farkında değildi. Süha’yı bu kadar çabuk unutmasına şaşırdı. Adam aklına bile gelmiyordu. O günden beri hep Tekin’i düşünmüştü. “Bak beni kızdırma! Sultanım, kraliçem, bebeğim, hayatım da derim…” Özlem kahkaha attı. Böyle kızdırmaya can kurban o zaman diye düşündü. Öyle cıvık cıvık ilişkilerden hoşlanmazdı. Ancak bu adamın söyleyiş şekline bayılmıştı. “Sana bir çocuk doğurayım da ondan sonra de bari…” diye o da şakaya vurmaya başladı. Tekin’in çocuk doğurayım dedikten sonra bakışları derinleşti de derinleşti. Bu olabilir miydi? İki günde bir kadına bu kadar tutulmak… “Doğur sultanım doğur.” Biraz daha sohbet edip, uyudular. Özlem genç adamı odasına göndermek istediyse de bir türlü ikna edemedi. Hayatında ilk defa bir erkeğin üzerinde uyumuştu. Dev adam resmen yatak yorgan görevi görmüştü. Kabul etmek istemese de böylesi uyumak çok güzeldi. Ertesi gün sonuçlar çıkmıştı. İkisi içinde sorun yoktu. Yumurtlama dönemini hesaplamayı öğrettiler. Buna göre birlikte olup, hamilelik ihtimalini yüksek tutacaklardı. Tekin bir dakika bile elini bırakmıyordu. Sabah kahvaltısını eliyle yaptırdı. Özlem’in, bütün sevgililerine karşı hep böyle miydin sorusuna, sanırım bu yüzdende terk ediliyor olabilirim diye gülümseyerek cevap vermişti. Kadınların neden kendine değer veren birileriyle mutlu olmak yerine, ağlatanları tercih ettiğini hep düşündüğünü ama onun karakterinde bir kadına kötü muamele etmenin olmadığını söylediğinde, Özlem’in göğsünde bir şey sıkıştı. Sanki biri kalbini sıkmıştı. Tekin’e bakarken eskisi gibi aşırı kilosunu ya da yakışıklı olmayan yüzünü görmediğini fark etti. İstanbul’a birlikte döndüklerinde havaalanında gazetecilere yakalandılar. Boy boy resimleri çekilirken; Özlem her zaman olduğu gibi tedirginken, Tekin gayet rahattı. Ne zamandır birliktesiniz sorularını Tekin; dünden beri ve hemen yakaladınız, çok başarılısınız gibi sözler söyleyerek sohbet havasında geçiştirmişti. Aslında korkuyordu. Gazetelerde ünlü iş adamı Süha PEKDOĞAN’ı aldattı gibi haberler çıkması ihtimal dahilindeydi. Tekin sanki aklını okumuş gibi çekimden önceki gün ikisinin de sevgililerinden ayrıldıklarını, çekimde bir yakınlaşma olduğunu ve sonrasında peşini bırakmadığını söyledi. Sonra elini öpüp, dün de ikna ettim çocuklar, kader bizi birleştirdi dedi ve gazetecilerin her sorusuna bir komedyen gibi güldürerek cevap verdi. Arabaya bindiklerinde dayanamayıp, adamı dudaklarından öpmüştü. Birkaç gün sadece telefonda görüşmüşlerdi. Tekin çok ilgiliydi. Mesajlar atıyor, günde en az üç kere arıyordu. Dört gün sonra bir araya gelmek için uygun olduklarında Tekin dışarıda yemek yemek istemedi. Tarabya’da ki evine davet etti. Özlem onu çok özlediğini hissediyordu. Adam hiç kendini unutturmuyor, o yüzden sanırım diye düşündü. Heyecanlı olmasını da buna bağladı. Birlikte mutfakta yemek yediler. Gece evde çalışan olmadığı için Özlem mutfağı toplamak istedi. Tekin çalışanlar yapar dese de söz dinletemedi. Pratik bir şekilde bulaşıkları toplamasını, çayı yapmasını gözlerini kısarak seyretti. Çünkü bugüne dek hiçbir kız arkadaşı evde iş yapmamıştı ki hiçbiri Özlem kadar ünlü falanda değildi. “Çayın yanına tatlı bir şeyler var mı?” diye sorulan sorudan sonra kendine geldi. Kadına zaten hastaydı. Şimdi ev hanımlığını da görünce daha çok vurulmuştu. Bu düşüncelerle yerinden kalktı. Mutfak dolabının alt çekmecelerinden birini açtı. “Benim gibi kilolu bir adamın evinde olmaz mı?” diyerek gülümsedi. Özlem onun kendiyle barışık haline bayılıyordu. Bütün telefon konuşmalarını kahkahalarla bitirmişti. Hayatının hiçbir dönemimde Tekin’le şu bir haftada güldüğü kadar gülmemişti. “Sahi ya, boyun ve kilon kaç senin?” “Hayırdır hatunum mankenlik ajansına mı yazdıracaksın beni,” diye tekrar güldüğünde Özlem de kahkaha attı. Çayın yanına iki çikolata ve bir bisküvi çıkardı. Sandalye de oturan adamın kucağına oturdu. “Sanırım büyük beden mankenliğe fena olmazsın.” Tekin başını boynuna gömdü. Kahkahası kadının boynunda boğuk boğuk çıktı. Kafasını kaldırıp, yanağından öptü. “1.98 boyum, 136 kiloyum.” “Oooo boşuna dev adam demiyorum sana.” “Dev adam seni yesin.” “Yesin vallahi!” Özlem’in tatlı niyetine verdiği cevapla dudakları birleşti. Kadın geldiğinden beri yapmak istediği buydu. Açlıkla birbirlerini öperken Özlem bacaklarını açıp, Tekin’in üzerine oturdu. Uzun öpüşmeden sonra nefes almak için birbirlerinden ayrıldıklarında ikisi de gülümsüyordu. Yakışmışlardı. Gönülleri de bedenleri de birbirine çok yakışmıştı. Film izlemeye karar verdiler. Tekin’in en büyük tutkusu senaryo yazarlığı olduğundan, film ve kitap arşivi dudak uçuklatan sayıdaydı. Özlem sinema odasına girdiğinde büyülendi. Kütüphanesine ise inanamadı. Bu kitapların hepsini okumuş olamazsın diye tespitlerde bulundu. Fakat sohbet ettiklerinde Tekin’in zekası ve bilgisi onu zaten ağzı açık dinlemesine sebep oluyordu. Kitaplar gerçekten dünyaya açılan bir yoldu. Bir film seçip, seyretmeye başladıklarında Tekin’in gözü sürekli Özlem’deydi. Hep güzel, manken ve oyuncu kadınlarla birlikte olmuştu. Özlem’e tutkusunun sebebi ne fiziği ne mesleği ne de güzelliğiydi. Aşık olmuştu. Olmuştu da sebebi neydi? Masumluğu mu? Yoksa hanımefendi duruşu muydu? Hiç kaprisli değildi. Zaten herkesin onunla çalışmak istemesinin sebeplerinden biri de buydu. Sadece çok soğuk bir kadın, ama çalışılması çok hoş, sorumluluklarını bilir ve asla kapris yapmaz, profesyonel biridir demişlerdi. Ah bir bilseler nasıl tatlı ve sıcak diye düşünürken kaşları çatıldı. Kimse bilmesin onun bu yönünü sadece bana has olsun, diye içinden geçirdi. Ailesiyle konuşurken de çok sıcaktı. Demek ki sadece sevdiklerine karşı böyle diye düşündü. Yanında heyecanla film seyreden kadını bir çekişte kucağına oturttu. Böylesi daha güzeldi. Elini beline sardı. Özlem sanki bunu bekliyormuş gibi hiç itiraz etmemişti. Saçlarını arkaya doğru çekip, boynundan öptü. Dayanamadı bir daha öptü. Bir daha bir daha derken kulak memesini ağzına almasıyla Özlem inledi. Başını daha çok geriye attı. Hiçbir zaman seks düşkünü bir kadın olmamıştı ama bu adamı dört gündür hayal ediyordu. Ten uyumu dedikleri durumu kesinlikle Tekin’le yaşadığını hissediyordu. Gazetede haberleri çıkınca, yeğeni ‘gerçekten o şişko adamla birlikte misin teyze?’ diye sorduğunda çok gülmüştü. ‘Evet, o koca göbekli adamla birlikteyim,’ derken de asla rahatsız olmadığını hissetmişti. Şu an da da bu iri adamın neler yapabileceğini merak ediyordu. Bu bir haftalık süreçte görüntüsünün aksine ilgili, sevecen, esprili, sevdiğine değer veren bir adam olduğunu görmüştü. Sekse düşkünlüğü de başkaydı tabii. Telefonda bile çoğu zaman direkt söylediği sözler ya da imalarda bulunduğu anlar olmuştu. Edepsiz tarafı bile öyle şirin gelmişti ki hiç kızmamıştı. Arada bir argo konuşmalarına şaşırsa da, çok üstünde durmamıştı. Ses tonunun güzelliği kulaklarına dolduğunda ne yapacağını bilemedi. “Bu gece benim ol.” |
0% |