Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4 'Gelinim Olarak İstemiyorum'

@herdem6060

Umarım yorumları ve beğenileri bol olur.

Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤

Instagram; herdem6060

İyi Okumalar

 

“Dur hatunum sen yorulma. Ben seve seve aklına sokmasını bilirim.”

Tekin’in buz gibi sesi otoparkı da soğutmuştu. Özlem’in rengi attı. Süha’ya değil adamına kilitlendi. Ya yanlış anlarsa korkusu içini sardı. Elinin biriyle ağzını kapatırken, diğer eliyle boğazını sıktı. Sanki nefessiz kalmışta sıkarak soluk almaya çalışıyor gibiydi. Gözleri doldu.

Tekin Özlem’in tedirginliğini, gözlerindeki korkuyu görünce kaşlarını düzeltti. Süha’dan bakışlarını çekip, güzel gözlüsünün yanına geldi. Zaten kendi arabasının yanında beklediği için yanına gitti. Alnından öptü. Onun güzel masum kadını, bu korkuyu hak etmiyordu. Kendine kızdı. Sonra gülümsedi. Ön kapıyı açtı. Özlem’i bindirip, emniyet kemerini bağladı.

Senaryo yazdığı için her türlü ortamı da bilir müziği de dinlerdi. O yüzden bir Ankara havası söyleyecekti. Hem Özlem’i rahatlatacak, hem de Süha’yı tehdit edecekti. Tabi gerizekalı adam sözlerini anlarsa diye düşünüp, bağırarak şarkıyı söylemeye başladı.

Mazinde kalırım, aklını alırım, geçmişini silerim.
Hayal de bulurum, düşlerin olurum, rüyalarına girerim.
Afraya tafraya, hep boş laflara, gülerim geçerim.
Platonik aşklara, kara sevdalara, selamlar söylerim.

Tribin olurum, düşünür düşünür, sıkıntıya girersin.
Kafama da takmam, yüzüne de bakmam, anca gidersin.
Bak dersin eyvah, bana eyvallah, ardımdan bakarsın.
Adımı yaz avcuna, arada bir aklına gelince yalarsın.

Bu arada kendi tarafına geçiyordu. Kapıyı açıp, Süha’ya bir daha baktı. Avucunu yalayıp, arabaya bindi. Arkasında sinirinden kuduran birini bıraktığını biliyordu. Ancak o daha çok sinirliydi. Sadece şu an ürkek yavrusuna belli etmemeliydi. Eve gelene kadar sürekli hiçbir şey olmamış gibi şarkı söyledi. Şaşkın bakışları görmezden gelmeyi tercih etti.

Özlem ise dev adamının naifliği ile sarsıldı. Bir kadın olarak kendi bile bu denli düşünceli olamayabilirdi. Otoparkta öyle sert bakmıştı ki kesin kavga edecekler diye korkmuştu. Oysa onun korktuğunu anladığı an da duruşunu, bakışını ve tavrını değiştirmişti. Sırf korkmasın diye yapmıştı bunu ve Özlem’in korkudan dolan gözleri şimdi şükürle ağlıyordu. Bu adam kaderinde varsa, hiç ayrılmamayı dileyerek gözyaşı döktü. Evin içine girdiklerinde dışarıdan bir şeyler söyleyelim diyen dev adamına kendisi hazırlamak istedi. Her anlamda doymak bilmeyen bu adama en azından yemekle teşekkür etmeyi düşündü. Sonrasında da bedenini sunacaktı. Bunu düşünürken bile bacak aralarında hareketlenme hissetti.

Tekin bir duş alayım o zaman diye odasına geldiğinde telefonunu aldı. Kardeşi Volkan’ı aradı.

“Abi!”

“Volkan, bana Süha PEKDOĞAN’ın ve ailesinin bütün pisliklerini ortaya çıkaracak dosya hazırlıyorsun. Yirmi dört saatin var!”

“Hey hey koca adam bi sakin… Ne oldu?”

“Bir şey olduğu yok! O Süha piçi bugün Özlem’in önünü kesmişti. Kimse benim kadınıma yaklaşamaz. Volkan, onu götünden önüme gelene siktirmezsem bana da Tekin YAHYAOĞLU demesinler.”

“Ooo şampiyon iyi dolmuş. Tamam, valla şimdiden acıdım adama.”

“Siktir git Volkan!” deyip yüzüne kapattı.

Son yarım saattir kendisini öyle sıkmıştı ki bedeni kaskatı olmuştu. Soyunarak banyoya yürüdü. Üstünden çıkan ne varsa sinirle bir yerlere atıyordu. Duşa girip, suyu açtığında Özlem’in gözlerindeki korkuyu düşündü. Nedense Süha’nın Özlem’i ilk defa rahatsız etmediğini düşündü. Eğer böyle bir şey varsa ne tepki vereceğini bilmiyordu. Bir an önce bu kadını nikahına almalıydı. Sonra ben Tekin YAHYAOĞLU’nun kadınıyım dediği zaman ki ses tonu aklına geldi. Yine ve sürekli düşündüğü gibi bu kadın yanına da yüreğine de çok yakışmıştı.

Özlem ise telaşla dolapta ne bulduysa yemek telaşına girişti. Kuşbaşı doğranmış kırmızı etleri, kavurmaya başladı. Hemen pirinç pilavı yapıp, dinlenmeye bıraktı. Sadece yeşillikten oluşan bir salata yaptı. Tekin’in yemek yeme şekli aklına gelince bunlarla doymayacağını düşündü. Mercimek çorbası ve cacıkta yaptı. Bunları yaparken bir yandan da ablası ile telefonda konuşuyordu. Özge’ye bugün olanları anlatırken, Tekin’in mutfağın dışında duvarın arkasında onu dinlediğinden habersizdi. Günlerdir Süha’nın tacizlerinden, tehditlerinden bunaldığını, numarasını engellediği için bugün onu takip ettiğini anlatırken, düşük ses tonuna rağmen derin bir off çekti. Özge’nin, Süha’nın tehditlerinden Tekin’e bahsetmelisin, bir önlem alır demesine karşılık; bugün otoparkta nasıl kızgın baktığını gördüm, öncesinden bahsedip onu daha fazla sinirlendirmek istemiyorum diye cevap verdi. Daha sonra yemekleri tamamlaması gerektiğini söyleyip görüşmeyi bitirdi. Bu esnada Tekin tahmininde yanılmadığını düşünüp, adama yapacaklarını kafasında planlayarak mutfağa girdi. Tekin gelip, arkasından sarıldığında Özlem masa hazırlığını yeni bitirmişti. Çok hızlı yemek yapardı. Ancak mutfağı çok dağıtırdı.

“Çorba daha pişmedi. O pişene kadar sen dinlen, bende mutfağı toplayayım.”

“Sonra toplasan, sende yorgunsun. Hem gerek yok ki yarın kadın geliyor.”

Özlem ona doğru dönüp, yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. Tabi ayakuçlarında yükselmek zorunda kalmıştı. Bu denli kocaman oluşuna hala alışamamış hatta inanmakta güçlük çekiyordu.

“Olmaz! Hem çok terledim. Mutfağı topladıktan sonra kısa bir duş alıp, yemeklerle geliyorum,” deyip dudaklarından hızlı bir öpücük çaldı ve onu yakalamaya çalışan adamdan kaçtı. Tekin çocuk gibi kendinden kaçan kadının arkasından kahkaha atmadan edemedi. Süha piçine öyle sinirliydi ki kafasını dağıtmazsa sevdiği kadına belli edecekti. O yüzden televizyonun karşısına geçti. Biraz haber seyretse fena olmayacaktı.

Özlem dediği gibi hızlı bir mutfak turundan sonra duş almıştı. Saçlarını kurutmadan at kuyruğu yapmış ve penye bir elbiseyle geri gelmişti. Yemekleri masaya getirip, Tekin’in yanına geldi. Elinden tutup, masaya oturttu. Çorbasını kâseye koyarken, gülümsüyordu. Evli gibi hissediyordu. Bu çok hoşuna gitti. Hep Tekin onu elleriyle beslerdi. Bugünde o besledi.

Gözlerini kısmış, Özlem’in hareketlerini gözlemleyen Tekin, ilgiden oldukça memnundu. Ancak bunu sanki bir borç öder gibi yapmasına anlam veremedi. Kavurmalardan ağzına verirken, sürekli ye dev adamım ye ki daha çok büyü diye dalga geçmesi de hiç mavi gözlü güzelinin yapacağı hareketlerden değildi. Az çok tanımıştı.

Sofrayı birlikte toplayıp, salona geçtiler. Özlem’in sen çayını iç benim bir işim var geliyorum diye gidişine de ses çıkarmadı. Çünkü kafası Volkan’dan aldığı mesajdaydı. Otopark da olanlar aklına geldikçe hala kuduruyordu. O ara arkadan gelen adım seslerine geriye doğru uzanarak baktı. Nutku tutuldu. Nefes alamadı. Özlem iri göğüslerini kapatmayan ve kalçalarında biten kırmızı tülden bir gecelikle parmak uçlarında geliyordu.

Erkekliği genç kadını görmesiyle anında kazık gibi oldu. Bir türlü toparlanamıyordu. Güzelim uzun gür saçlarını açmış, yürüdükçe omuzlarında havalanıyordu. Kadın boşuna manken olmamıştı. Vücudundaki bütün uzuvlar mükemmeldi. Şimdi önüne gelmiş, kalın dudaklarını ısırıp, duruyordu. Sessizce ne yapacağını merak ederek bekledi. Özlem üzerine doğru eğildi ve tişörtün üzerinden göbeğine öpücük kondurdu. Sonrada belinden tutarak altındaki çadır misali yükselmiş şortu çıkardı. Bir hamle de üstüne oturduğunda kendiliğinden boşalacak duruma geldi.

“Hatunum!”

“Hımmm!”

“Reglin bitti mi?”

Özlem gülmeye başladı. Adamıyla birlikte kaç gündür deliriyorlardı. O kadar öpüşüp, koklaşmaya yarım kalmak Tekin’i buz gibi suların altına sokmaya itiyordu. Başka türlü rahatlatmaya çalışsa da yok adam boşalamıyordu. Bu küçük adam senin küçük hanımın tadını aldı ya illa onu istiyor diye bir de üstüne espriler yapıyordu.

“Bitmemiş gibi mi duruyor…”

“Ahhhh neden eve gelir gelmez söylemedin kadın,” dedi ve koltuktan kalktığı gibi Özlem’i altına aldı. Öyle sert girmişti ki içine sarı dilberi acıdan çığlık attı. Hasretlik bitmiş gibi hızlı hızlı içine girip çıkarken elleriyle göğüslerini yoğurmaya başladı. Özlem’in titremeye başladığını anladığı an da hareketleri daha çok sertleşti ve aynı anda doyuma ulaştılar.

Hızlı başladığı gibi hızlı biten sevişmeleri ikisine de yetmemişti. Kucağına aldı. Doğru banyoya götürdü. Duşu açıp, ikisini de yıkadı. Tekrar yatağa girdiklerinde Özlem uyumak istedi. Fakat Tekin günlerin hasretini bir seferde dindiremezdi. Genç kadının mayışmış haline gülümseyip, yüz üstü yatırdı. Saçlarını yana alıp, ensesinin her milimini öptü. Omuzlarını da aynı özenle dolandı. Usul usul sırtında gezmeye başladı. Sırtının ortasına tüy gibi dokunuşlarla kalçasına kadar indi. Elleriyle yaptığı işlemi dudaklarıyla diliyle yapmayı da ihmal etmedi.

“Tekin!”

“Sultanım!”

“Seni yeniden içimde istiyorum.”

Özlem’in sesi zor çıkıyordu. Çünkü Tekin’in her yaptığı hareketi iliklerine kadar hissediyordu. Bu cüssede bir adamın böylesine duygulu ve özenli çıkacağı aklına hayaline gelmezdi. İyi ki diyordu. İyi ki o gün telefon konuşmamı duymuş şimdi onunum.

“Daha değil bebeğim,” deyip kalçalarını ısırdı. Sarı dilberi ciğerlerinden gelen bir çığlık attı.

“Seni hemen becermem için bu ahenkli çığlıklarını atıyorsun, biliyorum ama yemiyorum hatunum çünkü her milimini öpeceğim.”

Tekin’in ses tonu ve edepsizliği kadının daha çok ıslanmasına neden oldu. Zaten sevişirken sürekli konuşmasının da, bu kadar çabuk doruğa ulaşmasına sebep olduğunu anlamıştı. Kulak memesini ağzına alıp, seni şimdi s.k.cem hazır mısın gibi sözleri sanki elektirik çarpmış gibi yapıyor ve hiç olmadığı kadar tahrik olduğunu anlıyordu. Sırf böyle seviştiği için bile, onsuz olamayacağını düşündükçe kendi kendine bile kızarıyordu. Bir adamı böylesine istemek imkansız gibi gelirken bunu yaşamak şanstı.

Tekin kalçalarını öpüp, bacaklarından aşağı indi. Dilini gezdirdiği yerleri bazen de ısırıyordu. Bu kadını içine alıp, bir daha da bırakmak istemiyordu. Ayaklarını öptü. Sonra Özlem’i belinden tutup kaldırdı. Altına bir yastık yerleştirdi. Kalçaları tamamen ortaya çıkmıştı. Eliyle kadınlığını yokladığında bulaşan kayganlıkla onun için hazır olduğunu anladı. Kendi kendine gülümsedi. Pozisyonunu ayarlayıp, arkadan girdi. Gidip, gelmeye başladığında Özlem’in inlemeleri daha çok coşmasına neden oldu. Arada bir kalçalarını sıkması ile çığlık atan kadının sesi içine ılık ılık akıyordu. Git gelleri daha çok hızlandı ve Tekin kendinden geçercesine kadının üstüne kendini bıraktı. Yaşam sıvısı kadının içine doğru yol alırken, o da hayatına anlam katan en güzel duyguyu yaşıyordu.

Özlem ise üzerindeki ağırlığın tadını çıkarıyordu. Tekin tamamen kendini bıraksa kesinlikle ezilirdi. Ancak adam onu bile çok güzel ayarlıyordu. Sevişmeden sonra bile hala boynundan saçlarından öpmesiyle daha çok zevk aldığını hissedip, kalçalarını geriye doğru itti. Hala içinde taş gibi hissettiği erkekliğin doyumuna sonuna dek varmak istiyordu.

O gece yine Özlem’i yatak da yer yokmuş gibi üstünde yatırdı. Sevdiği kadının sıcaklığını hissederek uyumak alışkanlık olmuştu. Ertesi gün kahvaltı bile yapamadan işlerine diye evden çıktıklarında yüzleri gülüyordu. Uzun uzun öpüşerek Özlem’i kanala bırakan Tekin, rotayı kardeşinin gönderdiği adrese çevirdi. Sevdiği yanındayken belli etmedi. Sonrasında da sabahın ilk ışıklarına dek uyuyup uyanıp sevişmişlerdi.

Hatunu, güzel kadını aklına gelince yine gülümsedi. Nasıl da sevgiye açtı. Ailesi ile de tanışmıştı. Oldukça sevgi dolu bir ailede büyümesine rağmen neden böyle sığınma ihtiyacı duyuyordu anlam verememişti. Ancak ona sığındığı sürece sorun yoktu. Üstüne yattığı zamanlarda otuz iki yaşında bir kadın değil de küçücük bir kız çocuğu gibi oluyordu. Öyle olduğunda, ondan bir kızı olmasını o kadar çok istiyordu ki. Onun gibi sarışın, mavi ya da yeşil gözlü, zaten uzun boylu olurdu. Gözleri parlayan, baba dediğini hayal ettiğinde bile yüreği sıkışıyordu.

“Allah’ım ne olur bu kadını benden ayırma. En az üç çocuğumuz olsun.” diye farkında olmadan dua ederek mekana geldi. Kaşları çatıldı. Arabadan iner inmez hızlı adımlarla içeri girdi. Bir sandalyeye bağlanmış Süha’yı görmek, bir önceki akşam Özlem’in korkulu gözlerle kendine baktığı anı gözlerinin önüne getirdi.

“Ahmet Eren senin burada ne işin var?”

“Şenlik var dediler geldik dostum.”

“Kesin zevzekliği! Bu şerefsiz var ya benim sevdiğim kadını sıkıştırmış hakaret ediyordu. Şimdi ben bunu ne yapayım?”

“Tüm gücünü gösterme ağabey de adam ölür başımızı belaya sokma!”

Volkan, elleri ayakları bağlı adamın ağzından bantı çekti. Korktuğu belliydi. Ancak sesini çıkarmıyordu. Tekin’i görünce gözlerini hırs bürümüştü.

“Özlem benim hakkımdı.”

“Ne diyorsun lan sen! Bir daha karımın karşısına çıkmayacaksın!”

“Karın mı?”

Süha’nın hırsından gözlerinde şimşekler çaktı. Annesini ikna edene kadar ayrılmak, sonra geri dönmek istemişti. Geri dönmek isteyişinin sebebi, Özlem’i çok sevdiğinden değildi. Sadece öyle güzel bir kadının yanında kendini iyi hissediyordu ve sadıktı. Özlem’in hayatına hemen birini almayacağına emindi. Kendisi bile altı ay uğraşmıştı. O yüzden geri döndüğünde onu beklemiş olacağını düşünmüştü.

Bir hafta bile geçmeden gazetelerde gördüğü haberle yıkılmıştı. Yalan haber desin diye beklemişti. Ancak havaalanında bu adamı karşıladığı zaman öpücüklere boğduğu videoda sırtından bıçaklanmış gibi hissetmişti. Üç yılda bir kere bile öyle sevecen görmemişti. İki haftada bir adama bu denli sıcak olamazdı. Kesin aldatmıştı. Bu sinsi düşünceye inandıkça da Özlem’i Tekin’den ayırma planları yapmıştı.

“Evet, evleniyoruz. En fazla iki aya düğün davetiyemi gönderirim.”

Tekin’in öldürücü ses tonu kardeşini bile ürkütmüştü. Adamın canını yakmak için konuştuğunu biliyordu. Ağabeyi bilek gücü olan bir adamdı. Fakat birini ilk önce psikolojik olarak yıkmayı severdi. Süha’ya baktığında da ne kadar sinirlendiğini görüyordu. Bir kere daha hayran oldu. Böyle güçlü bir adamın kardeşi olduğu için onur duydu.

“Özlem’i bırakmam! Senden önce benimdi. Yine benim…” Süha’nın son sözleri Tekin’in yumruğuyla kesildi.

“Çözün lan şunu!”

Volkan, Süha’yla birlikte yıkılan sandalyeyi düzeltirken, Ahmet Eren Tekin’in önüne geçti. Uyarma ihtiyacında bulundu. Arkadaşını çok uzun yıllardır ilk defa böyle görüyordu. Kimse de bilmezdi onun bu halini zaten. Amerika’da okurken bir saldırıya uğramışlardı. Kendilerini korumayı öğrenmek için birlikte sokak dövüşleri için sporcu yetiştiren biriyle çalışmışlardı. Hiç öyle dövüşlere girmemişlerdi. Fakat cüsselerine uygun bir güce kavuşmuşlardı. Kendi de en az Tekin kadar uzundu. Sadece kilolu değildi.

“Tekin bak gücünün yarısını kullanacaksın!”

“Sanane lan sanane! Ben bu şerefsize, Özlem kiminmiş onu göstereceğim,” dedi ve ayağa kalkmış adama kafa göz girdi. Kıskançlık yüreğini de gözlerini de kör etti. Ne kadar süre adamı dövdü bilinmez ama Volkan ve Ahmet Eren elinden zor aldı. Sürekli o benim diyordu. Sanki gelip, Özlem’i elinden almışlar gibi davranıyordu. Oysa o kadın ben Tekin YAHYAOĞLU’nun kadınıyım diye söylemişti. O vakit bu içindeki korku neyin nesiydi? Özlem’i kendine isteyen biri olduğunu düşünmek mi onu bu denli canavarlaştırmıştı?

“Bir daha sevdiğimin yanına yaklaş sülaleni sikerim. Şimdi benden şikayetçi ol da göreyim. En fazla üç aya kuru çulun üstüne oturtmuyor muyum seni de aileni de…” Dayanamadı. Sinirine hakim olamıyordu. Sanki öldürse yine de içi soğumayacak gibiydi. Volkan’ın tekrar sandalyeye oturttuğu adamın yanına geldi. Saçlarından tuttuğu gibi geriye çekti. Sandalyeyle birlikte geriye gelen Süha artık acıdan çığlık bile atamıyordu. Kemiklerinin kırıldığının farkındaydı. Tekin’in bağırarak söylediklerine odaklandı.

“Şimdi seni hastaneye götürecekler. Trafik kazası geçirdin. Tamam mı?”

Tekin, tekrar yere fırlattığı Süha’ya şöyle bir baktı. Sonra arkasını döndü çıkışa gitti. Volkan’ın sözlerine o sinirine rağmen gülümsedi.

“Valla iyi ki bu iri kıyım adamın kardeşiyim…”

Gece haberlerini birlikte seyrederken, Özlem bir taraftan da Tekin’e meyve yediriyordu. Öyle doğal olmuştu ki durumları ne sarı dilber ne de dev adam yaşayış şekillerini garipsiyordu. Ünlü iş adamı Süha PEKDOĞAN trafik kazası geçirdi haberi ekrana düştü. Hayati tehlikesi yoktu ama bütün kaburgaları ve sağ kolu kırılmıştı. Doktorlar ameliyatın iyi geçtiğini söylüyor diye geçen anonsla Özlem’in eli hava da kaldı. Gözlerini kısıp, Tekin’e döndü. Tekin ise ıslık çalarak başka yere bakıyordu.

“Sen yaptın!”

“Kesinlikle günahıma giriyorsun hatunum. Bak yazık talihsizlik olmuş. Kiminle çarpıştı acaba…” diye tatlı tatlı konuşunca Özlem gülmeye başladı. Elindeki elmayı Tekin’in ağzına tıkarken, onun yapmış olduğunu anladığını belli eden bir cümleyle konuyu kapattı.

“Üstünden kamyon geçmiş belli…”

Ondan sonraki günler öyle hızlı geçti ki kendileri bile şaşırıyorlardı. Bir iki defa daha ailesiyle yemek yemişlerdi. O da Volkan ve Ahmet Eren’le tanışmıştı. Çok da güzel anlaşmışlardı. İkisi de önyargıları yüzünden utanmışlardı. Özlem’in Tekin’e olan bakışları bile her şeyi gösteriyordu. Uyumları şaşırtıcıydı. Ya da sevgileri uyumlu olmalarını sağlıyordu. Özlem’in birkaç gündür hafif hafif beli ağrıyordu. Sanırım regli olacağım diye düşündüğünden biraz buruklaştı. Nedense hemen hamile kalacakmış gibi hissediyordu. Ağrıları baş gösterdiğine göre hamile kalamamıştı.

İkisinin de seyahatleri olmadığı için bir aydır, her akşam en az iki kere birlikte olmuşlardı. Tutkuları alev aldıkça alıyor, azalması gerekirken daha çok artıyordu. Sürekli bel ve karın ağrısı ile bir hafta daha geçirdi. Tekin doktora gidelim dese de sarı dilber bunu her ay çektiğini, sadece biraz geciktiğini söyleyerek reddetmişti. Özlem regli için bütün belirtileri yaşarken, gününün geçmesinden umutlanmak istemiyordu.

Tekin’in ailesi yurtdışından gelmişti. Evlerine davet edilmişlerdi. Şimdiden çok heyecanlıydı. Üç günü nasıl geçireceğini bilmiyordu. Sürekli Tekin’in başının etini yiyordu. Zaten espriye düşkün olan adam sevgilisinin bu halleriyle dalga geçiyor, onu korkutuyordu. Sonra da onun o tatlı hallerine dayanamayıp, öpücüklere boğuyordu. Müptelası olmuş gibi kadından uzakken bile sevişmek istiyordu.

Özlem daha fazla dayanamadı. On gün günü geçmişti. Ağrıları da kesilmemişti. İlaç da alamıyordu. İlaç aldığında hastalığı kesiliyor, bir sonraki ay hastanelik oluyordu. O yüzden o ağrıyı bir hafta kesintisiz çekiyordu. Kendi kadın doğumcusuna gitti. Biz her ihtimale karşı hamilelik testi yapalım dediğinde bile umutlanmadı. Bir saat sonra çıkan sonuçla gözlerinden yaşlar boşaldı. Ellerini göbeğine koyup, bir süre ağladı. Şimdi onun karnında CANINDAN İLERİ bir varlık mı vardı? Doktor ultrasondan bakalım dediğinde nedense bunu yapmak istemedi. İlk görüşleri sevdiği adamla olmalıydı. O yüzden kabul etmedi.

Hastane de uzun süre mutluluktan ağladı. İnanamadı. Arabasına bindiğinde ne yapacağını, nasıl bir süprizle söyleyeceğini düşündü. Bir bebek mağazasına gitti. Pembe bir biberon ve bebek ayakkabısı aldı. Onun dev adamı kızı olsun çok istiyordu. Pembe renk ona da iyi gelecekti. Yok akşamı bekleyemeyecekti. Daha öğlen bile olmamıştı. O yüzden arayıp, çaktırmadan iş yerinde olup olmadığını öğrendi. Öyle heyecanlıydı ki, elinin ayağının titremesinden arabayı zor kullanıyordu.

Tekin’in yapım şirketine geldiğinde arabayı durduktan sonra aynaya baktı. Göz makyajı akmıştı. O böyle alışverişe mi gitmişti yani, kendine kahkaha ile güldü. Kadınların neden garip garip ona baktığını şimdi anladı. Çantasından ıslak mendil çıkarıp, gözlerini temizledi. Tekrar ağlayacağını bildiğinden sadece ruj sürdü. Saçlarını düzeltip, arabadan indi. Sanki üç saat önce yanından ayrılmamış gibi çok özlemişti.

Tekin’in odasının önüne geldiğinde sekreteri yerinde yoktu. Direkt odaya gireyim diye düşünerek kapıya bir kere vurup, sessizce kapıyı açtı. Kafasını uzattı. Tam ben geldim diyecekken odadaki yaşlı kadının konuştukları ile olduğu yerde kaldı.

“Ben o kızı gelinim olarak istemiyorum.

Loading...
0%