Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@herdem6060

11. Bölüm

Türkan odasına girmeden önce Ömür’den patronunun ona bakmak için arşive indiğini öğrendiğinde ağlamamı umarım görmemiştir diye geçirdi içinden. O denli kötü hissediyordu ki kendini patronunun neler duymuş olabileceğini bile merak edemedi. On dakika sonra odasına gelen Ömür günün en güzel haberini verdi.

“Mehmet Bey çıktı. Öğleden sonraki bütün işlerini iptal etti. Acil bir işi çıkmış, Türkan Hanım’da evine gidip dinlensin onu ararım dedi.”

“Şeyma programı tekrar düzenlesin. Bende iyi değilim zaten taksi çağırır mısın? Araba kullanacak halde değilim.”

“Hemen!”

Ömür’den sonra masada bir süre daha oturup kalktı. Patronuna çıktığına dair mesaj atmak için sessize aldığı telefonunu eline aldı. Gelen mesajlara baktı. Baran’ın seni bırakmayacağım mesajlarıyla tekrar gözleri doldu. Bu yaşta yaşadıklarıma inanamıyorum diyen ikinci kişiydi. Elleri titreyerek patronuna mesaj gönderdi ve telefonunu tamamen kapattı. Annesini çekecek durumda değildi. En iyisi grip oldum deyim derken akan burnu ile gülümsedi. Acıdan da gülümsermiş insan bunu deneyimleyerek öğrenmiş oldu. Anne babası amcası yengesi hep onların etrafında pervane olmuştu. Mine gözlerinden kaynaklı yaşadığı zorbalıklar yüzünden çok acı çekmişti. Ancak kendisi bu yaşına dek böylesine canını yakan bir şey hatırlamıyordu.

Mehmet arabasına biner binmez hemşerisi, yakın arkadaşı aynı zamanda şirketlerinin güvenliklerinden sorumlu şirketin sahibi Mahir’i aradı. Bütün işlerini bırak yanıma gel demesi dostu için yeterli olmuştu. Eve geldiğinde çıldırmak üzereydi. Yerinde duramadığından bir o yana bir bu yana dört beş adımda bir döndüğünden başı dönmeye başladı. Ceketini çıkarıp Mine’nin oturduğu koltuğa fırlattı. Camın önüne geldi. İlk öpüştükleri an gözlerinin önüne geldi. Tek gece geçirdiği kadın için fazla tepkiler verdiğinin farkında olarak kızgınlığı artıyordu.

“Ne oldu gardaşım?” diyerek içeri giren Mahir’in sesiyle ona döndü. Ne diyecekti? Bir kadını hiç tanımadan evime getirdim seviştim o kadın beni bekaretini alayım diye kullandı ve buna rağmen aklımdan çıkaramıyordum. Ben onu nasıl bulurum diye kafayı yerken yanı başımdaymış bilerek karşıma çıkmış mı? Tek elini ensesine atıp okşama başladım.

“Korkutma beni lan birine bir şey mi oldu?”

“Otur kimseye bir şey olmadı. Sana anlatacaklarım var.”

Gelen hizmetçiye birer kahve yapmasını istedi. Hizmetçi çıkana dek bekledi. Bir ay önce gece kulübüne gitmiştim diyerek anlatmaya başladı. Gecenin devamında ve sabah nasıl piç gibi ortada kaldığını söyledi. Mahir kahkahalarla gülmeye başladı.

“Ne yani bir kadın seni kullandı. Sana veda bile etmeden gitti mi? Ah canım Adana’nın kara yağız delikanlısına yapılacak iş mi bu…”

“Siktir git Mahir?”

“Kadını mı bulmamı istiyorsun?”

“Hayır kadın benim şirketimde çalışıyormuş.”

“Oh ne güzel işte bir ofis fantezisi fena olmaz”

“Ağzına sıçayım emi senin susmadın ki anlatayım. Ulan benim karşıma bilerek çıkmış demek ki, tanıyormuş beni.”

“Emin misin?”

“Beni tanımaması mümkün mü?”

“Zor ama yine de ismini bilse bile görmemiş olabilir.”

“Arşiv sorumlusu Mine MUTLUÇAY her şeyini bilmek istiyorum. Arşivdeki odasına tam masasını göreceğim yere gizli kamera koy. O geceki halinden bambaşka biri ne yani gündüz başka gece başka hayat mı yaşıyor. Yoksa beni elde etmek için oyun mu bu, birde sekreterim Türkan’ın kuzeniymiş onunla işbirliği yapıyor olabilir.“

“Hımm öyleyse ne olacak?”

“Doğduğuna pişman edeceğim.”

Aralarındaki son konuşma bu olmuştu. Aynı gece Mine’nin odasına kamera yerleştirilmiş, ses sistemi kurulmuştu. Hiçbir şeyden haberi olmayan tek gecenin başına neler getireceğinden bihaber Mehmetli hayallerindeyken genç adam o gece sabaha dek içmişti. Karısında bile bu denli dağılmamıştı. Sürekli biten içki şişesinden oturduğu koltuğa varana dek Adana’ya has küfürler ediyordu. Normalde salon adamı kimliğinden çıkmazken, sinirlendiği zaman Adanalı olmanın hakkını verecek kadar küfür rehberine sahipti. Kendinde en sevdiği özelliği bir şeye balıklama atlamaz ne olursa olsun araştırır öyle hareket ederdi. Kadının karşısına geçmeden önce iyice araştırılmasını istemesi bu yüzdendi.

Sabaha doğru sızan adam şirkete 10:00’a doğru ama gitti. Ancak yine barut gibi olduğu hemen anlaşılmıştı. Ömür ve Şeyma tir tir titrerken sadece günaydın efendim demişti. Ona da öldürecek gibi bakarak kafasını sallayınca çok zor bir günün onları beklediğini anladılar. Türkan hemen hazırlanan tostu ve çayı ile içeri girmişti. Mehmet kendine inanamıyordu. Daha dün nasıl benziyor diye düşündüm diye aklından geçirirken siniri artıyordu. Programını okuyan kadına gözlerini dikti ve hiç mimiksiz dinledi. Onunda renginin soluk olduğunu fark etti. Dün duyduklarından sonra erkek arkadaşıyla problemli olduğunu anlamıştı.

“Başka bir emriniz var mı?”

“Öğlen Mahir’le yemek yiyeceğim burada o saate kebap ızgara falan sipariş ver.”

“Tamam!”

“En az beş kişilik olmasını belirtmeme gerek yok sanırım.”

“Yok efendim Mahir Bey’in nasıl yemek yediğini biliyorum,” diyerek gülümsedi ama karşılığını alamadı. Türkan’ında suratı düştü. Derdi neydi bu adamın daha iki gün önce bayıldım diye meraklanan ilgi gösteren başka birisi miydi? Ters bir şekilde çıkabilirsin demesi de beklemediği bir şeydi. O da sesini çıkarmadan patronuna bir baş selamı verip odadan çıktı.

“Haydi Bismilllah işler beklemez.”

Mehmet kendi kendine bunu söyleyerek bilgisayarına döndü. Öğlene dek iki çay ve bir kahve istemek dışında tamamen işlere gömülmüştü. İyi de gelmişti. Sadece çalışırken dış dünyadan kopuyordu. Öğleye doğru lavaboya girdiğinde elini yüzünü yıkadı. Oldukça sakinleşmişti. Ama on kat altındaki kadını düşününce yine bedenine bir şeyler oluyordu. Elindeki peçeteyi kızgınlıkla çöpe atıp çıktı. Ne güzel saatlerdir düşünmüyordu. Ne demeye ilk boşlukta aklına gelmişti. Tam odasına girerken iri cüssesiyle asansörden çıkan Mahir elinde bir dosyayla geldiğini görünce kaşlarını çattı.

“Aleyküm selam gardaşım.”

“Ve aleyküm selam kardeşim.”

Yemekler gelip odadaki yuvarlak masaya servis edildiğinden sustular. Mahir telefonuna bakarken, Mehmet son kontrollerini yapıyordu. Herkes afiyet olsun diyerek dışarı çıkınca birbirlerine baktılar. Mahir piçlik yapıp sanki sadece yemek yemek için gelmiş gibi ceketini çıkardı Oturduğu koltuğun başlığına koydu. Gömleğinin kollarını dirseklere doğru katlamaya başlayarak masaya yürüdü.

“Of çok acıktım.”

“Mahir bana iyi haberler vermeden o sofraya oturamazsın.”

Kahkaha atan adam hemen bir lavaş alıp bir parça kopardı ve şişlerden birini ortasına koyup, kesti. İki lokmada yedi. Şalgamdan içince kaşları çatık can arkadaşına tekrar güldü.

“Gel hadi gel öğrendiklerim şahsen beni bile şaşırttı. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında üç dil biliyor, öğretmen anne babanın tek çocuğu, beş yaşında gözlerinde yaşadığı sağlık sorunlarından sonra akran zorbalığını dibine dek yaşayarak büyümüş. İçine kapanık pek konuşmayan sıkıcı biriymiş. Komşularından falan öğrendiğimiz kadarıyla kimseyle konuşmaz iş dışında evden dışarı çıkmaz annesini de çok üzermiş, babası kızına aşıkmış aslında sevilerek el bebek gül bebek büyümüş.”

“Bu dediklerinin o geceki kadınla alakası yok.”

“Mekandan kamera görüntülerini aldım. Aynı kadın mı diye o günkü evlerini gösteren dükkan kamerası buldum. O gün Türkan’la öğleden sonra çıkmışlar ve diğer gün öğlen gelmişler.”

“O gece Mine’nin doğum günüymüş. Mobese kameralarından ilk önce kuaföre gittiklerini, akşamında Sarıyer’de balıkçıda yemek yediklerini ve sonrasında kulübe bıraktığını gösteren bir flashbellek hazırlattım sana, bu o kadın şahsen bende ağzım açık kaldı. Resmen çirkin kurbağa periye dönmüş. Peki o gece senin oraya gideceğini kimse biliyor muydu?”

“Hayır Türkan izin alınca karar vermiştim.”

“Tesadüf ihtimali yükseliyor gardaşım.”

“Mahir lütfen öyle olsun.”

“Of sikicem şimdi cıvık cıvık aşık hallerini, bırak şu etlerin tadını çıkarayım lan.”

“Afiyet olsun Delidumrul”

Sonrasında kahkahalar atarak yemeklerini yediler. Dışarıdan duyan kadınların şükür ettiğinden habersiz eski günlerdeki gibi birbirlerine laf sokup durdular. Mine’nin odasına yerleştirilen kamerayı izleyebilmesi için Mehmet’in bilgisayarına program yüklemeyi ihmal etmemişti. Biraz genç kadını birlikte seyrettiler, gözlükleri yoktu. Mahir dosyadan o geceki halinin resmini alıp tekrar tekrar bir resme bir Mine’nin canlı haline baktı.

“Evrim geçirmiş arkadaş, sendede ne göz varmış ben tövbe tanımazdım.”

Mehmet gözlerini ayırmadan izliyordu. Mahir’e cevap vermedi. Ben onun sadece yüzünü görsem belki tanımazdım diye aklından geçirirken neden böyle giyindiğini neden o gözlükleri kullandığını sorgulamadan edemedi. Çünkü gözlüksüz de gayet görüyordu. Küçükken başına başka bir şey gelmiş olma ihtimali aklına gelince boğazını sıkıyorlarmış gibi oldu.

“Ben kaçar gardaşım.”

Mahir’i zor duymuştu. Mine’nin o ürkekliği bu yüzden olabilir miydi? Bu düşüncelerle arkadaşını yolcu ettikten sonra uzun süre günlerdir aklından çıkmayan kadını seyretti. Mesai başlar başlamaz gözlüklerini takışını çatık kaşlarla izledi. Dün kızgınlıkla kadını boğazlamak isterken, şimdi yanına gidip sarıp sarmalamak istemesi ne denli tezat olsa da bunları ona yaşatan kadını bir şekilde karşısına çıkaracaktı. Mahir’in getirdiği dosyayı eline aldı. İçindeki küçüklük fotoğraflarına baktıkça gülümsedi. Ne tatlıymış derken buldu kendini ama okudukları yavaş yavaş kaşlarını çatmasına sonra dişlerini sıkacak kadar sinirlenmesine sebep oldu. O şekilde giyinmesi görünmez olmaya çalışması o kadarda ütopik gelmemeye başladı. Tekrar başını çevirdiğinde burnunun ucuna düşen gözlüğünü orta parmakla düzelttiğini görünce gülümsedi. ‘Çok tatlısın.’

Şirketinde de aynı zorbalıkların yaşadığını okuyunca ayağa kalktı. Mine için, balkabağı, kız kurusu, çirkin ördek ve şişe göz diye kelimeler kullanıldığına inanamıyordu. Hadi küçükken çocuklar acımasızdı, üzdüklerini anlamazdı. Burada en az üniversite mezunu olup bilmem kaç yaşında insanlar nasıl bu denli acımasız olurdu. Herkes aynı olmak zorunda mıydı? Farklılıkların güzellikleri diye bir şey duymamış mıydı bu insanlar, sağlık problemleri insanları çirkinleştirmez sadece farklı olmalarını sağlardı. Gerçekten bu denli sığ beyinli birilerine mi ekmek yediriyordu?

“Türkannn!”

Öyle bir bağırmıştı ki üç kat altındaki çalışanlar bile duymuştu. Ömür ile Şeyma yerlerinden hoplarken Türkan odasından çıkmıştı. Kızlara ne oluyor bakışı atmış hemen patronunun odasının kapısını çaldı. Sabahta çok kötü davranmıştı acaba bir hata mı yaptım diye aklından bin bir düşünce geçti.

“Buyurun efendim.”

“Şirket çalışanlarımın huzuru, bizden beklentileri ve motivasyon beklentilerine dair gizli bir araştırma yaptırmıştım. Sağ olsun raporu hazırlayan arkadaş çalışırken grup çalışmalarına uyum ve davranış şekillerini de rapor kapsamına ilave etmiş. Ne çıktı biliyor musun?”

“Ne e..efendim?”

Türkan’ın ilk defa sesi titremişti. Geldiğinden beri sert sinirli bir adamdı ama hiç böylesine burnundan soluduğunu görmedi. Doğal olarak kendi üzerine alındı. O raporda yanlış anlaşıldığı bir durum olduğunu düşündü.

“Buradaki engelli, kilolu ve farklı giyinerek çalışan arkadaşlara yapılan zorbalıklara hala inanamıyorum. Nasıl bu denli kalpsiz olup o insanların incinmesine sebep olacak lakaplar takar ve arkalarından o şekilde konuşurlar. Çabuk bana arşiv sorumlusu hariç arşivdeki herkesi, insan kaynaklarındaki uzmanı, finans müdürünün sekreterini, halkla ilişkiler müdürünü ve reklam işlerimizi yapan tüm personeli gönder.”

“Peki efendim.”

Türkan dışarı çıktı, kızların korkuyla ona baktıklarını gördüğünde sinirleri boşaldı ve bir anda ağlamaya başladı. Bir taraftan da gülümsüyordu. Gurur duymuştu. Kuzenine yapılanlarında cezasız kalmamasına çok seviniyordu. Çünkü gizli gizli o da Mine’ye zorbalık yapanların peşindeydi. Sadece insan kaynaklarındaki uzman ve halkla ilişkiler müdürünü bulmuştu. Arşivdekileri az çok tahmin ediyordu.

“İyiyim sevinçten gurur duymaktan ağladım. Harika bir adamla çalışıyoruz hanımlar.”

Türkan içerideki konuşmayı anlattığında kızlarda çok sinirlendi. Sessiz Şeyma bile bir elini yumruk yapıp öbür eline vurdu. Üç kadında hemen telefonlara sarılarak patronlarının istedikleri kişileri çağırmaya başladı. Herkes yavaş yavaş gelirken kızların tavırlarından sonra tedirgin oldular. Mehmet Bey hepsini bilerek bekletmişti. Halkla ilişkiler müdürü güzelliğine çok güvenen Filiz Hanım kızları dinlemeyip, patronun odasına girmeye çalıştı. İçeriden çık dışarı diye kükremeyi duyunca kıpkırmızı dışarı çıktı.

Mehmet Mahir’e nasıl teşekkür edeceğini bilemedi. Mine’yi araştırırken gözüne batan durumu tüm şirkette araştırmış ve engellilere de aynı tavırların sergilendiğini görünce delirmişti. Onlar dedelerinden çalışanlarında en az kendileri kadar mutlu huzurlu olması gerektiğini öğrenmişti. İki şımarık yüzünden birilerine mobbing uygulandığını düşündükçe kızgınlığı artıyordu. Mine’yi gösteren bilgisayarı kapatıp dahiliden Ömür’ü aradı.

“Herkesi içeri gönder.”

Ömür’e konuşma şansı vermeden yüzüne kapattı. Şu an kibar olamayacaktı ki zaten normal zamanda da boş boş kibarlıktan hoşlanmazdı. Korkulu gözlerle içeri giren on kişiye yakın çalışanlardan sadece iki tanesi erkekti. Resmen sebebini bilmedikleri şey yüzünden bayılmak üzere olanlar vardı. Arşivde ki üç kadın ilk defa yakından gördükleri patronlarına hayran hayran bakakalmışlardı.

“Elimdeki rapora göre çalışma arkadaşlarınıza mobbing uyguladığınız ve huzuru bozduğunuz yazıyor.”

“Hayır efendim,” diyen Filiz’e baktı. Sarı uzun saçları renkli gözleri ve uzun boyuyla her erkeği elde edebileceğini düşünmenin özgüveni olan kadına bu seferde kaşları çatık öfkeyle gözlerini dikti. Mini elbisesini de çok abartılı bulmuştu.

“Hayır derken Filiz Hanım!”

“Ben öyle bir şey yapmadım. En azından hatırlamıyorum.”

“Katınızda çalışan çaycı hanıma koca götün var iki saatte bir çay getiremiyorsun. Kaplumbağa mısın? Hımm dur bakalım arşiv sorumlusunun da adı yokmuş sizin nazarınızda şişe göz hatırladınız mı?”

Kıpkırmızı kesilen kadına bakmaya devam ederken cevap bekledi. Sonra ayağa kalktı. Masasının önüne geldi. Hafif otururken elindeki dosyada olanları tek tek okudu kimseden ses çıkmaması sinirinin stabil kalmasına sebep oldu. Tekrar ayağa kalktığında herkesin başı yerlerdeydi. Yaptığının hiç etik olmadığının farkındaydı. Asla da çalışanlarına böyle davranmazdı ama onlarında bir kerecik olsun utanmalarını ve bir daha birilerine konuşurken bu günü unutmamalarını sağlamak istedi.

“Kovuldunuz. Normalde tazminat ödemem gerekmiyor ama bütün haklarınız ödenecek. Çıkın şimdi…”

Herkes çıktıktan sonra ceketini çıkarıp tekrar Mine’nin görüntüsünü seyrettiği özel bilgisayarını açtı. Kimse olmadığı için gözlüklerini çıkarmış olduğunu gördü. Kalem sıkıştırmış dolgun dudaklarını gördükçe tekrar öpeceği günleri iple çekti. Bilgisayardan o dudaklara dokundu. İç çekerek mırıldandı.

“Çok özledim.”

Loading...
0%