@herdem6060
|
19. Bölüm “Sinirlenme canım mesaiden sonra da sen benim patronumsun.” Mehmet’in muzip çıkan sesiyle gülümsememek için kendini zor tuttu. Onun sert görünen yüzünün altında nasıl yumuşacık bir kalp olduğunu biliyordu. Sürekli belinden çekiştirerek bedenlerini yaklaştırmaya çalışan sevgilisine direnmek çok zordu. “Lütfen yapma!” “Lavaboya diyerek dışarı çık seni biraz daha öpemezsem çıldıracağım.” “Mehmet!” “Sevdiğim çok güzelsin.” Mine’nin tüyleri diken diken olmuştu. Güya adamdan kaçacaktı, istifa edecekti. Patronu olduğunu söylemediği arkasından iş çevirdikleri için kızacaktı. Peki şimdi niye gözlerini adamın dudaklarına dikmiş öpmesini bekliyor gibiydi. Mehmet’e çok yaklaştığını anlamadan fısıldadı. “Sana öpücük falan yok. Cezalısın.” “Yapma!” “Çocuk gibi davranma!” “Her türlü cezaya razıyım. Bir benden uzaklaşmana izin vermem bir seni öpmekten vazgeçmem. Tadın bu kadar güzelken.” “Edepsizleşmesen mi?” “Öpücük yoksa bütün bedeninde gezinirim ben de…” Mehmet’in gözlerinin kararması ve sesinin kalınlaşması yetmezmiş gibi söylediği sözlerle Mine gerildi. Göğüs uçları hemen baş vermişti. Bedeninin bu adama gösterdiği tepkilere şaşırmayı bırakalı çok olmuştu. Alt dudağını dişledi. Gözleri sevgilisine bende isterim diye bakıyordu. Mine kendi cazibesinden habersiz dili tutulmuş gibi adamın gözlerine bakıyordu. “O…otursak mı?” “İşaret verdiğimde dışarı çıkacağına söz verirsen.” “Beni zorluyorsun.” “Zorlamazsam seni kazanamam!” Mehmet’in azıcık yüksek çıkan sesine birileri ona dönmüştü. Yanakları kıpkırmızı olan kadın işte şimdi sinirlenmişti. O birileri anlayacak dedikçe adam sanki özellikle duyurmaya çalışıyor gibiydi. Kaşlarını çatıp gözlerine dikildiğinde aynı karşılığı aldı. Genç adam kimseyi umursamadan dudaklarına yapışmak üzereydi. Kendini nasıl zor tuttuğunu sevgilisine anlatamıyordu galiba hem haklıydı. Mine’yi zorlamazsa asla ilişkilerinde ilerleyemezlerdi. “Ne diyorsun çıkacak mısın?” “Bu kadar despot olduğunu anlamamıştım.” “Bende bu kadar inatçı olduğunu…” “Tamam ama öpücüğü unut.” “Hı hı unuturum.” Mine bu sefer kendini çekince bıraktı. Sessizce masasına dek eşlik etti. Sevgilisinin istediği gibi dikkat çekmemek adına yan masadan bir kadına da dans teklif etti. Pudra renkli mini elbise giymiş kendisinin tam tersi sarışın uzun boylu kadını yanında görmek canını sıktı. Büyük elini kadının beline yerleştirdiğinde kalbinin sıkıştığını hissetti. Bu neydi şimdi? ‘Kıskançlık,’ iç sesinin söylediğiyle önüne döndü. Hiç dokunmadığı tabağına baktı. Çatalını eline aldığında patates püreli rostosundan aldı. Neden kendini sinir olmuş ve masadaki bütün yiyecekleri yemek ister gibi hissediyordu. Dışardan gören tabağındaki yemekleri afiyetle yediğini zannedebilirdi ama o Mehmet’i çiğ çiğ yediğini hayal ederek o lokmaları yutuyordu. Türkan’ın yanına oturması üzerine başını çevirince, sevgilisiyle dans eden sarışının kahkaha attığını gördü. Gözlerini kısıp sert bakışlarda bir süre seyretti. Dokunmadığı şarap kadehinden büyük bir yudum aldı. “Yavaş Mine!” “Sen karışma Türkan!” “Ama bana çok kötü davranıyorsun.” “Özür dilerim sinirim sana değil.” “Beni afettin yani…” Fısıldayarak konuşmalarının ardından Türkan’ın kedi gibi kuzenine sokulması üzerine birbirlerinin ellerini sımsıkı tuttular. Mine ona hala biraz kızsa da Mehmet sonuçta patronlarıydı. Birde en yakın çalıştığı kişiydi. Hem bu hayatta onun tek dayanağı kuzeniydi. Ona uzun süre kızamazdı ki… Türkan’ın elinden düşürmediği telefon titreyince ikisi birlikte baktı. Mesaj tabi ki Mehmet’tendi. Mine’yi salon dışına çıkar. Telefonu Mine’ye çeviren kadın kuzeninin kızarmasına gülümsedi. En ön masada ailesiyle oturan genç adam ise telefona mesaj gelmesini bekliyordu. Otuz altı yaşında işinde gücünde yetişkin biri değil de on altı yaşında ergendi sanki yerinde duramıyordu. Çok belli etmeyeceğini bilse dönüp bakacaktı. Miraç’ın alaycı sesine döndüğünde derince bir nefes aldı. “Kırmızılı kadınla ne iş?” “Sevgilim!” “Ne? O zaman neden senin yanında değil, bizim masamızda da oturabilirdi. Hem o neydi öyle? Biz ne zamandan belli böyle gecelerde masa masa dolaşıp hoş geldin diyoruz. Kendimi düğünde gibi hissettim.” “Sevgili olduğumuzu kimse bilmesin istiyor. Nasıl dans teklif edecektim?” “Ciddi misin? Koskoca Mehmet ÖZYAŞAR’ı gururla herkese tanıştırmak yerine saklamak mı istiyor?” “Benden ayrılmazsa iyi…” “O nedenmiş?” “Patronu olduğumu yeni öğrendi.” “Zengin olduğun için senden uzaklaşacak mı?” “Hayır zengin olduğumu biliyordu ama patronu olduğumu bilmiyordu. Dans ederken istifa edeceğim dedi. Çok inatçı of zaten sevgilim olsun diye çok uğraştım. Resmen bir zorba gibi davranıyorum. Ona söz hakkı tanımıyorum. Yoksa kaçıyor…” “Sana oyun oynuyor olmasın. Bazı kadınlar şeytandan beter biliyorsun.” “Beril’den sonra böyle bir riske girer miyim sence ilk bende şüphelendim ama hayatını didik ettim. Beni tanımıyordu. Tanışmamız garip bir olay, o çok başka bir kadın tanıyınca hak vereceksin.” “Boşandığından beri ilk kez birine sevgilim diyorsun. Gözlerin başka parlıyor inşallah mutlu olursun abim.” “Olacağım koçum bu kadınla evlenebilirsem çok mutlu olacağım.” “Evlilik mi düşünüyorsun?” “Kabul ettirebilirsem hemen istiyorum.” Telefonuna gelen mesajdan sonra hızla ayağa kalktı. Kardeşinim şaşkın bakışlarında elini omzuna götürüp sıktı. Ailesine bir telefon görüşmesi yapmam gerek dedi ve hızla salonu terk etti. Türkan’ın otelde bize ayrılan odaya çıkıyoruz mesajıyla içi içine sığmayacak kadar heyecanlandı. Oda numarasını yazmayı unutmamasıyla ne denli iyi asistan olduğunu göstermiş oldu. Mine mesajdan sonra çok utanmıştı ama onsuz olamayacağını da biliyordu. Mehmet’ten ayrılamazdı. Çok kızgındı. Tamam ama onu öyle seviyordu ki ayrılık aklından geçtiği anda panik atak geçirecek gibi oluyordu. Bir önceki gece sürekli ne olursa olsun benden ayrılmana izin vermem aramızdaki her sorunda konuşacağız demesinin sebebini anlamış oldu. Bazen ona bir şeyleri direttiğinin itiraz kabul etmediğinin farkındaydı. Kızar gibi oluyor sonra onun iyiliği için olduğunu anlayınca inatlaşmayı bırakıyordu. Çok ilginç ki bu yaşına dek ailesi hariç kimseyle inatlaşmamış hep başkaları ne derse onu yapmış biri olarak Mehmet’e inanılmaz direnç gösteriyordu. ‘Bugüne dek ailen hariç nazını çeken tek kişi o,’ iç sesi doğru söylüyordu. Onunlayken kendisini prenses gibi hissediyordu. Türkan’ın önerisiyle geldiği oda da camdan dışarıyı seyretmeye başladı. Bugüne dek ona yapılan zorbalıklarla içine kapanırken o iki kadının söylediklerine neden takılmış ve değişmeye başlamıştı. Bu değişimi neden üniversitede bari yapmamıştı. Bu kader miydi? Mehmet’le olması için bir vesile miydi? Kapının açıldığını duyduğunda iç çekti. Ona kızmak istiyordu ama öpmeyi de çok istiyordu. Hem bu gece kadınların ona hayranlıkla baktıklarını gördükçe kalbinin sıkışmasına anlam verememişti. Kıskançlık duygusu ne kadar kötüymüş bu adam çok yakışıklı ben ne yapacağım diye düşünürken içinden ama sana ait senin sevgilin diye bağıran seslere şükür ediyordu. Ancak öyle sakinleşiyordu. Şimdi iki sevgili karşı kaşıya birbirlerine araştıran gözlerle bakıyordu. Mehmet uysal sevgilisinin hala sinirli olup olmadığını anlamaya çalışırken, Mine bu heybetli adamla onun çevresindekilerle nasıl baş edeceğim diye bakıyordu. İkisi de konuşmadan aynı anda birkaç adımla birbirlerine yürüdüler ve dudaklarını birleştirdiler. Genç adam sevdiğini belinden tutup bedenlerini birleştirdi. Dilleri birbirinin tadına bakmaya başladığında ikisi de aynı anda inledi. Geri geri yürütüp kadını yatağa yatırdığında bile dudaklarını ayırmadı ve elbisesinin yakasını aşağı çekti. Südyen giymediğini dans ederken anladığından beri bunu yapmak istiyordu. Sol göğsünü dışarı çıkarıp büyük eliyle avuçladı. Nefes almak için ayrıldıklarında bile göğüs ucunu parmaklarıyla ezmeye devam ediyordu. Genç adam sevdiğinin kulak memesini ağzına aldı, fısıldamaya başladı. “Seni çok özledim sevgilim.” “Bende!” “Şu an aşağı inmeliyim ama… Lütfen bu gece evimize gel.” “Ben! Ben bilemiyorum!” Mehmet elleriyle sıktığı göğse dudaklarını bastırınca kadın belini yukarı kaldırdı. O sertliğe ihtiyacı vardı. Bir buçuk ay önce yaşadığı o enfes geceden yine istiyordu. Elinin birini adamın saçlarına daldırıp memesine bastırdı. Dişlenen meme ucuyla sesli inledi. Öbür memesi de avuçlanınca bütün bedeni titredi. Çok kısa bir süre sonra diğer memesine atılan dil darbeleriyle inanılmaz derecede ıslandığını fark etti. Elleri bacaklarında gezinen adamın ne yapmaya çalıştığını anlayarak başını yukarı kaldırdı. “Ta..tamam geleceğim.” Mehmet’in simsiyah olmuş sert bakışlarında kendini kaybetmek üzereydi. Nasıl bakıştı öyle insanın içine işliyor her dediğini yaptırıyordu. Yakalarının düzeltildiğini anladığında gözlerini kapattı. Sakinleşmeliydi. Yanına uzanan adamında aynı kendisi gibi sakinleşmeye çalıştığını uzun uzun içine çektiği nefeslerden anladı. Büyük bir elin göbeğini sıktığını hissettiğinde anlık bir refleksle elini ittirdi. Göbeğini de içine çekti. Bunu anlayan adam ona döndü ve ısrarla tekrar göbeğini sıktı. “Göbeğini seviyorum. Memelerini seviyorum. Bacaklarını seviyorum kısacası her yerini seviyorum. Bunları benden esirgemene asla müsaade etmem.” “Ama salondaki kadınları gördün. Hepsi nasıl da ince dümdüz göbekler…” “Ben senden daha güzelini daha seksisini görmedim.” “Yalancı!” Hafif kırgınlıkla söylediği kelimeden sonra üstüne çıkan adamla gözleri açıldı. Tekrar göğüslerini açıp saldırmasıyla elini kolunu nereye koyacağını bilemedi. Daha yeni sakinleşmişken, ne yapmaya çalışıyor diye aklından geçirdi ve dişlenen göğüs ucuyla acı bir inleme döküldü dudaklarından başını kaldıran adam yine sert bakışlarını güzel siyah gözlere dikti. “Ben asla yalan söylemem. Bunu ilerde anlayacaksın.” Sanki biraz önce memelerini öpen ısıran o değilmiş ve bundan hiç etkilenmemiş gibi kadının üstünden kalktı. Banyoya girdi. Aynada kendine bakınca geri dönüp sevdiği kadının içine girmemek için zor duruyordu. Elini yüzünü yıkadı. Dudaklarına bulaşan ruju temizledi. Geri çıktığında ayağa kalkmış kızarmış sevgilisine yürüdü. Belinden kendine çekip alnından öptü. Onu kızdırdığını biliyordu. Allah’tan istifa konusu tekrar açılmamış, patron olmasına tahmininden az tepki almıştı. Bu yüzden seksi sevgilisini kızdırmaktan kaçınmalıydı. “Ben iniyorum sende toparlanınca inersin sevgilim. Ha bu arada kimseyle dans etmek yok.” “Maço musun acaba?” “Asla değilim. Sadece ev sahibi olduğum gece de kimseyi dövmek istemiyorum.” “Sende dans etme o zaman?” “Kıskanç mısın acaba?” “Hiç de değilim sadece benim olana kimse dokunsun istemiyorum.” Sert sert bakan ciddi ifadesiyle kadınla konuşan Mehmet, birden beyaz dişleri ortaya çıkacak kadar sırıttı. Mine’nin alnından tekrar öptü. Kapıya yöneldiğinde çıkmadan önce muzipçe söylediği cümleden sonra genç kadınında yüzünü güldürmüştü. “Hımm sevdim bunu, evet seninim.” Türkan gecenin ilerleyen saatlerinde kapıda gözüken Berra ve Baran’la yine iç çekti. İki gün önceki toplantıda yüzüne bakmayan giderken bile umursamayan çakma İspanyol bozuntusuna acayip bileniyordu. ‘Kaç gündür de ne arıyor ne mesaj atıyor,’ iç sesi de tam gaz vermeye başlamışken Miraç’ın bakışlarıyla karşılaştı. Yanına gelen genç patronuna gülümsemeye çalıştı. Berra ile olan durumu üstü kapalı anlattığına emindi. Çünkü ona söyledikleri kadar olsa genç kadın konusunda bu denli mahcup olmazdı. Kesin büyük eşeklik etmişti. Kendisi de o afet sarışını kıskanmıyor değildi ama çok güleç alçakgönüllü hanım hanımcık halleriyle ister istemez sempati de duyuyordu. Baran olmasa arkadaş bile olabileceğini kabullenmişti. “Türkan yeni gelen misafirlerimize bir hoş geldin desek mi? Abimde ortalıkta yok.” “Tabi ki!” Yanlarına giderken heyecanlanmamak için burnundan nefes alıp ağzından verdi. Tabi bunu uzun uzun yapamıyordu. Miraç’ın gerginliğinin de farkındaydı. Onları görünce ayağa kalkan çift ikisine de nefes aldırmak zorunda bıraktı. Berra’nın üzerinde bordo derin göğüs dekoltesi eteği dizlerinin altında biten bir elbise vardı. Öyle dikkat çekiciydi ki herkes onun manken olduğunu düşünebilirdi. Uzun boyu düzgün fiziği sayesinde hep bu ilgiyi gördüğünden kendisine dönen bakışlara dikkat etmemiş gibiydi. Uzun sarı saçlarını açık bırakmış göğüs dekoltesini bir nebze kapatmıştı. Saçlarından az gözüken göğüsler daha çok bakma ihtiyacı hissettiriyordu. Baran ise simsiyah giyinmişti. Siyah takım elbisesinin içine siyah gömlek giymişti. Kravat takmamış gömleğinin üç düğmesi açıktı ve Türkan onun hafif gözüken göğüs kıllarından gözlerini ayıramıyordu. Yine yüzüne bakılmamasına moralini bozmamaya çalışsa da gülümsemesi yapaydı. Miraç’ın kendini daha çok tuttuğu belliydi. “Hoş geldiniz?” “Hoş bulduk Miraç harika bir organizasyon olmuş.” “Türkan Hanım sayesinde…” Miraç’ın gururla söylediklerinden sonra mecburen bakan genç adam büyük siyah gözlerde kaybolmuştu. Hala kırgındı ona kırgın olmaya hakkı yokken hem de, özlemekten de kendini alamıyordu. Gözlerini aşağılara kadar indirip tekrar gözlerine baktı. Dikkat çekici seksi elbiseyi üzerinden çekip almak istedi. Elleri birbirine dokunduğunda yine aynısı olmuştu. Miraç ve Berra da aynı durum söz konusuydu. Genç kadını gözleriyle soyduğunun farkında değildi. Onun huzursuzlukla homurdandığını gördüğünde ne yaptığını anladı. Başını çevirdi. Bu kadın ne kadar güzel ve ulaşılmaz demekten kendini alamadı. ‘Senin için mi sen Miraç ÖZYAŞAR’sın, kadınlar senin önüne halı gibi serilir,’ diyen iç sesine ama o serilmiyor, o yüzüme bile bakmıyor demek istedi. Mehmet’in gelmesiyle keyifli ortam devam ederken gecenin sorunsuz gitmesi ve çalışanlarının mutlu yüzleri herkesin keyfini yerine getirmişti. Şehbal çok sıkılıp lavaboya geldi ve oyalanıyordu. İşe iki gün önce girdiğinden ve ekibini yeni kurduğundan kimseyle samimi değildi. Dışardan güler yüzlü sıcakkanlı gözükse de içine hemen kimseyi alamazdı. Berra bende geleceğim dediği için bu geceye katılmıştı. Yoksa Karan’la yaşadıklarından dolayı böyle bir ortam çekecek gibi değildi. Lavabonun aynasında kendine baktı. Saks mavisi tenini çok daha beyaz göstermişti. Düşük omuzlu ama dekoltesiz elbisesi oldukça miniydi. Zaten her yerden dekolte sevmezdi. Topuklu gri ayakkabısıyla 1.65’lik boyu bayağı uzun gözükmüştü. Berra’nın biz geldik mesajıyla eline yüzüne baktığında makyajının kusursuz olduğuna kanaat getirip lavabodan çıktı. Hızlı hızlı yürürken elindeki telefonu portföy çantasına sığdırmaya çalışıyordu ve birden bir duvara çarptı kıçının üstüne düştü. Başı acımıştı. Kafasını kaldırdığında kendisine bakan dev gibi bir adam gördü. O devin yardım etmek yerine bacaklarına aç gözlerle baktığını görünce sinirleri attı. “Oha dağ ayısı önüne baksana…” |
0% |