Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@herdem6060

Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤

Instagram; herdem6060

İyi Okumalar

3.Bölüm

Mine, Türkan'la konuştuğu geceden beri planlarında kendinden beklenmeyecek düzeyde kararlı ilerliyordu. Hayatının hiçbir döneminde internette bu denli zaman kaybetmemişti. Eskiden de sosyal medya veya gereksiz alışveriş sitelerinde geçirilen vaktin kayıp olduğunu düşünürdü. Bu konuda ne kadar haklı olduğunu deneyimleyerek anlamış oldu. İnsanların nasıl saatlerini internette öldürdüğünü anlam veremedi.

On beş günde topuklu ayakkabıyla yürümeyi öğrenmiş, güncel magazin konularında az çok bilgilenmişti. Türkan ile iki defa iş çıkışı alışveriş merkezine gidip, elbise iç çamaşırı falan bakmıştı. Saçlarının rengini değiştirmek isteyince kuzeni karşı çıkmış, simsiyah doğal saçların ikisi içinde velinimet olduğunu söylemişti. Onun fikirleri her zaman önemliydi ama şu dönemde kuzeni ne derse uyguluyordu.

Sürekli erotizm kokan kitaplar okuyordu. İçindeki azgın kadını uyandırmak için elinden geleni yapıyordu. 'Sen iyice kudurdun,' diyen iç sesinin sürekli utandırmasına rağmen vazgeçmiyordu. Bu işe baş koymuştu ama şu yaşına dek oturan kişiliği ve alışkanlıkları da vardı. Evde gözlüklerini olabildiğince kullanmıyordu. Sırf alışkanlıktan kullandığı gözlükleriyle gönül bağı mı vardır nedir sanki gözlükleri olmayınca kendini çıplak hissediyordu.

Gözlüğünü bırakmak topuklu ayakkabı giymekten zor olmuştu. Kimse anlamasın diye iş yerinde ve ailelerinin yanlarında aynı giyinip, aynı davranıyordu. Bir hafta sonraki cumartesi akşamı bu sefer Türkan'ların terasta program yaptılar. Hem orada projeksiyon cihazı ve perde vardı. Birlikte perdeye yansıtarak film seyrediyorlardı. Bu sefer semaver yerine içkiler deneyeceklerdi. Türkan votka, şarap, viski, cin almıştı. Aslında babamın zulasını patlatmak lazımdı ama anlamasınlar dedim diye de dalga geçmişti. Türkan içinde bu olay bir aktivite kafasını dağıtan bir durum haline gelmişti. İçkili koktey yapmayı bilmediklerinden bir sonraki hafta sonu bir yere gidip, deneyeceklerdi. Hem Mine'yi direkt süsleyip püsleyip piyasaya atamazdı. İçkileri denedikleri gün 1971 yapımı, Çılgın Bakireler filmini açmıştı. Mine içkileri denedikçe açılmış, durgun her olaya akıl küpü bilgin haliyle yaklaşan en çok da hayattan vazgeçmiş kadından çıkmış, film üzerinden espriler yapan kahkahalar atan capcanlı bir kadın haline dönüşmüştü. İçkilerden de en çok enerji içeceği ile yapılan votkayı sevmişti.

En önemli konulardan biri de gideceği gece kulübünün neresi olacağıydı. Öyle alelade bir yer olmaz demişti Türkan ve yeri bana bırak demişti. Makyaj yapmanın bu denli teferruatlı olduğunu bilse asla kuzeninin eline düşmezdi. Fondöten ve BB, CC krem arasındaki farkı pek anlayamadı. Rimel sürdükten sonra gözlerini çok beğenmişti. Bu yüzden ilk rimel sürmeyi öğrendi. Hemen hemen her akşam topuklu ayakkabı ile yürüme makyaj yapma gibi denemeleri birlikte yaptılar. Bir tek kırmızı ruj bile onu çok değiştirdi.

"Kızım ben sana diyorum çok güzelsin diye şuna bak sadece rujla dahi seksi bir kadına dönüştün. Tabi şu pala dayı bıyıklarından kurtulmamız lazım önce," diyerek her gün söylediği sözleri tekrar etti. Mine'nin güzel olduğunu kabullenmesi için elinden geleni yapıyordu. Her şerde bir hayır vardır diyorlardı. Bu olayın hayrının da Mine'nin bir daha o çuvalların içine girmemesi, kitap ve film arşivinden çıkıp modern çağa ayak uydurmasını istiyordu.

O da çok kitap okuyordu, en az onun kadar film seyrediyordu. Ancak kuzeni gibi hayattan kopmuyor, arkadaşlarıyla zaman geçiriyor, eğleniyor, kendini iyi hissedeceği kıyafetler giyiyordu. İlk gözlük kullanmaya başladığında hem mahallede hem de okulda o kadar çok dalga geçmişlerdi ki, Mine içine kapanmış kimseyle arkadaşlık etmemişti. Hep kimsenin onu sevemeyeceğini düşünüyordu. Oysa öyle donanımlı öyle iyi yürekli becerikliydi ki onunla birçok kişi arkadaş olabilirdi. Kimseye yaklaşmayanın Mine olduğunu herkes kabullenmişti.

Bu hafta alışveriş merkezine gittiklerinde dar paça bacaklarını tamamen saran bir Jean denetmişti. Mine'nin bedenin 46-48 değil de 40-42 civarı olduğunu anlamış oldular. Ben bunu nerede giyeceğim dışarda dolaşamam itirazlarına rağmen beyaz ve pudra rengi değişik iki bluzla birlikte o jean pantolonu Türkan zorla aldırmıştı. Sanki eskiye oranla dışarda daha rahat hareket ediyordu. Bu da çok hoşuna gitti. Balat'ta bildikleri bir yere canlı müziğe gideceklerini söylediklerinde Belgin Hanım az kalsın içtiği suyu püskürtecekti. Kızı bir akşam dışarı çıkacaktı inanılır gibi değildi. Karşı ev hariç hiçbir yere gittiğine şahit olmadığı kızının eğlence mekanına gidecek olmasına çok sevindi. Gençliğini yaşasın, gezsin tozsun istiyordu.

O gün aldıkları Jean ve bluzu giymiş, saçlarını at kuyruğu yapmış ve üzerine ayaklarına dek gelen uzun hırkasını giymişti. Evden çıkarken gözlüklerini takmıştı ama yolda çıkaracaktı. Evlerine çok uzak olmayan mekana geldiklerinde Mine çok tedirgindi. Birilerinin onu tanımasından bir şey söylemesinden çekiniyordu. Türkan onu doğru bara götürdü. Bugün bol bol kokteyl deneyecekler ve böyle yerlerde nasıl davranması gerektiğini gösterecekti.

"Herkese öcü görmüş gibi bakmayı keser misin?"

"Türkan baksana kız resmen adamın üzerinde oturuyor."

Türkan kuzeninin suratına bakıp, kahkahalarla gülmeye başladı. Daha başkalarının yaptıklarına şaşıran kızın bir gece de tanıdığı adamla birkaç saat sonra yatacak olması düşüncesi daha ütopik gelmeye başladı. Kesinlikle böyle bir gece olmayacaktı. Onu destekliyormuş gibi gözükmesinin tek nedeni Mine'nin kendine güveninin yerine gelmesi ve güzelliğinin farkına varmasını sağlamaktı.

"Ne var bunda kız sevgilisiyle cilveleşiyor."

"Normal yani..."

"Aslında benim içinde normal değil ama işte, yapanı da yadırgamıyorum. Alıştım sanırım."

"Hımm anladım."

"Ee nasıl buldun bu içtiğin kokteyli."

"Güzel hafif en azından," derken diğer kadehten bir yudum aldı. Değişik üç kadeh sipariş ettiklerinden sırayla hepsini deniyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde Mine'nin ortama alıştığını anlayan Türkan artık o gerçekleşmeyeceğini düşündüğü tek geceyi sordu.

"Ne zaman gerçekleşecek gizemli tek gecen karar verdin mi?"

"Haftaya düşünüyordum ama regli olacağım. Ondan sonraki hafta olabilir."

"Sen yere karar verdin mi?"

"Maslak'ta yeni açılan bir mekân varmış. Kızlı erkekli şovları olan genelde belli bir kesimin üstündeki insanların gittiği bir yer, paran yeter inşallah."

"Ne kadar gider mesela?"

"Ne bileyim bir kokteylin 400-500 lira olduğunu falan söylüyorlar. Bende daha gitmedim."

"Biliyorsun ben hiç doğru dürüst para harcamam birikimim var."

"Bilmez miyim? Kıyafet ve ayakkabını mutlaka iyi bir markadan almalıyız. Bu da en az iki maaşın demek."

"Tamam haftaya kıyafet işini halledelim mi? O kadar gezdik hiçbir şey beğenmedin."

"Bedenine göre giyinsen beğenirim. Kızım harbi çok seksi bir vücudun var. Valla değerini bilmiyorsun."

"Abart abart!"

"Şimdi Kardashian'dan güzel vücudun var diyeceğim, sen bana o kim diyeceksin. En iyisi Neriman KÖKSAL'dan bile güzel vücudun var deyim," kahkaha atarak kadeh kaldırdı. Mine de bunu duyunca gülümsedi. Yeşilçam'daki en güzel kadınlardan birine mi benziyordu yani itiraz etmedi gerçek olmasa bile bunu duymak kendini iyi hissettirdi. Sanki biraz açılmıştı.

Gülümseyerek barın camlarından kendini incelemeye başladı. Göğüsleri ve kalçaları büyük incecik bir beli vardı. Sonra ona iğrenerek bakan bir kadın gördü. Başını eğdi, kuzeni sevdiği için onu güzel görüyordu. Yavaş yavaş yüzü düşerken konuyu değiştirmek için iş yerinden konuşmaya karar verdi. Oysaki o gördüğü kadın arka tarafta yiyişen bir çifte öyle bakıyordu. Kendi üzerine alındığından habersiz üzgünce sorular sormaya başladı.

"Değişim için hazırlıklar tamam mı?"

"Neredeyse hazır, Mehmet Bey yurda dönmüş. En fazla on güne patronum değişecek."

"Nasıl biri Ahmet Bey gibi olmaz tabi."

"Yok ailece çok iyi insanlar, Mehmet Bey'de Miraç Bey'de aynı babaları gibi çalışanlarına saygılı hakkını veren patronlar sadece Ahmet Baba'yı çok özleyeceğim."

"Adamcağız yoruldu, hem hasta emekliliğe ayrılmak istemekte haklı."

"Öyle! Sen patronları hiç görmedin değil mi? Tabi yapılan iftar programlarına, kuruluş yıl dönümü kutlamalarına dahi gelmediğin için nereden göreceksin. Eminim sosyal medya ya da internetten bakmak aklına bile gelmemiştir."

"Boşuna kızarak konuşma kaşlarını da çatma, ben arşiv dosyalarımla mutluyum."

"İnsan kimlerle çalışıyorum diye hiç mi merak etmez, internetten olsun nasıl bakmaz ya?"

Mine sadece omuz silkti. En tepedeki adamların onunla ne işi olurdu ki, işini en güzel şekilde yapıp maaşını hakkıyla kazanmak için uğraşırdı. Zaten şirket binasına girer girmez hemen iki kat aşağıya odasına giderdi. Yemek için bile dışarı çıkmazdı. Dışardan yemek söyler yerinde yerdi. Patronları görüp ne yapacaktı? Geceyi bol bol sohbet ederek geçirdiler, Türkan kuzeninin bu hallerinden çok memnundu. Onu her zaman çok sevmişti ve hep iyi mutlu olmasını istiyordu.

On gün sonra yapılacağı düşünülen değişim töreninin Cuma günü olacağını öğrendikten sonra Türkan gece gündüz çalıştı. O yüzden Mine ile görüşememişti. Mehmet'i tanıyordu ancak yine de alışmak zaman alacaktı. İlk alışması gereken değişiklik Ahmet Bey Cuma gününden Adana'ya gittiğinden cumartesi günleri çalışmazdı. Mehmet cumartesileri çalıştığı için onun şirkette olduğu günlerde mutlaka kendisinin ya da diğer sekreterlerden birinin kalmasını istemişti. Türkan kimseye güvenemeyeceğinden her cumartesi çalışacağını kabullenmişti.

Ahmet Bey ile baba kız gibi olmuşlardı. Daha nahif kızım diyerek hitap eder güler yüzlüydü. Mehmet de kibar saygılıydı ama çok suratsızdı. Hiç gülmüyor resmen istediği işleri sıralarken ültimatom verir gibiydi. Karşı çıkılmaz soru sorulmaz tavrından dolayı genelde tamam diyerek geçiriyor, uygun olmayanları söylemekten çekiniyordu. Bu da stresli çalışmasına neden olmuştu. Adam çalışan robottan farksızdı, hiç yorulmuyordu. İşler söz konusu olduğu zaman rakip şirketlere hiç acımadığını fark etti. Ahmet Bey, vicdanlı onlarda ekmek yesin bizde gibi bakış açısıyla çalıştığından en çok zorlandığı konu bu olmuştu. Mehmet'in hırsı gözünü kör etmiş gibiydi.

İstanbul'a gelip, işlerin başına geçeli üç hafta olmuştu. Türkan'dan çok memnun kalmıştı. Gerek iş disiplini gerekse profesyonel yaklaşımıyla tam sırtını dayayacağı asistandı. Tabi giyimi kuşamı adı gibi Türkan Sultan'a benzeyen haliyle bir kadın olarak da dikkatini çekmiyor değildi. Ancak bu iş ile aşkı karıştırmasına sebep olacak bir beğeni değildi. Daha çok takdir ediyordu. Cumartesi günü için izin istediğinde o da çalışmamaya karar verdi. Hem o da Miraç'ın ve arkadaşlarının teklifini kabul edip, biraz eğlense fena olmazdı.

Mine sabah gözlerini açmakta zorlandı. Gece bölük pörçük uyumuştu. Büyük gün bugündü. Planı hazırdı. Ailesine Türkan ile Sapanca'ya gideceklerini ve geceyi orada geçireceklerini söylediler. Kahvaltıdan sonra dışarı çıkacaklardı. Öğleden sonra güzellik merkezinde randevuları vardı. En az beş saat orada zaman geçireceklerini düşünüyorlardı. Ondan sonrada Türkan ile bir yerde yemek yiyecekler ve saat 22.00'da onu gece kulübüne bırakacaktı. Kuzeni de bir arkadaşında kalacaktı. Sabah da Sarıyer de buluşacaklar birlikte kahvaltı edip, öğleden sonra eve döneceklerdi. Planları istedikleri gibi gitmezse diye Türkan çok tedirgindi.

Kırmızı dantelli iç çamaşırlarını elbisesini ayakkabılarını bir çanta yaptı. Ertesi gün giyinmek için bir takım kıyafette koyduktan sonra derin bir nefes alarak ailesiyle kahvaltı yapmaya indi. Kendini bir tuhaf hissediyordu. Mutfağa girdiğinde annesinin neşeli haline gülümsedi. Ah anneciğim benim, yıllardır benim için bu denli üzüldüğünü nasıl fark edemedim, seni çok üzdüm. Sırf sen mutlu ol diye bundan sonra tatillere çıkacağım diye içinden konuştu. Belgin Hanım sürekli konuşuyordu. Eşi Ayhan Bey de mutluydu.

"Kızım programınızda neler var?"

"Türkan bu ara çok yoruldu ya, otelin SPA merkezi çok iyiymiş. Genelde orada vakit geçirmeyi düşünüyoruz. Masaj falan işte..."

"Oh oh bol bol dinlenin güzel kızım," diyen annesine içinden yalan söylediği için özür diliyordu. Boğazından tek lokma geçmedi. Ailesinin yanında biraz daha kalıp, duş alacağım diye kalktı. Ailesinin bu sevincini gördükçe onları ne kadar üzdüğünü görüyor, neşeli sorularına cevap vermekte zorlanıyordu. Türkan gelir gelmez çıktılar. Çantaları kuzeninin arabasına yerleştirdikten sonra tuttuğu nefesini bıraktı.

"Yengem çok mutlu!"

"Türkan annem benim yüzümden ne kadar çok üzülüyormuş."

"Bunu yeni mi fark ediyorsun. Hatırlıyor musun? Üniversite ikinci sınıfa kadar sürekli seninle dışarı çıkmak ister, düğünlere götürmek ister, günlere onunla gelmen için bile yalvarırdı. Selen ablanın düğünü için sana kıyafet almıştı. Giymen için yalvarmıştı. Bunun için kavga etmiştin, giymeyeceğim ya da hiç gitmiyorum diyerek kendini odana kapatmıştın. O gün Belgin yengem düğün boyunca ağladı. O günden sonrada sana hiç ısrar etmedi. Sende gittikçe daha çok içine kapandın."

Mine, kuzeninin anlattıklarıyla gözleri doldu. Annesinin yıllarca ona ne kadar yalvardığını hatırladıkça boğazı düğümlendi. Yalvaran ona destek olmaya çalışan sadece annesi de değildi oysa Türkan'da dışarı çıkalım, şunu yapalım bunu yapalım diye çok ısrar ettiği olmuştu. Şimdi fark ediyordu. Yıllardır kimse ondan bir şey istemiyordu.

"Sen ne zaman vazgeçtin?"

"Lise mezuniyet balosuna gelmen için günlerce ikna etmeye çalışmıştım. Bir şekilde geleceğine dair umudum vardı. O gün gelmedin, nasıl geçtiğini sormadın bile..."

"Ö..özür dilerim."

"Boş ver geçti bitti, bugün yepyeni bir Mine doğuyor."

Mine sesini çıkarmadı. Türkan onun bundan sonra tamamen değişeceğini düşünüyordu. Bu mümkün olsa keşke ama olmazdı. Güzellik salonuna geldiklerinde hemen işlemler başladı. Mine kaşlarını aldırırken çığlık çığlığa ağlamamak için üstün bir çaba sergiledi. O kadar çok canı yanmıştı ki bir daha asla aldırmayacağını düşündü. Bıyıklarını ancak ağdayla alabileceklerini söylediklerinde korkudan ölecekti. Türkan güzelleşmek meşakkatli bir iş acı çekmek bu işin şanındandır diye sürekli dalga geçiyordu. Bıyıkları iki hareketle alınmıştı ama bu sefer kendini tutamamış gözlerinden yaşlar inmişti. Yüzüne buhar tutulup, maske yapıldı. Manikür pedikürden sonra ince uzun tırnaklarına kırmızı oje sürüldü. Sıra saçlarındaydı. Babası izin vermediği için beline dek gelen saçlarını kestiremiyordu. Türkan'ın kuaförü Rıza saçlarını tutup tutup atarak söylenmişti.

"Bu ne Kezban mısın kızım sen deyip," önüne oturttu. Sandalyeye oturunca neredeyse yerlere değen saçlarına hala kötü kötü bakan adamdan çekinmişti. Türkan kıskıs gülüyordu. Mine'nin bu ne biçim erkek diye düşündüğüne adı gibi emindi. Turuncu çiçekli gömleği belinden düşecek gibi duran pantolonu ve sürekli söylenen haliyle Rıza kuzenine oldukça şaşırtıcı gelmişti.

"İznin olursa saçlarının iki karış kadarını kesip, Saçım Saçın Olsun Kampanyası için kesmek istiyorum," dediğinde Mine'nin şaşırdığını gören adam oflayıp pufladı. Sessizce o nedir diye sorsam mı diye aklından geçirirken, yumuşakça gelen açıklamayla gülümsedi.

"Kanserli hastalara gerçek saçtan peruk yapmak için saç bağışı olan bir kampanya neredeyse tüm kuaförler gönüllü çalışıyoruz."

"Öyle mi? Tabi ki kesebilirsin."

Rıza bir toka alıp keseceği kadar olan yeri bağladı. Kestikten sonra da mutlulukla çırağına verdi. Ondan sonra etrafında döne döne kesimini bitirdi. Şimdi saçları kürek kemiğinin hizasındaydı. Önüne perçem de kesilmişti. Bu geniş alnını kapatmış, yüzüne çok yakışmıştı. Rıza saçlarının kendi kalınlığı ve parlaklığını öve öve bir olmuştu.

"Kız Türkan senin adın Türkan ama kuzenin sultanımıza daha çok benziyor en az onun kadar güzel," diyen Rıza'ya şaşkınca bakarken kuzeninin söyledikleri ile aynadan gözlerini ayıramamıştı.

"Hayır o Mine MUTLU canım, sultanımızı kimseye bırakmam," kahkaha atmıştı. Şişe gözlükleri olmayınca kaşları bıyıkları alındıktan sonra resmen yüzü ortaya çıkmıştı. Makyaj bile yapılmadan yüzü gözü kendine bile çok güzel gelmişti. Cildi resmen yenilenmişti. Doğru dürüst güneş görmediğinden yüzü de bedeni de bembeyazdı. İlk defa bu beyazlık hoşuna gitti. Resmen parlıyordu. Uzun uzun aynada kendini inceledi.

Türkan'ın ısrarları ile kırmızı renkli elbiseyi aldıklarına hala pişmandı. Göğüs çatalının altından yukarıya doğru çıkan dekoltesini düşündükçe utançtan kızarıyordu. Asla çok eğilmemeliydi. Göğüsleri tamamen ortadaydı. Belinin inceliğini olduğu gibi ortaya çıkaran elbise bollaşarak diz kapaklarının hemen üzerinde bitiyordu. İki bacağının üzerinde olan küçük yırtmaçlarda başka bir seksilik katmıştı. Sekiz santimlik topuklu ayakkabılarını giydiğinde makyaj için hazırdı. Kabinden çıktıktan sonra niye herkesin ona kötü değil de değişik baktığını anlamasa da başını yere eğdi. Duyduğu çığlıkla olduğu yerde sıçradı.

"Aman Allah'ım!"

Loading...
0%