@herdem6060
|
35. Bölüm “Bak hala sizli konuşuyor, neymiş şartın söyle hadi!” “Yarın akşam benim yemeğe çıkarsan dibinden ayrılmam.” Berra o ana dek sımsıkı tuttuğu eli gevşetti. Sanki adam kaçacak gibi iyice asılmıştı eline ama şimdi yüzünün gülmesiyle birlikte eli de çözüldü. Bu sefer de Miraç bırakmadı. Yüzünün gülmesinden sonra cevabını aldığını düşünen adam artık o eli hiç bırakmayacaktı. Bunu anlayan kadın bu sefer bedenlerini de yaklaştırdı. Baran abisi kızabilirdi. Ancak o aşamayı çoktan geçtiğini düşünerek dudaklarına doğru fısıldadı. “Akşam yedi de evden alırsın beni…” “Alırım!” “Adresi yollarım sana…” “Yolla!” “Miraç!” “Efendim!” “Kimseyle dans etmeyeceksin.” “Seninle!” “Benimle edebilirsin.” “Hep böyle olacaksan, sen hariç kimseyle dans etmem.” “Nasıl?” “Böyle sımsıcak ve güzel bakarsan senden ayrılamam. Bugüne dek uzak duracağım diye çok uğraştım.” “Bilinçli mi uzak durdun yani, ben ne çok üzüldüm biliyor musun?” “Seni kırmıştım, benden nefret ettiğini düşünüyordum. Baran abiye saygıdan uzak dururken bir de ailenle tanışmıştım. Sana yaklaşmamam gerekiyordu. Özellikle benden hiç haz etmediğini gösterirken…” “Körsün sen, ben günlerdir biraz olsun beni gör diye uğraşıyorum.” “Ben sana hep gördüm.” “Hep buz gibi soğuk baktın, bende cesaret bulup sıcak davranamadım.” “Şimdi ne değişti peki…” Berra ne diyeceğini bilemedi. Hem masalarının yanında ayakta el ele konuşmaları artık çok dikkat çeker olmuştu. Lavaboda o kadınları görmediğinden kimler olduğunu bilmiyordu ama Miraç’ın kime ait olduğunu herkese gösterme derdindeydi. Alt dudağını ne diyeceğim diye düşünürken ısırdığından habersiz adama bakakaldı. ‘Zaten birbirinizi anladınız. Türkan doğru söylüyormuş, o da senden hoşlanıyormuş. Sende hoşlanıyorsun hatta aşık oldun. Kıskandın bunu hissettirdin zaten,’ iç sesi kıskandığını söyle demek istiyordu ama diyemezdi. Ancak dürüst olmak her zaman kazandırırdı. “Lavaboda kızın biri senle dans edip, senin sevgilin olmayı planlıyordu. “ “Hımm!” “Ne hımm!” Miraç kahkaha attı. Bu kadın onu kıskanmıştı. Kendisi iki aydır deliriyordu. Ondan uzak duracağım diye kafayı yemek üzereydi. Belinden tuttuğu gibi kendine yasladı. Günlerdir yapmak istediğini yapmak için eğildi. Sarışının alnına dudaklarını bastırdığında bir süre öpemedi. Bedeninin titrediğini hissettiğinde küçük bir öpücük kondurdu. Kafasını kaldırdığında abisi ve Mine’nin onlara gülerek baktığını gördü ve göz kırptı. Berra’nın kızarmış yanaklarını görmek ise şaşırtıcıydı. Biraz önce ona emirler veren cevval kadın neredeydi? Başını çevirerek sorduğu soruya gülümsedi. “Oturalım mı?” “Oturalım!” Zeren ve Zümral olanlara inanamıyorlar gibiydi. Akşamdan beri Miraç’ın yanında kadın görmemişlerdi. Pat diye el ele tutuşan ve dudak dudağa olduğu kadına kötü kötü baktılar. Özellikle sonunda ki sarılma ikisinin de planlarını suya düşürmüştü. Diğer yandan Türkan gözlerini Mine’nin kuzenlerinden çekemiyordu. Mehmet’e ve Miraç’a bakışlarından hoşlanmamıştı. Zümral’in tanışırken Mehmet’in elini özellikle uzun tuttuğunun ve avucunun içini okşadığını gördü. Patronunun elini nasıl çektiğini görünce yerinde duramadı. Mine’nin onlara gayet mesafeli hoş geldin deyişiyle saçmalayamadılar. Özellikle zevzek Kaan’ın kuzenine bakarken ağzının suyunun aktığının farkındaydı. Zümral’in Mehmet’e yaptığını o da Mine’ye yapmaya çalışmıştı. Allah’tan hemen elini çekmişti. Belgin Hanım da bu durumdan hoşnut değildi. Aslında kızım çok güzel artık demek için çağırmıştı çoğu akrabasını, ama yüzsüzlükleri sınır tanımıyordu. Yeğeninin damadına yaklaşımına kaşlarını çatarak baktı. Kaan’ın da kızına bakışlarından hoşlanmadı. Belgin Hanım, Türkan ve Berra diken üstünde nişanın bitmesini beklerken, Mehmet çok sinirliydi. Mine’nin akrabalarının hiçbirinden hoşlanmamıştı. Zümral denen kadının elini okşamasına ve gözlerinin içine bakarak gülümsemesine sinir oldu. Böyle tipleri iyi bilirdi. Karşılarında ki erkeği etkilediklerini zannederlerdi. Oysa Mehmet oldubitti şuh tavırlar sergileyen kadınları itici bulurdu. Sevdiği kadına baktı. Kendi anne babasıyla sohbet ederken ki nahifliğine gülümsedi. İçindeki dişi kartal bir tek o söz konusuysa çıkıyordu. Menekşe’ye nasıl sinir olduysa hala ara ara laf sokmalarını yaşıyordu. O gün nasılda diklenmişti ve aç bırakmıştı. Sonrasında yaşadıkları olağanüstü saatler aklına gelince hep aç kalabilirdi. Düğün için beklemeyeceklerdi. Aslında bugün nişan yerine düğün yapabilirlerdi ama Belgin Hanım’ın ısrarlarına karşı çıkamamışlardı. Bir an önce gecenin bitmesini istiyordu. Gece sorunsuz bitmişti. Herkes için gergin merasimin sorunsuz bitmesi nefes aldırmıştı. Suzan Hanım gecenin hiç kuşkusuz en mutlusuydu. İki oğlunun da gözleri aştan parlıyordu. Bir anne daha ne isterdi. Herkes evlerine gitmek için ayrıldı. Arkada da Miraç, Mahir, Baran ve Mehmet’in suratları beş karıştı. Kimse sevdiğinden ayrı bir gece geçirmek istemiyordu. Nişandan sonra gençler eğlensin diye Oya Hanım’ın önerisine atlasalar da Aydın Bey’in sert tavrıyla kimse ısrarcı olamamıştı. Baran kayınpederini kızdırmak istemiyordu. Hem daha Türkan’ı istememişlerdi onu kızdırmaktan olabildiğince kaçınıyordu. Resmen yaşlı adamdan korkuyordu. Erkek erkeğe geceye devam etmek istemediler. Hem Mahir’in annesi hem Suzan Hanım, Ahmet Baba ertesi gün Adana’ya döneceklerdi. Onlarla vakit geçirmeye karar verdiler. Mehmet, Baran’a sende bize gel dese de kabul ettiremedi. Arkadaşının ailevi sıkıntılarının onu zorladığının farkındaydı. Ertesi gün kimse birbiriyle görüşememişti. Mehmet işe gitmeyi dört gözle bekliyordu. Artık şirkettekiler ilişkilerini gazetelerden sosyal medyadan öğrendiğine göre rahat rahat sevdiğinin yanına gidebilirdi. Sabah erkenden işe gitti. Mesai bile başlamamıştı. Hemen Mine’yi göreceği bilgisayarı da açtı. Bugün öğlene dek toplantıları vardı. Toplantı notlarını kontrol ederken sık sık da gözü arşivi gösteren bilgisayara takılıyordu. Mine’nin içeri girmesiyle gülümsedi. Çantasını bırakmıştı. Mint yeşili gömleğinin altına giydiği beyaz pantolonla harika gözüküyordu. Makyaj yapmadığını ve saçlarını açık gördüğünde gülümsedi. Doğal güzelliği aklını başından alıyordu. Telefonunu eline alıp, günaydın mesajı attığında ne tepki vereceğini heyecanla bekledi. ‘Senin bu yaptığını taciz,’ diye uyaran sesini yine kulak arkası etti. Kapısının önündeki seslerle sekreterlerinin geldiğini anladı. Telefonuna gülümseyerek bakan sevgilisinden gözlerini zor ayırdı. Ekranı kapattı. Türkan’a yakalanmak istemiyordu. Türkan gelir gelmez haftalık programının üzerinden geçerken, günün toplantılarının hazırlıkları içinde konuştular. Saat dokuz itibariyle başlayan üç toplantının bitimi neredeyse öğleden sonra ikiyi bulmuştu. Türkan’a yemek söylemesini istedikten sonra odasına geçti. Nedense başı ağrımıştı ve canı sıkılıyordu. Mine’yi kontrol etti. Sevdiği bilgisayara bir şeyler yazıyordu. Kapısı vuruluna dek kadını seyretti. Yemeklerin gelmesi üzerine Türkan’da girdi. Onun bir sıkıntısı vardı. “Türkan, Baran’la her şey yolunda mı?” “Yolunda efendim.” “Sıkıntılısın gibi geldi.” “Aslında size bir şey söylemem gerekli…” “Dinliyorum ve lütfen yalnızken bari sizi bizi bırak.” “Şirketteyken bırakamıyorum böyle daha rahatım efendim. Nişandan sonra Berra’yla konuştum.” “Miraç mı sorun?” “Hayır hayır Mine’nin kuzeni Zümral!” “Eee susmasana Türkan…” “Mine’nin kuzenleri çocukluktan beri onunla uğraşırlar. Çok uzun yıllardır yengem onları bir araya getirmiyordu. Şimdide sizi kendine alacağına dair konuşurken duymuş Berra, Mine’ye değil ona yakışır mısınız? Hem nişanda size yaptığını gördüm. Eğer yanlış anlamaya mahal verecek bir durum yaşanırsa Mine çok üzülür.” “O kadının yapacaklarıyla zerre ilgilenmiyorum.” “Bir şey daha var…” “Berra’yla konuştuktan sonra bunları göz hapsine aldım. Bahçede Zümral ve Kaan’ı otururken dinledim. Biliyorum çok ayıp ama utanmıyorum. Bunlar rahat durmayacaklardı. Kuzeni Kaan’ da Mine’nin değişiminden çok memnun olduğunu ve onu kolaylıkla ayartabileceğini söylüyordu. Dün bulduğu her fırsatta Mine’ye kur yapıp durdu.” Mehmet birden ayağa kalktı. Elindeki ayran bardağını sertçe masaya bıraktı. Türkan’ın olduğu yerde sıçramasını umursamadı. Kaşının üstündeki bir damar atmaya başlamıştı. Ne demek onun nişanlısına kur yapmak onun gömerdi. Vücuduna yayılan sinir hiç iyiye alamet değildi. “Mehmet Bey!” “Gömerim ulan, benim sevdiğimin saçının teline dokunanı gırtlaklarım.” “Sizi ayırmaya çalışacaklar uyarmak istedim.” “Kimse ayıramaz bizi, bu olanlardan Mine’nin haberi olmayacak.” “Yok, o çok üzülür Zümral’in kardeşi de Miraç’a kafayı takmış. Hatta sosyal medyadan bir sürü mesaj atmış sabah Berra çıldırmış durumdaydı.” “Ben onlara güzel bir ayar vereceğim merak etme.” İkisinin de yemek yiyecek hali kalmamıştı. Mehmet ne yapabileceğini düşünüyordu. Tabi bu sırada odasında volta atıyordu. Türkan sessizce odadan çıktı. Masasına geri oturdu, Mine’yi görmek için ekranı açtı. Ekrana arkası dönük bir adama kaşları çatık baktığını gördüğünde ses sistemini de açtı. Bir sorun olduğu belliydi. Hemen Akın’ı aradı. “Buyurun Mehmet Bey!” “Akın hemen -2’ye arşive in! Mine’nin odasının yanında bekle, bir sorun olursa müdahale et.” “Emredersiniz!” Mehmet ekrandan gözlerini hiç ayırmadı. Nişanlısının vücut dilinden gergin olduğu öncesinde bir şey konuşulduğu belliydi. O anda yüzü gözüken adamla ayağa kalktı. Sesi kulaklarına dolduğunda yumruklarını sıktı. Mine’nin cevabı onun için çok önemliydi. “Yarın dönüyoruz belki izin alabilirsin ve gezeriz diye düşündüm.” “Seninle gezmek istemiyorum.” “Yani izin alabilirsin ama sen mi istemiyorsun.” “Evet!” “Hadi ama Mine sen her zaman bana hayrandın.” Mine masasının dibine dek gelmiş Kaan’dan rahatsız olduğundan ayağa kalktı. İki gündür sürekli ona bakmasından ve kur yapmasından sıkılmıştı. Bir de onu öyle kendi beğenmişlikle yapıyordu ki iğrenmişti. Onunla muhatap olmamak için bir önceki gün odasına kapanmıştı. Sabahta onlar uyanmadan evden çıkmıştı. Neyse ki bugün gidiyorlar diye düşünürken Kaan’ı iş yerinde görmeyi beklemiyordu ama yeterdi artık… “Sen hep böyle pervasız ve kendini beğenmiştin ve ben senden her zaman iğrendim.” “Bana bak!” “Bırak kolumu…” Mehmet, Mine’nin kollarını tuttuğunu gördüğü anda odadan fırlamıştı. Asansörleri çağırmak için düğmelere sürekli basmasından ve gelmeyen asansöre tekme atmasıyla sekreterleri de yanlarına geldi. Türkan kendi söylediklerinden dolayı olduğunu düşündüğünden daha geri planda kalırken, kapısı açılan asansöre binen adamla kimse yorum yapmadı. Arşive iner inmez sesleri duymasıyla koşuşturdu. Akın’ın adamı duvara yapıştırdığını gördüğünde sevgilisini gözleri aradı. “Onu sakın bırakma Akın! Hesabını ben keseceğim.” “Tamam efendim!” Mine’nin odasına girdi. Masasının önündeki sandalyede oturduğunu ve ağladığını gördüğünde beyninden vurulmuşa döndü. Hemen yanına diz çöktü. Titreyen ellerini tuttu. Başını kaldırdığında sevdiği adamı gören genç kadın hemen boynuna sarıldı. Bağıra bağıra ağlamaya başladı. Kaan’la bu kadar ağlaması yaşadığının sinir boşalması değildi. Yıllardır küçümsenmekten ve irdelenmekten öyle ağır yaralar almıştı ki ne olursa olsun içindeki irini çıkaramamıştı. Hiç yeri ve zamanı olmamasına rağmen kendini tutmayı şu an bırakmıştı. Mehmet’in sakinleştirmek için onu kucaklamasını, saçlarını okşamasını sanki başkası yaşıyordu. Mehmet birinin odanın kapısını kapattığını gördü. Hiç konuşmadı. Yılların acısını bir güne saklamıştı, o gün bugündü ve adam nasıl teselli edeceğini bilmiyordu. Çocuk yüreği Allah bilir nasıl ince ince sızlayarak bu yaraları bu yaşına dek taşımıştı. Onunda gözleri doldu. Mine’nin mırıldandıklarıyla o da gözyaşlarını serbest bıraktı. Ben çirkin değilim, ben şişko değilim, ben kör değilim, ben şu değilim ben bu değilim diyerek sıraladıklarıyla sanki bugüne dek ona hakaret edenlerle yüzleşiyor gibiydi. Mutlaka profesyonel yardım aldırmayı aklına koyan adam saçlarından öpmeye başladı. Neredeyse kırk beş dakikanın sonunda Mine’nin ağlaması iç çekmelere bırakınca başını kaldırdı. Gözleri kan çanağı kıpkırmızı bir yüzle ürkek bakan sevdiğine yine tek kelime edemedi. Alnından öptü. “Ben elini hiç bırakmayacağım.” “Ona vurdum!” “Ellerine sağlık bitanem…” “Sadece seni seviyorum.” “Bende hadi seni eve bırakayım.” Mine lavaboya gitmek istedi. Kaan’ın dışarda olduğunu düşündüğünden kadını yanına oturttu. Dışarı çıktığında ona korkuyla bakan iki çalışandan başka kimse olmadığını görünce elinden tutup lavaboya kadar eşlik etti. Beş dakikanın sonunda elini yüzünü yıkamış kadını kollarına aldı. Başının tepesinden öptükten sonra dışarı çıktılar. Türkan’ı ceketi, çantası ve telefonuyla asansörlerin orada gördüğünde Mine tekrar ağlamaya başladı. Yıllarca görünmez olan kadın birkaç saatte şirkette hem patronlarının nişanlısı olarak hem de içli içli ağlamasıyla dikkat çekmişti. Mehmet arabaya binince hastaneye götürmeye karar verdi. Bu krizin uzun süre geçmeyeceğini anladı. Hastanede serum takıldı. Sonrasında kendi evine götürmek istese de annesine ihtiyacı olduğunu düşünerek Balat’a gittiler. Eve geldiklerinde sakinleştiriciye rağmen anne babasını görünce de hıçkırarak ağladı. Mehmet o uyuyana dek odadan çıkmadı. Mine’yi uyuttuktan sonra da uzun süre sevdiğini izledi. Odadan çıktığında Türkan’ın ailesini de orada görünce burukça gülümsemeye çalıştı. Ayhan Bey ve Belgin Hanım’ında nasıl dağıldığını fark etti. “Oğlum Allah’tan senden razı olsun?” “Belgin anne o benim sevdiğim, Ayhan baba lütfen üzmeyin kendinizi,” dedi ama sessiz sessiz ağlayan adam kafasını bile kaldırmadı. Ne yaparlarsa yapsınlar kızlarını hiçbir zaman mutlu edememenin üzüntüsünü atamıyorlardı. Mehmet gitmek isteyince kimse ses çıkarmadı. Genç adam hemen Akın’ı ararken, Türkan da yıllardır Mine’nin başına gelenleri anlatmaya başladı. Çünkü bu gece MUTLUÇAY ailesi için konuşulmayanların konuşulduğu gece olacaktı. Kimse Türkan kadar Mine’yi anlamamış, anlayış göstermemişti. Kuzeni hep ailem üzülmesin diye yaşadıklarını saklamıştı. Şimdi gerçekleri söyleyecekti ve çocuk kalbinin ne kadar kırıldığını herkes öğrenecekti. Belgin Hanım duyduklarından sonra ablası Belkıs’ı ve abisi Adem’i aradı. Ağzına geleni sayarak onları artık hayatında istemediğini haykırdı. Ayhan Bey, karısı bunları yaparken sadece sessizce ağlamıştı. Resmen içine kapanmıştı. Mehmet yolda giderken Mahir’i aradı ve saati söyleyerek arşiv görüntülerini istedi. Silinmesini de özellikle belirtti. Cep telefonuna gelen görüntülerde, kendisi odadan çıktıktan sonra Kaan’ın iki kolundan tutup Mine’yi öpmeye çalışmasına ve kadının kendisini kurtarıp attığı tokat sonrasında çığlık atarak adama saldırışını seyretti. Çığlıktan sonra Akın’ın içeri gidip Kaan’ı etkisiz hale getirip dışarı çıkarmasından hemen sonra kendi görüntüsünü görünce gerisini seyretmedi. Ellerini sıkıp sıkıp açtı. Kaan’ı Mahir’in şirketinin altındaki spor salonuna götürmüşlerdi. Otoparkta arabadan indiğinde dışarıdan gören gayet sakin yürüdüğünü söyleyebilirdi. Sinan hiç sesini çıkarmadan arkasından giderken bu geceyi kazasız belasız bitirmek için dua ediyordu. Mine’yi o da çok seviyordu ve inanılmaz üzülmüştü. Patronunun bu sessizliği her zaman korkutucuydu ve yıllardır en korktuğu halinin bu hali olduğunu kabulleneli çok olmuştu. Spor salonun olduğu kata geldiğinde korumaların onu karşılamasıyla içeri girdiler. Tırmanma duvarına bağlanmış Kaan’a baktı. Yanına gitmeden önce herkesi dışarı çıkarmayı düşündüğünde Miraç’ı Mahir’i ve Baran’ı görmesiyle yanak içlerini ısırdı. Yüzünü çevirince Akın’la göz göze geldi. Korkuyla ona bakan adamının yanına gidip, ensesinden çekip sarıldı. Akın’a ilk defa yakınlık gösteriyordu. “Sağ ol koçum, sayende Mine daha az yara alarak kurtuldu.” “Görevim efendim.” Kaan’ın bağlandığı yere doğru yürümeye başladı. Ağzından akan kanlara bakılırsa icabına bakılmıştı. Ona yaklaştıkça nasıl titrediğini fark ediyordu. Kimseden ses çıkmıyordu. Sakince ellerindeki ipleri çözdü. Ona yardım edeceğini düşünen adam hemen Mehmet’e Mahir’i göstererek şikayet etmeye başladı. Mehmet baktı, baktı ve özellikle konuşan ağzına baktı. Sonra yerde oturan adamın çenesine tekmeyi çaktı. Ağzından kan fışkıran Kaan kendini yere attı. Ellerini yere koyup kalkmaya çalıştı. Mehmet gelip sağ elinin üstüne ayakkabısının topuğu ile bastırdı. Çığlıkları içini soğutmak yerine Mine’nin ağlayışını gözlerinin önüne getirdikçe topuğunu sağa sola çevirerek kemikleri kırılana dek bırakmadı. Ondan sonra sol eline geçti aynısını ona da yaptı. O ellerin Mine’nin kollarını morarttığını düşündükçe gücünü arttırıyordu. O ana dek hiç konuşmayan genç adam uzun saçlarından tutup kafasını kaldırdı. “Bundan sonra bu şehre gelmeyeceksin, Mine’yle iletişime girmeyeceksin. Bir daha seni es kaza bir yerde görürsem, bu gününü ararsın.” Kafasını da yere vurduktan sonra arkasını döndü. Plazadan çıkmak için çıkışa yürüdü. Mehmet’in bu hallerini en iyi Mahir bilirdi. O yüzden sadece arkasından gittiler. Korumalar ne yapacağını bilirdi. Otoparka geldiklerinde herkes hiçbir şey olamamış gibi arabasına bindi ve evlerine giderek geceyi sonlandırdı. |
0% |