Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@herdem6060

Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤

Instagram; herdem6060

İyi Okumalar

8. Bölüm

"Bu akşam benimle görüşeceksin."

Türkan hatırladığı o seksi sesin yine kulaklarına üfleyerek söylediklerinden sonra ayakta durmak için bütün bedenini sıktı. Bundan kaçamayacağını bakışlarından anlamıştı ama bu kadar çabuk bir atılım beklemiyordu. Yanından uzaklaşan adamla heyecanı katlandı. Türk olmasına neden bu kadar şaşırdığını bilmiyordu. Tek bildiği onu gördüğünde duygularının da bedeninin de tepki verdiğiydi. Bir yıl boyunca birkaç kişiyle daha çıkmıştı. Hatta iki tanesiyle öpüşmüştü de ama yok o büyüyü bulamamıştı. O yüzden devam etmemişti. Zaten son beş aydır da kimseyle görüşmemişti. Asansöre binmeden tekrar bakan adamdan gözlerini ayıramadı.

Baran çok sarsıldı. Günlerce aklından çıkmayan kadının en büyük rakibinin sevgilisi olması 'nereden biliyorsun,' olmama ihtimalini hemen öğrenmeliydi. Arabaya bindiklerinde bile güzel gözleri dudakları özellikle bacakları gözlerinin önünden gitmiyordu. Bugün başkasının o bacakları görmesi bütün sinirlerini ayaklandırmıştı. Oysaki kimsenin kıyafetine karışmazdı. Kız kardeşi de Berra da oldukça dekolteli giyindikleri zamanlar olurdu, bugüne dek mini etek gözüne hiç batmamıştı. 'Türkan'a has,' diyen iç sesiyle tebessüm eder gibi oldu. İsmi de çok güzelmiş.

"Baran abi iyi misin?"

"İyiyim canım."

"Bir şey oldu ama ne, seni hiç bu denli dağılmış görmemiştim. Toplantıyı resmen unuttun."

"Olmuşsun sen olmuş, beni aratmadın toplantıda maşallah sana..."

"Hiç lafı değiştirme Baran Abii!"

"Türkan!"

"Ah senin yüzünden mi fenalaştı."

"Sanırım! Zira bende onu görünce darmaduman oldum."

"Eski bir aşk macerası mı ah çok heyecanlı Baran abi hemen anlat."

"Hiç heveslenme sarı civciv anlatacak bir şey yok."

"Ama ya."

Sonrasında kimse konuşmadı, Baran istemezse kimsenin onun ağzından laf alamayacağını biliyordu. Merkezleri Samsun'da olan şirketlerinin buradaki bürosuna geldiklerinde hemen işlere koyuldular. Berra kendine küstah küstah bakan zengin züppesini aklından silerek işlerine odaklanırken, Baran hemen ÖZYAŞAR holdingi aradı. Türkan Hanım'la görüşmek istediğini söylediğinde çıktığını duydu. Dişlerinin arasında teşekkür edip kapattı.

"Kaç bakalım nereye kadar kaçacaksın."

Türkan, eve geldiğinde ruhsal olarak çökmüş gibi hissediyordu. Bir an önce Mine'ye yaşadıklarını anlatmalıydı. Annesinin neyin var diye telaşla ortalıkta gezeceğinden eve gelmeden bugün patron izin verdi gelirken bir şey istiyor musun demişti. Annesi bu fırsatı kaçırır mıydı? Marketi sırtlanıp getirse annesi Oya Hanım yine eksik bulurdu. Evlerine yakın marketten annesinin dediklerini alıp, eve geldi. Mutfağa taşıdıktan sonra odasına geçmişti. Yerinde duramıyordu.

"Baran! Baran!"

Sürekli adamın adını sayıkladığının farkında değildi. Neyden kaçtığını bilmese de onunla konuşmaya hazır değildi. Mehmet Bey'in tavrına da şaşırmıştı. Nasıl sahip çıkmıştı ona sanki son günlerdeki huysuzluğunu affettirmek ister gibiydi. Son günlerde seni çok yordum diye kendini suçlayacağı hiç aklına gelmezdi. Ahmet babanın oğlu işte ya demekten kendini alamadı. Eve de zorla o göndermişti. Miraç Bey'in sürekli sarışın sekreteri sormasına da gülmek istedi. Baran'ın yanında böylesine güzellik abidesi birini görmek nedense içini tuhaf duygularla doldurdu. 'Kıskanıyor olamazsın,' beyninde dönenlerle olduğu yerde durdu. Eninde sonunda onunla karşılaşacaktı. 'Karşılaştığınız için mutlusun aslında, sadece kendine itiraf edemiyorsun,' beyninde ki ses yine yapmıştı yapacağını ve gerçekleri yüzüne çarpmıştı.

"Ben ben ona ilk görüşte aşık oldum sanırım," sanırım sözcüğü fazlaydı. Kesinlikle öyle olmuştu. Çünkü kimseleri beğenmeyen hep bir şeyler eksik diyerek kimseyle beraber olmayan kadınken, iki bakışı iki güzel sözüyle adama tav olmuştu.

Akşam yemekten sonra Mine'lerin terasta buluşmak üzere mesaj attıktan sonra vakit geçiremediğinden aldıklarını yerleştirmeye karar verdi. Mutfağa girdi. Annesi Allah bilir hangi altın günündeydi acaba diye düşünerek mutfağı toparladı. Yemek yapmaya başladı. Salata malzemelerini çıkarıp, sirkeli suya batırdı. Her şey bittiğinde saatin hala 17.00 olduğunu gördü ve ofladı. Babası birazdan lokalden gelirdi. Amcasıyla birlikte kitap okudukları, arkadaşlarıyla sohbet ettikleri oyunlar oynadıkları bir lokalleri vardı. Annesinin çenesinden de kurtulmuş oluyordu hem bunu düşününce gülümsedi. Aydın Bey normalde Oya Hanım'ın çenesinden şikayet ederdi ama küstürdüğü zamanda karısının sesi olmadan duramazdı. Bugüne dek hiç evlilik düşünmemesinin nedenini amcası ve babası gibi seven adamlar olduğuna inanmadığındandı. Türlerinin son örnekleri diye düşünürdü. 'Belki Baran fikrini değiştirir,' iç sesinin yaptığına sinir oldu. Ne güzel birkaç saattir onun tedirginliğini üzerinden atmıştı. Havuçlu cevizli tarçınlı kekin harcını da fırına attıktan sonra duşa girdi.

Hızlı bir duştan sonra evdeki seslerden anne babasının geldiğini anladı. Nedense üşüyordu. Bu yüzden gri eşofmanının üstüne mavi polarını giydi. Salona girdiğinde dizlerinin üstüne çöküp, başını babasının dizlerine koydu. Mine de kendi de çok şanslıydı. Sevgi dolu donanımlı bir ailede büyümüşlerdi. Aydın Bey Türkan'ın saçlarını okşarken tebessüm etti.

"Her şey yolunda mı miniğim?"

"Miniğim mi? İlahi Aydın Bey otuz yaşında kızın."

"Kaç yaşında olursa olsun kızım benim miniğim."

Türkan gülümsemeye başladı. Annesinin her zamanki laf sokmalarını bile seviyordu. Doğrulup, babasına sarıldı. Yanaklarından öpüp ayrıldı.

"Kızının ellerinden yemek ye o zaman hadi," derken genç kadın annesine de sarıldı. Birlikte yemek yediler. Çayını Mine ile terasta içeceğini söyleyerek amcasının evine geçti. Onlarla da hal hatır muhabbeti ettikten sonra terasa geçti. Patlamak üzereydi. Baran'ın yüzünün gözlerinin önünden gitmemesi bunlar yetmezmiş gibi annesinin dikkatli bakışlarından kaçmaya ve kimseye bir şey belli etmemeye çalışmak içini daralttıkça daraltmıştı.

"Geldin mi Türkan Sultan?"

"Minee!"

İki kuzen birbirlerine sanki yıllardır görüşmüyorlarmış gibi sarılmışlardı. Plakta çalan artık sevmeyeceğim şarkısıyla tekrar Baran'ın öldürücü bakışlarının gözlerinin önüne gelmesiyle gözlerini sımsıkı kapattı. Mine'nin saçlarını okşaması içindeki ağlama isteğini arttırdı. Kuzeninin fısıltısıyla bir adım geri giderek sarılmayı sonlandırdı.

"Ne oldu?"

"Çay yaptın m?"

"Çay için ağlamana gerek yok."

"Ağlamıyorum."

Türkan'ın suratı asıldı. Gitti sedirlerden birine oturdu. Üzerine kırmızı battaniyeyi çekerken kısa kısa nefesler alarak sakinleşmeye başladı. Mine'ye baktığında üzerinde gördüğü tayt ve tunikle mutlu oldu. Saçlarını açmış ve çirkin gözlükleri çıkarmıştı. Evde olsun bu kıyafetleri giyerek alışmaya çalışıyordu. Böyle dışarı çıkarsam herkesi kalpten götürmeyim, alıştıra alıştıra eski kıyafetlerimden kurtulayım demişti. Yengesinin bu küçük değişimlerden bile mutlu olduğu belliydi. Gözlüğü tamamen bırakıp saçlarını salık kullanmaya başladığında Belgin Hanım kurban kesecekti. Çünkü kendi doğurduğu çocuğun liseden beri uzun saçlarını dalgalanırken görmemişti. Gözlerinin önünde sağa sola gezdirilen kupayla kendine geldi.

"Türkan çatlatmadan anlatacak mısın? Ne oldu?"

"Hani sana bir İspanyol'la beraber oldum demiştim ya, o İspanyol İspanyol değilmiş."

"Hımm neymiş?"

"Türk'müş."

"Haha gerçekten mi? Peki nasıl öğrendin?"

"Mine dalga geçme!"

"Sustum."

"MAÇOĞLU şirketinin CEO'su Baran MAÇOĞLU!"

"Oha!"

"Amcam böyle konuştuğunu duymasın."

"Bu sözcük ağzına yakışmadı kuzucuğum, her ne kadar ehvenişer olsa da," diyerek babasını taklit edince ikisi de kahkaha attı. Mine yaşadığı o geceden beri Mehmet'i çok özlese de kendini mutlu hissediyordu. En azından biraz olsun kadın olarak beğenilmek nedir onu yaşamıştı. Değişimini olabildiğince yavaş ilerletse de eskiye oranla daha mutlu, umutluydu.

"Neyse bugün onu görünce fenalaştım."

"Ne?"

"Biliyorsun son günlerde patron çok sinirli, kızlar korktuğu için çayını kahvesini bile ben götürüyordum. Toplantı başlamış, elimde kahveler içeri girdiğimde gördüğüm gözlerle yer ayağım altından çekildi sanki, tepsi elimden kaydı. Onun kollarına yığıldım. Sonra Mehmet Bey kucağına aldı beni, o da çok şaşırdı."

"Nasıl hissettin," derken bile odaklanmakta zorlanıyordu Mine, çünkü aynı Mehmet olmasa da Türkan'ın her Mehmet Bey deyişinde içi buruluyordu. O ismi hafızasından silmeliydi. Başka türlü yüzü gözlerinin önünden geçmeyecekti. Acaba o da beni düşünüyor mu? Arada olsun aklına geliyor muyum acaba diye aklından geçenlerle kuzenini dinlemekte zorlandı.

"Ben onu hiç unutmamışım."

Türkan'ın sesi titredi ve öğle saatlerinden beri içinde tuttuğu yaşları bıraktı. Ağlıyordu, ağlıyordu da neden içindeki duygulara anlam veremediğinden mi yoksa ondan korktuğundan mı? Mine'nin ona sarılışıyla hıçkırmaya başladı. Resmen sinirleri bozulmuştu. Kendini tutamıyordu. Biraz sakinleşir gibi olduğunda telefonunun mesaj sesi geldi. Tanımadığı numaraydı, hemen açtı.

"Bu gece kurtulmuş olabilirsin ama yarın akşam benimlesin."

"Mine o!"

"Ne yazmış?"

"Yarın akşam benimlesin."

"Ooo!"

"Ne yazayım?"

"Mesajla bu hale geldiysen, neyse hadi ben çayları tazeliyorum. Sende yakışıklı İspanyol'a cevap ver. Aaa pardon Türk'tü değil mi?"

"Mine!"

Türkan'ın içi heyecanla dolarken elleri titredi. 'On beşlik ergen gibisin,' fısıldayan iç sesine kesinlikle hak verdi. Ne yazacaktı? En iyisi tanımıyormuş gibi yapmaktı.

"Kimsiniz"

"Kim olduğumu çok iyi biliyorsun."

"Baran MAÇOĞLU!"

Baran gelen mesajla gülümsedi. Biliyordum güzelim beni unutmadığını diye aklından geçirirken, güzel yüzüne tekrar baktı. Profil fotoğrafında çok güzeldi. Büyük siyah gözlerinin ön planda olduğu, yılbaşı gecesinde olduğu belli kırmızı tüylü kapşonla verdiği poza dönüp dönüp bakıyordu. Özellikle gülen dudaklarında ellerini gezdirdi. Bir an önce tekrar sahip olmalıydı o dudaklara, yok yere bir sene uzak kaldığına hala inanamıyordu. Duygularına hakim olamayıp hızla içindekileri yazdı.

"Türkan hemen görmeliyim seni evinin önündeyim."

"Nee! Mine buradaymış, beni görmek istiyor," diyerek ayağa kalktı. Terasın sonuna yürüdü. Evin önündeki siyah cipe baktı. Olduğu yerde sendeledi. Elini kalbine götürdü. Bacaklarının üzerine duramadı, olduğu yere çöktü. Bu adam kalp krizi geçirmesine neden olacaktı. Elleri titreyerek yazmaya başladı.

"Lütfen git, bu saatte çıkamam."

"Seni görmeden gitmem!"

"Mine! Seni görmeden gitmem diyor."

"Türkan ben seni idare ederim. Git!"

"Ama!"

"Canım bu adama sırılsıklam aşık olduğun belli git. Yaşımız otuz oldu, bu liseli kız tavırların ne Allah aşkına? Nereye gitti kimseyi umursamayan Türkan..."

"O söz konusu olunca sersemliyorum."

"Ne güzel işte hadi git birlikte sersemleyin."

Türkan, kuzenine sarılıp hızla aşağı indi. Kapıdan çıkar çıkmaz iki adımda cipin kapısına ulaştı. Başını yukarı kaldırdığında gülümseyen kadına o da güldü. Resmen görünmez bir güç almıştı. Derin bir soluk alıp verip, kapıyı açtığı gibi bindi.

"Sür!"

Mesaj gelmesini bekleyen genç adam birden kapının açılmasına afallasa da gülümsedi. Direkt arabayı çalıştırdı. Beş dakika sonra sahilde durduğunda sessizlik içinde kadına baktı. Mavi çok yakışmıştı. Makyajsız ve utanan yüzünü uzun uzun seyretmek istese de bir an önce öpmek istiyordu. 'Konuşmaya çağırdın,' diyen sese hak vererek eliyle kirli sakallarını kaşıdı. Lafa nasıl başlayacağını bilmiyordu. Dümdüz önüne bakan kadında hiç yardımcı olmuyordu.

"Mehmet ÖZYAŞAR sevgilin mi?"

"An..anlamadım."

Türkan hayal kırıklığına uğradı. Usulca yüzünü ona döndüğünde gözlerindeki ifadenin adamı nasıl pişman ettiğinden habersiz yutkunmaya çalıştı. O tüm gün heyecandan sevinçten yerinde duramamışken başkasının sevgilisi olduğunu düşünerek mi peşine düşmüştü. Baran kadının duruşundan sonra toparlamaya çalıştı.

"Bugün seninle çok ilgilendi. Bak konuşmaya çok yanlış yerden başladım biliyorum ama seni gördüğümden beri kendimde değilim. Kıskandım, hayatımda ilk defa bir kadını kıskandım."

"Kıskandın!"

"Evet o sana dokundukça orayı yakıp yıkacak kadar çok hem de," dediğinde Türkan'ın dudakları kıvrıldı. Biraz önce ki hayal kırıklığının yerini mutluluk alırken, elindeki telefonu sıktığını fark ederek ellerini gevşetti. Yüzüne tüy gibi dokunan elle heyecanlandı. Alt dudağını ısırdı.

"Neden o gece bırakıp gittin?"

"Se..seni İspanyol sanıyordum."

Baran'ın bedeni gerildi. Ne diyeceğini bilemedi. Kaşları istemsiz çatılırken, göz temasını hiç kesmedi. Yanağını okşamaya devam ederken ısırdığı alt dudağına parmağını bastırdı. İçindeki duygular karmakarışıktı. İspanya da üç gün boyunca göz hapsinden çıkarmadığı kadının tadının unutulmaz olacağını bilemezdi. Onun için de tek gecelik bir macera olacaktı. Genç kadının ki gibi ilkte değildi. Peki neden kızıyordu. Dişlerinin arasından konuşurken kızgın olduğunu belli etmekte sakınca görmedi.

"İlkini bir yabancıyla mı yaşamak istemiştin?"

"Hayır seninle yaşamak istedim."

Türkan'ın yanakları kızardı. Göz temasını kesip başını eğdi. Asla bir daha karşılaşmayacaklarını düşündüğünden nasıl davranması ne söylemesi gerektiğine dair hazırlığı yoktu. Hem niye bu kadar yakışıklıydı ki, kafası karışıyordu. 'İlk defa yakışıklı bir adamla beraber değilsin,' diyen iç sesine hak verdi. Ama! İlk defa kalbini maraton koşmuşçasına hızlı çarptıran erkekle beraberdi. Konuşmak, sarılmak hatta tekrar öpmek istiyordu. 'Seni durduran ne,' diyen sesiyle tekrar dudaklarını dişlemeye başladı.

Baran aldığı telaşlı cevaptan mutlu olurken gözleri yine dişlenen dudaklara kayıyordu. Dayanamadı, dudaklarına eğilip tüy gibi bir buse kondurdu. Genç kadının iç çekişini duyduğunda tamamen dudaklarını kapladı. Bu tadı özlemişti. Ağzını açması için zorlarcasına öpücüğünü derinleşti. Boynuna dolanan kollardan sonra belinden tuttuğu gibi kadını kucağına çekti. Koltuğunu geriye itti. Kadının kucağına iyice yerleşmesini sağladı.

Türkan bu yaptığına inanamıyordu. Hiçbir zaman tutuk içine kapalı biri olmamıştı ama kendi mahallesinin sahilinde böylesine kendinden geçerek öpüşecek kadar pervasızda davranmamıştı. İspanya'da onu gördüğünde de böyle olmuştu. Adamın gözlerine bakmış ve dünyayı unutmuştu. Karşılıklı inlemeleri arabayı doldururken Baran'ın elleri bacaklarında kalçalarında dolaşırken hemen onun olmak istedi. 'Yavaş iyice uçtun,' uyaran kalp sesiyle kendini zorlayarak toparlandı ve usulca öpücüğü sonlandırdı. Başını Baran'ın göğsüne koyduğunda adamın kalbinin hızlı atışıyla gülümsedi. Duyguları kesinlikle karşılıklıydı. Bir yıl boyunca gülüp mutluluk pozları verse de ruhunda hep ağrıyan bir yer vardı. Ağrımın ilacı bu adammış derken her duyduğunda tüylerini ayaklandıran adamın seksi sesi kulaklarına doldu.

"Bundan sonra bırakmam seni!"

Loading...
0%