Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@herdem6060

Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤

Instagram; herdem6060

İyi Okumalar

7. Bölüm

Mine gözlerini penceren sızan güneş aşığıyla açtı. Bir an yabancı odanın yanı başında hissettiği vücudun ağırlığını yadırgadı. Panikledi, sonra her şey gözlerinin önüne geldi. Gece kulübü araba ve Mehmet...

Gecenin nasıl geçtiği hatırına geldikçe vücudundaki tüm kanın yüzüne hücum ettiğini hissetti. Dönüp yanında uyuyan adama baktı. Ne kadar utanırsa utansın pişman değildi. O can sıkıcı, bakire kız kurusu değildi artık, şişe gözlüklü sessiz arşiv sorumlusu kimliğinden kurtulduğu katmanındaki duvarları kırdığı için mutluydu. Beline dolanmış güçlü kolu kaldırıp, sessizce yataktan kalktı. Gürültü yapmadan köşe başına fırlatılmış giysilerini eline aldı. Hemen banyoya girip, giyindi. Elbisesinin fermuarı yüzünden zaman kaybetmişti. Eline yüzüne bakıp, güzel gözüktüğünü düşünerek gülümsedi ve hemen odaya girdi.

Yatakta mışıl mışıl uyuyan adamı tekrar öpmek istedi. Ancak yapamazdı. Uyanma ihtimalini göze alamazdı. Yanlış bir şey yapmaktan korkarak hızlıca odadan çıktı. Çantasını nereye bırakmıştı. Merdivenlerden inip, salona girdi. Dünkü oturduğu koltuğun üzerinde çantasını gördüğünde şansına şükür etti. Küçük bir kağıda teşekkür ederim yazıp, Mehmet’in telefonunun üzerine koydu. Şöyle bir odada göz gezdirdi. Neden kendini buraya ait hissettiğini bilemeyerek arka arkaya giderek kapıya geldi. İlk öpüştüğü yeri kafasına kazmak istercesine gözünü oradan alamıyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra salondan ve akabinde villadan çıktı. Kocaman bahçede nereye gideceğini bilemedi. Hem sabahın bu saatinde dışarısı çok soğuktu. Şalına sarınarak araba yolunu takip etti. Büyük kapıya geldiğinde iki güvenlik kulübelerinden çıktı. Kapıyı açtıklarında şaşkın hallerine anlam veremedi. Böylesine zengin ve yakışıklı adamın evinden ilk defa bir kadın çıkmazdı ya nezaketen gülümsemeye çalıştı. Yolda yürümeye başladı. Çantasından telefonunu çıkarıp, Türkan’a mesaj attı. Sabahın altısında kuzenini uyandırmak istemiyordu. Bir taksi bulana kadar yürüyecekti.

Mehmet’in saçlarını okşayarak onu öptüğü dakikaları gözlerinin önüne geldikçe ağlamak istiyordu. O tek bir gece istemişti ve bunu da yaşayabileceği en güzel şekilde yaşamıştı. Mutlulukla sevinçten uçarak buradan gitmesi gerekirken neden dönüp o güçlü adama sarılmak, göğsünde hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu. Onunla sevişirken saatler dursun, sabah olmasın istemişti. ‘Ne olacaktı biliyor musun? Mehmet’in karşısında külkedisi gibi yine eski sıkıcı demode kadına dönüşecektin. Unutma sen hiçbir zaman bir masalın prensesi olamazsın. O adamın gözlerinde nasıl hayal kırıklığına dönüştüğünü mü görmek istiyorsun,’ iç sesi yine tüm acımasızlığıyla gerçekleri yüzüne vurmuştu.

O arada bir taksi çevirmişti. İç sesinin hatırlattıklarıyla boğazında bir yumru kuzeniyle buluşacağı yere gitti. Yirmi dört saat açık olan bir yeri bu yüzden seçmişlerdi. Trafik yoktu ve yarım saat sonra oradaydı. Garsonların kıyafetine bununla tezat saçına başına şaşkınlıkla baktıklarının farkındaydı. Kalın bir şal isteyip deniz gören bir yere oturdu. Sıcak bir çay isteyip buruk bir şekilde denizi seyretmeye başladı. Çok beklemesine gerek kalmadan Türkan elinde çantalarla gelmişti. Kuzenini çok merak etmişti. Mesajını görür görmezde arkadaşının evinden çıkmıştı. Sımsıkı birbirlerine sarıldılar.

“Hadi lavaboda kıyafetlerini değiştir.”

“Tamam, teşekkür ederim.”

Siyah İspanyol paça keten bir pantolon üzerine pudra rengi bluz giydi. Kalın çoraplar giyip spor ayakkabılarını geçirdi. Saçlarını tarayıp atkuyruğu yaptı. Tekrar yüzünü yıkadı. Aynada gördüğü kadına hala inanamıyordu. Çıkardıklarını çantaya tıkıp, kuzeninin yanına gitti. Mekanda sadece bir masa doluydu. Orada da bir çift duruyordu. Serpme kahvaltıları hazırlanmış, çaydanlık masaya konulmuştu. Türkan’ın karşısına oturunca hemen sıcak çayı önüne konuldu. Minnetle baktı.

“Çok mutluyum.”

“Doğru söyle…”

“Gerçekten mükemmel ötesi bir adamla karşılaştım ve hayalimde bile olamayacak şeyler yaşadım.”

“Peki madem, en başından anlat hadi.”

Mine kulüpteki tatsız olaydan başlayıp, Mehmet’in evine nasıl gittiğini ve olayları nasıl lehine çevirdiğini anlattı. Kendilerine ait özel anları atlayarak anlatırken bazen gözlerinin dolmasına sesinin titremesine engel olamadı. Türkan elinden tutarak onu hiç yargılamadığını gösterdi. Zaten buna benzer bir şeyi kendi de yaşamıştı. Kuzeni ona sanırım ömrüm boyunca Mehmet’in yüzünü unutmayacağım derken bile, kendini teslim ettiği adamın yüzü gözlerinin önüne geldi. Demek ki kadınlar ilklerini yaşadıkları adamları hiç unutmuyor diye aklından geçirdi. Aylardır kafasına üşüşen düşünceleri kovaladı.

Mehmet keyifle gerinerek uyandı. Kendini çok iyi hissediyordu. En son ne zaman dinlenmiş olarak uyandığını hatırlamıyordu. Muhtemelen güzel kadını onu bitap düşürene kadar yorduğu için bu kadar iyi uyumuştu. Gözlerini açmadan kadına dokundukça kızaran teni, büyülenmiş gözleri ve dünyanın en yakışıklı erkeği gibi bakışları hatırladıkça gülümsedi. Aslında son beş yıldır seviştiği hiçbir kadınla uyumamıştı. Kadına git demek aklına bile gelmemişti. Kollarına sığınan ürkek kuşu sarmak varken kendinden uzaklaştıramazdı. Kolunu yana attı, boşlukla karşılaşınca gözlerini açtı. Doğruldu, banyodadır diye düşünüp oraya baktı. Altına bir şort giyinip evin içinde dolaşmaya başladı. Salona girdiğinde olmadığını görünce hayal kırıklığıyla koltuğa oturdu. Orta sehpada telefonunun üzerindeki kağıtla beyninden vurulmuşa döndü. Ne yani sadece iki kelime teşekkür mü ediyor. Ne için gitmişti. Oysa onunla uzun uzadıya güzel bir kahvaltı düşünmüştü. Hatta evde yapmak istemezse dışarıya götürürüm demişti. Sadece kendisi mi geceden mutlu olmuştu.

Mehmet not yazılan kağıdı elinde buruşturup yere fırlattı. Sinirle merdivenlerden odasına çıktı. Neden bu denli sinirlendiğini anlamıyordu. Yatağında yalnız uyumayı seven, tek gecelik ilişkilere özgü gergin sohbetlerden, gereksiz kibarlıklardan hoşlanmayan kendisi değil miydi? Kadın onu tüm bu tatsızlıklardan kurtarmıştı. Bari bir hoşça kal deseydi, ne bileyim bir telefon numarası bıraksaydı. İsminden başka bir şeyini bilmiyordu, kadını nasıl bulacaktı. ‘Tabi ismi de doğruysa,’ diyen iç sesine hak verdi. Nedense pek adını yakıştıramamış, ona o isimle hitap etmekte de zorlanmıştı.

“Of neler düşünüyorum, gitmek isteyen gider,” diyerek sinirle duşa girdi. Onu aramayacaktı, sormayacaktı. Bir daha hiçbir kadının peşinde dolanmayacaktı. İkinci defa görmek isterse evini biliyordu. O gelirdi.

Hiçbir kadını merak etmediği kadar onu etmiş tek gece de onu keşfettikçe tamamlanmıştı. Bu duyguyu eski karısında bile hissetmemişti. Tabi bir de bekaret olayı vardı. Duşun altında kaskatı kesildi. Bir kadın neden hiç tanımadığı bir adama teslim olurdu. Bu iş kadınlar için özel değil miydi? Sevdikleri adamlarla olmak istemezler miydi? Neden söylememişti? Anlam veremiyordu, tamam ona sert davranmamıştı ama bilse daha kibar olabilirdi. ‘Belki de en başından beri derdi bekaretinden kurtulmaktı,” kafasının içinde dönen cümleyle kaşlarını çattı. Beyninden vurulmuşa döndü. Bunu planlamış mıydı? Onu kullanmış mıydı?

Saçları, gözleri güzel yüzü, dolgun vücudu ve seksi giyim tarzıyla bu yaşına dek bakire oluşuna anlam veremedi. ‘Kendini zorlama aklına gelen doğru bence,’ diyen iç sesiyle kendini kullanılmış hissetti. Sinirden eli ayağı titredi. Tek gecelik ilişkileri tercih eden bir adam olarak böyle tepki vermesi tuhaftı. Bu histen hiç hoşlanmamıştı. Eğer bir daha karşısına çıkarsa ona hesap vermek zorunda olduğunu düşünerek giyindi.

Aradan üç hafta geçmişti. Türkan bundan sonraki hayatında aldıkları kıyafetleri giyerek ve gözlüklerini çıkararak geçirmesi için ısrar etse de Mine kabul etmedi. Saçlarını yine sımsıkı topuz yapıyor, gözlüklerini takıyor, babetlerini giyiyordu. Kıyafetlerinde ara ara değişiklikler yapıyordu. Ama tamamen değişiklik için kendini de çevresini alıştırması gerektiğini düşünüyordu. Hem annesini ve babasını ne kadar üzdüğünü net olarak anlamıştı. Bu yüzden yavaş yavaş değişimini gerçekleştirecekti. Annesiyle altın gününe bile giderek insan içine karışmayı, kadının yüzünü güldürmeyi düşünüyordu. Her şey değişirdi de beyni düşünceleri değişmezdi. Sonuç o yine kitap kurdu, Yeşilçam hayranı, tarih seven kadındı. Girdiği sohbetlere nasıl uyum sağlayacaktı, hiçbir fikri yoktu.

Türkan çıldırmak üzereydi. Patronunun içine ne kaçtığını çok merak ediyordu. Üç haftadır anasından emdiği sütü burnundan getirmişti. Normalde de güler yüzlü olmayan sert adan haftalardır, her şeye kulp buluyor bağırmak için yer arıyordu. Türkan’ın yardımcıları olan iki sekreter artık patronlarının karşılarında korkudan titrer olmuşlardı. Bu yüzden kahvesini bile o götürüyordu. Akşamları çok geç çıkıyorlardı. Adamın içinden terminatör çıkmış gibi dur durak vermeden çalışıyordu. Ahmet Bey’in anlayışlı müşfik hallerini mumla arar oldu.

Maçoğlu Anonim Şirketi CEO’su aynı zamanda kurucu ortağı Baran MAÇOĞLU ile olacak toplantıya, Mehmet’in kardeşi Miraç’ta katılacaktı. Bugün yine tuvalete bile gidememişti. Öğle yemeğini ayaküstü yemişti. Lavabodan döndüğünde yardımcılarından Şeyma’nın eli ayağı yine birbirine girmiş, diğer sekreteri Ömür’ü onu sakinleştirmeye çalışırken bulmayı beklemiyordu. . Lavaboya gidip gelene dek ne olmuş olacağını merak ediyordu.

“Türkan Hanım çok şükür geldiniz.”

“Ne oldu yine?”

“Baran MAÇOĞLU ve sekreteri erken geldi. Biraz bekletelim derken Mehmet Bey yemekten döndü. İkisi de birbirine düşman gibi bakıyorlardı. Odasına davet etti ama sizi sordu. Ha birde iki Türk kahvesi üç soda istediler.”

Şeyma’nın telaşla anlattıklarını dinlerken, çaycı tepsi ile geldi. MAÇOĞLU Anonim Şirketiyle kablo işinde son zamanlardaki bütün ihalelerde rakip olduklarını biliyordu. Gergin bir toplantı olacağını zaten patronu söylemişti. Toplantıda yanında olmasını istemişti. Tepsiyi alırken gülümsemeye çalıştı.

“Miraç Bey geldi mi?”

“Yok efendim.”

“Gelir gelmez içeri alın,” dedi ve derin bir nefes alıp, odanın önüne geldi. Ömür koşup kapıya vurdu. İçeriden patronlarının gür sesini duyunca kapıyı açtı. Türkan sağ ol gibi bir şeyler mırıldanırken yüzüne her zamanki gülümsemesini yerleştirdi. Sarışın yeşil gözlü en fazla yirmi beş yaşında olduğunu tahmin ettiği güzel kızın gülümseyen yüzüyle bir nefes daha aldı. Mehmet’in kaşları çatık önündeki dosyaya baktığını gördüğünde misafirlere yöneldi. Kafasını kaldırıp, baktığı adamla yer ayaklarının altından çekildi. Bu adam aman Allah’ım bu adam o derken elleri titredi ve tepsi elinden düştü. Mehmet gürültüye bakmak için kafasını kaldırdığında, Türkan’ın düşmek üzereyken Baran’ın son anda tutmasıyla;

“Türkan!” diyerek ayağa kalktı. Gerçekten endişelenmişti. Baran’ın kucağından çekip kucağına aldı. Üçlü koltuğa götürdü. Bilincini tam kaybetmiş değildi.

“Türkan, Türkan!”

“Ö..özür dilerim.”

“İyi misin? Hemen doktor çağıralım.”

“Ge..gerek yok efendim,” diyerek doğrulmaya çalıştığında kendine öldürecek gibi bakan adamla göz göze geldi. Gözlerini kaçırırken patronunun izin vermemesi üzerine yatmak zorunda kaldı. Giydiği mini etek rahatsız hissetmesine neden oluyordu. Sonra üzerine örtülen ceket ile tekrar Baran’la göz göze geldi.

“Baran Bey, teşekkür ederim. Şimdi arkadaşlardan daha uygun bir şeyler isterim.”

“Önemli değil Mehmet Bey.”

Allah’ım Türkçe konuşması daha çekici derken gözlerini sımsıkı kapattı. Sağ kolunu gözlerinin üzerine kapattı. Şu an yok olmak istiyordu. Demek Türk’tün değişik aksanından İspanyol olmadığını anlamam gerekirdi. ‘Sadece İspanyol olmasını diledin,’ diyen iç sesine hak verdi. O ara içeri giren Miraç şaşkınlıkla kalırken, karşısındaki güzellikle nutku tutuldu. Şeyma dökülenleri toplamaya başladı. Ömür ise üstü olmasının yanı sıra ona abla olan Türkan için telaşlanmaya bile fırsat bulamadan Mehmet’in direktiflerini yerine getirmeye çalışıyordu.

“Doktoru çağır Ömür, şal bul Ömür, kolonya getir Ömür, su getir Ömür…”

Sürekli sıralanan emirlerle kafası allak bullak oldu. Tek yapabildiği tamam efendim diyebilmekti. Berra durumu anladı. Ömür’le dışarı çıktı. Telefonun başına geçen kadına gülümsemeye çalıştı. Hem biraz önce içeri giren adamın bakışlarından kaçmış olmuştu.

“Berra ben, kolonyayı ve şalı bana ver istersen. Ondan sonra suyu istersin.”

“Çok teşekkür ederim.”

Ömür minnetle baktıktan sonra hemen masalarında bulunan kolonyayı ve arka dolapta bulunan kendisinin kalın şalını verdi. Baran kaşlarını çatmış ayakta Mehmet’in Türkan’ın saçlarını okşamasını seyrediyordu. Bir şey dememek için yanaklarının içini sıkıyordu. Günlerce aklından çıkmayan kadını tesadüfen karşısına çıkaran kadere şükür mü etmeli, yoksa patronuyla birlikte olduğu için nefret mi etmeliydi? Miraç kendisini tanıttıktan sonra sohbet etmeye çalışmış ama kadından gözlerini ayıramadığından konuşamamıştı. Ara ara gözlerini açan esmer güzelle gözlerinin kesiştiği her saniye de içine dolan duygulara anlam veremiyordu. Berra’nın getirdiği kolonyayı alıp bileklerini ovmaya başlayan adamı öldürmek istemesi hiç normal değildi. Zaten rakip olduklarından pekiyi anlaştıkları da söylenemezdi.

“Türkan iyi misin?”

“İyiyim lütfen kalkmama izin verin,” derken bacaklarının üzerindeki cekete dokundu. Baran ceketini alırken gözleri birbirlerinden hiç ayrılmadı. Türkan’ın içi titredi. Hatırladığından daha yakışıklıydı. Ancak o geceki gibi güzel bakmıyordu. Onunda o tek geceyi unutmadığı belli oluyordu. Niye böyleydi? Tamamen kalktıktan sonra mahcubiyetle gözlerini kaçırdı.

“Mehmet Bey lütfen siz toplantınıza devam edin, ben biraz dinlensem yeter.”

“Hayır senden önemli değil, hazırlan bir hastaneye gidelim.”

“Gerçekten gerek yok efendim, bakın gayet iyiyim.”

Baran farkında olmadan yumruklarını sıkıyordu. Aylardır bu adamdan randevu almaya çalışıyordu. Türkiye’ye döneceğim orada görüşürüz diyerek onu reddetmiş, bugüne ancak müsait olabilmişti. Onlar kadar büyük değiliz diye bizi küçük görüyor, resmen peşinde dolandırıyor diye hırslanmış, tanışmadıkları halde Mehmet’e nefret duymaya başlamıştı. Şimdi ise otuz beş yaşında bir gece de feleğini şaşırtmış kadına yakın oluşunu kaldıramıyordu. Bu denli telaşlı olduğuna göre kesin aralarında ilişki vardı. Berra’nın dikkatli bakışlarından gözlerini kaçırarak kibar olmaya çalıştı.

“Tabi biz başka zamanda geliriz.”

“Hayır hayır lütfen siz devam edin.”

“Türkan iyi gözüküyor biz devam edelim.

Miraç kaç dakikadır gözlerini kamaştıran sarışın afetle biraz daha zaman geçirmenin derdiyle hemen lafa girmişti. Onay alınca da toplantıya başlandı. Berra, Baran’ın neden dağıldığını bilmiyordu ama yıllardır abisi olan adama bugünkü toplantının önemini hatırlatırcasına kendi konuştu. Tam üç yıldır yan yana olduklarından bütün işlere hakimdi, buraya gelme nedenleri de son bir yıldır girdikleri her ihalede karşılarına çıkan şirkete yenilmeleriydi. Kendine yiyecek gibi bakan adamla göz temasını kesti. Sadece Mehmet’e konuştu. Baran da toparlandı ve toplantı süresince dertlerini anlatmışlardı. Böyle giderse piyasada iş yapamayacaklarını onlarında aileden gelen işleri olduğu için önemlerini üstüne durarak aktardılar.

Mehmet kasti bir durumlarının olmadığını söyledi. Başka şirketleri batırmak gibi bir niyetlerinin olmadığını özellikle belirtti. Bundan sonra iletişimde olarak ihalelere girmeyi teklif etti. Böyle iyi niyetli bir yaklaşım beklemeyen Baran adamdan nefret etse de saygı duydu. Mutabık sağlanmış, toplantı bitmişti. Hep beraber dışarı çıktıklarında Türkan odasından çıktı. Bacakları titrese de patronuna bir şey belli edemezdi.

Baran, Türkan’la göz göze geldiğinde biraz geride kaldı. Berra Mehmet’le tokalaşırken yanında duran kadının kulağına fısıldadı.

“Bu akşam benimle görüşeceksin.”

Loading...
0%