Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@herdem6060

Beni buradan ve Instagram'dan takip etmeyi unutmayın ❤

Instagram; herdem6060

İyi Okumalar

9. Bölüm

Berra İstanbul’da okuduğu için bu şehri çok seviyordu. Hem sevdiği arkadaşları vardı hem de memleketindeki gerginlik yoktu. Ailesi Trabzon’un en tanınmış ailelerinden biriydi, bu yüzden hep hareketlerine dikkat ederek büyümüştü. Ablası Berrak annesinden daha despot ve kuralcı olduğundan onun gözetiminde kalmıştı. Herkes abilerinden çekinirdi, Berra ise ablasından çekinmişti. Ergenliği küçük annesinin tembihleriyle geçmişti. Çocukların oldu beni rahat bırak diye kavga ettiği zamanlarda bile ablası hiç ona kırılmaz, affedici olurdu. Anneleri on iki yaşındayken trafik kazasında ölmüştü. Ondan sonra bütün yükü ablasına kalmıştı. Sevdiği adamla bile sırf onun için geç evlenmişti. Şimdi kendisi yirmi altı yaşında yetişkin bir kadınken Berrak kırk yaşında iki erkek çocuğu olan bir kadındı. Ağabeyi Berker ve babaları Hakkı Bey işleriyle ilgilenirken Berrak genç yaşına rağmen hem eşinin hem çocuklarının hem de Berra’nın her şeyine yetişmişti.

Baran MAÇOĞLU Samsunlu ve abisinin en yakın arkadaşıydı. Aynı zamanda yengesinin abisiydi. Leyla Berker’i kendine aşık edene dek elinden geleni yapmış ve nikah masasına oturtmuştu. İki kızlarıyla mutlu bir yuvaları vardı. Leyla’nın abisine aşık bakışlarına her zaman imrenmişti. Soğuk pek konuşmayan abisinde ne bulup, bu kadar sevdiğini sorgulasa da aşklarına hayrandı. Berrak ve Okay’ın ilişkileri durağan saygı çerçevesinde giden bir evlilikken, Berker ve Leyla’nın evlilikleri hep hareketli sevgi dolu ve bazen de kıskançlık krizleriyle geçiyordu.

Leyla’nın kardeşi Karan da Berra ile aynı yaştaydı. Son beş yıldır en yakın arkadaşlarından biri olmuştu. Çoğu zaman onları sevgili zannederlerdi. Oysa ikisi kardeş gibiydiler. Üniversiteyi bitirdikten sonra babası tarafından Trabzon’daki merkez otelde insan kaynakları müdürlüğü için oda hazırlandığını öğrendiğinde pek memnun olmamıştı. Yine de babasını kırmamak için otele gittiği bir gün personel tuvaletinde duyduklarıyla iş hayatına sıfırdan öğrenmeye karar verdi. Bu kararı ailede büyük kriz yaratsa da Baran abisinin teklifi üzerine herkes kabul etmiş ve üç yıldır Kervan otellerinin varislerinden biri olmasına rağmen Baran’ın yanında sekreteri olarak çalışıyordu. Birçok seyahatinde yanında gidiyordu. Düşündüğünden de çok deneyim kazanmıştı.

Berra, Baran abisinin bugünkü hallerini anımsadığında gülümsedi. Karan ve üniversiten birkaç arkadaşıyla eğlenmeye çıkmışlardı. Üzerinde bedenini sımsıkı saran payetli bordo mini bir elbise vardı. Yüksek topuklu açık bej rengi ayakkabılarıyla ve her zaman uzun dümdüz sarı saçlarıyla dikkat çekiciydi. Makyajı çok sevmediğinden gündüz yaptığı makyajına ilave sadece rujunu belirginleştirmişti. Son model arabasıyla gittiği mekanın önünde Karan tarafından karşılandı. Doğru dürüst görüşmediği arkadaşına sımsıkı sarıldı. Karan’ın olağan şakalarına maruz kaldı.

“Bugün yine nasiplerimi kaçıracaksın anlaşılan.”

“Sende benimkileri…”

Kahkahalarla sarılarak onlar için ayrılan locaya girdiler. Her zamanki gibi en son Berra gelmişti. En yakın arkadaşları Şehbal, Gülşen, Harun ve Okan coşkuyla karşılamışlardı. Gülşen ve Harun bir yıldır nişanlıydılar. Bugüne dek kimseye dillendirmese de herkes Şehbal’in Karan’a aşık olduğunu biliyordu. Ne hikmetse bir tek Karan görmüyordu genç kızın duygularını ve ya görmezden geliyordu. Kimse bu konu hakkında konuşmuyordu. Bir de Şehbal’in ablası vardı, herkes ondan nefret ediyordu. Bazen bilinçli kardeşinin canını yaktıklarını düşünüyorlardı.

Berra aylardır Samsun’da olduğu için herkesi o kadar özlemişti ki, gülücükler saçıyordu. İlk önce shot yapmak için gelen içkileri hepsi aynı anda içtiler. Sonra kızlar gülerek oldukları yerde dans etmeye başladılar. Damla üzerindeki süper mini kırmızı elbisesiyle gelip, Karan’la dans etmeye başlayınca hepsinin modu düştü. Berra bazen Karan’ın kafasını kırmak istiyordu. Şehbal’in dolan gözlerini gördüğü anda geç adamın kolundan tuttu ve kendisiyle dans etmesini sağladı. Okan’da Berra’nın ne yapmaya çalıştığını anlamıştı. Şehbal’in aşkını anladıkları bir yıl önceki o geceden beri hep dikkat ediyorlardı. Okan Damla’nın elinden tutup, piste çıkardı. Bu durumdan memnun olmayan genç kız Berra’ya öldürecek gibi bakmayı ihmal etmedi.

“Hep bunu yapıyorsun.”

“Ne yapıyormuşum?”

“Hiç omuz silkme sarı civciv ne istiyorsun Damla’da, ne zaman yakınlaşsak gelip bana yapışıyorsun.”

“Sevmiyorum.”

“Ben seviyorum belki,” diye söyleyince sarıldığı arkadaşından hemen uzaklaştı. Ciddi mi söylüyor diye bakınca omuzundan iterek masada duran margaritasından büyükçe yudumladı. Bir an başının döndüğünü hissetmesine rağmen çantasını alıp, başını masaya gömmeye çalışan Şehbal’ın omzuna dokundu. Müzik çok yüksek olduğu için hafif doğrulan arkadaşına lavaboya gidiyorum dedi, dudaklarını okumasını sağladı. Karan’a baktığında yine Damla’nın yanında dans ettiğini gördü. Sinirle başını sağa solla salladı. Bir taraftan söyleniyordu.

“Salak bu çocuk salak ya, gözlerinin önündeki gerçek seveni görmüyor nerede oros.. tövbe Yarabbim,” derken kolundan çekilip duvara yapışmıştı. Dudaklarından acı bir çığlık çıktı. Hafif çakır keyif olmanın etkisiyle gözleri kayar gibi oldu. Gözlerini kapatıp birkaç saniye kendine gelmeye çalıştı. Kulağına fısıldanan sözlerle gözlerini açtı.

“Hımm bu kadar pahalı kıyafetler giymek ve böylesine lüks bir mekanda eğlenmek için patronun sana düşündüğümden fazla maaş veriyor olsa gerek.”

“Miraç Bey!”

“Ooo adımı unutmamışsın.”

“Bı..bırakın beni…”

“Birlikte geldiğin erkeği başkasına kaptırdığın için üzülmene gerek yok ondan hemen intikam alabilir geceye benle devam edebilirsin.

“Ne?”

“Patronunla da ilişkin var belli serbest ilişki yaşıyorsunuz demek ki başka bir erkekle buraya geldiğine göre… Geceyi benimle sonlandırabilirsin.”

Berra hayatında ilk defa böyle bir duruma düşmüştü. Kimse onu bu denli küçük düşürmemişti. Resmen ilk önce basit bir sekreter olduğunu söylemiş, böyle bir yere yakıştıramamış ve arkasından da şimdi patronun metresi olduğunu ima ediyordu. Kendince düşünmüş kararlar almış ve yargılamıştı. Bu adam kendini ne zannediyordu. ‘Bir de seni iki kıyafet böyle mekanlar için herkesle ilişki yaşayabilecek sevgilisini aldatabilecek biri olarak gördü,’ hatırlatma yapan iç sesiyle yükselen siniriyle adamı itti. Biri iki adım geriye giden adama elini kaldırdı. Fakat tokat adamadan tutulan koluna acıyla baktı.

“Haddinizi bilin!”

“Merak etme bende çok zenginim, bu istediklerini verebilirim.”

“Bırakk!”

Bırak diye bağırdıktan sonra kolunu hızla çekip gözlerinden şimşekler çıkarak adama son kez baktı ve bir iki hızlı adımla bedenini lavaboya attı. Elindeki çantayı sıktı sıktı sonra sinirle aynaya doğru fırlattı. Bugün onu beğendiğini konuşmaya çalıştığını anlamıştı. O bu tarz bakışlara flört çabalarına alışkın bir kadındı o yüzden öyle bir tavır sergilerdi ki bir nevi geri bas demeyi iyi bilirdi. Peki bugün aynı tavrı o adama da sergilediği halde nasıl Baran abisiyle ilişkisi olduğunu düşünür ve ona böyle bir saygısızlık yapabilird. Kapının açıldığını anladığında çantasını düşen yerden alıp, tuvaletlerden birine girdi. Klozetin kapağını kapatıp, oturdu. Düşündükçe sakinleşmesi gerekirken delirecek gibi oldu.

Çantasının içinde titreyen telefonunu eline aldı, Şehbal’in aradığını gördüğünde Miraç’a bir küfür savurdu. Hızla ellerini yıkayıp, kendine çekidüzen verdi. Onunla karşılaşma ihtimaline karşı derin derin nefesler aldı sakinleşip, arkadaşlarının yanına gitmek için adımladı. Çıkışta kimsenin olmadığını gördüğünde neden sinir olduğuna karar veremese de keyfi kaçmıştı. İşim var deyip erken kalkacaktı. Şehbal’in dağılmış haline Damla’nın sinsi bakışların, Ozan’ın ortamı kurtarma çabalarına ve Karan’ın kayıtsızlığına gözlerini belertmekten başka bir şey yapamadı. Bu geceyi böyle hayal etmemişti. Gülşen ve Haluk’ta erken kalkmak isteyince Karan’ın geceyi erken bitirmeyin itirazlarına rağmen Ozan, Karan ve Damla’yı mekanda bırakarak çıktılar. Valeden arabasını istedi. Yanında kıpkırmızı gözlerle ondan daha kötü olan arkadaşına gözü takıldı.

“Şehbal bize gidiyoruz.”

“Ben eve gideyim canım.”

“İtiraz yok, hem artık Karan’ı dertleşmemizin tam vakti,” derken son model mavi arabası geldi. Rengi atan arkadaşına bakmadan valeye gülümserken, ona ve arabaya alayla bakan adamla tekrar sinirleri alt üst oldu. Bu adamın derdi ne Allah aşkına diye kaşlarını çatarken, Şehbal’in arabaya binmesiyle o da bindi. Arabayı çalıştırır çalıştırmaz gaza yüklendi. Geç bir saat oldu trafik yoğun değildi.

Berra neden konuşmadıklarını anlamadığından radyoyu açtı. Hadi beni yine sev, beni deli sev diye arabanın içine dolan müzik eşliğinde ve 90’lı yılların hit şarkılarıyla ailesinin İstanbul’daki evine geldiler. Şehbal’in üzerindeki siyah mini tuluma, tutunma haline bakınca içi şevkatle doldu. Hemen arkadaşıyla birlikte odasına çıktı. Evdeki çalışanları uyandırmak istemedi. Şehbal’i duşa sokup, kahve suyu yapmak için mutfağa girdi. Kahve suyu koyup, hemen misafir odalarının birinin banyosuna attı kendini, bu geceyi düşünmek ve o gereksiz tacizci pisliğe prim vermek istemiyordu. Yarım saatin sonunda eşofmanları ve başlarındaki havlularla ikinci katın balkonunda oturuyorlardı.

“Ne zaman anladın?”

“Bilmem, sanırım mezuniyet balosunda peki sen neden hiç söylemedin.”

“Söylediğim ilk kişi asla Karan gibi birinin dikkatini çekemeyeceğimi söylediği için olabilir,” diye dudakları titreyerek bitirdiği cümleden sonra arkadaşına baktı. 1.65 boylarında incecik bir vücudu küçücük yüzü ve parlayan kahve gözleriyle güzel bir kadındı. Neden dikkatini çekemesin kim demiş olabilir diye aklından geçirirken gözlerinin önüne Damla geldi. Elindeki kahveyi sertçe sehpaya bıraktı.

“Damla’ya söyledin. İnanamıyorum sana Damla’ya söyledin.”

“O benim ablam…”

“Bırak Allah aşkına abla abla değil yılan mübarek…”

“Berra!”

“Şehbal en başından anlat.”

“Üniversite ikinci sınıfta Karan’la çok yakındık biliyorsun. Kaç kere hastalandığında başında bekledim. Birlikte ders çalışıyorduk, birlikte yiyip içiyorduk. Sonra Sena diye sarışın bir kızı kız arkadaşım diye bizle tanıştırmıştı hatırladın mı?”

“Evet neredeyse en uzun ilişkisiydi.”

“O gün çok kötü oldum. Onları her gör..gördüğümde ben çok kötü oldum.”

“Ah canım ya ağlama!”

“Bir gün ablam neyin var sana dediğinde Karan’dan bahsettim. Kahkahalarla güldü. Onun gibi erkeklerin benim gibi masum ev kılıklı, şefkat abidesi birinin dikkatini çekemeyeceğini söyledi. Bir kere çok kapalı giyiniyormuşum. Sonra ne zaman arasa yanına gidiyormuşum. Erkekler kendilerine anne değil hayata bağlayacağı ateşli kadınlar ararlarmış.”

“Orospu!”

“Berra!”

“Ne var Şehbal, o ablam dediğin ucuz kadının bugünkü hareketleri bile ne denli karaktersiz olduğunu gösteriyor. Senin suçun iyi yürekli yardımsever olmak mı yani, hem o yüzden mi hep topuklu ayakkabılar giyip, mini elbiseler etekler giymeye başladın. Yıllardır seni pantolonla görmedim.”

“Boyum kısa kalıyor onun yanında!”

“Hay Karan’ın kör gözünü sik…”

Tam küfrü tamamlayacakken Şehbal elini ağzına kapattı ve ağzının içinde homurdandı. Bu erkekleri hiçbir zaman anlamayacaktı. Burada dünya iyisi arkadaşı dururken o şırfıntı ile olduğuna inanamıyordu.

“Bugüne dek Karan’a bir kere bile hayır demedin değil mi? Ne zaman ihtiyacı olsa yanında oldun.”

“Uzak du..duramıyorum. Kararlar alıyorum. Canım acıyor uzaklaşacağım diyorum. O beni arayıp, Şehbal’ım balım yardımına ihtiyacım var dediğinde da..dayanamıyorum.”

“Ah balım ya böyle yaparsan Karan seni hiç görmez ki,”

“Zaten gör…görmeyecek bunu çok iyi anladım. Hem bu gece karar aldım. Hollanda’dan gelen teklifi kabul edeceğim.”

“Gidecek misin?”

“Gi..gitmem gerekiyor.”

“Hiç mi umudun yok, ben olsam Damla’ya inat yine Karan’ı tavlamaya çalışırdım.“

“Yok! Umudum yok artık. Hem senin neyin vardı. Arabaya bindiğinde rengin atmıştı.“

“Konuyu kapatmaya çalışma!”

“Gerçekten merak ettim.”

“Piçin birine sinir oldum, konuşmaya bile değmez.”

Loading...
0%