@herdem6060
|
18. Bölüm Berra’nın önerisiyle iş görüşmesine gelen Şehbal, insan kaynakları uzmanından ve sonrasında müdüründen geçer not alınca aynı gün Türkan’la da görüşmüştü. Genç kadının yaşından küçük göstermesi dışında problem yoktu. Mehmet’in kadın yöneticiler ve kadın istihdamımız çoğalsın talimatıyla özellikle birçok pozisyona artık kadınlar getirilmeye başlandı. Şehbal de görüştüğü herkesten güzel enerji alınca karşılıklı anlaşmışlardı. Hem halkla ilişkiler departmanının tekrardan kurulması ve tam yetkininden kendinde olması inanılmaz mutlu etmişti. Okul birincisi olmasının ve bir önceki şirketindeki başarılarının büyük etkisi olsa da güler yüzü pozitif bakış açısı müdür olması için yetmişti. Gala Gecesi Türkan ve Ömür iki gündür organizasyon şirketiyle sürekli görüşme halindeydiler. İnanılmaz yorulmuşlardı. Saat 20:00 de başlayacak geceye hazırlanmak için galanın yapılacağı otelde onlar için ayrılan odaya çıktıklarında ayakları ağrıyordu. Ömür bir kadına göre uzun ve dolgun vücuduyla sanırım daha dayanıklıydı. Çünkü Türkan bitmiş durumdaydı. ‘Baran’dan dolayı uyuyamıyorsun. Dinlenemedin.’ İç sesi kesinlikle haklıydı. Bir de kuzeniyle uğraşmıştı. Mine’yi zorla götürüp ayırttığı elbiseyi aldı. Kırmızı renkli derin V yaka elbisenin kolları düşüktü. Omuzları ve güzel göğüsleri harika duruyordu. Belinden aşağısı ayaklara kadar bollaşan elbisenin sağ bacağın üstünden kasıklara kadar yırtmacı vardı. Yürümediği sürece açılmayan yırtmaç gizli detaydı ve elbisenin eteklerinin iki yanında cep vardı. Bir maaşını bırakacak pahalılıktaki elbiseyi Mine giyemem dese de Türkan’a söz geçirememişti. Türkan ise çimen yeşili, kare yaka, payetli dümdüz bir elbise tercih etmişti. Onun elbisesinin de bacak üstü derin yırtmacı vardı. Onunki yürümeden de yürek hoplatan bir detaydı. Mine’ye de otele gel beraber hazırlanalım dese de kabul ettirememişti. En son telefonda konuşurken mesai çıkışı doğru kuaföre gideceğini öğrenmişti. Kuzeninin Mehmet Bey’i görünce ne yapacağını düşünmekten stres olmuştu. Kesin bana da kızacak diye aklına geldikçe morali bozuluyordu. Tüm suçu patronuna atmaktan çekinmeyecekti. Saçları yapılırken iyice içi sıkıldı. “Ahh bu gece kurdeşen dökmezsem bir daha dökmem.” “Haklısın Türkan abla bende stresten ölüyorum.” Türkan sen sadece gala gecesi için streslisin ben ne yapacağım dememek için dudaklarını dişledi. Baran bir taraftan, patronu bir taraftan kuzeni bir taraftan ne yapacağını bilmez halde tüm hafta doğru dürüst uyuyamamıştı. Allah’tan işleri yoğundu da gündüzleri fazla düşünmemişti. Saçlarını dağınık topuz istemişti. Gözlerinin büyüklüğü yüzünden genelde far kullanarak makyaj yaptırmazdı. Bu yüzden yine gözleri hafif tutup, dudaklarını ön plana çıkartmıştı. Saate baktığında 19:00 olduğunu gördü. Ömür’e ben son kontrolleri yapmaya iniyorum diyerek hızla odadan çıktı. Patronu gelmeden salonda olmalıydı. Mine mesai çıkışı uzak olmasına rağmen kuaför Rıza’ya gitti. Onun ilk hallerini bilen adamdan başkasına güvenemezdi. Bir önceki gün Türkan randevu için aradığında, Rıza gelsin bahtsız kraliçe bir daha gelmez diye düşünüyordum. Gelsin de onu bir güzel yolayım deyip kahkaha atmış sonrasında kadın gibi kadın yapayım ayol dediğinde utanmıştı. Gerçekten de o günden sonra bir kere kaş bıyığa gitmişlerdi o vakitte Rıza orada yoktu. Elbisesi çok açıktı. Kuzeni ne diye bu kadar ısrar etmişti anlamıyordu. Kuaföre geldiğinde Rıza sarılmıştı. Bu temaslara alışkın olmayan kadın ne yapacağını şaşırdı. Hemen kaş bıyık manikür pedikür yapılmıştı. Sonrasında elbisesini giymişti. Ayağına giydiği siyah yüksek topuk bilekten ve ayaküstünden kemerli ayakkabılarıyla çok güzel olmuştu. Rıza ve kuafördeki çalışanlar ona iltifat üstüne iltifat ederken kendini bu insanların yanında rahat hissettiğini bir kez daha fark etti. Önce kahve tonlarında göz makyajı yapıldı. Sonrasında sürülen kıpkırmızı rujla çok güzel olmuştu. Mine kendini abartılı bulmuş, rujunu silmemek için kendini zor tutmuştu. Rıza saçlarını yapmaya başladığında birkaç deneme yapmış ama açık bırakmaya karar vermişti. Hem şu memitolar da biraz kapanmış olur kız diye espri bile yapmıştı. Saçlarının kulaklarına kadar olan kısmını düz, aşağısına ise kalın kalın maşa atmıştı. Yandan ayırdığı saçla her şeyi tamamlanmıştı. Saate baktıklarında neredeyse 20.00 olduğunu gördüler. Geç kalmıştı. O hiçbir yere geç kalmazdı. Herkese utangaçça tekrar tekrar teşekkür ederek, kuaförün önünden taksiye bindi. Mehmet ise yirmi dakikadır gözünü kapıdan çekemiyordu. Neden hala gelmemişti, yoksa gelemeyecek miydi? Türkan’ın da kapı önünde gelenleri karşılıyorum diye aslında Mine’yi beklediğinin farkındaydı. Birilerini karşılama zorunluluğu yoktu. Simsiyah takım elbisesinin içinde çok yakışıklı gözüküyordu. Kadınların çoğunun kaçamak bakışlarını yakalasa da hiçbir zaman kendi yakışıklılığı umurunda olmamıştı. Hem bu gece Mine’yi kırmaktan çok korkuyordu. Umarım bizden vazgeçmezsin sevgilim diye dua etmekten başka elinden bir şey gelmiyordu. Suratı gittikçe asılıyor, korkusu çoğalıyordu. Evdeki hallerini düşündükçe bile sertleşmesine inanamıyordu. Hiçbir kadın onu cinsel yönden böylesine etkilememişti. Etkilenmediği kadınlarla olmaktansa aylarca seks yapmadığı zamanlar bile olmuştu. Ancak sevgilisiyle yaşadıklarının aklına gelmesi bile yetiyordu. Özellikle onu koklaya koklaya içinden geldiği gibi öpmesi yok muydu? Bütün duyularını ayaklandırıyordu. Yanına gelen sekreterine baktığında kaşlarını çattı. “Mine gelmeyecek mi?” “Şimdi mesaj attı, kuaförden ancak çıkmış efendim.” “Anladım.” “Hem sizi konuşma yaparken görsün istemiyor muydunuz? Öncesinde görme riski azalmış oldu.” “Doğru program başlamak üzere her şey çok güzel görünüyor ellerinize sağlık.” “Görevimiz.” Türkan gülümseyerek cevap verdi. Mehmet’in gözlerinin her an kapıda olduğunu görüyordu. Aradan geçen on beş dakikanın sonunda sahneye çıkan sunucu gecenin açılışını yaptı. İlk kurulan küçük dükkandan başlayarak bir sürü resmin olduğu slayt gösterisi yapılırken bir taraftan da şirketin tarihçesi anlatılıyordu. Miraç da abinin yanına geldi. Elleri cebinde Mehmet ile ayakta seyretmeye başlamıştı. Dedelerinin her geçen fotoğrafında ikisinin de gözleri doluyordu. Bu hayatta örnek aldıkları, gücüne, merhametine ve kudretine hayran oldukları dedelerini şimdi sadece fotoğraflarda yad etmek ikisi içinde buruk acıydı. Slayt gösterisinden sonra Ahmet Bey sahneye çıktı. Kısa bir konuşma yapacağım çünkü yönetim kurulu başkanınız sırasını bekliyor ve ben ondan ciddi çekiniyorum. Çok mu suratsız ne diye espri yapınca salonda uğultular oldu ama kimse gerçekten gülemedi. Kaçamak gözlerin sert patronlarında olduğunu gören Mehmet babasına homurdandı. Çocukluğundan beri dedesinden miras sert mizacına laf atardı ama o bunu bilerek yapmıyordu. O arada kapıya gözü takıldı. Kırmızılar içinde içeriye kadınla nutku tutuldu. Gözleri ondan ayrılmazken kadın garsonlardan biriyle konuşmasını kaşları çatık seyretti. Bakışları tüm bedeninde gezerken kıskançlık bütün bedenini sarmıştı. O yırtmaçta neydi öyle, kahretsin çok güzel olmuş aklından geçenlerle yanına gidememek sinirlenmesine sebep oldu. “Türkan Mine geldi.” “Aa öyle mi?” “Bu gece kimse Mine’ye yaklaşmayacak.” “Anlamadım efendim.” “Görmüyor musun Türkan ne kadar güzel, bir kişi bile yanına yaklaşmayacak. Kimseyle dans falan etmeyecek ve bunu sen sağlayacaksın.” “Ama efendim…” “Türkann!” Mehmet’in dişlerinin arasından çıkan ismine takılıp kalan kadın ne diyeceğini bilemez halde kaldı ama diğer yandan mutlu oldu. Mine’ye o elbiseyi zorla aldırdığı için kendine bir çak yapmak istiyordu. Ciddi anlamda patronu kuzeninden gözlerini alamıyordu. Elinden gelse salondan çıkaracağı kimsenin ona bakmaması için uğraşacağı belliydi. O arada Ahmet babanın sesiyle sahneye çağrılan adamın sıkkın bir nefes verdiğini fark etti. “Mine’nin yanına git.” Bu kadın ne diye bu kadar güzel olmuştu ki zaten onun patronu olduğunu öğrendikten sonra aralarında sıkıntı olacaktı. Bunun stresi yetiyorken birde böylesine şahane olması Mehmet’in sinirleri bozulmuştu. ‘Şu an yapacağın konuşmaya odaklanmalısın,’ iç sesinin uyarısıyla akşam hazırladığı konuşmayı aklına getirmeye çalışmasına rağmen arkasını dönüp Mine’ye bakmamak için kendini zor tutuyordu. Bir önceki gece tekrar buluşmuş, birlikte yemek yemişlerdi. Bu sefer üzerinde o çirkin kıyafetlerden yoktu. Sahilde ele ele dolaşmışlar bol bol konuşmuşlardı. Sevgilisinin onun yanında rahat olması ama başkalarıyla konuşurken göz temasını keserek cevaplar vermesi nedense hoşuna gitmişti. Güya ona hemen sıkılacağını söylemişti. Oysa sohbet ettikçe ne denli bilgili ve öngörülü olduğunu anlamış, sevgisinin yanında saygısı da artmıştı. Mine giydiği elbise ve makyajdan sonra kendini çok güzel bulsa da rahat değildi. Otele girdiğinden beri ona dönen bakışların farkındaydı. Kendine söz verdiği gibi artık başını yere eğerek yürümüyordu. Yüksek topuklu ayakkabılarında etkisiyle omuzları dik, çenesini kaldırmış dümdüz bakarak yürümüştü. Kendini tebrik ederken aslında içinin ne denli titrediğinin ve utandığının farkındaydı. Salonun kapısına gelince kuzenine bakındı. Göremeyince garson kadınlardan birine halkla ilişkiler departmanının masasını sordu. O departman yeni kurulmuştu. Başına geçirilen genç kadının çok tatlı biri olduğu için Türkan o masa için ona yer ayırtmıştı. Üç dört gün içinde yeniden yapılandırılan departmanda güler yüzlü ve vicdanlı olduklarını düşündükleri kişileri işe aldıklarını söylemişti. Bu hafta kendisi de arşiv için görüşmeler yapacaktı. Bunu istemese de genç patronların insan kaynaklarının yanı sıra departman sorumlularının ya da müdürlerinin onayı olmadan işe alımların gerçekleşmemesini istediğini biliyordu. Mecburen arşive alınacak üç kişi için en son kararı o verecekti. Masaya geldiğinde gülümsedi. İyi akşamlar derken hepsinin kendinden küçük olduğu belliydi. Herkes ayağa kalkmıştı. “Merhaba ben Şehbal Alkan halkla ilişkiler müdürü…” “Merhaba bende Mine MUTLUÇAY arşiv sorumlusu tanıştığıma memnun oldum.” Sandalyesine otururken patronlarının sahneye çağrıldığını duydu. Ona doğru gelen güzel kuzenini gördüğü için sahneye bakmamıştı. Türkan’ın tedirgin bakışlarından bir şey anlamasa da gülümsemeye çalıştı. Hem masada ki herkes isimlerini söyleyerek tanışmaya devam ediyordu. Hepsine olabildiğinde sıcak olmaya çalıştı. Yanına oturan kuzeniyle birlikte sahneye baktı. Uzaktan konuşan adamın Mehmet olduğunu sandım diye aklından geçirirken kaşlarını çattı. Direkt ona bakan mikrofondan ses tonu farklı olan genç adamla huzursuzluğu arttı. Büyük ekranda yüzü tamamen gözükünce, başını çevirip Türkan’a çevirdi. Titrediğini fark etti. Ellerini hemen bacaklarının üstüne koydu. Kuzenine yaklaştı ve kulağına doğru fısıldadı. “Sen! Sen bi..biliyordun.” “Üzgünüm, böyle öğrenmeni istedi.” “Ne..neden?” “Patronumuz olduğunu öğrenince ondan kaçacağını asla kabul etmeyeceğini anlamış. Biraz beni tanısın lütfen bu şansı bana ver dedi.” Mine bir daha cevap vermedi. Tekrar başını sahneye çevirdiğinde içindeki hislerin ne olduğunu anlamaya çalıştı. Bu güçlü zengin adamın onunla ne işi olurdu. ‘Patronun olduğunu öğrenmeden önce de, adamın çok zengin olduğunu biliyordun,’ iç sesi doğru diyordu ama… Aması vardı işte şimdi çirkin kurbağa kuğuya dönmüş ve patronunu ayartmış olacaktı. Mehmet’in gözlerinin içine baktığından habersiz birkaç kez yutkundu. Buradan kaçmalıyım tamamen bu fikre tutunmuşken, ‘yine mi kabuğuna çekileceksin. Yine mi aciz bir korkak gibi kaçacaksın? Hem sen Mehmet’e söz vermedin mi?’ Evet Mehmet’e söz vermişti. Her şeyi onunla konuşacaktı. Sahneden inen güçlü adamın dün akşam onunla öpüşen adam olduğunu düşündükçe boğazı düğümlendi. Korkunun esiri olmak üzereydi. Türkan’ın elini sıkması üzerine sertçe kendini çekti. Buna şaşıran kuzenine bakmadı bile… “Mine!” “Sus evde konuşacağız.” “Sen mutlu ol istedim.” “Arkamdan iş çevirerek mi? Hemen istifa edeceğim. Neden bu gece için o kadar ısrar ettiğin belli oldu.” “Gerçekten senin için sustum.” ‘Aferin sana Mine böyle güçlü ol ama güçlü olacağın kişiler seni sevenler seni düşünenler olmasa mı? Bugüne dek sana yapmadığını bırakmayanlara susarken hem o adam ve kuzenin seni seviyor,’ iç sesi yine doğru diyordu. Doğru diyordu da otuz yaşına dek hiç sinirlenmediği kadar sinirliydi. Kırgın değildi. İkisinin de onu sevdiğini biliyordu fakat arkasından iş çevirmişlerdi. Şu anki kızgınlığı sadece bunaydı. ‘Senin için’ of biliyorum diye bağırmak istiyordu. Masaları dolaşan iki adamın kendi masalarına geldiğini gördüğünde kalkmaya yeltendi. Sonra geri oturdu. Mehmet’in sessizliği üzerine Miraç konuşmuştu. “Merhaba arkadaşlar nasılsınız?” Herkesin ayağa kalkması üzerine lütfen oturun diyen Mehmet’in gözleri Mine’den ayrılmamıştı. Bir tek o kalkmamıştı. Öyle güzeldi ki oteldeki bir odaya çekip, bütün bedenini öpme arzusuyla doldu. Şehbal’in konuşmasıyla kendinde olmayarak karşılık verdi. Sevgilisinin titrediğini görebiliyordu ve bir an önce ona sarılmalıydı. Miraç’ın kulağına fısıldadı. “Türkan’ı dansa kaldır bende yanındaki güzel kadını dansa kaldırmam lazım…” “Türkan Hanım bu dansı bana lütfeder misiniz?” “Memnuniyetle Miraç Bey…” Onların ayağa kalkması üzerine Mehmet sevgilisinin yanına kadar geldi. Herkesin bakışları sert patronlarındaydı. Açıkçası herkes saygının yanında adamdan çekiniyorlardı. Elini Mine’ye uzattı. “Siz de benimle dans eder misiniz?” Mine etrafına baktığında bütün kadınların ona kıskançlıkla baktığını gördü. Bir şaşkınlık bekliyordu. Sonuçta koskoca büyük patron onunla dans etmek istiyordu. Buna şaşırmak yerine kıskanmışlar mıydı? Mecburen bembeyaz elini Mehmet’in büyük bronz elinin üstüne koydu. Usulca yerinden kalkarken düşmeden yürüyebilmeyi istedi. Dans eden kişilerin yanlarına geldiklerinde genç adam belinden yakaladığı kadına olabildiğince yaklaştı. Mine’nin kaçma çabalarını bertaraf ederken saçlarını kokladı. “Çok güzelsin sevgilim.” “Lü..lütfen herkes anlayacak.” “Kim anlarsa anlasın” “Pazartesi istifa edeceğim.” “Tam tahmin ettiğim gibi istifanı kabul etmeyeceğim.” “Beni zorla çalıştıramazsın.” “Patron ben değil miyim? İstediğimi yaparım.” Mine, Mehmet hariç her yere bakarken ilk defa sinirle ona döndü. Hafif gülümseyen adama yumuşamak istemiyordu. Söz verdiği gibi bundan sonra susmayacaktı. Belinden biraz daha çekilince ister istemez utanarak etrafına baktı. Bu kadınların derdi neydi Allah aşkına neden böyle bakıyorlardı. Hafif geri çekilerek kızgınlıkla cevap verdi. “Patronumsunuz!” “Sinirlenme canım mesaiden sonra da sen benim patronumsun.” |
0% |