@herdem6060
|
16. Bölüm Türkan gece yine doğru dürüst uyuyamamıştı. Zaten kaç gecedir Baran yüzünden uyumuyordu ama bu sefer akşam Mine ile konuştukları kafasına takılmıştı. İlk değişmeye karar verdiği zamandaki gibi bir sayfa liste hazırlamış ve ona okutmuştu. Mehmet’in onu arayıp sorduğunu sürekli buluşmak istediğini söylerken gözleri mutlulukla parlamış ama arkasından sevgili olamayız benden sıkılır demişti. Saçmaladığını söylediğinde ise onun hayatına ayak uyduramayacağı listeyi eline tutuşturmuş, orta çağdan kalma bir kadını kim ister diye surat asıp okutmuştu. Üç dört gün sonra onla sevgili olmaya çalışan adamın patronu olduğunu öğrendiğinde kesinlikle Mehmet’ten kaçacağına emin olmuştu. Hem hala gala gecesine gelmeye ikna edememişti. Ay bu kuzeni kadar inatçı bir kadın görmemişti. Akşam oldubittiye getirip onu alışveriş merkezine götürecekti. Giyeceği elbiseyi ayırtmıştı. Kendine elbise alırken gördüğü kırmızı elbisenin kuzenine çok yakışacağını görmüş hem kırk hem de kırk iki bedenini ayırtmıştı. Bugün gitmezlerse o elbise satılırsa üzülecekti. Şimdi kalkmalı duşunu almalı ve hazırlanmalıydı. Saat on da gelecek adama neler kaybettiğini göstermeliydi. ‘Baran seni terk etmiş gibi davranıyorsun,’ iç sesinin hatırlatmasıyla kaşlarını çattı ve onu düşünmeyi kendine yasaklayarak yataktan çıktı. Şirkete geldiğinde Miraç’ı odasında görünce şaşırsa da bozuntuya vermedi. Ömür’ün içeriye girmesiyle neden orada olduğunu soramadı. Sabah kahvaltısı için ne istediğini sormasına rağmen cevap vermeyen küçük patrona bakıp, gülümseyerek iki tost ve çay isteyen mecburen genç kadın oldu. Bilgisayarını açtı. “Bir sorun mu var efendim.” “Hayır abim daha gelmemiş. Benden burada bekleyim dedim.” Neden kendi odanızda beklemediniz demek dilinin ucuna gelse de profesyonelliğini konuşturup, hiç sesini çıkarmadı. Gelen tost ve çaydan sonra Türkan uygun bir üslupla tekrar şansını denedi. “İhale için ilk toplantımız neredeyse iki saat sonra genel konularda ya da sektör hakkında bilgi vermemi ister misiz?” “Türkan lütfen yalnızken sizli bizli olma! Biz arkadaşız, zaten iki haftadır sadece bu iş için hazırlanıyorum. Benim sana özel bir mesele de akıl danışmam gerek daha doğrusu bir hata yaparsam uyarmanı istiyorum.” “Estağfurullah!” “Baran Bey’in sekreteri Berra!” Miraç Berra’nın adını ağzından zorla çıkarıyor gibi durdu. Merakla bakan kadına ne diyeceğini bilemedi. Lanet olasıca o geceden beri sarı kadını aklından çıkaramıyordu. Ona son bakışı içine işlemişti. Kendince araştırma yapmak istemişti. Berra KERVAN isminde ne bir sosyal medya hesabı ne de bilgi vardı. ‘Dedektif tutabilirdin,’ iç sesinin sürekli söylediği sözü gururuna yediremiyordu. Bir kadın için bu denli uğraşmasını aklından çıkaramamasını kabullenemiyordu. İçinden bir ses o kadına çok yanlış davrandın diyordu. O gün bir sürü erkekle olan samimiyetine sinirinden öyle konuştuğunun farkındaydı. Peki ona neydi kadın sevgilisi değildi, karısı değildi neden o kadar öfkelenmişti. “Sana açık konuşacağım. Abim bana güvendi. Bu işi bana verdi ama Berra denen kadın kafamı karıştırıyor. Beni kontrol et Türkan, o kadın nedense benim içimdeki uyuyan öfkeyi uyandırıyor.” “Anlamadım.” “İnan bende kendimi anlamıyorum. Aileme ya da bana yakışmayacak bir hareket yaparsam beni durdur diyorum.” “Miraç tam olarak ne yapmam gerektiğini bilemedim ama dikkat ederim.” Beni kim kontrol edecek, beni kim tutacak acaba aklından geçenlerle gülümsedi. Bir aydır hayatı şaka gibiydi. Berra’dan etkilenmiş ve içimdeki öfkeyi uyandırıyor diyor. Hoşlanıyorum desene direkt diye aklından geçirirken genç adamın sıkıntılı yüzünü süzdü. Miraç kendisiyle yaşıttı. Sert çehresine yakışıklı yüzüne rağmen abisinin tersine esprili eğlenceli biriydi. Yıllardır ilk defa onu böyle sıkıntılı görüyordu. Tostuna dokunmadan odasına giden genç adama gülümsedi. İnşallah bir an önce duygularına ad koyar ve saçmalamaz dedi. Toplantı saatine dek diğer işlerine yöneldi. Yoksa aklına gelen çakma İspanyol yüzünden aklını toparlayamayacaktı. Baran ise toplantıya zehir gibi hazırlanmış, siyah takım elbisesinin içinde çok yakışıklı gözüküyordu. Tek fark o muzip muzip bakan çapkın bakışlarının yerinde her an birine patlayacak barut misali delici bakışların olmasıydı. Berra da bugün ekru tiril tiril bir bluz ve dizlerinde biten siyah kalem etekle olabildiğince resmi olmaya çalıştı. Dinlendirici özelliği olan kare lacivert çerçeveli gözlüklerini de takmıştı. Gözlüklerin ona ciddi bir duruş verdiğine emin olduğundan iş hayatında daha özgüvenli oluyordu. Yüksek topuklu ekru stilettolarla ne kadar seksi olduğunun farkında değildi. Baran’ın duruşundan dolayı o da çok konuşmuyordu. Hem hala bir önceki günkü Şehbal’in haline üzülüyordu. Onun yüzünden Karan’ın o konuşmayı yaptığını bilmek canını yakıyordu. Uzun süre Karan’ı görmek istemiyordu. Arkadaşının dağılmış halde ona sarılıp sarsıla sarsıla ağlamasının sebebi kendisiydi. Dünkü konuşmalar aklında dönüp duruyordu. “Şehbal ne oldu demeye korkuyorum. Hadi gel otur.” Titreyen arkadaşını masasının önündeki koltuğa oturttuğunda duyacaklarından korkuyordu. Öyle içli ağlıyordu. Lütfen ölüm olmasın diye geçirdi aklından, annesinin ölümünden beri bu kayıplara dayanamıyordu. Bardakla su uzattı. Bir iki yudum içirdikten sonra güzelim yeşil bal gözlerinin kıpkırmızı olmasıyla dudaklarını üzüntüyle kıvırdı. “Biraz daha iyi misin?” “İi..iyiyim.” “Birine bir şey mi oldu? Annen baban…” “Ha..hayır! Karan! Karan benimle konuştu.” “Ne dedi sana?” Berra’nın sesi çok sert çıkmıştı. İki saat önce kavga etmişlerdi acısını Şehbal’den mi çıkarmıştı yani sessiz duran arkadaşına bunu söylemeye çekindi. “Nerede gördü ki seni, şirketten çıkalı daha yarım saat olmadı.” “Lobide asansörlerin orada, beni görünce birden sinirlendi ve kolumdan beni çekiştirerek temizlik odası gibi bir yere götürdü. Ne oluyor dememe fırsat vermeden…” Şehbal bir daha hıçkırdı. Başını kaldırıp arkadaşına baktı. Kendisini inanılmaz gurursuz küçük düşürülmüş hissediyordu ve bunu ona yıllardır karşılıksız sevdiği erkek yapmıştı. “Ülkeyi terk ediyormuşsun dedi. Hollanda’dan gelen teklife sıcak bakmam ülke terk etmeye girmez dedim. Bana alayla baktı. Aynı Damla’nın bana baktığı gibi baktı. Biliyor musun? Yıllardır bana aşık olduğunu biliyorum dedi. Gözlerimin içine baka baka beni bu kadar gözünde büyütmemelisin, uzun yıllara dayanan arkadaşlığımıza istinaden görmezden geldim ama Berra’yı üstüme salacak kadar deli divane olduğunu fark edememişim dedi.” “Ne? Allah kahretsin seni Karan.” “Buna değmem ben dedi. Benden iyilerine layıksın dedi. Gitmek istiyorsan git ama kimseyi suçlamadan git dedi. Hiç sesimi çıkaramadım. Düşündüm de gitmen iyi olur, Damla ile daha rahat ilişkimi yaşarım deyince dayanamadım. Tokat attım. Ben ona vurdum.” “Oh eline sağlık, kibirli pislik ben ona sorarım.” “Hayır! Lütfen! Bir daha benim adımı bile duymayacak ve hiçbir yere gitmiyorum.” “Helal be işte benim arkadaşım…” Berra sonrasında izin alarak Şehbal’la çıkmıştı. Evine geldiklerinde hiç yüzünü güldüremedi ama en azından ağlamamıştı. Gülücükler saçan her şeye iyi bakan arkadaşının haline kendi sebep olduğu için içi içini yese de Karan’ı bir daha konuşmadılar. Araba durunca kendine gelen Berra derin bir nefes alarak arabadan indi. Miraç aklına tekrar geldiğinde bu başbelası erkeklerden iğreniyorum diye düşündü. Asansöre bindiklerinde dimdik duran ve karşıya sert bakışlar atan adamla ister istemez güldü. “Abi savaşa gitmiyoruz, farkındasın değil mi?” “Benle uğraşma sarı civciv…” “Ama!” “Hadi geldik Berra Hanım!” Yönetim katına gelir gelmez gülümseyerek karşılayan Ömür, onları orta ölçekli bir toplantı salonuna getirdi. Bir şey içip içmediklerini sorduktan sonra çıktı. Baran dosyaları falan çıkarıp, masaya koyduktan cam kenarına gitti. Zira Türkan’ı görecek olmanın heyecanı mı sıkıntısı mı bilinmez onu sabit tutamıyordu. Mehmet’le dün akşam konuştukları telefon konuşmasını anımsayınca gülümsemişti. Ben iki ay boyunca en az hafta iki gün onu görme şansını sana sağladım bundan sonra iş sende dediğinde ilk anlamamıştı. En değerli asistanımı ihale için görevlendirdim deyince gülümsemişti. Yeni dostu kendince ona yardım ediyordu ama boşunaydı. Türkan’ın sözleri öyle ağrına gitmişti ki bir daha adım atamazdı. O sözleri hak etmiş miydi? Hem de sonuna kadar hak etmişti ama bunu hoşlandığı kadından duymak çok başka üzmüştü. “Hoş geldiniz? Kusura bakmayın geciktik.” Miraç’ın neşeli sesiyle kapıya doğru dönen genç adam Türkan’ı süzdü. Lacivert pantolonunu üzerine giydiği beyaz badi güzel göğüslerini ortaya çıkarmıştı. Allah’tan pantolonun takımı olan ceket bir kısmını kapatmıştı. Salık saçlarının parlaklığı ve hafif makyajıyla çok güzel gözüktü gözüne, kadını incelemekten cevap vermediğini anladığında kendine inanamadı. Ne kadar çapkın olursa olsun işinin önünde hiçbir kadın olmamıştı. “Hoş bulduk!” Oda da ki dört kişi de karmakarışık düşüncelerle masaya geçerken Miraç’ın bakışları Berra’ya takıldı. Kısacık bir an birbirlerine baktılar ilk bakışlarını çeken genç adamdı. Çünkü abisine söz vermişti. Dedesi onları yetiştirirken hayatlarındaki hiçbir şeyleri işlerinin önüne geçemezdi. Onların sorumluluklarında sadece kendi aileleri yoktu. Ekmek verdikleri çalıştırdıkları herkesin daha iyi şartlarda yaşaması için hep onların daha çok çalışması gerekmekteydi. Kilit sistemleri işinde de bazı sevdiği ailelerle ortak ihalelere girip onlarında kazançlarına destek oldukları olmuştu. O yüzden bu düzene alışkınlardı sadece aklını karıştıran bir sekretere alışamamıştı. Profesyonelliği ellerinden bırakmadan Baran hazırlamış olduğu dosyayı sunmuştu. Uzun boyu İspanyollara benzeyen vücut yapısı kemikli yüzü kumral saçlarıyla çok seksi gözüküyordu. Türkan gözlerini ayıramadan dinledi. Genç adamın özellikle ona bakmadığının farkındaydı. Onun rahatlığıyla kendisi hiç gözlerini ayırmamıştı. Çok yakışıklı çok karizmatik derken buldu kendini ve hemen başını eğdi. Berra ise Baran sunum yaparken geriye yaslanmış bacak bacak üstüne atmış sadece abisini dinleyen adama bakıyordu. İki gündür adamın ona sürekli bakarak göz tacizine devam edeceğini düşünmüş, gerilmişti. Oysa adam bir anlık bakış hariç hiç onun olduğu tarafa göz ucuyla bile bakmamıştı. ‘İyi de bu daha güzel değil mi? Neden bu duruma içerlemiş gibisin,’ iç sesinin sorusuyla kaşları çatıldı. Doğru neden ona bakmaması kötü hissettirmişti. Bakmaması daha iyi değil miydi? Baran’ın sunumu bitince Miraç ayağa kalktı. O da Mehmet gibi uzun boyluydu. Abisi daha yakışıklı bir adam olabilirdi. Onunda sert yüz hatları ve delici bakışları her zaman dikkat çekiciydi. Ceketini çıkardı. Beyaz gömleğinin kollarını bir iki defa katladıktan sonra konuşmaya başladı. İlk önce bu iş kolunda çok acemi olduğunu ve Baran’ın deneyimlerinden yararlanacağı için kendini şanslı hissettiğini söyledi. Böyle bir mütevazilik beklemeyen Berra kaşlarını çattı. Ona hakaret eden adamla bu adam aynı kişi mi diye sorgularken içinde oluşan sıcaklığa kızmaya başladı. Sunumuna başlayan genç adamın kendine güveni konuşma şekli beğenmesine sebep olurken hiç de acemi değil gibiydi. ‘İyi hazırlanmış tam bir profesyonel,’ iç sesinin onu övmesine de sinir oldu. Miraç’ın anlattıklarının bittiğini adamın yerine oturmasıyla anladı. “Miraç harika hazırlanmışsın.” “Sağ ol abi!” İki gün önce Baran’ı evinde ağırlayan Mehmet, Miraç’la ortak çalışacaklarını ve detayları anlatmıştı. Birlikte zaman geçirdikçe Baran’ın sıcak tavrından hoşlanan genç adam abi demeye başlamıştı. Adamın sevgilisine ilgi duyduğu için kendinden utansa da bu duygudan kurtulmaya çalıştı. Türkan ve Berra’da Miraç’ın sıcak tavrıyla şaşkındılar. Bunlar ne ara bu denli samimi oldu diye düşünmeden edemediler. Diğer toplantıda değinecekleri konular üzerinde konuşan iki patrona bakan asistanların aklı karışıktı. Erkeklerin onlara bakmamak için kendilerini sıktıklarından habersiz özgürce onları seyretme haklarına sahiptiler. Berra toplantı biterken hala Miraç’ı süzdüğünden bihaber aklından geçenlerle boğuşuyordu. Onu görür görmez ağzının içine düşen, gittikleri barda onu sıkıştıran hatta hakaret eden adam değilmiş gibi şimdi onu görmezden geliyordu. Hem bu ciddi iş adamıyla o adamın alakası yoktu. ‘Sana bakmayan uzak duran bir erkek,’ aklını karıştı değil mi? Hayır aksine diye kendini savunmaya geçtiğinde daha önce yaşamadığı bu durumundan rahatsızlık duydu. Asansörlerin önüne dek gelmişlerdi ama hala yokmuş gibi davranılıyordu. “Türkan Hanım halkla ilişkiler müdürü olarak dün işe alınan kişi bugün istifa etmiş, yeninden ilana mı çıkayım?” Kapı ağzına sessizce söylenen bilgiyle canı sıkılan Türkan, önceki adaylardan mı çağırsak diye aklından geçirirken Baran’a gözü takıldı tekrar. Baran’ın ilk göz göze gelişleri haricinde bir kere bile ona bakmamasına takılmamaya çalışırken boğazına oturan şeyi bir türlü yutamıyor gibiydi. Asansörlerin önüne dek yolcu ettiklerinde eğreti gülümseyerek Berra’nın elini sıktı. “Türkan Hanım kulak misafiri oldum da benim çok yakın bir arkadaşım var. Kendisi yurt dışında da teklif aldı. Halkla ilişkiler uzmanı onunla da görüşmenizi çok isterim. Hem kendisi de Adanalı hemşerilerine öncelik verdiklerini duymuştum.” “Olur yarın 10.00 da burada olabilir mi? Siz bilgilerini bana e-mail atın lütfen…” O kısa konuşmadan sonra Baran’a elini uzatıp uzatmamayı düşünürken ona uzatılan ele baktı. Oldukça yaklaşıldığından kokusu aklını karıştırıyordu. Kendine hakim olamadı ve biraz daha yaklaştı, kokusunu çekerken gözlerine bakmamaya çalıştı. “Görüşürüz Türkan Hanım!” “Baran Bey! Ee güle güle…” Allah seni kahretsin Türkan adamın ağzının içine düştün resmen derken, açılan asansör kapısıyla direkt içeri girmesine sinir oldu. Asistanına bakıp gülümsemesine daha da sinir oldu. Ama sen beni bu kadar sinir edersen seni kimselere bırakmaz o tebessüm eden dudaklarını parçalarım adam diye aklından geçirirken Baran’a yiyecek gibi baktığının farkında değildi.
|
0% |