Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@herdem6060

10. Bölüm

Türkan mutlulukla başına geleceklerden habersiz iki dirhem bir çekirdek hazırlanmış işe gelmişti. Her zamanki gibi erken gelmesine rağmen patronu ondan önce iş gününe başlamıştı. Hemen Mehmet’in sevdiği çift kaşarlı tam buğday ekmeğinde yapılmış tostu, kayısı kıvamında haşlanmış yumurtası birkaç zeytinden oluşan kahvaltısının siparişini verdi. Bilgisayarını açarken bile geceyi düşünüyor ve yüzü gülümsemeyle aydınlanıyordu. Mutfağa gidip, iki büyük ince bel çay bardağına çayları doldurdu. Daha masasına ulaşmadan kapıdan giren garsona gülümsedi. Çaylarını kahvaltı tepsisine yerleştirip, patronunun odasının kapısına ulaştı. Derin bir nefesten sonra gülücük kondurduğu güler yüzüyle kapıya vurdu. İçeriden gelen güçlü sesle kapıyı açtı.

“Günaydın efendim kahvaltınız hazır.”

“Türkan, seni beklemiyordum. Nasılsın? Bugün dinlenseydin.”

“Teşekkür ederim, çok iyiyim.”

“Sende kendine kahvaltı söyleseydin.”

Patronunun söylediğiyle ağzı açık kaldı. Yıllardır tanıdığı neredeyse üç aydır tanıdığı adam mı demişti duyduklarını inanamıyordu. Mehmet Bey iyi adamdı bunu bir önceki gün daha net anlamıştı ama o mesafe severdi. Kimseyle özel diyaloglara girmezdi.

“Ben o vazifeyi gördüm efendim, çayımı içerken size eşlik ederim.”

“Peki madem, bugün program yoğun mu?”

“Öğlene dek bir toplantınız var ama öğleden sonra tamamen boş sayılır, toplantıyla ilgili detayları da birazdan geçeceğim. Sizin programa eklememi istediğiniz bir şey var mı?”

“Bir hafta sonra gerçekleşecek 50. yıl kutlamasında içime sinmeyen bir şeyler var. O güne dek en az üç defa organizasyon şirketiyle toplantı ayarla, Tüm Türkiye ve Avrupa’daki iş ortaklarımıza davetiye gittiğinden emin olalım. Türkiye’deki çalışanlarımızın çaycısından güvenlik görevlisine varana dek hepsine teşekkür kartlarının ve ikramiyelerinin ulaştığından emin olalım. Adana’da yapacağımız geceye bütün fabrika işçilerimizi özellikle davetiye ile çağıralım.”

“Tamam efendim zaten babanızda bu konulara çok önem verdiğinden daha özenli olacağımızdan emin olabilirsiniz.”

“Türkan!”

“Bana birini hatırlatıyorsun.”

“Anlamadım.”

“Neyse önemi yok hadi işimize bakalım.”

Türkan gün içindeki programı anlatmaya başladı. O ara Mehmet kendine içinden küfür etmekle meşguldü. Yaklaşık bir ay önce yaşadığı geceyi de kadını da unutamıyordu. Sekreteri Türkan ile o kadının gözleri siyah olması haricinde benzer hiçbir yanları yokken nasıl ona benzetebilmişti. O dolgun dudakları utangaçlığın yanı sıra o seksi bedeni unutamıyordu. Kusursuz bacakları, büyük göğüsleri hatta ayva göbeğini bile düşündükçe bedeni kendinden geçecek kıvama geliyordu. Türkan incecik minyon sayılabilecek bir kadınken o balıketli uzun boylu ve her detayı doygunluk verecek kadar güzel bir kadındı. Adının Mutlu olduğuna inanmadığı için onu düşünürken asla söylediği ismi kullanamıyordu.

Hala inanamıyordu. Kadın onu tek gece kullanmıştı ve siktir olup gitmişti. Sinir oldukça mı aklına çakılıp kalıyordu yoksa tadına doyamadığından bilinmez her şekilde aklındaydı. Birkaç defa daha aynı gece kulübüne gitmişti. Belki gelir ve hesap sorarım diye geçirdiği her fikirde aslında kadını istediğinden olduğunu itiraf edemiyordu. Bir daha karşılaşmasalar da onu hiçbir zaman unutmayacağını anlamıştı. Belki ilerde komik bir anı diye arkadaşlarına bile anlatabilirdi. Ancak şimdi sadece onu bulmak ve yeniden içine katmak istiyordu.

“Mehmet Bey! Mehmet Bey, beni dinliyor musunuz?”

“Pardon dalmışım.”

“İsterseniz tekrar programınızın üstünden geçelim.”

“Gerek yok Türkan, bana bir çay daha gönder işimize bakalım.”

“Tamam hemen getiriyorum.

“Hayır bundan sonra o işleri bari başkalarına devir et. Yorulmanı istemiyorum.”

Türkan ağzı açık odadan çıktığında Şeyma ve Ömür’ün geldiğini gördü. Hemen Ömür’e patrona çayını götürmesini isterken, Şeyma’ya hafta içinde yapılacak toplantılardan bahsetti. Rahatsızlığından dolayı kızlar abla gibi gördükleri kadına canla başla yardım etmeye başladı. Öğleye doğru olan toplantıdan çıktığında Baran’ın iki defa aradığını görünce gülümsedi. Toplantılara girerken cep telefonunu yanına almazdı. İşe ilk başladığı dönemde sesini kısmayı unuttuğu telefonun toplantının ortasında çalmasıyla rezil olmuştu. Annesinin ısrarlı araması sonucu da toplantıdan çıkmak zorunda kalmıştı. O günden beride telefonunu hep titreşimde kullanıyordu.

Tam bir günlük sevgilisini arayacakken, Mehmet’in yemeğe çıktığını gördü. Asansöre girene dek bekledi. Son dakikada dönüp bir şey isteyebilen patronunun gittiğinden emin olduktan sonra yerine oturdu. O arada Ömür gözlerinden sevgi akarak kahve fincanını önüne koydu.

“Daha sabah kahveni bile içemedin abla.”

“Teşekkür ederim canım niye zahmet ettin.”

“Hiç önemli değil hem sana bir şey göstereceğim.”

“Yine ne dedikodu yumurtlayacaksın bakalım.”

“Dün gelen Baran Bey var ya…”

“Eee ne olmuş?”

“Bende diyorum nerede tanıyorum. Şarkıcı Harika’ın sevgilisi…”

Türkan’ın elleri titredi. Allah’tan oturuyordu. Fincanı yerine bırakırken normal olmaktan çok uzaktı. Ömür heyecanla telefonundan sosyal medya da yayınlanmış, magazin haberini açıp okumaya devam etti. Genç kadın ise duyduklarıyla içindeki ağlama isteğini durdurmaya çalışıyordu.

“Ünlü şarkıcı Harika’ın sevgisi Samsunlu iş adamı Baran MAÇOĞLU şarkıcıyı aldattı. Dün gece Balat sahilinde büyük cipinin içinde sarmaş dolaş olan esmer kadının kim olduğu hala soru işareti.”

“Görüntü var mı?”

“Yok kadının yüzü belli olmuyor. Türkan abla ne oldu?”

“Bir şey yok canım yoruldum sanırım. Hadi çıkarken kapımı kapat bir saat dinleneyim.”

Ömür anlam veremeyerek odadan çıkmıştı. Dünkü rahatsızlığına yorarak o da yemeğe gitti. Telefonu çalana dek ne düşüneceğini ne hissedeceğini bilemeyen kadın telefonunun çalmasıyla silkelendi. Baran’a cevap vermeli, sevgilisi varken neden hayatına girdiğine dair hesap sormalıydı. ‘Yüzün belli olsaydın. Ailen magazin seyretmez ama komşular annene söyleseydi. Babana ne derdin,’ beyninde dönen sözcüklerle gözleri doldu. Hemen Mine’yi bulmalıydı. Koşar adımlar asansörlere gitti. Hangisine kaç defa bastı bilinmez, iyi ki öğle saati kimse yok diyen mantıklı tarafı hala iş başındaydı. -2’ye bir türlü inemeyen asansörde tekrar telefonu çalmaya başladı. Meşgule attı.

Mine her zamanki gibi yemeğe dışarı çıkmamıştı. Kitap okuyordu, kapısı çalınmadan açılınca korkuyla irkildi. Kuzenini dağılmış görmenin şokuyla gözlüklerini çıkardığını unuttu. Masasının önündeki koltuklara oturup ağlayan kadınla hemen ayaklandı.

“Türkan!”

“Se..sevgilisi varmış.”

Mine ellerini ağzına kapattı. Türkan gece Baran’dan ayrıldıktan sonra içi içine sığmamış ve tekrar terasta bekleyen kuzeninin yanına gelmişti. Öyle mutluydu ki neredeyse bir saat adamı anlatmıştı. Yanına gitti ve dizlerinin önüne çöktü. Gazetedeki haberi anlatırken hıçkırıkları artmıştı.

“Dün bana asla beni bırakmayacağını söylemişti. Samimiydi Mine çok samimiydi.”

“Sakin ol, Baran’la konuştun mu?”

“Ha..hayır kaç defadır arıyor. Sesini dahi duymak istemiyorum.”

“Bir kere dinleseydin.”

“Neyi yalanlarını mı? Ah Tanrım hiç tanımadığım birine aşık olacak kadar aptalım.”

“Saçmama lütfen! Hem bana anlattığın Baran bunları yapacak biri değil.”

Tekrar çalmaya başlayan telefona baktıklarında iki kalp arasına sıkıştırılmış, büyük harflerle Baran ismine baktılar. Mine telefonu eline aldı. Kuzenine aç hadi dercesine uzattı. Gözyaşlarını masadan aldığı peçeteye sildi. Yutkunup, telefonu eline aldı.

“Alo!”

“Ah Türkan çıldıracaktım. Biraz daha ulaşamasam iş yerine gelecektim.”

“Ne vardı?”

“Gazetedeki haberi gördün değil mi?”

“Gördüm.”

“Böyle olma, kırgın konuşma benimle, inan Harika’la ilişkim bir ay önce bitti.”

“Anlıyorum.”

“Yanına geliyorum.”

“Hayır gelme ve bir daha beni arama!”

Sakin ses tonu çıldırtan durgunluğu ile bitirilen cümleden sonra Baran’ın cevap vermesini beklemeden telefonu kapattı. O kapanan sadece telefon değildi. Türkan’ın bir günlük ilişkisinin bitimi, mutluluğunun üzüntüye dönüşümüydü. Baran kapanan telefona inanamıyormuş gibi baktı. O sinir dalgasıyla karşısındaki duvara telefonu fırlattı. Mavi siyah tekerlekli sandalyelerden birine tekme attı. Sandalye odanın kapısına çarpınca Berra korkarak içeri girdi. Ortalığı darmaduman eden adama korkuyla bakarken, içeri girip girmemenin kararsızlığını yaşadı. Kaç yıldır tanıdığı abim dediği adamı ikinci defa böyle görüyordu. O iş içindi peki bu seferki nedendi.

“Baran Abi!”

“Berra hemen bana o haberi yapan gazeteci bozuntusunu bul. Harika’yı ara bana bağla…”

Genç kadın tamam bile diyemeden odadan çıktı. Haber olduğu kadının kim olduğunu o da merak etmişti ama abisinin tavrından dolayı soramıyordu. Baran için gelip geçici biri olmadığını anlamıştı. Harika’yla genç adamın üç aylık bir ilişkileri olmuştu ve Berra her gününden nefret etmişti. Çünkü abisinin yanında olgun tavırlar sergileyen kadının gerçek yüzünün çirkinliğini birebir yaşamıştı. Kendi dahi bütün emekçileri aşağılayan sonradan görme şarkıcı bozuntusunun ömrü Baran için şükür ki uzun sürmemişti. Hemen patronunun istediklerini yapmaya başlayan kadın bu günün daha kötü gitmemesi için dua etti.

Türkan telefon kapandıktan sonra kuzenine sarılıp bir süre ağladı. Bugüne dek iş yerinde hiç böylesine dağılmamıştı. İki gündür Baran yüzünden bütün profesyonel tavrı resmen yara almıştı. ‘Kendine gel mesai bitecek eve gittiğinde istediğin kadar dağıtabilirsin,’ diyen iç sesiyle Mine’den ayrıldı. Masasının üzerindeki peçeteyi aldı. Nahif hareketlerle gözyaşlarını sildi. Saate baktığında mesainin başlamasına on dakika olduğunu gördü.

“Su verir misin?”

Mine hemen koridordaki sebilden su almaya gitti. Türkan sürekli sakin ol ve işine bak diye kendiyle konuşurken bile gözlerinin dolmasına sinir oluyordu. Kuzeninin su getirişini gördüğünde ayaklandı. Hiç konuşmadan yanında oluşuna minnetle baktı. Çünkü böyle durumlarda konuşulmasından boş boş teselli sözcüklerinden nefret ederdi. Bunun sebebi de annesi Oya’ydı. Ergenlik döneminde ne zaman bir sıkıntı yaşasa onu karşısına alıp, saatlerce örnekler vere vere konuşur güya kızının kafasını dağıttığını düşünürdü. Oysa Türkan o anda sadece bir sarılmaya ihtiyacı olurdu. Üniversiteden sonrada kuzeni hariç kimseye kolay kolay sıkıntısını belli etmezdi.

“Teşekkür ederim canım ben gideyim.”

“Türkan istersen bende izin alayım çıkalım.”

“Çalışmak daha iyi gelecek, akşam sizin terasta görüşürüz.”

Kolay gelsin bile diyemeden giden kuzeninin arkasından üzgünce uzun uzun baktı. Sanki birinin ona baktığını hissetti, sırtından bir ürperti geçti ve arkasını döndü. Kimseyi göremedi. Birilerinin geldiğini gördüğünde hızla odasına geçti. Hemen gözlüklerini taktı. Hala birilerinin onu gözlüksüz görmesine alışamamıştı. Geçen haftadan beri evin içinde çıkarıyordu. Annesinin babasının mutluluğunu gördükçe kendisine çok kızıyor ve değişmek için daha çok mücadele ediyordu.

İstisnasız her gece gözlerini yüzünü gözlerinin önüne getirmeden uyumadığı adama aklı gitti yine acaba yeniden karşılaşırlar mıydı? Bir önceki gece Türkan’ın karşısına sevdiğini çıkaran kaderin onun içinde işleyip işlemediğini düşünmeden edemedi. ‘Aşık oldun,’ ne zaman Mehmet’i düşünse iç sesinin söylediği iki kelime yine sarsılmasına neden oldu. Unutulmaz bir tek gece istemişti ve gerçekten ölene dek ne o gece yaşadıklarını nede heykel gibi heybetli o adamı unutacaktı. Nedense tekrar izlendiğini hissetti. Cam kapısına gözlerini dikti. Kimse yoktu. Neden ikidir bunu hissettiğini sorgulamadan bilgisayarının başına geçti.

Yemekten erken dönen genç adam Ömür’ü gördü, anlık odasına girmek için yönelmiş sonra kaşlarını çatarak geri dönmüştü. Bir iki adımla bankoya geldi. Yukarıdan baktı. Bir sorun mu var diye sorarken bile kadının neden ondan korktuğuna anlam veremedi. Babasının yerine geçtiğinden beri herkese nazik davranmıştı.

“Şey efendim! Türkan Hanım rahatsızlandığı için yemekten erken döndüm. Aradım açmadı. Şimdi arşivde dinlendiğini yazmış. Merak ettim.”

“Arşiv -2’deydi değil mi?”

“Evet efendim.”

“Sen çantamı odama bırak ben Türkan’a bakayım.”

“Siz yorulmasaydınız…”

“Hayır geliyorum. Benden haber bekle.”

Hızla asansörlere giden adamla Ömür’ün gözleri gururla parladı. Sen Ahmet Baba’nın oğlusun dedi içinden artık patronundan korkmasına gerek olmadığını anladı. Mehmet ise revir varken Türkan’ın neden arşivde dinlendiğini düşünüyordu. Neyse bu sayede şirkette görmediğim yer kalmaz derken asansörden çıktı. Öğle saati olduğu için kimselerin olmamasını garipsemedi. İçeri girerken samimiydi Mine çok samimiydi diye sesleri duyunca durdu. Türkan’ın ağlayan sesiyle uygun zaman olmadığını düşünerek geri dönecekken duyduğu sesle orada kaldı.

“Bu onun sesi,” diye fısıldarken onları görebilecek kadar yaklaştı. Dizlerinin üzerinde duran kadını görünce kalbinin atışı artarken yavaş yavaş adımladı. ‘Bilerek karşına çıkmış, bir servet avcısının daha tuzağına düşecektin,’ diyen iç sesiyle sarsıldı. Üzerindeki paçavralarda ney, hayır hayır o geceki seksi kadınla bu kadın aynı kişi olamaz. Saçmalıyorum kesinlikle kafayı o kadınla bozdum. O yüzdende saçmalıkların en büyüğünü yaşıyorum. Kendi düşüncelerine öyle dalmıştı ki, Türkan’ın telefonla ne konuştuğunu anlamadı. Hıçkıra hıçkıra ağlayışla yeniden dünyaya döndü. Sekreterinin bir anda toparlanıp, çıkmaya çalışmasıyla hızla odanın sağında duran kolonun arkasına saklandı.

Türkan çıktıktan sonra arkasından üzgünce bakan kadını şimdi daha net görüyordu. Güzelim siyah saçlarını sımsıkı topuz yapmış derken buldu kendini ve hala üzerinde ki en az iki beden büyük gelmiş kıyafetlere baktı. Telaşla gözlüklerini takışıyla allak bullak oldu. Bu haliyle mümkün değil tanıyamazdı. ‘Ama o seni tanıyordu,’ diyen iç sesiyle yandan asansörlerin olduğu koridora girdi. Sadece yöneticilerin kullandığı asansöre girdi. Karnının burulmasına anlam veremiyordu. Kendini aptal gibi hissediyordu.

Mehmet asansörden çıkar çıkmaz odasına girdi. Duyguları gereğinden fazla karışmış ne düşüneceğini bilmez durumdaydı. Masasına geçti. Ellerini yüzüne kapattı. Yüzünü aşağı yukarı sıvazladı. Kendine inanamıyordu. Tekrar mı kandırılmıştı, asla akıllanmayacak mıydı? Nasıl karşılaşmalarının tesadüf olduğuna inanmıştı. Nasıl hala bu denli saf olabildiğine inanamıyordu.

“Demek bilerek girdin yatağıma seni pişman edeceğim?”

Loading...
0%