@herdem6060
|
14. Bölüm “Türkan!” “Öyle mi? Merhaba,” titreyen ellerini uzattı. Patronu Mehmet Bey’in o geceki Mehmet çıkması kaç milyonda bir ihtimaldi Allah aşkına diye aklından geçirirken iç sesi yine yapmıştı yapacağını ‘Senin İspanyol’un Türk çıkması ihtimali kadar.’ Elinin sıkılmasıyla kendine geldi. “Memnun oldum.” “Bende ee Mine kalksak mı?” “Hayır!” Mehmet’in ani karşılığıyla Türkan bir şey diyemezken Mine ne yapıyorsun dercesine elini sıktı. Zaten kuzeninin yanında bir erkekle el ele olduğu için yerin dibine giriyordu. Birde Mehmet’in bu tavırları utancını katlıyordu. Türkan’ında Mehmet’i gördüğünden beri hali hal değildi. Genç adam toparlamaya çalıştı. “Şey yani en azından bir içki içecek kadar kalsanız.” “Mine benim için fark etmez.” Türkan’ın telaşlı cevabıyla o da Mehmet’in bakışlarına dayanamadı. Fakat içi hiç rahat değildi. Sanki herkes ona bakıyor gibi geliyordu. Birkaç defa elini kurtarmak istese de başarılı olamadı. Üst kata çıktıklarında gördükleri adamla gerginliği arttı. Türkan’ın diğer elini sıkmasıyla kuzenine döndü. Kaşlarını çattı. Ayağa kalkan ve hoş geldin diyen adamdan dolayı kim diye soramadı. O evinde kitaplarıyla filmleriyle şişe gözlükleriyle sessizlikten mutluydu. Bu ortam başkalarıyla olunca onu germişti. Mehmet’e karşı duyguları bu denli yoğun olmasa kaçarak gitmek istiyordu. Adamın ismini duyduktan sonra kuzeninin neden böyle olduğunu anladı. Başı ağrımaya başladı. Mine’nin masadan kalkıp denize doğru gitmesinden sonra sakinlik istediğini anladığından Türkan yanında gitmemişti. Sıkılınca lavaboya gitmek için kalktı. Haber verme gereği duymamıştı. Daha lavaboya gidemeden karşısına çıkan adamla dona kaldı. Kolundan tutulup kenara çekilirken bile sesini çıkaramamıştı. Sırtı duvara geldiğinde hala ikisi de tek kelime konuşmamışlardı. İkisinin de çakırkeyif halleri iyice gün yüzüne çıkmıştı. “Neden telefonlarıma çıkmıyorsun, neden kendimi açıklamama izin vermiyorsun. Senle konuşamadıkça delirdim.” “Bırak beni.” “Bırakmam, Harika ile ilişkim bir ay önce bitti. Sırf reklam olsun diye haberleri uzatıyor.” “Fark etmez ben artık seni istemiyorum.” “Türkann!” Baran artık dişlerinin arasından konuşuyordu. Belki alkollü olmasa sakin kalması için kendiyle savaşabilirdi. Ancak şu an bir şeyleri kırası vardı. Ellerini sıkıp sıkıp durdu. Gözlerinin içine meydan okurcasına bakan kadına hayranlığı artıkça artıyordu. Aşığım lan bu kadına derken çenesini tuttu. Türkan’ın başını çevirmeye çalışmasına izin vermedi. Tam öpecekken arkadan gelen sesle gözlerini yumdu. Sonra yavaşça döndü. ‘Zamanında yediğin hurmalar şimdi gelir götünü tırmalar,’ diyen iç sesiyle sinirleri bozuldu. Hay ağzıma sıçayım hay ağzıma sıçayım ki bu kadar ünlü ile takılmasaydım. Bir sen eksiktin Ferhan bir sen eksiktin. “Baran, inanamıyorum buradasın.” “Ferhan!” “Ah sevgilim seni çok özledim. İki yıl oldu mu görüşmeyeli!” “Sevgilin ha sakın bir daha karşıma çıkma.” “Seni bırakmam.” Türkan kahkaha attı. Karşısındaki şişme bebek de şaşkınlıkla ona bakmıştı. Ferhan UMUT’u tabi ki tanımıştı. Ünlü manken ve Avrupa güzeli olan kadını kim tanımazdı. Maşallah aşağısı kurtarmıyor demek ki Baran MAÇOĞLU’nu diye düşünürken nedense ilk defa özgüven eksikliği hissetti. Bunlarla sevişmekten hoşlanan adam bende ne bulmuş ki derken buldu kendini ve sinirleri zıpladı. Kimse için kendini sevmekten vazgeçemez kendinden şüphe duyamazdı. ‘Hele Baran gibi şerefsiz için aferim sana Türkan playboylarla işin yok senin’ iç sesi de noktayı koyduğuna göre dimdik gözlerine bakabilirdi. İki elini kaldırıp adamın göğsünden itti. Dalga geçer gibi konuşmaya başladı. Çünkü bu adam sinirini bile hak etmiyordu. “Benim şerefsizlerle işim olmaz. İyi akşamlar Baran Bey!” Baran tam doğru konuş diyecekken önüne gelen Ferhan’la saçlarını yolacak kıvama geldi. Türkan’ı kolundan tutup özür diletene kadar öpmek varken uğraştığı şeylere bak ‘az ah alsaydın,’ iç sesi yine yapmıştı yapacağını Ferhan’ın konuşması ile resmen kükredi. “Sevgilim bu terbiyesiz kadın kim Allah Aşkına!” “Ferhan bana sevgilim deyip durma iki yıl önce ayrıldık biz.” “Ama sevgilim benim konuşma şeklim bu.” “Benimle konuşmaa bana sevgilim deme bundan sonra karşıma çıkma!” Türkan konuşulanları duymuştu ama bu ne sinirini ne de ağlama isteğini azaltmıştı. Hemen Mine’yi bulup gitmeliyiz derken bir şokta patronu ile kuzenini el ele görünce yaşadı. Bu gece çıldırmazsam bir daha çıldırmam diye aklından geçirirken patronunun kendisini tanımıyormuş gibi davranmasıyla düşünmeyi bıraktı. Şimdi kaşları çatık ona öldürecek gibi bakan adama aynı karşılıkları veriyordu. Hayatının hiçbir döneminde böyle olmamıştı. Kuzenine baktığında utangaç hallerine gülümsedi. Mehmet Bey’i inceledi. Şirkette yüzü turşu satan adamın gözleri parlıyor, resmen Mine’nin ağzının içine düşüyordu. Onlara bakarken dibine dek giren Baran’ı fark etmedi. “Türkan bizde onlar gibi olabiliriz.” “Öyle mi?” Kaşlarını kaldırarak verdiği cevaptan sonra genç adamın yine yüzü düştü. Hiçbir zaman kadınlar ona böyle davranmamıştı. O istediğiyle yatmış, istediğiyle gezmiş, istediğinde de ayrılmıştı. Kimseye böylesine değer vermemişti. Şimdi nasıl bir duvara denk gelmişti. Resmen dalga geçiyordu ve ne diyeceğini şaşırtıyordu. “Hepsi geri de kaldı. Hayatımda senden başka kimse yok.” “Ona inandım. Şu an hayatında kimse yok.” “Oh be…” “Ancak! Eski sevgililerinle uğraşmayı kendine görev edinecek kadar seni sevecek birini bulmalısın.” Baran tokat yemiş gibi geri çekildi. Ne demişti, senin pisliklerinle uğraşamam mı demişti? Seni sevmiyorum mu demişti. Uzaklaşır uzaklaşmaz masadaki sarı sıvıyı bir dikişte içti ve çarparak yerine koydu. Türkan yerinde zıpladı. Baran’ı çok sinirlendirdiğini anlamıştı ama düzeltmek için geç kalmıştı. Düzeltmekte istiyor muydu? O da muammaydı, kendi gibi acı çeksin istemişti. Çektiğini gözleriyle görmüştü. Bir kadeh daha doldurdu. Onu da fondip yaptı. Mehmet ayağa kalktı. “Baran!” “Size iyi eğlenceler Mehmet!” Baran bir daha Türkan’ın olduğu tarafa bakmadan çıkıp gitti. Mine direkt kuzeninin yanına gitti. Bilirdi böyle zamanlarda konuşmaktan hoşlanmazdı. O yüzden sadece yanına oturdu, ellerini tuttu. Mehmet daha Mine’yi sevgililiğe ikna etmeden olan olayla sinirden kahkaha atmak istedi. Senin sinirini atarını da sikeyim Baran, gör bak nasıl ağzına sıçacağım senin derken bu gecenin bitmesine karar verdi. “Hadi sizi eve bırakayım.” “Gerek yok efendim.” “Türkan neden Mehmet’e efendim diyorsun.” “Ee şey!” “Kızcağızın morali bozuk Mine ne dediğinin ne önemi var.” Kimse sonrasında konuşmadı. Dışarı çıktıklarında Akın yanlarına koşacakken Mehmet eliyle git işareti yaptı. Mine çok ürkekti birde korumalarla falan onu korkutamazdı. Şoförü arabayla geldiğinde Türkan öne oturdu. Yeni sevgilileri rahatsız etmek istemiyordu. Sessizlik içinde yapılan yolculukla evlerine geldiler. Hem yalnız kalmak istediğinden hem de kuzeninin yeni başlayacak ilişkisine gölge düşürmek istemiyordu. Araba durur durmaz iyi akşamlar dileyerek indi. Mine’de arkasından inecekken Mehmet kolundan tutarak inmesine izin vermedi. “Bırak yalnız kalsın.” “Ama!” “Mine lütfen kulüpte konuştuklarımızı düşün.” “Ta..tamam, iyi geceler.” Mehmet’in kendisine doğru eğilmesiyle tekrar heyecanı katlandı. Yanağına kondurulan öpücükten sonra kendisi de öpmek istedi. Sonra şoför dikkatini çekti. Hemen inip eve girdi. Kapıyı farkında olmadan çarptı. İnşallah annemler uyanmamıştır diye aklından geçirirken birden mutfağın ışığı açıldı. Oflamak için kendini tutarken annesi mutfak kapısında gözüktü. “Özür dilerim anneciğim.” “Minee!” “Anne ne bağırıyorsun babam uyanacak.” “Ayhan Beyy! Ayhan Beyy! Kalk be adam ölüm uykusuna mı yattın?” Mine annesinin ağzını kapatmaya çalışırken az kalsın düşecekti. Allah’ım bugün yeteri kadar adrenalin yaşamadım mı sence diye düşünürken yazık babası korkuyla yatak odasından çıktı. “Belgin ne oluyor?” “Ayhan gel Allah’ıma şükürler olsun. Ölmeden önce bugünü gördüm. Bak bak kızının güzelliğine bak.” “Güzel kızım!” Babasının şevkatla ağlamaklı sesiyle sarsıldı Mine’nin de gözleri doldu. Ayhan Bey gelip elinden tutup kendi etrafında döndürdü. Annesinin hıçkıra hıçkıra ağlayarak şükür etmeye devam etmesi içinde ağlama isteğini katladıkça katladı. Babasına sarılıp ağlamaya başladı. En çok neye ağlıyordu bilmiyordu. Mehmet’in bırakmam dedikçe korkmasına mı? Annesini babasını bu kadar üzdüğü için mi? Türkan’ın bugünkü haline mi? Annesinin de sarılmasıyla maaile tükenene dek ağladılar. Mine odasına girdiğinde tükenmiş durumdaydı. Hemen kendini duşa attı. Anne babasının halini düşündükçe yine boğazı düğümleniyordu. Neden yıllardır onları ne kadar üzdüğünü anlamamıştı. ‘Annen sık sık laf söyleyerek senle kavga ederek konuşarak derdini anlatmaya çalışıyordu,’ iç sesi yine haklıydı. Duş boyunca resmen saçlarını yolmuştu. Ağlamanın yanı sıra kendine çok sinirliydi. Çocukluğundan beri yaşadığı akran zorbalığı gözlerinin önüne geldikçe, çirkin çirkin diye sesler kulaklarından gitmedi. Bunları yaşarken ailesine söylemediği yardım almadığı bu tarz davranışlara göz yumduğu için çok pişmandı. En çok da onu sevenler için pişmandı. Saçlarını havluya sarıp, bornozunu giydi. Kuşağını sımsıkı sardı. Yatağına uzandığında Mehmet’in söylediklerini ve nasıl korktuğunu anımsadı. ‘Ne zamana dek korkarak yaşayacaksın,’ kalbi doğru söylüyordu. Hem ne güzel öpmüştü öyle onu unutmadığına inanamıyordu. Öyle bir adamı etkilemişti. “Ben onu etkiledim,” fısıltısı içindeki bütün korkuları geçmişte yaşadıklarını unutturan cinstendi. Ellerini karnına koydu. Bastırmaya başladı. Karnı mı ağrıyordu yoksa kelebekler mi uçuşuyordu? Lütfen söylediklerimi düşün diyen adamın sesi hala kulaklarındaydı. “Mine seni yaşamak istiyorum.” “Mehmet beni tanımıyorsun.” “Tanıyacağız sende beni tanıyacaksın.” “Olmaz bizden ben senin hayatına ayak uyduramam.” “Benim nasıl bir hayatım olduğunu düşünüyorsun.” “Kızma!” “Kızmadım.” “O zaman kaşların neden çatıldı, neden bir az önceki gibi güzel bakmıyorsun.” Mehmet şaşırmış, ne diyeceğini bilememişti. Bu kadın gerçek mi? O gece de sürekli bunu dediğini hatırladığında kalbi aşkla doldu. Fanusun içinde mi yetiştin be güzelim, bu ne ürkeklik bu nasıl bir nahiflik diye aklından geçirirken buldu kendini. Hala gözlerine gerginlikle bakan kadına hafif gülümsedi. Kolundan tuttuğu gibi göğsüne çekti. Uzun siyah saçlarına dudaklarını bastırırdı. Bir daha kaçmasına izin veremezdi. Bu kadını kaybedemezdi. Kulağına fısıldamaya başladı. “Birbirimizi tanımamıza izin ver. Seni neden korkutuyorum bilmiyorum, tek bildiğim benden bir daha kaçamayacağın.” “Ne aile hayatına ne iş yaşamına ayak uyduramam. Sebebini sorma!” “Neden böyle düşündüğünü bana açıklamadan bırakmam.” “Anlamıyorsun ben seni utandırırım.” “Mine ben ancak senle gurur duyarım. Sadece seni ne kadar beğendiğimi hayatımda istediğimi düşünsen olmaz mı?” Mine’nin içi korkuyla doldu. Ne zamana dek isteyecekti? Onun ne denli sıkıcı olduğunu anladığında ne olacaktı? Adam çok zengindi her şeye ayak uydursa onun çevresine uyduramazdı ki, hem bu adam onunla gezmek tozmak isteyecekti. Hadi tatile gidelim dese yüzme bilmiyordu. Hadi kış tatili dese kayak bilmiyordu. Bilmedikleri böyle böyle uzayıp giderdi. Bir ehliyeti bile yoktu. Ailesinin zorlamasına rağmen almamış, istemiyorum demişti. Gerçekten de hepsinden korkmuştu. ‘Ailene söylesen başta baban olmak için elinden geleni yapardı ama sen ne yaptın. İstemiyorum da istemiyorum diye tutturdun. Onlarda mecbur kabul ettiler. Mehmet’e bari bunu yapma. Bu adam seni istiyorsa her şeyinle istesin. Bırak sevdiğin şeyleri, korkularını ve neleri bilmediğini öğrensin isterse öyle istesin seni.’ Kalbi Mehmet’e uçarak gitmek istiyordu. Mantığı devreye girdiğinde içi acıyla doluyordu. Bir gecede bile adamı ömrü boyunca unutamayacağını anlamıştı. Peki yaşarsa ve kaybederse buna dayanabilir miydi? ‘Belki sen ondan soğuyacaksın, belki tanıyınca o büyüsü kalmayacak ne biliyorsun,” iç sesi doğru diyordu. Yaşamının bu dönemine dek ona edilen hakaretlere karşı çıkmadığı gibi ya benimle dalga geçerlerse ya rezil olursam korkusuyla birçok şeyi kaçırmıştı. Kaçırdım dediği ne varsa şimdiden sonra yapabilirdi fakat Mehmet’i kaybederse bir daha kazanamazdı. Uykuya dalmadan önceki tek düşündüğü ilk önce bu Mine’yi ona göstereceğim eğer hala istiyorum derse devam edeceğim. |
0% |