@herdem6060
|
23. Bölüm Mine hızlı sevişmelerinden sonra Mehmet’le duşa girmedi. Sevgilisinin çocuk gibi surat asmasına gülse de eğer duşa da birlikte girerlerse Türkan’a rezil olması muhtemeldi. Duştan çıkınca poşetleri eline alıp yatağın üzerine döktü. Üç takım iç çamaşırı, bir eşofman takımı, iki Jean pantolon, üç farklı bluz, üç gecelik, dört çorap ve üç günlük badi gördüğüne inanamadı. Son torbaya baktığında daha ne almış ki derken bir ev terliği ve spor ayakkabı çıkardı. Hepsi bedenine göreydi. Mehmet’in bornozunu çıkarıp siyah dantel iç çamaşırını giydi. Bir Jean ve siyah bluzu geçirdiğinde saçlarını kurulamaya gitti. Banyoda paketiyle gördüğü diş fırçasına gülümsedi. Dişlerini fırçaladı. Saçlarını taradıktan sonra kuruttu. Yeniden odaya döndüğünde diğer odada duşunu almış belinde havluyla gelen adama iç çekti ve bir şey demeden yatağın üstüne döktüğü kıyafetleri toplamaya başladı. Mehmet’te aldıklarının yakıştığını düşünerek giyinme odasına geçti. O da iç çamaşırından sonra bir Jean ve açık gri bir gömlek giydi. Saçlarını kurutmaya ihtiyaç duymadan sevgilisine yardıma gitti. Ancak hızlı kadının ortalıkta bir şey bırakmadığını ve yatağı topladığını görünce becerisine hayran kaldı. “Ne kadar çok şey almışsın.” “Evet buraya geldiğinde rahat ol istiyorum. Hem çok keyifliydi sana bir şeyler almak.” “Senin gibi bir adamın böyle basit şeylerle uğraşacağını düşünmezdim. Ne bileyim bir çalışanını gönderebilirdin.” “Sevgilime iç çamaşırı seçme hakkını kimseye vermem.” “Hımm yine bir maço mu görüyorum.” “Olabilir,” derken omzunu silken adama güldü. Kıyafet odasında Mine için yer açan adam aldıklarını oraya yerleştirmesine sırıtarak baktı. Yavaş yavaş onun içine işlediğinin farkındaydı. Birlikte ele ele bahçeye indiklerinden beş dakika sonra Türkan ve Baran geldi. Kuzeninin üzerindeki mavi gömleğin ve beyaz pantolonunda yeni olduğunu anladı. Keyifli geçen uzun bir kahvaltıdan sonra kahvelerini bahçede içtiler. Türkan ve Mine’nin kalkma vakti geldiğinde uzun süre taksiyle göndermeme tek araba gitme gibi konularda erkeklerin dirençleriyle karşılaştılar. Baran da Mehmet de uzun zamandır böyle ilişki yaşamadıkları için aslında nasıl hareket edeceklerini bilmiyorlardı. Özellikle Mehmet Mine’nin dış dünyaya bile yeni yeni alıştığını düşünerek yanımda kal diye ısrar edemiyordu. Ayrı ayrı arabalarda sevgililerini evlerine değil de mahallenin girişinde bırakan adamlar uzun süre sevgililerini arkalarından seyrettiler. Sonrasında birbirlerine bakıp aynı şeyi düşünüp kahkahayla güldüler. Erkekçe tokalaşıp onlarda ayrıldılar. Hafta içi herkes için çok hızlı başlamıştı. Mine’nin değişimi şirkette herkesin dikkatini çekse de patronlarının daha iki hafta önce bir sürü kişiyi dedikodu ve mobbing yüzünden işten çıkardığını bildiğinden kimse dedikodu yapamıyordu. Şehbal tüm hafta sonu eski dosyaları incelemiş, beğendiği ve ya beğenmediği bütün detayları rapor olarak çıkarmıştı. ÖZYAŞAR Holding büyük köklü bir firma olmasına rağmen yeteri kadar tanınırlığının olmadığını fark etti. Bu patronlarının seçimi miydi? Yoksa bugüne kadar bu konuya çokta önem verilmemiş miydi? Bunu sormayı da notlarının arasına aldı. Geniş ürün yelpazesine sahip holdingin özellikle kablo ile ilgili şirketleri yurtdışında büyük ses getirmiş başarıları bilinirken Türkiye de aynı olmadığını görmesine de şaşırmıştı. Annesinin çok çalıştın yoruldun ısrarlarına rağmen şirkete girdiği günden beri gecelere dek çalışıyordu. Hem Karan’ı düşünmemiş oluyordu. Pazar günü eve geldiğinde ablasını bırakan adamla karşılaşmak kaderinin talihsizliği olarak görse de o gün bir karar vermiş ve ailesine açıklamıştı. Şirketinin evlerine uzak olduğunu ayrı eve çıkacağını söylediğinde annesinin üzgünlüğüne bakmak istemedi. Babasının umursamazlığının yanı sıra Damla’nın oh en sonunda senden kurtuluyorum demesine ses çıkarmadı. Sadece şakaydı diyen ablasına bakmadı. Zaten Berra ile birkaç ev ilanına bakıp aramışlardı. O yüzden Pazartesi iş çıkışı şirkete yakın güvenlikli bir sitede olan eve gitti. Eşyalı 1+1 ev alışkın olduğu hayatın altında olsa da umursamadı ve hemen tuttu. En geç hafta sonu taşınacak şekilde her şeyini ayarladı. Berra bu dönemde İstanbul da olduğu için, en yakın arkadaşlarından biri olan Şehbal’in her şeyinde yanında olduğu için mutluydu. Şehbal’in üzüntüsünde kendi payının olduğunu düşündükçe de her anını onunla geçirmek ve yardımcı olmak istiyordu. Genç kadının eşyalarını almaya gittiklerinde Damla’nın gevşek gevşek gülen yüzüne yumruk çakmamak zor olmuştu. Oldubitti bu kadından hoşlanmamıştı. Şehbal’in annesinin de yardımlarıyla bir günde yerleşmişti. Berra bu hafta Miraç’la olan toplantılarda çok gergindi. Toplantılardaki haline hayran olmakla sinir olmak arası gidip geliyordu. Bu işte yeni olmasına rağmen hakimiyetine öğrenmeye açık hallerine, Baran abisine saygısına ve asla öne geçmeye çalışmamasına saygı duyarken, ona yokmuş gibi davranmasına sinir oluyordu. Kendisi de bakmayacağım diye kararlar alıyor ama dayanamayıp uzun uzun yüzüne baktığı oluyordu. Hatta bir defasında Türkan’a yakalanmıştı. Onun gülen yüzünü görünce çok utanmıştı. Yirmi beş yaşındaydı. Bugüne dek böyle utandığını bilmiyordu. Mehmet’in Mine ilişkileri çok dingin ama güzel gidiyordu. Geçen hafta iki kere buluşmuşlardı. Birinde tam yemeklerinin bitiminde bir kağıt çıkarıp, sevgilisine uzatmıştı. Mine’nin yaptığı listeye cevaplarını yapmıştı. Yaz geliyor evimizin havuzunda yüzmeyi sana ben öğreteceğim. Hemen ehliyete yazdıralım seni şoförüm akşamları araba kullanmanda yardımcı olacak. Hafta sonu tekneyle açılacağız, dans kursuna birlikte gidelim bende salon danslarını bilmiyorum. Toplum önünde konuşma derslerini istersen ben verebilirim eğer istemezsen tanıdığım birinden aldırabilirim. Kayak için kışı bekleyebiliriz. At binmeyi, ehliyet ve yüzmeden sonra bakarız. Hemen pasaporta başvur, birlikte uçağa çok bineceğiz asla korkmana izin vermem. Hep elini tutacağım. Bütün sorunlarımızın çözümü bulmuşum değil mi diye eklemiş birde sonuna gülen emoji koymuştu. Mine okuduklarından sonra gözyaşlarını tutamamıştı. Oturduğu yerden kalkmış kimseyi umursamadan sevdiği adama sarılmıştı. Sürekli teşekkür etmişti. Mehmet ise onun mutluluktan bile ağlamasını sevmemişti. Onu sürekli güldürmek bilmediklerini öğretmek ve mutlu etmek istiyordu. Kendisi de eskisi kadar suratsız değildi. Mine’nin utangaç yüzünün ürkek bakışlarının aklına gelmesi bile tebessüm etmesine yetiyordu. Şehbal hazırladığı raporu önce Türkan’a sunmuş ve patronundan uzun bir toplantı için randevusunu almıştı. Müdür olarak ilk toplantısı olduğundan gece heyecandan uyuyamamıştı. On beş gündür hayatında olan değişikliklerden dolayı mutluydu. Damla’yla aynı evde olmamak bile sanki havasını değiştirmiş, daha özgüvenli olmasını sağlamıştı. Çünkü ne giyerse giysin nasıl olursa olsun ablası onu hep eleştirecek bir şeyler bulur o evden mutsuz çıkmasına sebep olurdu. On dakika sonra patronuyla olacak toplantısı vardı. Lavaboya gitti. Açık gür kahve saçlarını düzeltti. Makyajına baktı, rujunu tazeledi. Bugün dar paça siyah renkli oldukça üzerine oturan bir pantolon giymişti. Üzerinde de derin V yaka hafif dekoltesi olan beyaz düğmesiz gömleği vardı. Omuzlardan göğsüne doğru kumaşlar dekoltesini eğilmediği sürece kapatıyordu. Toplantı için hazırdı. Odasına geldiğinde raporlarının bulunduğu dosyayı ve telefonunu alıp çıktı. Üç kat yukarıda olan yönetim katına geldiğinde sürekli heyecanlanacak bir şey yok deyip duruyordu. Güler yüzlü Ömür’ü gördüğünde gülümsedi. Gerçekten kendini bu şirkette yıllardır çalışıyormuş gibi hissediyordu. “Merhaba Mehmet Bey müsait mi?” “Merhaba Şehbal Hanım şimdi bir toplantısı bitmek üzere hemen haber veriyorum.” Ömür patronlarını aradığında gelsin dediğini Şehbal bile duymuştu. Nedense gerildi. Bugün iyi gününde değil galiba demekten alamadı kendini, patronunun odasına girmek için döndü. Adımları küçük küçüktü. Kapıyı çalmak için elini kaldırdığında diğer elinde tuttuğu telefon ve dosya yere düşecek gibi olunca kapıyı çalamadı. Dosyayı kurtarırken telefonu düşürdü. İçinden küfür ederek yere eğildi ve o arada açılan kapıyla birden kalktı. Kafasını vurunca acıyla geri çekildiğinde yine düşecekken biri iki kolundan yakaladı. “Dikkat etsenee!” “Af..af edersiniz.” “Sen bu yaşına kadar nasıl yaşadın kadın,’ diye bağırırken bile hala kollarını bırakmadığının farkında değildi. Şehbal dişlerini sıktı. Sakin olmaya çalışsa da özür dilemesine rağmen devam eden ayıya dersini vermek istercesine silkelendi. Kollarını kurtardıktan sonra bir iki adım geri gitti. O kadar uzun bir adamdı ki mecburen kafasını kaldırdı. Öldürecek gibi bakmayı da ihmal etmedi. “Her zaman karşıma sizin gibi dağ ayıları çıkmadığından herhalde.” “Bana bak!” “Mahir tamam!” “Mehmet sen karışma.” Kendini tutan arkadaşından kurtulmaya çalıştı. Hoş kurtulsa bile bugüne dek bir kadına el kaldıracak kadar aciz olmamıştı. Ama iki seferdir bu kadınla yaşadıkları inanılır gibi değildi. Günlerdir ara ara aklına gelen bacaklar ve kızgın bakan yeşil gözlerle tekrar aynı durumda olmak sinirini körükledi. Körüklememesi gerekirdi çünkü Mahir sinirli halini kimse görmek istemezdi. Şehbal yine patronuna rezil olduğundan ağlamak istiyordu. Başını yere eğdi ama bu dağ ayısına da haddini bildirdiği için mutluydu. Tekrar birkaç adım geri çekildi. Başını çevirdiğinde Şeyma ve Ömür’ün ona şaşkınlıkla baktığını görünce utancı katlandı. Kızgın kahve gözlerle karşılaşınca yine bir şey dememek için alt dudağını ısırdı. Bir de haklı gibi bana ters bakmaz mı derken sakinleşmek yerine dev gibi adama ters bakmaya devam etti. “Şehbal Hanım siz odama buyurun, ben Mahir Bey’i geçireyim.” “Tabi efendim.” Şehbal, Mahir’in yanından geçerken kadınlık içgüdüsüyle saçlarını savurarak başını çevirdi. O saçlardan gelen kokuya karşı koymaya çalışan adamdan habersiz bacakları titreyerek toplantı masası olarak kullanılan yere yürüdü ve kendini bir sandalyeye attı. Ayağa kalkan sekreterlere oturun işareti yapan Mehmet asansörlere giden arkadaşının peşine takıldı. Mahir’den sıkı bir yumruk yemeyeceğini bilse kahkahalarla gülerdi. Bu küçücük kızın dev gibi arkadaşına diklenmesine hayran kalıyordu. Değme adamlar Mahir’in gerek kalıp gerekse sert duruşundan dolayı geri adam atarken Şehbal’in korkusuzca hakaret etmesi dışardan çok şirin gözükmüştü. “Mahir!” “Sakın konuşma…” “Böyle gitme be gardaşım.” “Neyim varmış lan, bacaksızın birini kafaya takacak değilim.” “Şirin bir bacaksız ama…” “Mehmet ağzının ortasına bi çakarım, bir de duvardan yersin.” “Delidumrul’luğun tuttu yine sakin be oğlum!” “Neyse görüşürüz.” Asansörün kapısı kapanana kadar bekledi. İçindeki gülme isteği hala sürerken aklına gelenlerle sırıttı. Bu koca oğlanı ilk defa bir kadına böyle tepkiler verirken görüyordu. Genelde sert bakışlarıyla gülmeyen yüzüyle kadınları etkilerdi ve kadınları hep görmezden gelirdi. Bunu da çok bilinçli yapardı. En güzel kadını bile bakmayışıyla ve ya yokmuş gibi davranarak ayağına getirtebilirdi. Hiçbir kadının ona diklendiğini de görmemişti. Gerçi dostu olmayan erkeklerin bile ona böyle davranmadığını görmemişti. Baran ve Türkan’a yaptığı gibi onları sık sık bir araya getirecek plan yapmalıydı. ‘Sende iyice çöpçatan oldun,’ iç sesinin azarına bile tekrar sırıttı. “Ben aşığım herkes aşık olsun!” Kendi kendine konuşarak Şehbal’in yanına girdi. Profesyonelliğinden ödün vermeden biraz önceki olay hiç yaşanmamış gibi direkt konuya girdi. Genç kadının rahatladığını görünce tebessüm etti. Kızarmış yanakları yeteri kadar utandığını gösteriyordu. ‘Vay Delidumrul vay! Durdun durdun bal gibi kıza vuruldun,’ diye aklından geçirirken, Mahir gibi inatçı bir adamın ne zaman duygularını kabul edeceğini merakla bekleyecekti. Bu iş çok eğlenmesine sebep olacaktı. Şehbal’in işindeki başarısına da hayran kaldı. Bu yaşta daha önce müdürlük deneyimi olmamasına rağmen analizleri çok iyiydi. Gözüne batan konularda ona çok hak verdi. Önerilerine açık olduğunu söylediğinde kadının yüzündeki ışıltıyı sevdi. Genç bakış açısını her zaman desteklemişti. Verimli bir saatin sonunda giden kadının arkasından onları nasıl bir araya getirebileceğini bulamayışına sıkıldı. İş için olması zordu. Özelde de nasıl olacaktı? Bunun için sevgilisinden yardım almalıydı. ‘Mine’yi aramak için bahanelerin hiç bitmiyor,’ iç sesine sanane o benim sevgilim istediğim zaman arayabilirim diye kızdı. Dahili telefondan aradı. Bilgisayardaki görüntüsünü açtı. “Efendim!” “Mine Hanım müsait misiniz?” “Senin için tabi ki!” “Sevgilini özledin mi? “Mehmet şirketteyiz.” “Biliyorum, hem de benim şirketimde” “Buyurun sayın patronum.” “Ha şöyle… Sana bir akıl danışacağım ama biraz özel akşam bana gelsen.” “Şimdi söyle!” “Yok akşam söylerim.” “Başka amacın yok değil mi?” “Ne gibi mesela…” “Mehmet anladın sen!” “Ya o kızaran yanaklarını yerim kadın ne güzel oldun öyle…” “Nereden gördün ki… Mehmet işte şimdi bitmişti… |
0% |