@herdem6060
|
20. Bölüm “Oha dağ ayısı önüne baksana…” “Asıl sen bak tarla faresi gelip bana çarpan sensin…” O arada ayağa kalkan Şehbal topuklu ayakkabılarına rağmen adamın omzuna bile gelmediğini fark etti. İki metre mi bu adam Allah aşkına diye aklından geçirdi. Yine de öyle sinirliydi ki genç adama cevap niyetine bağırmasını engelleyemedi. “Ben miyim tarla faresi, öküz olduğun tipinden belli bari azıcık insan olsan.” “Bana bak kızım ağzını topla…” “Toplamayacağım ne olacak?” “Ben toplamasını bilirim.” “Ne yapacaksın dövecek misin? Senin gibi öküzden de başka bir şey de beklenmez zaten...” “Mahir! Ne oluyor sesiniz müziğe rağmen içeriye geliyor.” Mine’nin hala salona gelmemesinden dolayı merakla dışarı çıkan Mehmet kapı önünde bir kadınla bağırarak tartışan arkadaşına müdahale etmek zorunda kaldı. Kadının üstüne yürümek nedir? İlk defa arkadaşını böyle görüyordu. Tartıştığı kadının yeni halkla ilişkiler müdürü olduğunu görünce de şaşkınlığı arttı. Bu kız ilk izlenimde sessiz sakin utangaç bir kadın görünümü vermişti ama bizim Delidumrul’a diklendiğine göre görünen boyu kadar yerin altında var demek ki diye aklından geçirdi. Mahir’in sıkkın yüzüne bakınca sırıttı. Mahir çok geç kaldığı için hızlı hızlı yürürken mesleği gereği etrafını kontrol ediyordu. Tabi ki karşıdan gelen küçücük kadını görmüştü ama ona çarpacağını hesaba katamamıştı. Refleksleri çok iyidir aslında onu düşmeden nasıl yakalayamadığını anlamadı. Tamamen açılan eteğinden sonra gördükleri onu afallatmıştı. Gözlerini kadının bacaklarından hatta o özel bölgesinden çekememişti. Ona hakaret edene dek kadının yüzüne bakmamıştı. Yeşil mi ela mı olduğunu anlamadığı gözlerin sinirle parlamasını izledi. Hızla ayağa kalkmasına ve üstüne yürümesine sessiz kaldı. Hatta gülmek istedi. Ona nasıl cevap verdiğini de bilmiyordu aslında fakat bir an önce kendini toparlaması gerekti. Yoksa bu cüce onu rezil edecekti. Tam sus artık diyecekken Mehmet’in ortaya çıkması iyi olmamıştı. “Şehbal Hanım!” “Özür dilerim Mehmet Bey bu beyefendi beni düşürdü.” “Hah beyefendi oldum şimdi, dağ ayısı ve öküze ne oldu?” “Mahir!” “Mehmet geç kaldım gardaşım kusura bakma.” Kadına bir daha bakmayarak arkadaşına açıklama yaparken tokalaştı. Kendini acayip sinirli ve acayip sekse aç hissediyordu. Manyak kadın bütün dengesini beş dakika da bozmuştu. Ona kendi kalıbında adamlar diklenemezken neyine güvenip bağırıyor hakaretler ediyordu. Tek eliyle o güzel boynunu sıksa elinde kalırdı. ‘Demek güzel boynu’ iç sesine takılmadan arkadaşının sırıtan yüzünü dağıtmayı düşündü. “Mahir, Şehbal Hanım yeni halkla ilişkiler müdürümüz.” “Banane!” “Şehbal Hanım Mahir de hem benim çok yakın arkadaşım hem de şirketlerimizin tüm güvenlik işlerinden sorumlu şirketin sahibi…” “Eee memnun oldum.” “Ben olmadım,” dedi hızla salona girdi. Onun gibi umursamaz adamı bu tatlı kadının nasıl kudurttuğunu bilmeden arkasından kahkaha atan Mehmet, Şehbal’in sinirle karışık korkuyla gözlerine baktı. “Aldırma dediğin gibi biraz dağ ayısıdır.” “Şey! Özür dilerim. Arkadaşınız olduğunu bilmiyordum.” “Önemli değil Şehbal!” “İş..işten kovulmadım mı?” “Ne münasebet…” Omzuna dokunarak ona güven veren adama içten bir minnet duydu. Bu sefer genç kadında patronu gibi gülümsemeye başladı. İzin isteyerek salona girdiğinde hemen masasına geçti. Tabi onu kaşlarını çatmış kısık gözlerle kesen adamdan bilgisi yoktu. Hala vücudu titriyordu. Adamın bacaklarına ve çok utanmasına rağmen edep yerlerine bakan bakışlarını yakalamıştı. Zaten bana yardım etmek yerine aç gözlerle baktığı için sinirlendim derken ilk defa birine hakaret etmesinde haklı olduğunu biliyordu ya da önce kendisini ikna etmeye çalışıyordu. Mine lavabo ihtiyacını tamamladıktan sonra dağılmış saçlarıyla uğraştı. Sonra makyajını tazeledi derken geç kaldığını biliyordu. Türkan’ın mesajıyla aşağı indiğinde Mehmet’in kendinden kısa incecik bir kızın omzuna dokunarak güldüğünü gördü. Dişlerini sıkmaya başladı. Yavaş adımlara onlara doğru yürüdüğünde yeni tanıştığı kadının adını anımsamaya çalıştı. Onların yanına varmadan salona giren kadından sonra sevgilisiyle göz göze geldi. “Ben yanlış gördüm o kadına dokunmuyordun değil mi?” “Bir abi gibi teselli ediyordum sevgilim.” “Hımm gece bunun hesabı sorulacak.” “Zevkle hesap vermeye hazırım.” “O gülen yüzünü hemen silmezsen seni öperim,” deyip yanından geçen sevgilisiyle şaştı kaldı. İçinden gelen kahkaha atma isteğini zar zor bastırdı. Onun ürkek kuşuna ne olmuştu böyle ‘yeri geldiğinde dişi kartal olduğunu unutma!’ iç sesi ne kadar haklıydı. Onun kıskançlıkla bakan simsiyah gözlerine bakmaya doyamadan yanından uzaklaşmasına kızmak istedi. Ancak kızmak şöyle dursun onu içine sokacak kadar aşkla dolmuştu. Gecenin ilerleyen saatlerinde çalınan son dans müziğiyle Miraç, Baran’dan izin alarak Berra’ya dans teklifinde bulundu. Genç kadının isteksiz tavrıyla canı sıkılmasına rağmen belli etmemeye çalıştı. Beline elini attığında kadındaki titremeyi hissetti. Ondan bu kadar mı tiksiniyordu. Kokusunu duyumsadıkça ona sarılma isteği artıyordu. “Berra Hanım, ben özür dilemek istiyorum.” “Gerek yok.” “Lütfen ben öyle bir adam değilim. İtiraf etmeliyim ki sizi şirkette gördüğümde çok beğendim. Baran abiye çok yakındınız ve sizi onun sevgilisi sandım.” “Bu konuşmayı gerçekten şimdi yapmak zorunda mıyız?” Berra’nın gerildiğinin farkındaydı. Zaten gözleri hariç her yere bakıyordu. İlk defa bir kadına nasıl ulaşacağını bilmiyordu. ‘Direkt onu yargılamasaydın belki de daha farklı ortamda daha farklı durumda olurdunuz,’ kalbinden gelen ses doğru diyordu. Ancak aynı gün içinde onu bir sürü erkekle samimi görünce kıskanmış, duygularına yenilmişti. “Yüzüme neden bakmıyorsun?” “İstemiyorum.” “O kadar mı nefret ediyorsun benden…” İşte o zaman Berra yüzünü çevirip kara gözlere baktı. Kendi yumuşacık bakışlı mavi gözlerinin onun sert kayaları andıran kara gözleri nasıl bir tezattı. Ne diyeceğini bilemedi. Hem adamın sesindeki acıda neyin nesiydi. Evet ondan hoşlanmıyordu. Onun yanında rahat değildi. Nedense hep diken üstünde hissediyordu. İşin ilginci ise ona hakaret etmeden önce de öyle hissediyordu. İki gün önceki toplantıya dek şımarık zengin bir piç olduğunu düşünürken o günkü haliyle saygınlığının arttığının farkındaydı. “Ne..nefret etmiyorum.” Of ne diye kekelemişti ki, hem nefret etmiyorum dedikten sonra adamın dışarıya verdiği nefesle sarsıldı. Tüylerinin diken diken olmasına anlam veremiyordu. Tekrar göz temasını kesti. Miraç’ın bedenlerini daha çok yaklaştırdığının farkındaydı ama geri çekilmedi. “Artık patronunun sevgilisi olmadığını biliyorum.” “Öyle mi?” “Ne kadar alay etsen haklısın. Önyargılı yaklaştım.” “Belki Baran abiden daha zengin bir adamla birlikteyimdir. Yoksa o araba üzerimdeki kıyafetlerim nasıl alınacak değil mi?” Miraç’ın bedeninin kaskatı kesilip, bir adım geri çekilmesi üzerine yüzüne gülümseme yerleştirdi. İntikam almanın tam vaktiydi. İyi yerden adamı vurmuşken ve kara adamın renginin atmasını sağlamışken neden zafer naraları atmıyordu. Neden mutlu olamıyordu? Dans etmediklerini anladığında geri dönüp masaya yürüdü. Ağlamak istediğine inanamıyordu. O hiç ağlamazdı ki, her zaman daha dik daha güçlü olurdu. Miraç ise içindeki anlamsız sızıya anlam veremiyordu. O kadının başka bir adama ait olduğunun düşüncesi bile boğazını sıkıyordu. Bir daha o masaya o kadının yakınına gidemezdi. O yüzden dışarı çıktı. Hem deli gibi bir kadeh sarı sıvının yanında sigaraya ihtiyacı vardı. Gece de bitmek üzereydi. Allah’tan annesi babası erken ayrılmıştı. Abisi de kırmızılı kadından gözlerini ayıramadığına göre bu geceyi bir sefil gibi unutana dek içerek geçirebilirdi. Türkan ara ara Baran’a bakmasına rağmen hiç onunla göz göze gelememişti. ‘Yüzüne bakmadığından olmasın,’ iç sesi yine moralini bozarken haklı olan benim yüzüme bakmayan o diye kızgınlığını taze tutmaya çalışmasına rağmen olmuyordu. Adamın dolgun dudaklarına bakıp onları yeniden öpmek istiyordu. Güçlü bedeninde yine küçücük elleriyle gezmek istiyordu. Yeniden onunla sevişmek istemesi nasıl bir edepsizlikti bilmiyordu ama bu adama aşıktı ve onu istiyordu. ‘Geçmişindeki tescilli güzellerle yarışabilir misin? Emin misin?’ Belki yarışamam ama en azından yaşanmışlığım olur, kimseyle evlenmemiş benle de evlenmez nasıl olsa neden bu ilgim devam ederken onun bu enfes vücudundan uzak kalayım diye aklından geçirdi. Baran’a bakarken nasıl iç çektiğinin ve yan gözle süzüldüğünden habersizdi. Nihayetinde gece bitmişti. Gece yarısını geçerek herkesin ayrılmasıyla Türkan’ın görevi bitmişti. Çünkü çok yorulan Şeyma ve Ömür’ü erken yollamıştı. Baran, Mahir ve Mehmet’in oturduğu masa ile Berra, Şehbal ve Mine’nin oturduğu masa hariç kimse kalmamıştı. En son kişi gidene dek bekleme nedeni gecenin sorunsuz bitmesini teyit etmekti. ‘Türk asıllı çakma İspanyol da hala bekliyor,’ kalbinin sesiyle yine uzaktan adama baktı. Oflayarak kuzeninin olduğu masaya gitti. Mine’nin heyecanla baktığını gördüğünde dudakları kıvrıldı. Mehmet Bey, çoktan onda kalacağını söyledi masum güzel dememek için gülümseyerek Berra’yla konuştu. Bu kıza gittikçe ısındığının farkındaydı. Şehbal’i de sevmişti. Sanırım Mine de onlardan hoşlanmıştı. “Türkan ben gece eve gitmeyeceğim.” “Tamam canım.” “Ama! Anneme senin bir arkadaşında birlikte kalacağımızı söyledim.” “Hımm bende eve gidemiyorum o zaman.” “Dalga geçmesene ya…” Türkan kahkaha atarak kuzenine sarıldı. Sanki suçluymuş gibi alt dudağını dişleye dişleye konuşmasına ve yanaklarının kızarmasına bayılmıştı. Valla patronum ağzının tadını biliyor diye aklından geçirirken yanağından öptü. Konuşmaya şahit olan Berra ve Şehbal aynı şeyi düşündüler. “Şehbal de bende kalacak sizi de misafir edebilirim.” “Teşekkür ederim canım Mine’nin randevusu var. Benimde otelde adıma ayrılmış oda var.” Diğer masada oturan adamların yanlarına gelmesiyle Şehbal o iri adamdan ve sert bakışlarından dolayı rahatsız olurken, Berra Miraç’ın nerede olduğunu merak ediyordu. Son sözlerinden pişman olmuştu. Neden bilmiyordu o içindeki hırçın Karadeniz kızını ortaya çıkarıyordu. Bir türlü ona ters konuşmaktan kendini alamıyordu. Mine kaçamak bakışlarıyla sevgilisine bakarken, Türkan’ın morali bozulmuştu. Baran kızların ortasına oturmuş ve kollarını açarak iki kızı da sahiplenmişti. “Hadi bakalım kızlar sizi eve bırakayım.” “Biz giderdik Baran abi zahmet etmeseydin.” “Şehbal, nasıl Berra benim kardeşim sende öylesin. İkinizi de evlerinize bırakacağım.” “Türkan sen otelde mi kalacaksın?” “Evet efendim.” Mehmet’in sorduğu sorudan sonra gece boyu gizli gizli baktığı kadının büyük kara gözlerine baktı. Niye evine gitmiyordu ki Baran bu durumdan hiç hoşlanmadı. Göz göze geldiklerinde burada neden kalıyorsun diyememek çok ağrına gitmişti. Şimdi sevgilisi olsaydı geceyi birlikte geçirebilirlerdi. ‘Hepsi senin suçun,’ kesinlikle benim suçum böylesi afet akıllı hanımefendi bir kadını kaçırdığına inanamıyordu. Herkes ayrıldıktan sonra otelin önünde hala gazeteci olduğunu öğrenen Mehmet, şoförüne otelin otoparkında bekle demişti. Sevgilisinin elinden sımsıkı tutarken onun yine kabuğuna çekildiğinin farkındaydı. O yüzden konuşmamıştı. Kimseye yakalanmadan arabaya bindiklerinde Mine’nin açılan yırtmacına gözü takıldı ve bedeninin tepkilerinden huzursuz olarak toplanmaya çalıştı. Ne geceydi ama özellikle Mahir’in Şehbal’in karşısındaki yüz ifadesini uzun zaman unutamayacaktı. Erkeksi bir tonda kendini tutamayıp güldü. “Ne oldu?” “Aklıma komik bir şey geldi. Seni herkese sevgilim diye tanıtamamak çok zordu.” “İstifa ettiğim zaman tanıştırırsın.” “Hala mı aynı konu asla izin vermem.” “Ya istifa ederim herkes sevgili olduğumuzu bilir ya da çalışmaya devam ederim kimsenin bizden haberi olmaz.” “Of çok inatçısın.” Mehmet onu her gün görmeye saatlerce seyretmeye çok alışmıştı. Patronu olduğunu öğrendiği zaman kaçacağını ayrılacağını düşündükçe korkudan kaç gündür uyumuyordu. Çok şükür aşırı tepki vermedi derken istifa konusundaki inatçılığına sinir olmuştu. Narin ellerin kolunda gezinmeye başlamasıyla kafası karışmıştı. Bu kadın ne yapıyordu? Eve kadar dayanabilmek için özellikle uzak durmuştu. Ne zaman dibine dek gelmişti? “Karar senin! İstersen bu gece seni yalnız bırakayım düşün.” “Nee! Hayır seni bırakmam. Dediğin gibi olsun sevgili olduğumuzu saklayalım. Sağlam pazarlıkçısın ama ben bunu unutmam.” Mine kahkaha atarak geri yaslandı. Onu etkilendiğinin kadınlık gücünün farkına varmasıyla yaptıklarına şaşırsa da geri adım atmayacaktı. İçinden gelerek davrandığı her şey ona mutluluk olarak dönüyordu. Hem kendine söz vermişti daha atik olacak aklına gelenleri sırf utandığı için söylemekten çekinmeyecekti. Sevdiği adama karşı zaten öyle utangaç çekinken olamıyordu. “Gül sen gül…” Eve geldiklerinde vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Ertesi gün iş olmaması herkes için güzeldi. Mehmet, Mine’nin ellerini daha sıkı tutarak üst kata çıkardı. Yatak odasının kapısı açıktı. Işığı açan adam iyice sessizleşen sevgilisine baktı. Gülümsemeye başladı. Arabada onunla dik dik pazarlık eden kadınla bu utanan kadının aynı kişi olması müthişti. “Duş almak ister misin?” “Yok!” Mehmet üzerindeki ceketi çıkarıp, berjerin üzerine attı. Genç kadının elindeki çantayı komodinin üstüne koyduğunu ve hala sessizce durduğunu gördükçe nasıl yaklaşması gerektiğini bilemedi. Yanına kadar gidip güzel saçlarından okşadı. Hızlanan nefeslerin eşliğinde tekrar sormak istedi. “Hazır değilsen ya da istemiyorsan sadece uyuruz.” “Ha..hayır sanki ilk olacakmış gibi he..heyacanlıyım.” “Bende öyle. Ah bana ne yaptığını bir bilsen.” “Mehmet!” “Söyle utangaç meleğim.” “O geceki her şeyi ya..yapacağız mı?” “Yapmayalım mı?” “Yapalım!” |
0% |