Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6 'FİNAL'

@herdem6060

Umarım yorumları ve beğenileri bol olur.

Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤

Instagram; herdem6060

İyi Okumalar

 

“Özge yalvarırım, yalvarırım bana ailemin yerini söyle!”

Özge, Tekin’in acısıyla çok üzüldü. O da hem ailesini idare ediyor, hem kardeşini merak etmekten ölüyordu. Bu adam kardeşini çok seviyordu, ailem diyordu. Boynuna sarıldı. Yanaklarını öptü.

“Kardeşimi bu kadar çok sevdiğin için teşekkür ederim Tekin, çok teşekkür ederim. Tamam, gel içeri sen dinlenirken ben Ayça’dan tam adresi alacağım. Ayça, liseden beri arkadaşı, Seul’de yaşıyor.”

“Tabi ya söylemişti.”

Tekin bunun nasıl aklına gelmediğiyle ilgili bin bir küfür ederken, içi rahatladı. Özge ile bir kahve içti. Adresi alıp, evden çıktığında bir aydır ilk defa içi huzurla doldu. En fazla bir gün sonra sevdiğiyle olacaktı. Tek başına gitmek istese de Ahmet Eren yine bırakmamıştı. Bir aydır işleri salladık, en fazla birlikte iflas ederiz anasını satayım deyip arkadaşının yanında yerini almıştı.

Özge bir paket yapacağım onu göndereceğim diyerek adresi istediğinden, Ayça’nın iş adresini alabilmişti. Ayça denen kıza ulaştıktan sonra gerisi kolay dediler, özel jeti için geç bir saate izin alabilmişlerdi. Yedi sekiz saatlik uçak yolculuğundan sonra direkt Ayça’nın çalıştığı lojistik firmasına gittiler. Ahmet Eren belki seni tanır ve görüşmek istemez o yüzden ben gideyim demişti. Mantıklı geldiğinden, çalıştığı şirkette üst düzey yönetici olan Ayça ile iş için konuşacakmış gibi görüşme talep etti.

Ayça zaten Türk olduğunu duyduğu an da memleket özlemiyle hemen görüşmeyi kabul etti. Fakat o nedense yaşlı bir adam bekliyordu. Beklediği kesinlikle iki metreye yakın, esmer ve yakışıklı bir adam değildi. Ağzı açık kaldı. Çekik gözlüler görmekten gına gelmişti. Uzak doğu erkeklerinden nefret etmişti. Mıy mıy tiplerdi. Adama aval aval baktığının farkında değildi ve o adamın kıs kıs güldüğünü görünce kızardı. Hemen boğazını temizleyip elini uzattı.

“Ayça SAYGIN.”

“Ahmet Eren EROĞLU”

“Buyurun,” diyerek yer gösterdi ve hemen arkasını döndü. Nefes almaya ihtiyacı vardı. Adamın tipi yetmezmiş gibi ses tonuna bak ya diye düşünerek yerine oturdu.

“Ahmet Bey, nasıl yardımcı olabilirim?”

Ahmet Eren tekrar gülümsedi. Genç kadının kendinden etkilendiğinin farkındaydı. Hiç böyle alenen beğendiğini hissettiren bir kadın görmemişti. Genelde böyleleri seksi görünür ve seks yapmak istediğini belirtirdi. Oysa Ayça’nın ki tamamen hazırlıksız yakalanmaydı. 1.70 boylarında balık etli güzel bir kadındı. Bembeyaz teninin üzerine kırmızıya yakın kızıl saçlar çok yakışmıştı. Nedense gerçek saç rengini merak etti. Ona baktıkça kızarması da ayrı güzeldi.

“Ahmet Eren deyin lütfen ikisini bir kullanıyorum. Neyse ben Özlem için gelmiştim.”

“İş için demişsiniz sekreterime…”

“Mecburen, burada olduğunu biliyorum. Lütfen, Özlem’e ulaşmam lazım.”

“Kimsin ve burada olduğunu nereden öğrendin? Zira daha önce adınızı Özlem’den duyduğumu hatırlamıyorum.”

“Ah şimdi kalbim çok kırıldı işte, Özlem’i görünce bunun hesabını soracağım,” diye gülerek karşılık verdi. Ayça’nın Özlem’in adını duyduktan sonraki ciddiyeti ve ses tonu çok hoştu. Onu geri püskürtecekmiş gibi kaşlarını çatmasını komik bulmuştu.

“Benimle dalga geçmeyin Ahmet Bey!”

“Hiç öyle bir niyetim yoktu. Ben Tekin’in en yakın arkadaşıyım ve bir aydır her yerde Özlem’i arıyoruz ve seni omzuma atmam gerekse bile Özlem’in adresini almadan gitmeyeceğim.”

Ahmet Eren’in gülerek başladığı konuşma sinirli bitmişti ve genç adam sinirini gayette karşıya geçirmesini bilirdi. Şimdi kızgın bir çift ela göz ile siyah göz karşı karşıyaydı.

“Ahmet Bey, lütfen gidin!”

“Anlatamadım. İstersen göstereyim,” deyince Ayça ayağa kalktı. Elini kaldırıp, parmağını sallamaya başladı.

“Bana bak! Ben Özlem’e benzemem onun gibi susmam. Sen kimin çöplüğünde kimi tehdit ediyorsun!”

Ahmet Eren öyle güçlü bir kahkaha attı ki dışarıdan duyuldu. Ayça gözlerini kısıp, adamın kahkahasının bitmesini bekledi. İçinden ise vicdansız bu kadar güzel gülünür mü diye düşünüyordu. Sinirli ol Ayça cıvıma hemen diye içinden kendine ayar verdi. Adam hâlâ gülerek cevap verdi.

“İnan bebeğim burada seninle atışmayı çok isterdim. Ancak aşağıda sabırsızlıkla sevdiği kadına ve bebeğine kavuşmak için bekleyen iri bir adam var. Eğer on dakikaya aşağı inmezsek onu nasıl durdururum bilmiyorum.”

“Ne? Siz Özlem’in hamile olduğunu biliyor musunuz?”

Ayça şaşkınca cevap vermişti. Adamın gözlerinin içine içine baktı. Ciddi olduğunu gördüğünde Özlem’in bir aydır çektiği acıları düşündü. O adamı çok seviyordu. Bu öküz onun içinde sevdiği kadın demişti. Off karar veremiyorum diye içinden düşünürken Ahmet Eren kızın mimiklerine bitti.

“Tekin YAHYAOĞLU burada mı?”

Ahmet Eren kafasını aşağı yukarı salladı. Ayça birkaç defa daha dudaklarını ısırdı. Genç adamın gözleri dudaklarına kaydı. Kendini toplayabilmek için sıkılmış gibi konuştu. Oysa kızın dudaklarından gözlerini alması gerekirdi.

“Ayça Hanım gidelim mi artık?”

“Tamam,” diyen Ayça hemen masa telefonunu eline aldı. Akıcı bir şekilde Korece konuşmaya başladı. Genç adam kızdan neden bu denli etkilendiğini düşünürken telefon konuşması bitti. Ayça çantasını alıp yanına geldi. Üzerindeki mini kalem siyah etek ve beyaz gömlekle ne kadar seksi diye düşündü. İyi de iş hayatındaki kadınların yüzde yetmişi böyle giyiniyordu.

Bir daha konuşmadan iş merkezinden çıktılar. Ayakta onları bekleyen adamın yanına geldiklerinde Ayça tedirgindi. Yanındaki adama iri demişti ama Tekin’i görünce ağzı açık kaldı. Allah’ım bunlar ne yemişler ne içmişler diye düşünmeden edemedi. Kısa bir tanışmadan sonra Ayça benim arabamla gidelim dedi. Küçücük arabaya nasıl sığacaklarını bilmiyordu. Düşüncesi bile komik gelmişti.

Arabasını gören iki dev adam dehşet içinde kaldılar, taksiyle gidelim deseler de ısrar etti. İki büklüm arabaya bindiklerinde Ahmet Eren ağzının içinde söyleniyordu. Ayça içinden Ahmet Eren’in söylenmelerine gülümserken sesini çıkarmadı. Hastanenin önüne geldiğinde durdu. İkisinin de inmesini bekledi. Tekin, arabadan indiğinde hastaneyi görünce yüreği sıkıştı. Sevdiğine ya da bebeğine kötü bir şey olmuştu. Tekin’in renginin attığını gören Ayça, hiç çekinmeden genç adamın koluna dokundu. Hemen konuşmaya başladı.

“Kore’ye geldiğinden beri hastanede, kanaması oldu ama merak etme, iyiler!”

Tekin sadece dönüp, Ayça’nın gözlerine baktı. Gözlerinden doğruyu anlamak istercesine baktı. Konuşamıyordu. Zaten son bir buçuk aydır hep susuyordu. Ahmet Eren;

“Hadi kardeşim neyi bekliyorsun?” dediğinde sanki ayaklarına talimat gitmiş gibi hızlı hızlı yürümeye başladı. Asansöre bindiklerinde bile kendine gelememişti. Sürekli sağ ayağını yere vuruyordu. Ondan kilometrelerce uzakta, ya sarı dilberine bir şey olsaydı!

Ahmet Eren ise arabada hissettiği güzel kokuyu bir daha duyumsamak için Ayça’ya doğru eğildi. Saçlarından uzunundan bir nefes alarak o mistik kokuyu içine çekti. Asansörün kapısı açıldı. İkisi de Ayça’ya bakıyordu. Genç kadın ise Tekin’den gözlerini ayıramamıştı. Özlem’e karşı mahçup, olmaktan korkuyordu.

“Buradan! Lütfen Özlem’i üzecek bir şey yapma!”

“O benim canım Ayça, sen sanıyor musun ben onsuz nefes aldım? Tam 980 saat 22 dakika önce benim soluğum kesildi. Canlı canlı öldüm… ” Ayça’nın Tekin’in sevgiyle söylediklerine gözleri doldu. Böyle bir açıklama beklemiyordu. Eliyle işaret etti.

Bu hafta bebekleri on ikinci haftayı doldurmuştu. Kanaması yok denecek kadar azdı. Bugün ki kontrolde üçüzlerden birinin diğerlerine göre daha büyük olduğunu öğrenmişti. Doktor yüzde seksen erkek bebek olduğunu düşünüyorum demişti. Çok mutluydu sevdiği adamın dileği kabul mü olacaktı? Kalp atışlarının birbirine karışmasından daha güzel ses yoktu. En güzel şarkı gibiydi. Odadaki lavaboda işlerini bitirmiş, ellerini yıkarken odanın kapısının açıldığını anlamıştı. Yine hemşire geldi diye düşünerek aynadaki aksine baktı. Kusmaları ve bir şey yiyemediğinden ruh gibiydi. Odadan çıktığında kapının girişinde gördüğü adamla bir elini kalbine, bir elini göbeğine koyarak geri gitti.

“Sen!”

Günlerce gecelerce Tekin beni bulursa ne derim, ne yaparım diye düşünmüştü. İlk tepkisinin korku olacağını hiç hayal etmemişti. Zayıflamıştı. Öyle göbeği önde gitmiyordu artık, üzüldü çok üzüldü. Gözlerindeki acıyı görünce buz gibi oldu. Sarılıp, öpüp o acıyı yok etmek istedi. Sadece bakışıyorlardı. Beş dakika sonra Tekin kollarını kaldırdı.

“Hoş geldin yok mu hatunum?”

Tekin’in gözleriyle ve sesiyle yakarışlarını gördü. Gözyaşları yanaklarından aşağı inerken onu bekleyen kucağa sığındı. Sımsıkı sarıldı. O kolların da kendini sarıp, dudakların başına koyulması ile kendini bıraktı. Bağıra bağıra ağlıyordu artık. Tekin’in de gözyaşları sessizce süzüldü.

Ayça elini ağzına götürmüş ağlıyordu. Çünkü iki acıdan yorulmuş insanın hali içine çok dokunmuştu. Ahmet Eren onu çekip, göğsüne bastırınca o da hıçkırmaya başladı. Burnuna gelen kokuyla canı sıkıldı. Bu koku hep onunla olsun istedi.

Özlem’in hıçkırıkları iç çekişlere döndüğünde kafasını kaldırdı. Sonra geri çekilip, iki yanağını sıktı. Ayaklarının üzerinde yükselerek dudaklarını dudaklarına bastırdı. Tekin’in hasretle karşılığıyla inleyip, kollarını boynuna sardı. Aç öpücükleri ile hasretlerini dindirmeye çalıştılar. Nefes almak için ayrıldıklarında Özlem ürkekçe konuştu.

“Bana kızma!”

“Kıyamam ki”

“Seni çok seviyorum.”

Tekin iki aya yakındır ilk defa gülümsedi. Özlem’den bunu duymak bütün kızgınlıklarını sildi, süpürdü. Hatununun onu sevdiğini hep hissetmişti ama duymak başka hissettirmişti. Saçını kulağının arkasına atıp, tekrar dudaklarından öptü.

“Ben de sizi çok seviyorum ailem,” dedi. Özlem de gülümsedi. Gözleri mutluluktan dolmuştu. Sevdiği ona ailem demişti. Onun için bundan daha güzel bir sevgi sözcüğü olamazdı.

“Aaa ama beni de ağlattınız.” Ayça’nın sitemli sözleriyle ona döndüler. Ahmet Eren’e sarılmış gördüklerinde şaşırdılar. Onların bakışlarıyla ne yaptığını anlayan genç kadın kendini nasıl geri çektiğini bilemedi. Az kalsın düşecekti. Yine Ahmet Eren onu tuttu. Özlem, arkadaşının şapşal haline güldü. Tekin’e bakıp;

“Yatmam gerek…”

“Ah tabi! İyi misiniz?”

“İyiyiz dev adamım.”

Özlem yavaşça yatağa yattı. Elini uzatıp, Tekin’in yanına oturmasını sağladı. Ayça’ya baktı. Üçüzleri söyleyip, söylemediğini merak etti. Ayça gülümseyerek kaşlarını kaldırdı. Özlem’de gülümseyince, Tekin kaş göz işaretiyle anlaşan kızlara hayretle baktı.

“Siz ne konuşuyorsunuz?” Kızların ikisi kahkaha atarken, Ahmet Eren anlamamış gibi Tekin’e baktı.

“Kimse konuşmadı kardeşim,” dedi. Bu sefer Tekin’de kızlarla güldü. Özlem’e tekrar sarılıp, saçlarından öptü. Ayça;

“Özlem başbaşa söylemek istersen çıkalım canım biz…”

“Yok kalın canım.”

“Dev adamım.”

“Söyle sultanım.”

Özlem, sevdiği adamın sıcacık bakan gözlerine baktı. Ne çok özlemişti. Ne çok dua etmişti. İçinden tekrar sarılıp, öpmek geçmesine rağmen Tekin’in bir elini alıp, karnına koydu. Bir daha Ayça’ya baktı. Ne tepki vereceğini merak ederek üçüzleri söyledi.

“Elinin altında üç tane bebeğimiz var.”

“Ne”

“Üçüz diyorum,” diye tekrar söyleyince, Tekin sanki eli yanmış gibi birden elini çekip, ayağa kalktı. Özlem’in karnına baktı. Gözleri doldu. Ellerini karnına uzattı. Fakat dokunamadı. Öyle titriyordu ki Ahmet Eren’e döndü.

“Ahmet Eren duydun mu?”

“Duydum kardeşim duydum. Gözün aydın.”

Tekin alt dudağını ısırdı. Gözlerinden yaşlar dökülürken kafası geriye giderek kahkaha attı. Eğilip, sarı dilberini öptü. Bir daha güldü. Sonra dizlerinin üzerinde çöktü. Dudaklarını Özlem’in göbeğine koydu. Orada öylece duruyordu. İçinden sürekli şükür ediyordu. Kafasını kaldırıp, sevdiğinin mavi gözlerine baktı.

“Hatunum! Çok seviyorum seni çok…”

Ahmet Eren çok duygulanmıştı. Baba olmak istediğini fark etti. Ayça’nın da ellerini birleştirmiş çenesine koyup, arkadaşlarını gülümseyerek seyrettiğini gördü. Kendi kendine çok güzel bir kadın ya ve benim olmalı dedi. Kendi bebeklerinin annesi olmasını hayal ettiğini fark etti.

Günün devamında kavuşmalarının getirdiği mutluluk, hepsinin hoş sohbetleri, Tekin’in heyecanı, ne atış yaparmışım bee diye böbürlenmesi ile geçti. Akşam olduğunda, Ahmet Eren ve Ayça kalmak isteseler de, Tekin buna müsaade etmedi. Ahmet Eren kendisi gibi yorgundu, sohbetleri esnasında Ayça’nın da her gün iş çıkışı Özlem’in yanına geldiğini duyunca;

“Artık ben geldim, karımın yanında ben kalırım, siz gidin dinlenin,” diyerek onları gönderdi.

Gece yalnız kaldıklarında Tekin annesi ile yaptığı konuşmadan bahsetti. Ona güvenmediği, kalıp hesap sormadığı için çok kırıldığını söyledi. Özlem’in gittiği gün, onun gidişinden habersiz aldığı ve sürekli cebinde taşıdığı yüzüğü çıkardı. Onu ne kadar çok sevdiğini, deli gibi aşık olduğunu ve bir ömür yanında olmasını istediğini söyleyerek evlenme teklifini yaptı. Özlem eğer gitmeseydi uçağa bindiği gün evlenme teklif edeceğini duyunca, konuşmadan kararlar aldığına bir kere daha pişman oldu. Bir daha birbirlerine sormadan, yargılamayacaklarına dair birbirlerine söz verdiler. Bir aradayken hep yaptıkları gibi, yine Özlem sevdiği adamın koynunda birlikte uykuya daldılar. Rahatsız bir hastane yatağı olsa da, ikisi içinde uzun zaman sonra ki en huzurlu uykuydu…

Bir hafta sonra Özlem hastaneden çıkmıştı. Bir an önce evlenmek isteyen Tekin, bütün işlemleri halledip, hastaneden çıktıktan iki gün sonrası için nikah tarihi aldı. Ayça ve Ahmet Eren’in şahitliğinde, Kore’de ki Türk Konsolosluğunda evlendiler. Özlem ailesi yanında olmadığı için biraz buruk olsa da, Tekin’in İstanbul’a dönünce düğün yapacağına dair söz vermesi üzerine biraz keyiflendi. Ama en büyük kahkahasına nikahtan sonra Tekin onu öperken, Ahmet Eren’in “Çok canım çekti bee” diyerek Ayça’yı öpmesi sebep oldu. Sonra ki bütün saatleri sinirden sürekli homurdanan bir Ayça ve sürekli onunla uğraşan Ahmet Eren’i izleyip eğlenerek geçirdiler.

Özlem’in hamileliği altı ayı doldurunca, doktorlar yolculuk için izin verdiler. Bu süre boyunca Tekin Türkiye’ye hiç dönmemişti. Volkan işleri çok güzel idare etmişti. Ahmet Eren ise bu kadar zaman boyunca, resmen bir ayağı Türkiye bir ayağı Kore’de yaşamıştı. Bahanesi Tekin ve Özlem’i yalnız bırakmamak olsa da, herkes onun Ayça için geldiğinin farkındaydı. Ayça’yı evlenmeye ikna ettiğinde, hep birlikte Türkiye’ye döndüler.

İstanbul’a döndükten bir hafta sonra düğünleri olmuştu. Dönüşleri belli olduğunda Volkan ağabeyi ve yengesine sürpriz yapmak adına bu düğünü organize etmişti. Bu konuda en büyük yardımı Özge’den almıştı. Kardeşinin nelerden hoşlandığını en iyi ablası bilirdi.

Tekin ve Özlem’in düğünlerinden bir ay sonra Ayça ve Ahmet Eren evlendi. Ayça süreyi uzatmak istese de, Özlem’in doğum yaklaşıyor, doğum sonrası yapsan üç bebekle ben ne yaparım gibi söylenmelerine dayanamadı. Tabii bu durum en çok Ahmet Eren’in hoşuna gitti.

Tekin hamilelik süresince, aşırı pimpirikli bir adama dönüştü. Sürekli bir şey olacağı endişesiyle Özlem’in gözünün içine bakıyordu. Üçüzler otuz dört haftalık olduğunda doktorun kararıyla doğuma alındılar. Erken doğdukları için bir ay kuvözde kaldılar. Tekin’in hayali gerçek olmuş iki kızları, bir oğulları olmuştu. Kızlarına Ahsen ve Zeynep, oğullarına ise Murat ismini verdiler.

3 YIL SONRA

Çocukların doğum günü için bahçedeki hazırlık büyük bir telaş içinde devam ediyordu. Özlem son kontroller için bahçeye çıktığında, mutlulukla etrafına baktı. Hiç hayal etmediği kadar mutlu bir hayatı vardı. Şahane bir adam ile evliydi ve birbirinden tatlı üç çocuğu vardı. Bir çocuk isterken Allah ona üç tane birden vermişti. Bugün doğum günleriydi. Bütün aile hazırlıklar için birlik olmuş, onlara yardım ediyorlardı. Volkan’ın;

“Ömrümü yedin Defne, ömrümü yedin ağabeyciğim,” diye yüksek sesle söylenmesi ile o tarafa döndü. Defne artık on dört yaşında tamamen sağlıklı bir çocuk olmuştu. Bahçe süsleme işinde Volkan’a yardım ediyordu ve Özlem’e göre şu anda bilmişlik yaparak Volkan’ı biraz bezdiriyordu. O sırada Ahmet Eren ve Ayça henüz iki yaşına yaklaşan kızları Yağmur ile bahçeye girdiler. Ahmet Eren Volkan’ın halini görünce her zaman ki sataşma görevine başlamıştı bile.

Ablası Özge mutfakta çalışanların başında hem onları kontrol ediyor, hem kendisi de bir şeyler hazırlıyordu. Derin’de annesinin yanında onun talimatlarını uyguluyordu. Eniştesi Ekrem bahçenin başka bir köşesinde, masa ve oturma grubu arasında düzenleme yapıyordu. Her zaman ki gibilerdi, her durumda bir arada…

Tekin’in ailesi torunları olduktan sonra barışmak için ne kadar hamle yapsalar da Tekin onları her defasında reddetti. En sonunda Özlem barışmak isteyince itiraz edemedi. Tekin’in annesi sözleri için Özlem’den özür diledi. İki anne babanın da en büyük keyfi üçüzler ile vakit geçirmekti.

Aileden en son gelen her zaman ki gibi Gürkan’dı. Masterını tamamlayıp, Volkan ağabeyinin yanında şirketlerin başına geçmişti. Hızlı bir hayat yaşadığı için bu toplantılara her zaman geç kalırdı.

Özlem bütün ailesini bahçede bulunduğu yerden izlerken, kocasının sesini duydu.

“Hatunum!”

“Efendim dev adamım!”

“Bu dev adam seni yese.”

“Yesin”

“Sultanım!”

“Hımmm…”

“Dördüncü çocuğu yapsak ya, bunlar büyüdü.”

Özlem o an kocasına başka gezegenden geliyormuş gibi baktı. Ne diyor bu adam diye düşündü. Çünkü gerçek olamazdı. Üç yıldır canı çıkmıştı.

“Uzak dur benden,”

“Valla duramam.”

“Tekin saçmalama ya üç çocuğumuz var bizim.”

“Tamam hatunum söz veriyorum bu sefer tek çocukluk atış yapacağım.”

Ondan sonraki günler Tekin’in Özlem’in peşinde dolaşmasıyla geçti. Ahmet Eren de ikinci çocuk için Ayça’nın peşindeydi.

Bakalım ikna edebilecekler miydi?

Loading...
0%