@herdem6060
|
24. Bölüm Mehmet hemen ayağa kalktı. Ne yapmıştı? Şimdi nasıl toparlayacaktı. Mine’nin etrafına bakınmasını seyrederken alt dudağını dişledi. ‘Koskoca adamsın uğraştığın işlere bak;’ iç sesi haklıydı ama onu hep görmekten öyle zevk alıyordu kameraları o yüzden iptal ettirmemişti. “Nereden göreceğim canım ses tonundan utandığını anladım. Utandığında nasıl kızardığını biliyorum artık.” “Bende arşive indin sandım ama dahiliden konuşuyoruz. Ne saçmalamışım…” Oh çok iyi toparladım demeye kalmadan Mine’nin tekrar utanarak başını eğmesine, oy kendini eleştirirken bile utanan haline kurban olurum kadın dememek için kendiyle mücadele etti. Tekrar yerine oturdu. Her geçen gün bağlandığının aşkının arttığının farkında olarak bu duygularının tadını sonuna dek çıkarmak için elinden geleni yapıyordu. “Neyse akşam geliyor musun?” “Annem artık şüpheleniyor evden çıkmayan kızı neredeyse haftanın üç günü dışarda.” “Hemen tanışmaya gelebilirim.” “Ha..hayır!” “Neden? Benden utanıyor musun?” “Ne! Saçmalama sa..sadece sevgilim olduğunu nasıl söyleyeceğimi bilemedim.” “Ben en yakın zamanda ailenle tanışmak istiyorum. Şimdi kapatmam lazım sonra görüşürüz.” “Mehmet dur kızma!” “Kızmadım Mine! Sana kolay gelsin.” Kapanan telefondan sonra Mine’nin suratının düşüşünü seyretti. Onu öyle görmek istemiyordu, hep mutlu etmek istiyordu ama bir şeyler için zorlamazsa da olmuyordu. Bir süre daha içi giderek suratı asık oturan kadını seyredip, ekranı kapattı. Onunda morali bozuldu. Mutlulukla başlanan telefon görüşmesi nasıl böyle bitmişti. Anlık gerilimden nefret ediyordu. Toplantı için ayağa kalktığında bile bilgisayarı açıp tekrar ekrana bakmak istedi ama sonra hızla odayı terk etti. Mehmet o gün Mine’den akşama gelirim diye haber bekledi. Bir mesaj bile gelmeyince evine gitti. Ciddi canı sıkılmıştı. Delidumrul’da akşam meyhaneye gidelim mi diye arayınca eve gidip üstünü değiştirdi. Mekana girdiğinde birkaç arkadaşını daha çağrılmış olduğunu gördüğünde keşke gelmeseydim diye aklından geçirdi. Aklı sevdiğinde kaldı. Bu kalabalığı çekecek hali yoktu. Miraç’ın da keyfinin olmadığını gördüğünde yanına oturdu. Neyin var diye soracakken memleketten bir arkadaşının alaylı konuşmasıyla sustu. “Bu geceyi neye borçluyuz Mahir!” “İçimden geldi, ne zamandır yapmıyorduk. Bütün masraflar benden patlayana kadar yiyin.” Gülüşen arkadaşlarına baktığında o da tebessüm etti. Gülmeyen bir Mahir bir de Miraç’tı. Hadi Delidumrul her daim kaşları çatık çok gülmeyen sinirli bir adamdı. Kardeşine ne oluyordu. O genelde her an yaramazlık yapacakmış gibi bakışlar atan gülümseyendi. Ne zamandır bu hali dikkatini çekse de kendisinin gelip anlatmasını beklemişti. Donatılan masayla herkes ilk dublelerini içip neşeli sohbetlerle yemeklerini yemeye başladı. “Koçum bana anlatmak istediğin bir şey var mı?” “Hayır abi, bir yanlışım mı oldu?” “Estağfurullah oğlum o ne biçim laf, bu aralar pek durgunsun.” “Yok bir şey…” “Gönül meselesi mi?” “Pek sayılmaz.” Miraç pek sayılmaz derken bile neden içinin daraldığını anlamasa da ne diyeceğini bilemedi. Berra KERVAN aklından hiç çıkmıyordu. Kadının ondan nefret ettiğini düşündükçe bir şeyler yapmak istiyordu. Özür de dilemişti. Hem sevgilisi olan bir kadını aklından çıkaramamasını kendine yediremiyordu. Açık açık bir başka zengin adamı ağıma düşürdüm dememiş miydi? O zaman ne diye bu sikik beyninde dönüp duruyordu. Toplantılara geldiğinde ona bakmamak ölüm gibiydi. Oysa öyle güzeldi ki saatlerce seyredebilirdi. ‘Sen daha güzelleriyle birlikte oldun,’ iç sesi doğru söylüyordu. Ondan çok daha dikkat çeken, çok daha güzelleriyle birlikte olmuştu. O zaman güzel gözlü sarışının farkı neydi de aklına çakılıp kalmıştı. “Bana öyle gelmedi. İstersen iki kardeş yalnız bir yere gidebiliriz. Benimde canım sıkkın zaten bu ortamı çekecek gibi değilim.” “Sana ne oldu?” “Lafı değiştirme…” “Bir kadın var.” “Anlamıştım zaten kim tanıyor muyum?” “Evet! Şey…” “Mehmet, kardeşini yeni mi görüyorsun. İşler nasıl özlettin kendini…” “İyilik sağlık Adem sen nasılsın?” Böyle bir konuşmayla tamamen ortama eşlik etmeye çalışan iki kardeşin aklı iki güzel kadındaydı. Mahir’in olabildiğince sessizliği herkesin dikkatini çekse de kimse laf etmedi. Genel halinden bir tık daha sıkkın gibiydi. Hem kimse genç adamın siniriyle uğraşmak istemezdi. Mehmet’in ara ara bakışlarına maruz kalan Delidumrul ise kafasını çeviriyordu. Sabahki yaşadığı nahoş olaydan dostunun ne derece eğlendiğinin farkındaydı. Ancak onunda en az kendisi kadar sıkkın olduğu belliydi. ‘Senin neden canın sıkkın,’ doğru onun neden sıkkındı. Normalde kimseyi umursamazdı. Ancak o bücür cadı aklına geldikçe boynunu kırmakla dudaklarına saldırmak arası gidip gelen duygularına kızıyordu. Ona nasılda dikleniyordu. Kesinlikle dayaklık diye aklına geliyor ‘çok şirin,’ diye kalbi bağırıyordu. Otuz aldı yaşında çoluk çocukla uğraşacak hali yoktu. Daha çok küçük olduğu belliydi. O yüzden en iyisi uzak durmaktı. Bu geceyi de kafa dağıtmak için ayarlamıştı ama hiçte keyfi yerine gelmemişti. Mine çok üzgündü. Bir türlü cesaret edip sevgilisini arayamamıştı. Mehmet’in kızdığını en önemlisi kırdığının farkındaydı. İki haftalık ilişkilerinde ilk kez birbirleriyle konuşmadan bu kadar saat geçirmişlerdi. Onun gibi yoğun bir adamın ona her daim zaman bulmasını takdir ediyordu. Peki bu ilişki içi sen ne yaptın diye sürekli kendi kendine soruyordu. Hiçbir şey yapamadığını bilmek içini daraltıyordu. Eve geldiğinde doğru dürüst yemek yememişti. Ailesini üzmemek için yoruldum dese de annesinin meraklı bakışlarının üzerindeydi. Acaba anlatsam mı diye aklına geliyor sonra vazgeçiyordu. ‘Mehmet yarın akşam Avrupa’daki bürolar için seyahate çıkacak ve üç hafta yok biliyorsun değil mi?’ iç sesinin hatırlattığı detayla elini kalbine bastırdı. Nasıl unutmuştu? Demek bu yüzden ısrarla akşam çağırmıştı. “Kızım ne oldu? Ağrın mı var?” “Yok yok anne bir anlıktı.” Hemen ayağa kalktı. Sofrayı toplamaya başladı. Gözleri dolmuştu. Sevdiği adam ona kırgındı. Uzaklara gidecek ve onu üç hafta göremeyecekti. Geri döndüğünde annesinin ve babasının onu korkuyla süzdüklerini gördüğünde gözlerinden aşağı yaşlar süzüldü. Sevdiklerini kırmak üzmek en son isteyeceği şeyken onları hep üzüyordu. Mehmet’in dediğini yapacaktı. “Anne!” “Yavrum!” “Benim bir! Bir sevgilim var!” Babası kaşlarını çatarken annesinin kaşları kalkmış gülmeye başlamıştı. Kızı bunu söylemediği için mi böyleydi. Otuz yaşında işinde gücünde kadına ne diyeceklerdi. Neden böylesine daralmıştı. “Çok sevindim kızım, bunun için mi üzülüyorsun? Hemen tanışmak isteriz değil mi Ayhan?” “Olabilir,” diye homurdanan babasına gülmeye çalıştı. Gidip Ayhan Bey’e sarıldı. Çirkin kurbağa olduğu zamanlarda bile babası hep onu dünya güzelim diye seven tek adamdı. Şimdi bir başkasıyla paylaşmak istemiyordu. “O da istiyor ama üç hafta Avrupa’da olacak. Geldiğinde yemeğe çağıralım mı?” “Olur olur hadi bize kim olduğunu anlat.” “Adı Mehmet otuz altı yaşında, işi gücü yerinde biri şimdilik bu kadar tanışınca kendisine sorarsınız.” “Ben zaten iki üç haftadır dışarı çıkmalarından anlamıştım ki,” annesinin sevinçle söylediklerinden sonra gülümsedi. Üstünden yük kalkmış gibiydi. Türkan’ında aynı anlarda Baran’ı ailesine söylediğinden habersiz hemen kuzeninin yanına gitmek istedi. “Ben bir Türkan’a bakayım. Birlikte dışarı çıkacaktık.” “Tamam kızım git sen git.” Hemen karşı eve gittiğinde amcasının suratının asıkken, Oya yengesinin mutlulukla gülümsemesine anlam veremedi. Türkan’da kızarmıştı. Ne oldu demeye korkuyordu. Amcası da babası gibi homurdanıyordu. Kuzeninin odasına girdiğinde konuya nasıl gireceğini bilemedi. “Baran’ı söyledim annemlere illa ailenle tanışacağım diye tutturdu.” “Haha gerçekten mi? Bende Mehmet’i söyledim o da bugün aileme söylemiyorum diye bana kızdı.” “Kesin ona tamamen güveneyim diye ailemle tanışmak istiyor. Yoksa daha iki üç haftalık ilişki de aileyle tanışacak adam değil o…Hem Avrupa seyahatime de çok bozuldu.” “Mehmet neden istiyor peki…” “O seni çok seviyor.” “Hiç söylemedi.” “Sen söyledin mi?” “Ha..hayır…” Mine karar vermişti. Şimdi güzelce hazırlanacaktı ve sevgilisinin evine gidecekti. Onu çok sevdiğini söyleyemese bile bunu anlasın diye elinden geleni yapacaktı. Bu seyahatte hem sevgilisinden hem de dert ortağı canı kuzeninden ayrı kalacaktı. Türkan’ın sözleriyle bir kere daha kahkaha attı. “Baran illa bu gece birlikte olalım diyor ne yapacağım sen idare eder misin?” “Bende senden aynı şeyi isteyecektim. Mehmet’e gitmek istiyorum.” “Yarım saat sonra kapıda buluşuyoruz o zaman…” İkisi de birbirlerine sevgiyle gülümsediler. Mine hızla evine gelip ne giyebileceğine bakarken Mehmet’i düşünerek seksi mor iç çamaşırı takımı ve yeni aldığı mor çiçekli elbisesini giydi. Sevgilisinin saçlarını salık sevdiğini bildiğinden onlarla hiç uğraşmadı. Sabah ki makyajını tazeledi. Keşke vaktim olsaydı duş alırdım diye aklına yeni gelmiş fikirle dudağını büzdü. İnce bir ceket ve çantasıyla çıktığında salonda çaylarını içen anne babasını öptü. Babasının hala suratının asık olması çok tatlıydı. Türkan ilk Mine’yi patronunun evine bıraktı. Baran’a geleceğini haber verdiğinde kendi de heyecanlandı. Sevgilisinin evine ilk gidişi olacaktı. Otelde yaşadıkları ateşli geceden beri birlikte olmamışlardı. Onu özlediğini bedeninin tepkilerinden anlıyordu. Lüks sitenin içine girdiğinde etrafını inceledi. Navigasyonun hedefiniz sağda dediği bloğa baktı. Dikiz aynasından kendine son kez bakıp arabadan indi. Güvenliğe bilgi verdikten sonra yirmi sekizinci kata çıkacağını öğrendi. Baran’ın onlara haber verdiği belliydi. Hızla ilerleyen asansörün aynasından saçını falan düzeltti. Geldikleri katı belirten sesten sonra derin bir nefes alıp çıktı ve karşısında gördüğü adamla kalbi durdu sanki. Baran direkt kollarından tutup sarılmıştı. Öyle özlemişti ki evinde bekleyememişti. Avrupa seyahatini inanılmaz kafaya takmış ve üç gündür ona birlikte kalalım diye bir yalvarmadığı kalmıştı. Bir kere daha anlamıştı bu kadına aşık olmuştu. Hem de İspanya’daki ilk gördüğünde yoksa böyle olamazdı. Türkan’ında kokusunu çeke çeke sarıldığını anladığında içi coştu. Hafif ayrılıp elinden tuttuğu gibi evine yürüttü. Açık kapıdan girer girmez daha kapı kapanmadan dudaklarını kadınla birleştirdi. İkisi de özlemişti. Tutkuyla birbirlerini öptükten sonra genç adam bacaklarından tuttuğu gibi kadını kollarının arasına aldı. Hiç konuşmadan yatak odasına götürdü. Türkan’ın bedeni yatağa değdiğinde kara gözleriyle adamı süzdü. İkisi de o dakikaya dek hiç konuşmamışlardı. Bedenleri dudakları dilleri söylenecek ne varsa söyleyecek gibiydi. Geç kadın doğrulan adama elini uzattı. Yüreği öyle çarpıyordu ki bir an önce onun olmak istiyordu. “Uzak kalma benden hadi…” Mine, eve geldiğinde gördüğü saygı ve hizmetle kendini evin hanımı gibi hissetti. Hep Mehmet’le geldiği için kendi üstüne almadığı saygıya şimdi çalışanların güler yüzüyle rahatladı. Sevgilisinin yaklaşık iki saat önce evden çıktığını öğrendiğinde arayıp aramamak konusunda kararsız kaldı. ‘Bence arama bakalım gerçekten bu eve gelen ilk kadın mısın? Belki de sana kızdığından başka kadınlara gitti,’ iç sesinin fitne dolu sözleriyle kalbi sıkıştı. Hala sevildiğine inanmadığı hala Mehmet konusunda kendine güvenmediği için bu fikirlerin rahatlıkla aklına geldiğinden habersiz beklemeye karar verdi. Kaçıncısını içtiği çaydan artık zevk almıyordu. Bahçede koltuklarda uzun süre kalmış sonra sıkılmış betonla yere monte edilmiş yataklı salıncağa geçti. Sevgilisiyle bu salıncakta uzun uzun öpüştüğünü hatırladığında utanmanın yanında aldığı zevki bir an önce tekrar yaşamak istedi. “Of neredesin be adam seninle uzun uzun öpüşmek istiyorum.” Mine tam kendi kendine bunlar mırıldanırken bir taksinin evin önünde durduğunu gördü. Kaşlarını çatıp salıncaktan kalktı. Sevdiğinin zar zor arabadan indiğini gördü. İçini korkular salarken sarhoş olabileceği hiç aklına gelmediğinden bir şey olduğunu zannetti. Koştu ve arabadan tam inememiş adama sarıldı. Güvenliklerde yardım etmek istedi. Mehmet genç kadının kokusunu alınca gözlerini azıcık açtı. Hayal zannettiği için elini kaldırıp sevgilisinin yanaklarını tuttu. Gerçekten Mine olduğunu anladığında alaylıydı. “Ooo Mine Hanım’lar da buralardaymış.” “E..Evet! Hem de saatlerdir seni bekliyorum.” “Ne..neden?” “Hadi içeri sokalım seni çok sarhoşsun.” “Ben aşığım sarhoş olsam ne olacak.” “Mehmet!” “Seni ürkütmemek için sustuğum yeter, duyduk duymadık demeyin ulan ben bu zalim kadına aşığım.” “Zalim mi?” “Zalim tabi, ailesiyle tanıştırmaya layık görmüyor beni…” Korumaların kıkırtıları eşliğinde yatak odasına dek getirdikleri adamı yatağa yatırdılar. Ağzında kelimeler kayarak hala Mine’yi nasıl sevdiğini söyleyip duruyordu. Sert patronlarının bile aşktan ne hale geldiğini görmek herkesi güldürmüştü. Onu soymaya çalışan kadını üstüne çekti. Gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüğünde de susmadı. “Korktun değil mi? İşte bu yüzden seni sevdiğimi saklıyordum.” “Korkmadım.” “Neden ağlıyorsun?” “Bende! Bende seni seviyorum.” |
0% |