@herdem6060
|
32. Bölüm Mahir çıldırmak üzereydi. Neredeyse ülkenin bütün şehirlerinde olan güvenlik şirketleriyle ilgilenmek, eğitimlerini takip etmek onu yeteri kadar yorarken birde annesiyle uğraşıyordu. İstanbul’a yanına geleli iki gün olmadan derdini anlamıştı. Şu meşhur arkadaşının kızıyla tanıştırmak için dünden beri akşama yemeğe çıkacağız unutma diye yüz kere aramıştı. O da yaşının geçtiğinin farkındaydı. Ancak sırf yaşım geçti diye de evlenecek değildi. Bunları düşünürken aklına yine o güzel yeşil gözlerin gelmesine anlam veremese de o yemeğe gidecekti. Esme Hanım’la uğraşmaya değmiyordu çünkü hep o galip çıkıyordu. Akşama kadar şirkette zaman geçirdi. Aslında bu gerginliğini atmak için Mehmet’le sıkı bir antrenman yapması güzel olurdu. Hem ne zamandır ikisi de sabah koşuları hariç ringte iyi bir maç yapmamışlardı. Gece sinirleri daha çok bozulacağına göre bu planını yarın sabah gerçekleştirse fena olmazdı. Telefonunu eline aldığında gülümsedi. Kesin Mehmet küfür edecekti. “Sabahtan beri on kere aradın. Ne var yine?” “Aşk olsun gardaşım, ben seni özlüyorum.” “Mine aramıyor bu kadar…” “Yengemde çok ilgisizmiş, sen ondan ayrıl aşkım ben sana ilgi gösteririm.” “Ağzından yer alsın lan.” “Haha haha ulan mum etti ya seni.” “Mahir işim gücüm var.” “Bizde boşuz sanki…” “Hay senin ağzına sıçayım emi, ne istiyorsun?” Mahir kahkahalarla gülmeye başladı. Bu hayatta en çok sevdiği şeylerden beri Mehmet’i sinir etmekti. Gardaşı kızgın yapısının altında sevdiklerine sonsuz anlayışlı iyi adamdı. Güvendiği birkaç kişiden biriydi ama kimse o olamazdı. Şu an bu hayatı yaşıyorsa dedesi ve gardaşının çok emeği vardı. O aileden zengin bir adam değildi. Ne kazandıysa kendi yapmıştı. Normalde salon beyefendisi olan dostunu bir tek o küfür ettirebiliyordu. Onlar Adanalıydı. En usturuplu büyüyeni bile sinirlendiğinde akla hayale sığmayacak küfürler edebilirdi. Adana’nın havasından mı suyundan mı bilinmez ama onlar için küfür bir kültürdü. “Akşama yanımda gelmeye ikna edemedim. Yarın sabah benim eve gel de ringe çıkalım. Bayadır yakışıklı yüzünü dağıtmıyorum.” “Bakarız.” “Ah kalbimi kırıyorsun ama aşkım.” “Hay senin kalbini sikeyim.” Yüzüne kapanan telefonla bir kere daha kahkaha attı. Neyse biraz olsun morali yerine gelmişti. Şimdi eve gidip, anacığının isteğine göre hazırlanmalıydı. Korumalar eşliğinde evine geldi. Anasının küçücük çocuk gibi sulu sulu öpücüklerle onu karşılamasına bir yanı sıcacık olurken bir yanı homurdanıyordu. Korumaların yanında onun ebatlarında adama yapılacak iş değildi ama Esme Hanım onu hala çocuk gördüğünden yer mekan fark etmeden istediği gibi seviyordu. Eve gelince duşunu aldı. Gri takım elbisesinin içine siyah gömlek giydi. Yeleğini de giyip düğmelerini ilikledi. Kısa saçlarını eliyle düzeltip, saatini taktı. Parfümünü sıktıktan sonra kendine baktı. Öyle yakışıklı bir adam değildi ama gerek boyu gerek duruşuyla her zaman dikkat çekerdi. Nedendir bilinmez kadınlara karşı hep mesafeli ve görmezden gelmeyi tercih ederdi. Bu da karşı cinsi cezbediyordu. Bilinçli yapmıyordu. İşi gereği hep erkek ortamlarında olduğundan mıdır nedir? Kadınlar onu geriyordu. Hava sıcaktı. Ceketini omzuna atıp, annesinin yanına indi. Güzel anacığı da çok şık giyinmişti. Uzun mavi eteğinin üzerine giydiği beyaz bluzu ve aynı renk ceketiyle çok şıktı. Anacığının hakkını asla ödeyemezdi. O yüzden değil miydi zaten kırmamaya çalışması, her dediğine boynunun kıldan ince olması. Mekana geldiklerinde deniz kenarında bekleyen üç kişilik aileye doğru yürüdüler. “Hoş geldiniz?” “Hoş buldum Emine’m! Adem Bey nasılsınız? Sizi oğlum Mahir’le tanıştırayım.” “Merhabalar!” “Bu da benim büyük kızım Damla!” Mahir uzun boylu manken gibi olan kadına baktı. Elini uzatırken kadının omuzlarındaki sarı saçlarına koyu kahve gözlerine ve yüzüne baktı. Yüzünü buruşturmak istedi. Bu kadar uzun tırnaklardan ve aşırı makyaj yapan kadınlardan hiç hoşlanmazdı. Elini çekerken kadının avucunun içini okşamasını da anlamamış gibi yaptı. Üzerine giydiği süper mini elbisede gözlerini gezdirdi. Sanırım seksiliğiyle beni etkileyeceğini düşünüyor diye aklından geçirirken, Adem Bey’in tam karşısına geçti. Annesinin karşısındaki genç hanımı tanımaya çalışan heyecanlı hallerine burukça gülümsedi. Boşuna bir çaba olduğunu en fazla yarım saate kendisi de anlayacaktı. Masadaki tek erkekle sohbet etmeye başladı. Damla’nın bir iki defa babişko diyerek sohbete girme çalışmalarına aldırış etmedi. Emine Hanım mahcupça konuşmaya başlayınca böyle bir anneden böyle bir kız nasıl olmuş diye düşünmeden edemedi. “Küçük kızım işten geç çıktığı için direk buraya geliyor. Sanırım birazdan da burada olur. Siparişlerimizi o gelince versek olur mu?” “Olur Emine’m!” “Ah geldi minik yavrum benim.” “Küçülsün de cebime girsin,” diye homurdanan Damla’ya dikkatle baktı. Kız kardeşini kıskanıyor ve içi kötü bu kadının, güzel anneciğime asla gelin olmaz diye aklından geçirirken masanın başına gelen genç kadına baktı. Tam ayağa kalkacakken inanamadı. Şehbal! Neredeyse bir aydır bir iki kere şirkette gördüğü kadının burada olması kader miydi? “Merhabalar öpeyim efendim.” Şehbal annesinin elini mi öpmüştü. Peki bu neden onun hoşuna gitmişti, ona uzatılan elle mecburen ayağa kalktı. Öyle şaşırmıştı ki tepki veremedi. Sanki yeni tanışıyorlarmış gibi davranmasına kaşlarını çattı. “Şehbal ben!” “Mahir!” Aynı şekilde karşılık verdi. Yerine geçerken kırmızı kalem etek elbisesinin kalçalarını ne denli seksi gösterdiğinden haberi var mıydı? Güzel yeşil gözlerinin buğulu olmasını neye yormalıydı. Yerine geçtiğinde yüzündeki ölçülü makyajıyla çok güzeldi. Damla’nın bir iki defa kardeşine laf sokmasına da anlam veremedi. Emine Hanım’ın bu duruma üzüldüğü belliydi. Ancak Adem Bey tamamen büyük kızından yanaydı. Hiç birbirlerine benzemiyorlar ne boy ne tip ne de karakter olarak diye aklından geçirirken garson geldi. Siparişlerini verdiler. Damla’nın sorularına kısa kısa cevaplarla karşılık verdi. “Mahir Bey kaç yaşındasınız?” “Otuz Altı!” “Öyle mi bende otuz olacağım. Ne iş yapıyorsunuz?” “Büyük şirketlerin güvenlik sistemlerini kuruyoruz ve elemanlarını karşılıyoruz.” “Ben şu an çalışmıyorum.” Masadaki herkes sessizce Damla’nın sorularını ve Mahir’in karşılıklarını dinlerken bu durumdan adam rahatsız oldu. Şehbal’in hiç ona bakmamasına da canı sıkıldı. Kendi ister istemez göz ucuyla hep minik fareye bakıyordu. Annesinin gülümseyen yüzüne kıyamadığından hala Damla’nın konuşma çabalarına karşılık veriyordu. Yemekler geldikten sonra da Şehbal kafasını yemeğe gömmüş, çatalıyla oynuyordu. Hem neden tanıştıklarını saklamıştı. Hakan lavuğunun karşılarına çıktığı günün sabahında samimi olmasalar da kavga da etmemişlerdi. Şirkette ilk karşılaştıkları günde öyle güzel gülümsemişti ki yeşil gözlerinde ormanları görmüştü. Genelde üç kişilik yemek yiyen adamın iştahı kapanmıştı. Şehbal yemeyince onunda yiyesi gelmemişti. Bu hayatında bir ilkti. Kimse için yemekten vazgeçmezdi. Başını deniz tarafına döndü. Belki bu sayede Damla konuşmayı bırakırdı. “Esme teyze izninizle ben bir lavaboya gidip, geleyim.” “Tabi kızım!” Mahir direkt başını döndürdü. Annesine olan saygılı tavırlarıyla resmen karışmıştı. Kadından hoşlandığını anladığı zaman kaç yaş büyüğüm çoluk çocukla uğraşamam diye uzak kalmıştı. Ancak otuz yaşındaki ablasından daha olgun daha saygılı halleriyle yanlış karar verdiğini anladı. O gün kahvaltıda ondan ilgi beklediğini fark edince bütün kadınlara yaptığını ona da yapmıştı. Görmezden gelmek yokmuş gibi davranmak onun için en kolayıydı ama şimdi pişman oldu. O pişmanlıkla aniden ayağa kalkınca şaşkın bakışları umursamadan annesine baktı. “Acil bir görüşme yapmam lazım. Kusura bakmayın.” Kimsenin cevap vermesini beklemeden çıkışa doğru yürüdü. Sonra yine ani bir kararla lavaboların olduğu koridora girdi. Kadınlar tuvaletinin önünde beklemeye başladı. Onun o mahsun gözlerini görmek istemiyordu. Onun tanıdığı minik kadın sert bakan ona diklenen gözleriyle ateş ederdi. Bu halinin sebebi kendisiyse ki öyle olduğuna emindi. Hislerinde yanılmazdı. Bal kadın ondan hoşlanıyordu ve artık aramızda yaş farkı var diye uzak kalmayacaktı. Şehbal kendisini nasıl tuvalete attığını bilemedi. Klozetin kapağını kapatıp, üstüne oturdu. Ağlamak üzereydi. Annesinin ısrarlarına dayanamamış gelmişti. Onu burada ve ablasının eş adayı olarak görmek çok sarsmıştı. Sanırım hoşlandığı adamları ablasına kaptırmak kaderinde vardı. Artık kabullenmişti. Ablası gibi güzel seksi dikkat çekici bir kadın değildi ama hiç mi sevilemezdi? O mu hep yanlış adamları seçiyordu yoksa beğendiği kimse onu sevmeyecek miydi? ‘Saçmalıyorsun,’ iç sesi ne kadar böyle dese de o gerçekten artık kabullenmişti. Ablası ondan en az on beş santim daha uzun ve dikkat çekici bir vücuda sahipti. Kendisine güzel ya da sevimli denilebilirdi. Ama asla ablası gibi seksi denmezdi. ‘Demek ki Damla doğru söylüyor, erkekler masum sevimli kadınlar değil. Cazibeli seksi kadınlar seviyordu.’ Damla’nın onun özgüvenini kırmak, sürekli onu küçümsemek için söylediği sözler gözlerinin önüne gelirken gözlerinden akmasını engelleyemediği yaş yanaklarına doğru yol aldı. ‘Bu geceyi bitir eve git istediğin kadar ağla yarın cumartesi, kırgın halini belli etme anneni üzme.’ İç sesi doğru diyordu. Annesi üzülürdü Hemen yanaklarındaki yaşları sildi. Ellerini yıkadı. Akan göz makyajını tazeledi. “Hadi sen çok güçlüsün. Ağla ama eve gidince ağla.” Aynadaki yansımasına tembih edercesine konuştu. İçeriye bir kadının girmesiyle dışarı çıktı. Mahir’i görünce durdu. Arkası dönüktü. Telefonuna bakıyordu. İlk önce heyecanlandı. Beni bekliyor olabilir mi? Sonra bu fikrinden utandı o ablasının flörtü sayılırdı. Masa da kimseyi umursamadan ablası onunla flört etmişti. Omuzlarını dikleştirdi. Derin bir nefes aldı. Topuk seslerine dönen adama bakıp, başını eğdi. Yanından geçerken kolundan tutmasını ne çok isterdi. Ancak Mahir bir şey yapmamıştı. Gözleri tekrar doldu. Kolundan çekilince çığlık atacaktı. Sırtı duvara gelirken üzerine eğilen adamla gözlerini kapattı. “Şehbal!” “Ya..yapma!” “Sadece annemi kırmamak için bu yemeğe katıldım.” “Bana neden açıklama yapıyorsun.” “Neden tanışıklığımızı sakladın.” “Ablam kıs…kıskançtır, yanlış an..anlayabilirdi.” “Bana ne ablandan…” “Evlilik için ablamla tanışmaya geldin sen.” “Tekrar söylüyorum sadece annem istediği için buradayım. Evlilik gibi bir niyetim yok. Hem böyle bakma bana.” “Na..na..nasıl?” “Kırgın… Öfkeli ol, kız bağır yine hakaret et ama böyle kırgın bakma bana!” “İçeri geçelim. Annem merak eder.” “Konuşmamız bitmedi içeri geçmeyeceğiz!” “Mahir!” İlk defa ona adını söylüyordu. İsmi ne güzel çıkmıştı bu küçük ağızdan gülümsedi. Onun gülüşünü öyle herkes göremezdi. Hatta kahkaha attığını doğru dürüst kimse bilmezdi. Sadece Mehmet ve birkaç arkadaşının yanında ya da yeğenleriyle oyun oynarken kahkahalarını serbest bırakırdı. Göz bebekleri titreyen kadına iyice eğildi. Dudaklarının arasında çok az mesafe kalmıştı. “Sen çok küçüksün diye bugüne dek uzak durdum ama olmuyor. Şehbal yarın benimle bir kahve içer misin?” “Ablam!” “Sanki onunla sevgiliymişim gibi davranma.” “O çok güzel ama…” “Sen daha güzelsin.” Mahir’in teselli verir gibi sen daha güzelsin demesine sinirlendi. Zaten bu adama hep sinirleniyordu. İki gün sonra Damla’nın Karan gibi onu da elinden almayacağını nereden bilecekti. Kafası karışmış, üzgündü. Adamın bu yakınlığına sevinemiyordu. Ablasının küçümseyici bakışlarıyla uğraşacak güçte değildi. Çocukluğundan beri bıkmıştı. Ellerini kaldırıp Mahir’i göğsünden itti. Aralarına biraz mesafe koydu. Kaşlarını çatıp sert sesle hiç söylenmeyecek sözleri bir anda söyledi. “Ablamın benden gü..güzel ve dikkat çekici olduğunu uzun zaman önce ka..kabullendim. Merak etme üzülmüyorum. Hoş…hoş...hoşlandığım adamları ona kaptırmaya da alıştım zaten.” “Ne demek bu?” “Lü..lü..lütfen içeride tanıştığımızı belli etme Damla’yla uğraşamam.” Mahir’i şaşkınlıkla orada bıraktı, bacakları titreyerek ailesinin yanına gitti. Damla’nın dikkatli bakışlarını üzerinde hissederken, annesinin nerede kaldın sözlerine gülümsemeye çalıştı. Önündeki suyundan bir yudum aldı. Kendisinden beş dakika sonra gelen adama tekrar bakmadı. Esme Hanıma bayılmıştı. Annesinin geçen yıl Adana’ya gittiğinde karşılaştığı eski arkadaşıyla bu süreçte hiç iletişimini koparmadığı için kadının hep adını duyuyordu ama görmemişti. Annesinin sevdiği kadar vardı. “Bir akşam da evimde ağırlamak isterim Esme sizi…” “Ne dersin oğlum.” “Şehbal Hanım davet ederse olur?” “Şehbal mi?” Mahir kekeleyerek konuşup derdini anlatmaya çalışan, onu ittirip geri püskürten kadının arkasından bakarken sinirlenmişti. Şu saatten sonra beni kimse durduramaz. Bunu Şehbal Hanım’da anlayacak demişti. Gelir gelmez de bu kararını uygulamaya başladı. Tiksindiği bir şeyi söyler gibi konuşan Damla’ya ciddi sinir olmuştu. Şehbal’in güzel yeşil gözlerinin korkuyla bakmasına kıyamadı. Ablasının onunla ne derdi olduğunu anlamadı. Damla’yı dikkate almadığını göstermek için cevap vermeden başını Adem Bey’e çevirdi. Damla’yı yine görmezden gelmişti. Bunu en çok minik fare anlasın istiyordu. “İzniniz olursa Şehbal Hanım’la görüşmek isterim.” “Ee kızımda isterse tabi!” “Ne demek olur baba, bu adam benimle tanışmaya geldi.” “Oğlum!” “Anne evlilik için değil miydi bu buluşma ben Şehbal’i beğendim. O da isterse onunla olmak istiyorum. Esme Hanım ne diyeceğini bilememişti. Oğlunun Delidumrul tarafının yine ortaya çıktığını görüyordu. Ne olduğunu anlamadığından sadece uyarı niteliğinde oğlum demişti. Ancak ağzı açık kaldı. Verdiği cevaba sevinse mi kızsa mı bilemedi. Yine de densiz oğlunun yaptığını toparlamaya çalıştı. “Oğlum senin ayarın yok mu? Bunu daha uygun bir dille söyleyebilirdik. Kusura bakma Emine!” “Kusuru yok, Şehbal ne dersin kızım?” “Ne mi der tabi ki de yok diyecek, hem Şehbal yerini bilir. Böyle bir adamın ilgisinin geçici olacağını, onu elinde tutamayacağını da...” Şehbal aslında olmaz diyecekti. Ancak Damla’nın yine küçümser ses tonu ve her zaman ona dediği gibi onun gibi masum gözüken kadınların erkekleri elinde tutamayacaklarını söylemesinden sonra kafasını gömdüğü tabağından kaldırdı. İlk önce ablasına iğrenerek bakan sert adama sonra Esme Hanım’a ve en sonda hep ablasının arkasında olan babasına baktı. Bu yaşına dek ne yaparsa yapsın, Damla’nın her hareketine göz yuman ona üvey kızı gibi davranan babasına uzun uzun baktı. Kabul etme der gibi babasının kaşlarını kaldırmasıyla kahkaha atmak istedi. Çünkü kabul ederse kıymetli kızı üzülecekti. En son ablasına gözlerini diktiğinde onun küçümseyen gülümsemesine kendi de tebessüm etti. “Olur görüşebiliriz.” “Ne! Ne! Hayır sen sen,” dedi ama babasının uyarı niteliğinde elini sıkmasıyla daha fazla devam edemedi. Damla ayağa kalkıp mekandan gitti. Esme Hanım yapılanın ayıp olduğunu düşündüğü için Damla’nın tepkisine bozulmamaya çalışsa bile bir kadının alenen böyle tepki vermesini hoş karşılamadı. O eski kafalı kadınlardan değildi ama edep ve üsluba önem verirdi. Hem gece boyu dikkat çekmek için yaptığı laubali konuşmalardan da hoşlanmamıştı. Hanımefendilikten kimseye zarar gelmez bunu bilir bunu söylerdi. Emine Hanım çok utandığından sesini çıkarmazken, Şehbal neden kabul ettim. Yine benimle yarışacak, Mahir’i elimden almak için elinden geleni yapacak ve ben bir kez daha seçilmeyen olacağım. Onun cazibesiyle yarışamam derken büyükler arasında dilenen özürlere tepki vermedi. Hafif göz ucuyla bakınca Mahir’le göz göze geldi. Neden o kadar dikkatli bakıyordu ki? Ayağa kalktığını fark ettiğinde kendi de toparlandı. Babasının sert bakışlarına rağmen geri adım atmadan çıkışa yürüdüler. Esme Hanım’ın elini öptü. Arkasından annesine sarıldı, yanağından öpüp fısıldadı. “Üzülme annem!” “Bıktım!” “Biliyorum istersen şimdi vazgeçtiğimi söyleyebilirim.” “Hayır! Onun şımarıklığı kaprisleri yüzünden vazgeçmeyeceksin. Bu sefer olmayacak, hem Mahir senden vazgeçecek gibi değil.” “Ben evime geçiyorum.” Kibarca iyi akşamlar dileyerek arabasına bindi. Hemen oradan uzaklaştı. Eli ayağı zangır zangır titriyordu. Gözlerinden aşağı yaşlar dökülürken birden kahkahalarla güldü. İlk defa biri ablasını değil onu beğenmişti ve bunu çekinmeden ailesinin yanında yapmıştı. Ondan hoşlandığını biliyordu. ‘Hakan belasından kurtardığı için minnet duymayasın,’ iç sesinin ne zaman ondan hoşlandığını hissetse söylediklerine kaşlarını çatıyordu. Hayır onun delici bakışlarını aklından çıkaramıyordu. İlk karşılaştıkları günkü bakışlar utanmasına sebebi olsa da kadın olarak gururuna iyi gelmişti. Hakan gibi takıntılı aşıklar bile Mahir’in o bakışları kadar kendisini seksi hissettirmemişti. ‘Yıllarca Damla sana çocuk gibi gözüküyorsun, ortalama bir kadınsın. Vasat gözüküyorsun, masum bir meleğe benziyor olabilirsin ama asla seksi cazibeli olamayacaksın gibi bir sürü laf söyledi. O yüzden böylesin özgüvenin yok hem o gece Mahir’in bacaklarına ve iç çamaşırına bakınca nasıl yutkunduğunu gördün.’ Kesinlikle öyleydi. O bakışlar içini titretmişti. Adamın dudaklarına ve yutkundukça inen adem elmasına baktıkça ne diyeceğini bilemediğinden hakaret ederek üste çıkmaya çalışmıştı. İlk önce o bakışlardan etkilenmediğini kendine ispat etmek istemişti. Bu düşüncelerle evine geldiğinde direkt duşa girdi. Ertesi gün iş olmadığı için uzun uzun yıkandı. Çıktıktan sonra vücuduna sürmekten bir türlü vazgeçemediği bebek yağını eline aldı. Her yerini aynanın karşısında yağladı. Birkaç dakika yağın çekmesini bekledikten sonra altına siyah dantelli külotunu giydi. İp askılı mavi şortlu geceliğini giydikten sonra telefonunu eline aldı. Damla’nın mesajına istemsiz güldü. Ablası hiç vakit kaybetmiyordu. O adamı elinden alacağım. |
0% |