@herdem6060
|
13. Bölüm Türkan, Mehmet çıkar çıkmaz otoparka indi ve kuzenine doğru koşuşturdu. Yandan Mine’ye baktığında hala neden o kıyafetlerde inat edip bu haline dönmüyordu anlam veremedi. Siyah dirseklere doğru tül detaylı, derin V yaka ile göğüs dekoltesi yürek hoplatan cinstendi. Yeniköy’de bulunan balıkçıya geldiklerinde Mine onlara dönen bakışlardan bu sefer utanmadı. Dimdik yürüdü. Kendiyle gurur duyarken masalarına geldiğinde nefesini tuttuğunu yeni fark etti. İstemsiz kahkaha attı. “Türkan nedense çok mutluyum.” “Ah ne güzel birimizin bari mutlu olması çok güzel…” “Türkan!” “Boş ver canım sen beni, hala arıyor mesaj atıyor sanırım o yüzden… Bir rahat vermedi.” “Yüz yüze konuşsan mı?” “Kadın bugün yine bir magazin programındaydı. Aldatıldığı için çok üzgündü. Neyini konuşacağım. Neyse güzel bir beyaz şarap eşliğinde balığımı yemek istiyorum.” Baran iyice çıkmaza girmişti. ÖZYAŞAR’larla olacak iş bağlantılarının bu haberlerle sarsılmasından endişe etmeye başlamıştı. Bu yüzden Mehmet’i aradı. Gayet samimi hal hatır sorulduktan sonra onu akşam yemeğine çağırmasına şaşırmasına rağmen hemen kabul etti. Aşk hayatı berbat durumdaydı bari iş hayatını düzene sokardı. Yeniköy’deki balıkçıya daha önce gelmemişti ama hoşuna gitti. Boğazı gören bir masada onu bekleyen adamla derin bir nefes alarak adımlarını hızlandırdı. “İyi akşamlar Mehmet Bey!” “Hoş geldiniz Baran Bey!” “Nasılsınız?” “İyiyim siz nasılsınız? Neden böyle perişansınız. Of şu sizi bizi bırakalım ben Adanalıyım böyle samimi ortamlarda sizli bizli olmak beni rahatsız ediyor.” “Süper olur bende zira sana haddim olmayarak derdimi anlatmaya gelmiştim.” “Estağfurullah ne oldu?” “İki gündür magazinin gözdesiyim görmedin mi?” “Hiç işim olmaz öyle boş işlerle…” Baran derin bir nefes verip kendini geriye attı. O arada siparişlerini verdiler. Mehmet’in samimi konuşması ne denli önyargılı bir öküz olduğunu kendine gösterdi. Yemekler gelmeden önce gelen rakılara gülümsedi. “İhtiyacın var gibi…” “Hem de nasıl,” deyip kadehi aldı. Mehmet’e doğru uzattı. Gerçekten uzun zamandır ilk defa birine ısınmıştı. Kadehin altına tokuşturulmasıyla fondip yaptı. Suya ihtiyaç durmadan boğaz köprüsündeki ışıklara döndü. Dünyanın en güzel şehri burası diye düşündü. Sonra sessizliğine ortak olan adama baktı. Yakın arkadaşlarından biriyle bile konuşmak istemezken bu adamla neden dertleşmek istiyordu. “İlk defa aşık olacağım bir kadın buldum. Onu da geçmiş çapkınlıklarım yüzünden kaybettim. Şarkıcı Harika’yı tanıyor musun?” “Tanımıyorum yenilerden mi?” Baran kahkaha attı. Bu adam müthiş diye düşündü. Mehmet’in gerçekten hiç boş kişiler ve ya olaylarla işi yoktu. ‘Keşke senin de olmasaydı,” diyen iç sesine hak verdi. “Bir ay önce ilişkim bittiği halde yeni sevgilimle görüntülerimiz çekilmiş, beni aldattı diye yaygara koparıyor ve ben bütün televizyonlardayım. Böyle bir adamla iş yapmak istemezsin diye düşündüm, kendim açıklamak istedim.” “Ben işime bakarım kimsenin özel hayatı beni ilgilendirmez. Samimiyetine güvenerek soruyorum. Yorucu değil mi? Sürekli haber olmak.” “Olmaz mı? Fakat suçlu benim hep ünlü kadınlarla birlikte oldum.” “Sıkma canını benden yana sorun yok,” ikinci kadehi kaldıran adamla gülümsedi. Üstünden büyük yük kalkmıştı. Gelen balıklarıyla birlikte işlerle ilgili konuşmaya başladılar. Arada Mehmet’in bir yere baktığını fark eden Baran en sonunda doğrulup büyük çiçeğin kapattığı yere baktı. Türkan’ı görmesiyle heyecanı arttı ama kıskançlık bütün bedenini esir aldı. Güzel bir dost kazanmış olduğunu düşünürken elini yumruk yaptı. Kadını onunla konuşmuyor olabilirdi. Tekrar onu ikna edecekti, kimselere bırakamazdı. “Mehmet bak akşamdan beri sana karşı dürüsttüm ve samimiyetimle içimi döktüm.” “Bende öyle Baran hayırdır neden sinirlendin!” “Asistanın Türkan, o benim…” Mehmet şaştı, Baran’ın yumruklarını sıkmış ona vurmak için bekleyen hallerine kahkaha attı. Biten kadehlerini doldurdu. Cevap vermedikçe kuduran yeni arkaaşıyla bir kere daha güldü. Kadehini kaldırdı. “Vay gardaş kaderde bacanak olmakta varmış?” “Na..nasıl?” “Türkan’ın karşısındaki kuzeni Mine benim kadınım, daha haberi olmasa da benim olacak.” “Gerçek mi lan?’” “Gerçek lan!” Kahkahalarla gülmeye başladılar. Güzel bir dostluk başlamış oldu aralarında her ne kadar ciddi iş adamlarına yakışmayacak şekilde lanlı lunlu sohbetlerine devam etseler de bu akşam için ikisi de çok rahattı. Türkan ilerisindeki masadan gelen erkek kahkahalarına kayıtsız kalamayıp o tarafa bakınca patronunu görmeyi beklemiyordu. Karşısındaki erkeğin kim olduğunu büyük çiçek yüzünden göremese de Mehmet Bey’in böyle güzel gülmesine sevindi. Ben hariç herkes mutlu bugünde diye aklından geçirdiği içinde utandı. “Bak Mehmet Bey orada gel seni tanıştırayım.” “Hayır ya hem ne yapacağım patronla tanışıp.” “İnsan hiç mi merak etmez dönüp bak bari…” Mine sadece omuz silkti. Onun tek görmek istediği Mehmet ona öpüşmeyi sevişmeyi öğreten adamdı. Gerisi umurunda değildi. O yüzden şarabından bir yudum aldı. Yemekleri bitmişti. Üstündeki çekingenlik gitmişti. Açılmıştı ne güzel keyifle sohbet ediyorlardı. Türkan’ın kadehini kaldırarak selam vermesini umursamadı. “Hadi kalk eğlenmeye gidelim.” Kadınlar kalkınca ikisi de onları arkadan özlemle inceledi. Mehmet’in takip edin talimatıyla Baran daha bir keyiflendi. Demek ki Türkan’ını gece boyu görecekti. Şansı varsa bir yerde sıkıştırıp derdini anlatabilirdi. İki genç adamında tek derdi bugün bir öpücük bari almaktı. Kuruçeşme’deki eğlence mekanına girdiklerini öğrendikten sonra kalktılar, yıllardır tanışıyorlarmış gibi yakınlardı. Bu güzel dostluğun başlangıcı iki kadına sevdaları vesile olmuştu. Türkan ve Mine yine deniz kenarına yakın bir masaya yerleştiler. Yanlarda ve üst katında olan locaları göz ucuyla kontrol eden Mine’ye iç sesi ‘Mehmet buralarda mıdır?’ diye sorunca kızardı. Önüne dönerken bugün bu denli süslenmesinin sebebinin aslında belki onunla karşılaşabileceğini istemesinden kaynaklı olduğunu biliyordu. Gün boyu olan heyecan da bundan kaynaklıydı. Birer kadeh daha söylediklerinde Türkan’ın moralinin hiç düzelmediğini gözlemledi. Sürekli sohbet etmeleri bile güldürmemişti. Ara ara gülümsese de kuzeninin güzel kahkahaları yoktu. Dans etmesini söylediğinde reddetmesi de düşüncelerini destekledi. Müziğin sesi yüksek olduğundan sohbette edemediler. Sadece ortada dans edenleri gülenleri seyrettiler. İnsanlar tamamen tasasız gözüküyordu. Akın, patronuna üst katta bir loca ayırmıştı. Türkan Hanım’ı neden takip ettiğini anlamayarak Mehmet Bey’i beklerken daha önce görmediği adamla gelişlerini seyretti. Etrafı kontrol etmeyi ihmal etmedi. Genelde tehlikeli durumları olmazdı. Mehmet Bey’de asla koruma sevmiyordu. Ahmet Baba’nın talimatıyla işe başlamıştı. Adanalı olması işe girmesindeki en büyük etkendi. Çünkü rahmetli Mehmet ÖZYAŞAR’ın en büyük ideali hemşerilerine ekmek vermekti. Genç patronu ona hiçbir zaman yakın davranmamıştı. Kendisinden sekiz yaş büyük adama saygısı sonsuzken bazen gıcık olmuyor değildi. “Türkan Hanım ve arkadaşı şu masadalar efendim.” “Tamam sen bizi dışarda bekle.” “Emredersiniz!” Baran’ın koruması falan yoktu. O yüzden biraz Mehmet’in sert sesine ve tavrına gözlerini kısarak baktı. Çalışanlarına ne denli kibar olduğunu görmüşken genç adamın yüzüne bakmaması dikkatini çekti. Masa donatılırken Mehmet’in gözünü aşağıdan ayırmaması ile yanına gitti. Türkan’ın ve kuzeninin sadece dans edenleri seyretmeleri nedense hoşuna gitmedi. Bugün konuşma günüydü. “Korumanla derdin ne?” “Derdim yok.” “Senin garsonlara bile ne denli saygılı davrandığını gördüm Mehmet, çocukta bir sorun yok değil mi?” “Koruma istemiyordum ama babamı baş edemedim. Pes etsin diye Akın’ı zorluyorum ama çelik gibi çıktı maşallah, yok ne yaparsam yapayım saygılı güvenilir biri… Aslında sevdim de ne bileyim ona karşı bu tavrımı değiştiremiyorum.” “Başının belada olmadığına sevindim.” “Benim başım sadece şu gördüğün kadınla belada…” Aynı anda kahkaha attılar, Mehmet gözünü Mine’den ayıramıyordu. Hanımefendi tavırları arada öpüşenleri gördükçe başını eğmesi, dudaklarını dişlemesi kuzenine bir şey söylerken gülen yüzü her detayını aklına kazıdı. Baran’ında gözlerini Türkan’dan ayıramadığını gördü. Aynı duyguları yaşayan birinin yanında olması nedense kendine iyi geldi. Masaya dönüp kadehlerini aldı. Baran’a uzatırken akşamdan beri olması için can attığı soruyu sordu. “Sence bu gece yaklaşabilecek miyiz?” “Seni bilmem ama ben bu fırsatı kaçıramam.” “Benim senden ne eksiğim var oğlum bende karşısına çıkarım.” Baran kahkaha atıp, içkisinden bir yudum aldı. Sanki ona inat sevdiğine gidecekti. Mine’nin hareketlendiğini gören Mehmet kaşlarını çattı. Deniz kenarının dibine kadar gidip oradaki ağaca yaslanmasıyla ‘hadi tam zamanı’ iç sesinin yönlendirmesiyle kadehini tek seferde bitirdi. Baran’a hiçbir şey demeden arkasını döndü. Hızla inerken böylesine heyecanlanmasına anlam veremese de kadınının yanında gördüğü adamla kaşlarını çattı. Adımları yavaşlarken ceketinin kollarını düzeltiyormuş gibi sakince yürüdü. “İçki istemediğinize emin misiniz?” “Hayır biraz öncede sordunuz, lütfen yalnız kalmak istiyorum.” “Burası yalnız kalmak için yanlış yer ama…” “Biliyorum.” “Hadi dans edelim,” adam tam koluna dokunacakken Mine sıçrarcasına geri adım attı. Mehmet’le tanıştığı gecenin tekrarı olsun istemiyordu. Tavrını net bir şekilde göstermeliydi. Sonuçta onu kurtaracak esmer tapılası adamı olmayacaktı. Gözleri özlemle yanarken sesini yükseltti. “Beni rahat bırakın.” Mehmet gülümsedi. ‘Vay vay senin ürkek kuşa bak,’ iç sesinin söylemleriyle dişi kartalım derken buldu kendini, diplerine dek geldi. Onu gören adam çekip giderken hala onu görmeyen kadınına nasıl yaklaşacağını bilemedi. Sonra kolundan tuttuğu gibi sarıldı. Mine’nin çığlığı göğsünde boğuk bir ses gibi çıkarken titreyen kadının sakinlediğini anladı. Saçlarını okşadı. Kulağına dilini gezdirerek içini dökmeye başladı. “Ürkek kuşum!” “Me…Mehmet!” “Seni buldum.” Mine bayılmak üzereydi. Mehmet’in kokusunu duyumsar duyumsamaz sakinleşmiş ve kollarını açarak o da sarılmıştı. O gece ona onlarca kez söylediği ürkek kuşum hitabıyla gülümsedi. O da unutmamıştı. O da beni unutmamış, Mehmet beni unutmamış diye aklından geçirirken hıçkırmaya başladı. İçi içine sığmıyordu. Sakinleşemiyordu, Mehmet onu aramıştı. Seni buldum demişti. Saçlarına kondurulan öpücüklerle fısıltılı sesiyle onun adamıydı bu adam onundu. Hafif ayrıldıklarında Mehmet alnından öpünce gözleri kapandı. Burnunun ucuna kondurulan öpücükten sonra neden dudaklarının öpülmediğinin merakıyla gözlerini açtı. “Seni özledim.” “Be…bende, bana kızmadın mı?” Mehmet kahkaha attı. Bir ay önceki o sabah ve ya o birkaç gün içinde Mine’yi bulsaydı neler olurdu kendi bile tahmin edemiyordu. O denli kızgındı her şeyi yakıp yıkmıştı. İş yerindekileri bile bezdirmişti. Adana’ya gittiğinde annesi bile bu ne huysuzluk diye yaka silkmişti. “Çok kızdım.” “Ya…” “Ya! Seni ele geçirdiğimde nasıl parça pinçik edeceğimi düşünüp durdum.” “Mehmet ben...” Genç adam yanakları kızaran gözlerinin makyajı hafif akmış utanmış kadına daha fazla kayıtsız kalamadı. Dudaklarını birleştirdi. Ağaca yasladı. Hafif hafif başlayan öpücüğünü derinleştirmek istercesine ağzını açmaya zorladı. İnleyerek aldığı karşılıktan sonra Mehmet dilini Mine’nin ağzında gezdirmeye başladığında şu an evde olmadıkları için küfür etti içinden ve zorlukla dudaklarını ayırdı. Birkaç defa daha artarda öptü. “Benimle gel!” Mine’nin o anda aklı başına geldi. Türkan ve ya başkaları onları görmüşse nasıl yüzlerine bakardı. Mehmet’ten çok az bir mesafe uzaklaştı. Gözleri kararmış, hatırladığından daha yakışıklı olan yüzüne kapılmamak için göz temasını kesmek zorunda kaldı. “Kuzenim burada onu bırakamam.” “Bende seni bırakmam Mutlu.” Mehmet bilerek Mutlu demişti. Kadının utançla yüzünü eğlemesine hafif bir tebessümle bakarken, adını açıklayacak mı merakla bekledi. Mine başını kaldırdı. Dudaklarını dişlemeye başladı. O dolgun dudakların hoyratça dişlenmesi değil öpülmesi gerekiyor dememek için kendini tutan adam, elini tuttu. “Hadi Mutlu kuzeninle tanıştır beni…” “Mine!” “Anlamadım.” “Adım Mine!” Mehmet şaşırmış gibi yapıp elini bıraktı. ‘Oscarlık oyun,’ iç sesinin iğnelemesiyle gülmemeye çalıştı. Bir iki adım geri gitti. Kaşlarını çattı. Mine’nin gözleri dolarak ona bakmasına içi gitse de sessiz kaldı. Bu hatun onu yaşadığı en güzel gecenin sabahında terk etmişti. Hem de onun gibi bir adamı azıcıkta olsa intikam almak hakkıydı. “Adın Mine öyle mi?” “Özür dilerim.” “Bir şartla affederim, telefon numaranı vereceksin.” “Ta…tamam.” Mehmet kadının cep telefonu numarasını artık ezbere biliyordu ama bilerek ceketinin cebinden telefonunu çıkardı. Kadına uzattı. Titreyerek eline aldığı telefonuna numarasını yazan kadına aşkla baktı. Gülümserken Mine’nin başını kaldırmasıyla hemen toparlandı. Kaşlarını tekrar çattı. Alt dudağı üzgünlükten sarkmıştı ve tekrar öpmemek için çıldırıyordu. Elini tutsun diye uzattı. Kararsızlıkla tutulan elini sımsıkı sardı. Türkan’ın yanına doğru yürürken Mehmet’in yönlendirmesinden bile şüphelenmedi “Türkan! Mehmet, sana bahsettiğim Mehmet!” Rengi gitmiş yerinde duramaz durumda olan Türkan, önce ellerine sonra şokla patronunun yüzüne baktı. Sekreterine iki kaşını da kaldırarak çaktırma demiş oldu. Nasıl kendini riske atmıştı bilinmez ama tatlı intikam planları sekteye uğrayabilirdi. Ne yapacağını bilemeyen Türkan kuzenini şimdiden şüphelendirmişti. Koluna dokunarak; “Türkan!” |
0% |