Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@herdem6060

15. Bölüm

Mehmet son bir aydır ilk defa gece deliksiz uyumuştu. Uyanır uyanmaz da acaba Mine’yle ne zaman birlikte uyanacaklardı. Öpüşmüş olmalarına rağmen onu reddetmeye çalışmasına güldü. Öyle güzel karşılık almıştı ki onu bırakmayacaktı. Onu korkularına esir etmeyecekti. Bugüne dek ne yaşadıysa unutturmak için elinden geleni yapacaktı. Neden kendi kendine gülüyordu. Kahkaha atarak duşa girdi.

Mine çok geç uyandı. Annesinin babasının fısıltılarıyla uyandığında tek gözünü açtı. Kıkırdadı. Hafif doğruldu.

“Ne yapıyorsunuz?”

“Dün gece gerçek miydi rüya mı? Emin olmaya çalışıyoruz.”

Mine ayağa kalkıp, pijamalarıyla uzun saçlarını sallayarak önlerinde döndü. Kollarını açtı ve tekrar döndü. Kahkaha atıyordu ama bir taraftan da gözleri doldu. Koşup aynı anda anne babasına sarıldı.

“Teşekkür ederim. Bütün huysuzluklarıma rağmen beni hep sevdiğiniz için teşekkür ederim.”

“Güzel kızım sen bizi hiç üzmedim.”

“Üzdüm çok üzdüm babacığım. Anne bundan sonra ne istersen kabul, seninle alışverişe çıkalım, altın günlerine geleyim. Düğünlerde yanından ayırma beni…”

“Minee!”

“Ağlama anneciğim ben hatamı anladım. Bu akşam amcamları da alıp boğaza gidelim mi?”

“Gidelim yavrum gidelim. Hadi kahvaltı için seni bekliyorduk.”

“Tamamdır Belgin Hanım, elimi yüzümü yıkayıp geliyorum.”

Banyoya döndüğünde hala annesinin şükürlerini duyuyordu. Adağım vardı hemen kurbanını keselim Ayhan Bey, artık gözüm açık gitmez diye heyecanla konuşması burukça gülümsemesine neden oldu. Bundan sonra kimsenin zorbalığına izin vermeyecek, aileme bir daha bunu yaşatmayacağım aklından geçirdikleriyle banyoda işini bitirdi. Alışkanlıkla saçlarını toplayacakken tokayı geri bıraktı. Saçlarını taradı. Türkan’la aldıkları eşofman takımlarından birini giydi. Mutfağa indiğinde amcası ve yengesinin heyecanla ona bakmasıyla utandı bir an sonra gidip onlara da sarıldı.

Annesi Düzceliydi. Bir kız kardeşi ve abisi vardı. Onların çocuklarının da Mine’yi üzdüklerini görünce ailesiyle arasına mesafe koymuştu. Sadece bayramlarda düğünlerde gidiyordu. Teyzesinin iki kızı, dayısının bir kız iki oğlu vardı. Dayısının büyük oğlu hariç hiçbiri Mine’yi sevmez küçük görürlerdi. Küçükken okullar tatil olunca çoğu zamanlarını Düzce de geçirirlerdi. Anneannesi ve dedesi ölünce annesi pek gitmek istememişti. Çınarcık’tan amcalarıyla aynı siteden birer yazlık almışlardı. Daha çok onlar geliyordu. Teyzesi hep ona soğuk davranmıştı. Dayısı mesafeli bir adamdı ama küçük çocukken bile saçlarını okşaması yetiyordu. Ancak çocukları her yerde onu sıkıştırıp, onun çok çirkin şişko beceriksiz pısırık olduğunu söyleyip, hırpalıyorlardı. Türkan bir defasında kuzenlerini dövmüştü. Teyzesi de Türkan’ı dövmüştü. İşte o zaman annesi onları evden kovmuştu.

Mine sadece okullarda mahallede değil birinci derece aile üyeleri tarafından da küçümsenmiş zarar görmüştü. Onu sadece kendi ailesi dışında amcasının ailesi ve Oya Hanım abisinin ailesi sevmişti. Türkan’a hep imrenmişti. Dayısının iki oğlu vardı. İkisi de onlardan bayağı büyüktü ama hep bebek gibi sevmişlerdi. Onu da hiç ayırmamışlardı. Hele bir Zeki abileri vardı ki karısıyla hep ona destek olmuşlardı. Zeki abileri doktor olduğu için artık İzmir’de yaşıyordu. Artık senede bir iki defa görüşüyorlardı. Ancak sık sık telefonda Şeyda yengeleriyle görüşürlerdi.

Mine güzel güzel kahvaltı yaparken neden onu seven sevmeyenlerin aklına geldiğini bilmiyordu ama sanki değişim yaşadıkça nefret ettiği insanları daha çok düşünür oldu. ‘Bakın bende güzelim diyebilmek için,’ iç sesi doğru mu diyordu. Kendimi kanıtlamak mı istiyorum. Kesinlikle daha açık sıkıntıları anlatan biri olacaktı bundan sonra yardım almayı bilecekti. Düşüncelerinin arasında zil çaldı. Türkan’ın yürüyüşe çıktığını söylemişti Oya Hanım kesin odur diyerek kapıya koşuşturdu.

“Canım hoş geldin. Nasılsın?”

“Hoş buldum Bahtsız Kraliçe!”

“Türkan!”

“Gerçi artık Mutlu Kraliçe demeliyim.”

“Sırf soruma cevap vermemek için bu denli kıvırmana gerek yok Türkan Sultan!”

“Kızlar hadi kapıda kaldınız.”

Belgin Hanım’ın neşeli sesiyle sözleri ağızlarında kaldı. Önemsemeden içeri girdiler. Aileleriyle birlikte kahvelerini içtikten sonra akşam için program yaptılar. Mine sürekli Türkan’a bakıyordu. Sırf Oya yengesi ne oldu ne oldu diye başının etini yemesin, sorularıyla daha çok daraltmasın istediğinden gülümsüyordu.

Tüm günü hatta geceyi bile aileleriyle geçirdiler. Türkan telefonuna bakıp durdu. Sürekli arayan adamdan ses seda kesilmişti. ’Senin yüzünden, adamı doğru dürüst dinlemedin. Geçmişi seni ne ilgilendiriyordu.’ Sürekli beyninin içinde dönen bu cümleye geçmişi kişinin aynasıdır dememek için kendini tutuyordu. Mine’nin kızararak ara ara mesajlaşmasına da tebessümle baktı. Aileleri hala nasıl bu denli değiştiğini anlamasalar da asla sorgulamıyorlardı.

Mehmet Bey pazartesi sabah sana her şeyi anlatacağım o zamana dek Mine’ye beni tanıdığını belli etme diye mesaj atmıştı. Hala inanmakta zorlanıyordu. Kuzeninin tek gece geçirdiği adamın patronları olduğuna tesadüfün böylesi derken, eğer Mine’yi sevgililiğe ikna ederse genç adama nasıl ayak uyduracağını düşünüyordu. Zira kuzeni okullar ve iş haricinde doğru dürüst dışarı çıkmadan büyümüştü. Neredeyse on yıldır yazlığa bile gitmemişti. Mehmet Bey gibi son beş yıldır Avrupa görmüş dünyanın birçok yerine gitmiş, kendini yetiştirmiş adama uyum sağlayacağım diye yıpranmaz umarım diye aklından geçirdi.

Mine ise değişik bir heyecan yaşıyordu. Mehmet onu aramak istemişti. Ailesiyle zaman geçirdiği için konuşmayacağını yazdığında gerçekten mi diye cevap almıştı. Otuz yaşında bir kadının vereceği bir cevap değildi belki ama o daha önce böyle bir şey yaşamadığı için çok utanıyordu. Annesinin ve yengesinin dikkatli bakışlarından zaten gerilmişken onların yanında asla konuşamazdı. Mesajlarına kısa kısa cevaplar vermeye özen gösteriyordu. Bu işin oluru yoktu kendi biliyordu da ona da anlatmalıydı. Tüm hafta sonu özellikle konuşmamıştı. Çünkü o etkileyici sen tonu ve konuşma şekli Mine’ye her istediğini yaptırabilirdi. ‘Adam efsunlu gibi sesiyle bile seni büyülüyor,’ iç sesine sonuna dek katılıyordu.

Pazartesi sabah Mehmet tam istediğine kavuşmamış olsa da mutluydu. En azından hiç iletişimi kopmamıştı. En son lisede mi sürekli mesajlaşarak bir ilişki yürütmüştü. Bunu anımsadıkça bile gülümsüyordu. Duşunu da aynı keyifle aldı. Sayısız beyaz gömleklerinden birini aldı. Siyah takımın içine giydiğinde saatlerinin olduğu çekmeceye gitti. En beğendiklerinden birini aldığında parfümlerine doğru yürüdü. Nedense bugün özenmek istiyordu. Parfümü sıktıktan sonra aynaya baktı. Keşke yanına inebilsem güzel saçlarına yüzümü gömsem diye iç çekerek evden çıktı. Bilgisayar çantasına uzanan şoförü Sinan ve ayakta bekleyen Akın’a bir baş selamı verip arabaya bindi. Türkan’a ikimize de kahvaltı söyle diye mesaj atarken, Mine’ye günaydın ürkek kuşum yazıp gönderdi. Sadece günaydın yazan kadına şaştı kaldı. Almanya’da alıştıkların gibi değil aklından geçenle dudakları kıvrıldı. Bırak Almanya’yı bugüne dek karşılaştığı hiçbir kadına benzemiyor derken buldu kendini.

Şirkete geldiğinde Türkan ve diğer sekreterleri ayakta karşıladı. Günaydın dedikten sonra hızla odasına girdi. Bir an önce bilgisayarını açıp, Mine’yi görmek istiyordu. Tam bilgisayarı açmışken kapı çaldı ve yuvarlak masaya kahvaltı servisi yapıldı. Arkadan termosla giren Türkan’ı görünce birkaç dakika baktığı kadınına doyamamıştı. Üzerindeki siyah kumaş pantolon ve beyaz bluz ile çok hoş gözüküyordu. Saçlarını da atkuyruğu yapmış gözlüklerini takmamıştı.

“Efendim kahvaltı hazır.”

“Geliyorum.”

Türkan ayakta bekliyordu. Genç adam ceketini çıkarttı. Mine’yi seyrettiği bilgisayarı kapattı. Dikkatle ve tedirginlikle bakan sekreterine gülümsedi. Ondan bir açıklama beklediğinin farkındaydı. Çayının doldurulması üzerine eliyle sende otur dercesine yer gösterdi. Tabağına yiyeceklerinden aldı. Simitten bir parça kopardığında yine Mine aklına geldi. Gülümsedi.

“Türkan, Mine ile olanları bildiğini varsayıyorum.”

“Evet!”

“O benim kim olduğumu bilmiyor.”

“Bilmiyor o gün yemek yediğimiz yerde sizle tanıştırmak istedim. Merak edip size bakmak için dönmedi. Patronumuz olduğunuzu öğrendiğinde büyük ihtimal sizden uzaklaşacaktır.”

“Ben de öyle tahmin ediyorum. Onu gördüm, gözlükle ve üzerindeki kıyafetlerle sadece neden bu denli ürkek, neden benden kaçar ve en önemlisi neden o gece benim oldu?”

Türkan başını eğdi. Kıpkırmızı olmuştu. Bu Mine’nin özeliydi, nasıl anlatırdı. Patronum Baran’ı sorduğunda ne diyeceğim diye düşünmekten bu konu aklına bile gelmemişti. Hazırlıksızdı. Çok özele girmeden anlatmaya çalışacaktı.

“Mine beş yaşında gözlerinden rahatsızlanmış. Doktorlar önce anlamamış, gördüğü tedavilerden sonra çok yüksek dereceli gözlükler kullanmaya başlamış. Okula başlayana dek gayet neşeli bir çocuktu. Daha okulun ilk gününde bir kız buna taktı kafayı sürekli dalga geçiyordu. Sınıf arkadaşlarını organize ediyor Mine’yi bilerek yalnızlaştırıyordu. O kızı bir güzel dövdüm ama çare olmadı. Mine kimseye cevap veremeyen içine kapanan konuşmayan sessiz bir kız haline geldi. Bu hali ortaokul, lise ve üniversitede de devam etti. Sadece benle konuşur, benle şakalaşır anne babasından bile kendini saklar.

Şirkette de benzer zorbalıklarla karşılaşmış, kulağı duyarak kız kurusu olarak ölecek diye iğrenir gibi konuşmuşlar. Küçümsemişler o da kendine ait bir gece olmasını istedi. Benimle konuştu, başta karşı çıktım tehlikeli dedim ama kararlıydı. Yardım et değişeyim biraz dedi. Baktım kararlı ne istiyorsa yaptık. Mükemmel bir kadın ortaya çıktı. Ki bence her hali muhteşem ama işte kendine güveni yok.”

Mehmet duyduklarını raporlardan okumasına rağmen dişlerini sıkmaya başlamıştı. Mine’ye de kızdı ya onu fark etmeseydi. Onu o gece tacizden kurtarmasaydı. Ne olacaktı, kendine ait bir gece olsun diye ipsiz sapsız biriyle mi olacaktı. Bunun düşüncesi bile tüylerini diken diken etti. Asla kimselere bırakmazdı. Hayatında tanıdığı en seksi ve iyi kadındı.

“Ben onu bırakmayacağım.”

“İşiniz zor ama haberiniz olsun. Ne zamana kadar saklayacaksınız?”

“Farkındayım işim zor, gala gecesinde konuşma yaparken görsün istiyorum. O güne dek sevgilim olmaya ikna etmeliyim. Gelelim diğer konuya…”

“Hangi konu efendim.”

“İki ay sonraki kablo işiyle ilgili ihaleyi Miraç yönetmek istiyor. Kablo işiyle bugüne dek ilgilenmediği için senin yardım etmeni istiyorum.”

“Tabi ki efendim.”

“Özeline karışmak istemiyorum ama bu ihaleye Baran’lar ile ortak gireceğiz.”

Türkan alt dudağını ısırarak başını eğdi. Ne diyeceğini bilemedi. Bugüne dek profesyonelliğinden asla taviz vermemişti. Mehmet Bey ülkeye döneli ilk ihaleydi ve ne denli önemli olduğunu geçen hafta konuşmuşlardı. Görevinden affını istemek mümkün müydü?

“Sorun değil efendim.”

“Sevindim. Hadi çaylarımızı tazele de kahvaltımıza devam edelim.”

Toplantı salonundan çıkar çıkmaz haftada iki gün olmak üzere MAÇOĞLU şirketiyle ihale hazırlık için toplantılar planlayıp Berra’ya ve Miraç’a e-mail attı. Baran’a inanıyordu, Harika denen kadının sırf reklam için bu olayı kullandığını anlamıştı. Gerek sosyal medya hesaplarından gerekse avukatının dava açmasından sonra inanmaması paranoyaklık olurdu zaten, sadece Baran’ı araştırdığında gördükleri hayal kırıklığına uğratmıştı. Sevgili listesine Türkiye yetmemiş Avrupa’dan mankenlere şarkılara varana dek ekleme yapmıştı. ‘Özgüven sorunu mu yaşıyorsun?” İç sesinin sürekli aynı sorusuyla kaşlarını çattı. Tescillenmiş güzel kadınların yanında şansı olmadığını dillendirmese de biliyor, üzülüyordu.

Ertesi gün olacak ilk toplantıya hazırlanmalıydı. Miraç Bey’e de detayları öğretmeli asiste etmeliydi. Baran’la yan yana nasıl olacaklardı bilmiyordu. Mine geldi aklına, Mehmet Bey’i gala gecesinde görünce korkacağına adı gibi emindi. Patronunun kuzenini konuşurken ki sevgi dolu sesi hafif gülümseyen çehresini sevmişti. Onun için çok seviniyordu. Gala gecesi ne yapıp edip kuzenini olağanüstü güzellikte bir kadın haline dönüştürmeliydi. Bunu düşünmesi bile mutlu etti.

Berra okuduğu e-mailden sonra sabahtan beri barut gibi olan Baran’ın yanına girmeye çekindi. Onunda canı sıkkındı. Karan’a Şehbal’in gideceğini söylediğinde gösterdiği tavırla gözünün kör olmasından tut, ona sadece Damla gibi herkesle yatan kalkan kadınların layık olduğuna varana dek bir sürü laf saymıştı. Kavga etmişlerdi. Şehbal’i gönderemezdi. Tek başına oralarda olmazdı. Üzerindeki gri elbisesini düzelterek ayağa kalktı. Kapıda bir iki nefes aldıktan sonra iki defa kuvvetlice vurdu. Duyduğu sesten sonra usulca odaya girdi.

“Abi ÖZYAŞAR Holding’ten e-mail geldi. İlk toplantı yarın sabah 10.30 da olacak şekilde ihale için haftada iki gün toplantı takvimini göndermişler, müsait olup olmadığımızı soruyorlar.”

“Ajandam ne durumda kontrol ettin mi?”

“Evet, sorun gözükmüyor.”

“Tamam yarın geleceğimizin bilgisini ver.”

Berra bir şey demeden geri çıktı. Türkan’a gönderdiği cevaptan sonra diğer işlere yoğunlaştı. Miraç denen o piçi görmem inşallah diye aklından geçirince kaşlarını çattı. Görse ne olacaktı, nereden çıkmıştı şimdi bu fikir derken adamın kendine ettiği hadsizliğe hala sinir oluyordu. Yıllardır kimse onu tanımasın, Kervanların kızı olduğunu anlamasın diye sosyal medya hesabı bile açmamıştı. Ailesi zengin olmasa sadece sekreter olsa bile o imaları hangi kadın hak ederdi. Kadınları hemen yaftalayanlardan nefret ediyordu.

“Aklıma gelmeye bile değmezsin pislik,” hırsla söylediklerinden sonra yerinden kalkıp çay ocağına gitti. Büroları gayet sakindi. Yerine geri döndüğünde Şehbal’i görmeyi beklemiyordu. Tam gülümseyecekken arkadaşının yıkılmış halde görmeyi hiç beklemiyordu.

“Şehbal!”

“Berra…”

Loading...
0%