Yeni Üyelik
38.
Bölüm

38. Bölüm

@herdem6060

38. Bölüm

“Sevmez miyim? Ben Laz kızıyım ula, biz bir sevdik mi bir daha bırakmayız. Bizde sevdaluk o kadar kolay değil da…

Asıl sen beni sevecek misin?”

Berra elini Miraç’ın yanağına koydu. Güzel güzel bakıp, gözleriyle sevdi bir süre sonra sımsıkı sarıldı. Beline dolanan kollarla yanağını adamım omzuna koydu. Sevdiği adamın yaşadıklarını düşündükçe içi doluyordu ama şimdi ağlayamazdı. Miraç’ın konuşurken nasıl korktuğunu nasıl zorlandığını çok iyi görmüştü.

Şimdi ikisi içinde günü güzelleştirmeliydi. O Eylül denen bencil ruh hastası kadına evde bol bol küfür edebilirdi. Hem belki bu yakışıklı adam onu günün sonunda öperdi. ‘Edepsiz,’ diyen iç sesiyle kıkırdadı. Uzun zamandır adamın dudaklarının ne kadar güzel olduğunu düşünüyordu. Artık sevgilisi de olduğuna göre öpmek hakkıydı.

“Neye gülüyorsun?”

“Hiç ne zaman beni öpersin onu düşünüyordum.”

Berra farkında olmadan ağzından çıkanlarla direkt adamdan ayrılıp, elini ağzına kapattı. Maviş gözleri şokla kocaman olurken, Miraç’ın arşa değen kahkahalarının mutluluğunu yaşayamadı. ‘Vicdansız tam da öpülmelik gülüyor,’ diyen iç sesiyle tekrar kıkırdadı ve sonra o da kendini bıraktı. Allah’tan sabah çok erken buluşmuşlardı ve mekan da sadece birkaç masa doluydu.

“Ee ne zaman sevdaluk edeceğiz?”

“Berra ah tatlı Sarışınım.”

“Acaba kahvaltıdan sonra senin eve mi gitsek!”

“Beni eve atmayı mı düşünüyorsunuz Berra Hanım?”

Miraç saçlarını okşarken söylediğine kendi de kıkırdadı. Yüzünü adama dönüp, yanağına öpücük kondurdu. Resmen beni eve at demişti. ‘Kibar adam ama kendini feda ediyor,’ diyen iç sesiyle tekrar kıkırdadı.

Hüzünle ve vazgeçer korkusuyla bakan gözlerin mutlulukla bakmasını sağlamıştı ya gerisinin önemi yoktu. Tekrar dudaklarını adamın yanağına bastırıp, Miraç’ın bütün tüylerini ayaklandıracak şekilde öptü ve fısıldadı.

“Eve atmak istesem seni evime götürürdüm. Senin beni eve atmanı ve ve…”

“Ve…”

“Onu da evine götürünce görürsün.”

“Kalk gidelim.”

Berra kahkaha attı ve geriye yaslandı. Çayını eline alıp, bir yudum içti. Suratını astı. Bardağını Miraç’a uzattı. Alaylı ama nazlı nazlı konuşmaya başladı.

“Soğuk çaydan nefret ederim. Hadi çayları tazele bakalım Miraç ÖZYAŞAR! Sonra bir keyfime sorayım, ben ve keyfimin canı senin evine gitmek isterse gideriz. Ama belki…”

“Bu ne şimdi yaz gününde yanarken dondurma getirip, yalatmamak mı?”

“Pis edepsiz seni!”

“Eşeğin aklına karpuz kabuğunu düşür sonra edepsiz ben olayım.”

Berra kahkaha attı. Çayını doldururken homurdanan adama sarılıp, seni seviyorum dememek için kendini zor tuttu. Kahvaltıları ve sonrasında saatleri çok güzel geçmişti. Miraç o gün anladı ki Sarı’nın neşesi imalı konuşmaları ve cesur hareketleriyle canı asla sıkılmayacak, evlilikleri çok güzel olacaktı. Evet! Daha ilk günden evlenme kararı vermişti. Tabi Laz damarı tutmadan sevgilisini ikna ederse evlenecekti.

İhale başkanı odaya girince Miraç’ta düşüncelerinden sıyrıldı. Berra’nın masanın altından bacağını sıkmasıyla ona döndü. Merakla bakan güzel kadına sadece tebessüm etti ve ciddileşip, başkana bakmaya başladı. Kırk dakikanın sonunda bütün fiyatlar açıklanmıştı. İhaleyi MAÇOĞLU ve ÖZYAŞAR Holding ortaklığı kazanmıştı. Herkes onları tebrik ettikten sonra Baran ve Türkan’la da sarılmışlardı.

“Miraç tebrik ederim.”

“Sağ ol abi bende seni tebrik ederim. Çok çalıştık ama şükür karşılığını aldık.”

“Artık sizin için bizim şirkete oda hazırlatıyorum.”

“Bende bugün talimat veririm abi…”

Berra’ya baktı. Gururla bakan kadına yaklaştı. Hafif beline dokundu. Çok yaklaşmadan sevgilisinin övgülerini dinledi. İşte şimdi tam olarak mutluydu.

“Boşuna gerildin, ben senin ve Baran abinin başaracağına emindim. Gurur duyuyorum seninle aşkım.”

“Ödülümü akşam evimde yemek yerken isterim.”

“Sana kurban olsun bu Laz uşağı, ödül neymiş.”

“Berra ah tatlı Berra seni çok seviyorum.”

“Bende!”

“Çifte kumrular konuşmanız bittiyse, Mehmet Bey bekliyor.”

Türkan’ın alaylı halinden sonra birbirlerinden ayrıldılar. Şirkete geldiklerinde Mehmet ve Mine’yi onları beklerken gördüler. Tebrikler hava da uçuşurken Mehmet’in Miraç’a düşkünlüğü bir kere daha ortaya çıkmıştı. Kardeşiyle her zaman gurur duymuştu. Onu yanıltmayacağını biliyordu, doğru karar verdiğine emindi. Hem bu sayede kardeşi sevdiği kadını bulmuştu.

Baran’a baktığında buruk sevincine hak verdi. Annesi babası boşanmıştı. Daha iki ay dolmadan annesi kendisine genç sevgili yapmıştı. Bunu öğrendiğinde arkadaşının yanındaydı ve onun yıkılışına hak verdi. Onunla birlikte günübirlik Samsun’a gittiğinde Ekrem Bey’in umursamadığını gördüler ama Karan aynı durumda değildi.

Tuğba Hanım’ın sevgilisini hastanelik edene dek dövdüğü için karakola düşmüştü. Bu süreçte Türkan’ı isteme töreni gecikmişti. Bugün akşam gerçekleşecek isteme için mutlu gözükmemesinin hüznünü yaşıyordu. Onlar kutlama yaparken Baran’ın durgunluğu çok belliydi. Mine’nin kulağına fısıldadığıyla gülümsedi.

“Asistanını da alsam eve gitsem, malum bugün ihale kadar önemli bir işimiz daha var.”

“Olur da özledim, reglin ne zaman bitiyor.”

“Mehmett! Sen iyice kudurdun.”

“Kudurmadım, kurudum bence,” diyerek surat asan adama afallayarak bakakalan Mine kıpkırmızı kesilmişti. Utanmaktan mı? Sinirlendiğinden mi bilinmez ama koskoca adamın çocuk gibi mızmızlanmasına her defasında şaşırıyordu.

“Türkan hadi biz çıkalım!”

“Mehmet Bey!”

“Çıkabilirsiniz Türkan akşam görüşürüz.”

Türkan sadece gülümseyerek kafasını salladı. Kapıya gittiğinde Baran’da onunla birlikte odadan çıktı. Türkan’ın odasına girdiler. Çantasını alan kadın kendisine aşkla bakan yakışıklı adamına gülümsedi. Hiçbir şey demeden kollarını beline sarıp, başını kalbinin üstüne koydu. On gündür annesi yüzünden öyle durgundu ki genç adamı” mutlu etmek istiyordu.

“Çok heyecanlıyım!”

“Ben ise korkuyorum.”

“Neden?”

“Aydın Bey akşam beni çok zorlayacak biliyorum.”

“Zorlamayacak demeyi çok isterdim.”

“Bakıyorum zevk alıyorsunuz Türkan Hanım!”

“Tabi ki zevk alırım. Bir Türkan MUTLUÇAY kolay yetişmiyor. Zor alınki değerini bilin Baran Bey…”

Baran akşamki isteme töreninde sıkıntı çıkacak diye göğsü korkuyla sarsılırken, sevgilisinin şakaya vuran sözleriyle göğsü bu sefer kahkahayla sarsıldı. Sımsıkı sarıldı. Saçlarını öptü. Çenesini Türkan’ın başının üstüne koyup, gözlerini kapattı. Günlerdir onun moralini düzeltmek için kendini paralayan kadına çok aşıktı.

Türkan’ın ona verdiği değeri gördükçe kalbi sevgiden patlayacak hale gelmişti. İhale yapılırken elini masanın altından bacağına koyup, hafif hafif sıkarak gerginliğini almak için uğraşmıştı. Kimse onun için bu denli uğraşmamış, onun adına düşünmemişti ve bunları Türkan’da gördükçe ağlayacak düzeyde mutlu oluyordu.

“Bırak beni, akşam bir İspanyol için çok güzel olmam lazım.”

“Hımm! Yakışıklı mı bari o İspanyol!”

“Hem de nasıl yakışıklı çok güzel ela gözleri ve bal gibi dudakları var.”

“Türkann!”

“Efendim sevgilim!

“O dudaklar yiyecek şimdi seni, hadi git yoksa kapıyı kilitleyip seni masaya yatırmam an meselesi…”

Baran’ın dişlerinin arasında sıkıntıyla söylediğine kadın kıkırdadı ve hemen ayrıldı. Uzanıp dudağına küçük bir buse kondurup odadan çıktı. Mine’yi kaşları çatılı asansörlerin önünde bulmayı beklemiyordu. Yüzünde gülücükler saçarak yanına geldi. Asansöre binene dek konuşmadılar. Asansöre binip, otoparka inmek için -1 katına basınca Türkan kuzenine döndü.

“Ne oldu talihi dönene kraliçe!”

“Hiç!”

“Hadi hadi haşin patronum yine bir şey yapmış.”

“Ay Türkan elimde kalacak adam ya…”

“Hah yine Sabayıt’a bağlamışız.”

“Çok komik!”

Türkan kahkaha attı. Mine kriz geçirdiği günden sonra sanki kendine gelmiş gibiydi. Eskisi gibi içine atmıyor, üzüntüsünü de sevincini de sinirini de anında yaşıyor ve yüzüne yansıtıyordu. Birileri anlayacak korkusu yaşamadan tepkilerinden çekinmiyordu. Tabi bunda Mehmet’in zorla başlattığı psikolojik tedavinin de etkisi vardı. İçindeki intihap patlamış, akmış ama yara açık kalmıştı. Şimdi her şeyin geride bırakmış, yaranın tamamen iyileşmesi gerekiyordu.

Asansör durduğu için patronuyla ne olduğu konusunda ısrarcı olmadı. Arabaya binene dekte yine sustular. Türkan direksiyonun başına geçtiğinde hala surat asan güzel kuzenine gülümsedi. Yola koyulduklarında bir süre sessizlikleri devam etti.

“Ee kuzen ne yaptı eniştem?”

“On gün regli olmam benim suçum sanki… Araştırmışmış kadınların bilmem kaçı dört ya da beş gün regli olurken ben neden on gün oluyormuşum. O kurusun muymuş, bu hayatta başka cezaya gerek yokmuş!”

Türkan, Mine’nin motora takmış gibi söylenmelerine kahkahalarla güldü. Gözlerinden yaşlar gelmişti. Sert yüzü hiç gülmeyen patronunun bu hale geleceğini kırk yıl düşünse aklına getiremezdi. Gerçi hala şirkette de normal hayatında da aynıydı. Sadece Mine’ye çocuklaşıyor, Mine’ye surat asıyor onunla da gülüyordu.

“Gülme Türkan!”

“Hadi hadi sende onu özlüyorsun.”

“En çok da buna kızıyorum ya… Sanki bir tek kendisinin libidosu var.”

“Oo kuzen aştın kendini…”

“Türkan dalga geçme! İki hafta önce Almanya’ya gitti. Beş gün sonra geldiğinde regliydim. Neredeyse bir haftadır barut gibi adam…”

“Aman ben senin yerinde olsam onu daha çok zorlar, keyfine bakardım. Ne sinir oluyorsun.”

“Nasıl?”

“Zaten düz duvara tırmanacak halde değil mi? Bu gece patronuma hafif frikik vermede sakınca yok bence,” diyerek göz kırptı. Bu düşünce Mine’nin de hoşuna gitti. Eve geldiklerinde saat neredeyse öğleden sonra üç olmuştu. Oya Hanım evde panikle söyleniyor, Türkan’la Mine’ye geç geldikleri için kızıyordu. Belgin onu sakinleştirmeye çalışsa da olmuyordu.

Oya, Belgin’e göre her zaman daha sıcakkanlı daha konuşken daha panik ve evhamlı olandı. Türkan’ın küçükken azıcık suratı asık ya da mutsuz görsün kafayı yerdi. Kızını da canından bezdirirdi. Türkan on yaşlarından sonrada hiçbir sıkıntısını annesine belli etmemeye karar vermişti. Ki çoğu zamanda mutlu bir insandı zaten. Küçükken de Mine’ye uygulanan zorbalıklar yüzünden morali bozulurdu.

Akşam için ikramlıkları illa el yapımı olacak diye tutturan annelerinden dolayı, bir gece önceden çoğunu halleden kızlar son hazırlıklar için mutfağa girdiler. Servisler için kullanılacak tabak, çatal bıçaklara dek her şeyi hazır ettikten sonra hazırlanmak için ayrıldılar. Kuaföre gitmenin zaman kaybı olacağını düşündüğünden kendileri hazırlanmak istemişlerdi.

Türkan kısa bir duş aldı. Saçlarını kuruttuktan sonra beyaz dantel iç çamaşırını giydi. Sutyen giymeyecekti. Normalde göğüs dekoltesini çok severdi. Ancak çok eğilip kalkacağını düşünerek önü kapalı elbise almıştı. Uzun buz mavisi elbisesi kalp yaka göğüs dekolteli gibi gözükmesine rağmen, göğüs altından başlayarak dekoltesini tamamen kapatacak şekilde tek omuzundan arkaya tül detaylı kumaş uzanıyordu.

Baran’ın boyuna az da olsa yetişebilmek için uzun topuklu aynı renk ayakkabısını da giydi. Saçlarını toplayıp, makyajını yaptı. Sonra düzleştiriciyle uzun siyah saçlarını dümdüz yaptı. Saçlarını önden ayırdı, bant gibi yapıp arkadan ensesinde bağladı. Hazırdı, aynada kendine bakarken kapısı çaldı.

Mine’nin kafasını uzatmasıyla gülümsedi. Yine kırmızı rujunu sürmüştü. Her ne kadar akıl vermiş olsa da patronuna üzüldü. Gri parlak kumaştan hafif göğüs dekolteli, dizlerinde biten elbise Mine’nin bütün hatlarını belli etmişti. Ayağındaki gri ayakkabılarıyla oldukça uzun boylu gözüküyordu. Balıketli olmanın bu kadar yakıştığı başka kadın görmediğini düşündü. Yuvarlak yüzü dolgun dudaklarıyla çok güzeldi. Türkan ve gülümseyerek kuzenine sarıldı. Heyecanını paylaşmak istedi. O ara kapı tekrar çalınca Şehbal ve Berra’nın geldiğini gördü.

Şehbal kırmızı ip askılı mini bir elbise giyerken, Berra gözlerinin maviliğini tamamen ortaya çıkaran laciverte yakın diz üstü bir elbiseyle çok güzel gözüküyordu. Yeşilin en güzel tonuyla gülümseyerek bakan Şehbal de hemen gelip Türkan’a sarıldı. Bir hafta sonra da onun istemesi olacaktı. Damla ile olanları kızlarla paylaştığından beri Mine’de Türkan’da ona abla gibi olmuştu. Berra zaten yıllardır canıydı. Bugün Karan’ın burada olacak olması Berra’yı geriyordu.

Şehbal de Karan konusunda tedirgindi. Üç gün önce Berra’nın evinde karşılaşmışlardı. Karan ondan arkadaşlıkları için bari bir şans istemişti. Net bir şekilde Mahir’i çok sevdiğini ve arkadaş olarak kalamayacaklarını söylediğinde tokat yemiş gibi sarsılan adam umurunda olmadı. Bunun sevdiği adama saygısızlık olacağını düşünmek net olmasını sağlamıştı. Çünkü o kendine yapılanları çabuk unutan biriydi. Eğer Mahir olmasa Karan’ın kendine yaptığı terbiyesizliği de acımasızlığı da hemen hoş görebilirdi.

“Bu kadar güzel olunur mu vicdansız, Baran abimin kalbine zarar.”

“Teşekkür ederim Berra, hoş geldiniz?”

“Hoş buldum değerini bil normalde erkek tarafı olup onlarla gelmem lazımdı. Yanında olmak için erken geldim.”

“He Berra he erkek tarafıymış, kaç gündür Baran abiye kız tarafıyım diye kök söktürende mahallenin muhtarıydı.”

“Sen sus Şehbal!”

Berra kişilik olarak neşeli sevdiklerine şımarmayı seven bir kadındı. Miraç’tan sonra şakaları ve mutluluğu halt safhaya çıkmıştı. Sürekli herkese laf atıyor, espriler yapıyordu ve mutluydu. Mutluluğunu da paylaşmaktan kaçınmıyordu.

Kapının zilinin çalması üzerine Oya Hanım kızlara fırçalarcasına bağırmıştı. Belgin Hanım eltisinin panik hallerine artık gülüyordu. Bir ay kadar önce kendi de aynı heyecanı yaşadığından anlayış gösteriyordu. Kızlarının bu rahatlığına iki elti de sinir oluyordu.

Türkan koşup kapıyı açtı. Ekrem Bey’in gülen yüzüyle o da gülümsedi. Sırayla hoş geldin diyerek içeri aldı. Leyla ve Berker çocukları bırakıp gelmişlerdi. Karan’ı da içeri aldığında Baran’ı elinde kocaman gül buketiyle görünce alt dudağını ısırdı. Çakma İspanyol’u gerçekten siyah takım elbisesinin için harika gözüküyordu. Beyaz gömleği buz mavisi kravatı da çok yakışmıştı. Ellerini çiçeği almak için uzattığında üzerine doğru eğilen adamla heyecanı katlandı.

“Harika gözüküyorsun bebeğim.”

“Sen de öyle!”

Yanağına kondurulan öpücük biraz uzayınca arkadan hım öhööm gibi sesler gelince ayrıldılar. Mehmet ve Miraç’ta gelmişti. Baran homurdansa da bekleyen kızlara yöneldi. İçeri geçti. Herkesin elini öperken babasının ona gururla bakıp göz kırpmasına karşılık verdi.

Mehmet Mine’yi saçının telinden ayaklarına dek inceledi. İncelemiyor resmen gözleriyle soyuyordu. Miraç’ta aynısını Berra’ya yapınca iki kardeşin nasıl kıskanç olduğuna bakan kadınların içinde kelebekler uçuşuyordu.

“Hoş geldiniz?”

“Hoş bulduk yenge…”

Miraç Mine’ye cevap verirken sevgilisinin beline sarıldı. Birlikte içeri girdiler. Mehmet hala kaşları çatık nişanlısını süzüyordu. Dolgun vücudunu gördükçe yüzü sabit dursa da alt takımlarının hareketlenmesini engelleyemiyordu. J Sevgilisinin yanına yürüdü. Hala tavırlı kadının belinden tutup, kulağına eğildi. Kulak memesini ağzına alırcasına fısıldadı.

“Hoş geldin yok mu ürkek kuşum…”

“Küssün ya bana sana hoş geldin falan yok.”

“Çocuk muyum ben küseyim.”

“Uzaklaş Mehmet!”

“Neden etkileniyor musun?”

Mehmet bedenlerini birleştirdi. Sertleştiğini Mine’ye hissettirdi. Gözlerini kapatmış, kokusunu çeken kadına hafif gülümsedi. Kadının ona verdiği tepkilere bayılıyordu. İstediği kadar istenmek bir erkek için bulunmaz şanstı.

“Ha..hayır etkilenmiyorum.”

“Sende en az benim kadar özledin, yanıyorsun yavrum.”

“Mehmet! İçeri geçmemiz lazım.”

Mehmet gözlerini birleştirdi. Öpüşmelerine ne engeldi. Herkes içeri geçmişti. Tüm gün öpememişti. Elini atıp uzun siyah saçlarını kulağının arkasına attı. Kırmızı dolgun dudakların hafif aralanmasıyla yavaş yavaş eğildi. Tam öpecekken arkadan gelen sesle sinirleri zıpladı.

“Gardaşım ben geldim.”

“Zamanlamana sıçayım senin…”

 

Loading...
0%