@herdem6060
|
Merhaba, bu hikaye benim ilk hikayem ve ne kadar yazarsam yazayım benim için hep ayrı olan hikayem öğretisi yüksek, ön yargı oluşturmadan vermek istediklerimi verdiğim bir kitap inşallah sizin için özel olur. İyi okumalar...
Genç kız o kadar sinirliydi ki yerinde duramıyordu masasının etrafında bir o yana bir bu yana dolanmaktan artık başı dönmeye başlamıştı. Bir şeyler yapmalıydı ama ne? Bu ara iş yerinde her şey ters gidiyordu bunun verdiği stresten mi nedir sürekli sıkıntılıydı. Birde bu olay tuzu biberi oldu diye düşünmeden edemedi. Müdürüne nasıl açıklayacağını bilemiyordu; "Küçük detaylar nasıl bu kadar büyüdü anlamıyorum." diye söylenip durdu. "Offf hatalı değilken, hatalı duruma düşmekten nefret ediyorum". Aslında o kadar da büyütecek bir şey yoktu ama BUSE için iş yerinde çıkan her sorun kocaman dağ oluyordu. Oysa normal hayatında o kadar güçlü ve olaylara yaklaşımı sakin ki bu haline bazen kendi de şaşıyordu. Bu halini müdürünü çok sevmesine ve kendisine mahcup duruma düşmemek için verdiği emeğe bağlıyordu. O kadar kaptırmıştı kendini zaman geçtikçe ağlamak isteği katlandı gözleri dolup dolup taşıyor ama o gözyaşını dışarı akıtamıyordu ama şirkette ağlayamazdı. Güçsüzlüğünü kimseye gösteremezdi zaten normalde de birilerinin yanında ağlayamazdı... Bazen bu huyundan nefret ediyordu diğer hem cinsleri gibi ağlayıp ajitasyon yapıp üste çıkamadığı yada sorunlarını birilerine belli edemediği için... "Neymiş efendim güçlü kızmışım, bok güçlüyüm kendimi yemekten başka ne yapıyorum acaba? Söyleyeyim hiç bir şey bazen lanet ediyorum bu huyumdan beni hep mutlu zannetmelerinden, hiç sıkıntısı yok ne güzel demelerinden birde senin yerinde olmak istiyorum demezler mi? Ah ah içimde kopan fırtınaları bir bilseler. Acaba ben neden kendime gelince bu kadar acımasız olup, insan olanın başına her iş gelir hata yapmaktan daha doğal bir şey yok diyemiyorum. Bu halim normal değil tedavimi olsam?" diye kendi için uzayıp giden serzenişleri bitiremedi. Özel bir şirkette iki müdüre 2 yıldır asistanlık yapıyordu. Önceliği departman müdürü olan Levent Bey idi. Diğer müdüründe her işinden sorumluydu çok çalışıyordu hiç iş yüzünden of dediği olmazdı. İkisi ile de güzel anlaşıyordu ama Levent Bey çok başka idi. Tam babaydı, adam gibi adamdı aralarında 15-16 yaş olmasına rağmen neden bir ağaBey gibi değilde baba gibi görmesinin sebebini hep düşünürdü. Müdürü odasına giderken; "Tünaydın Buse" dedi düşüncelerine o kadar dalmıştı ki arkasından bakarken beklediği anın geldiğini anladı." Haydi Bismillah, şimdi dananın kuyruğu kopacak..." diye mırıldandı. Odasına geçen Levent Bey bir sorun olduğunu hemen anlamıştı. Zaman kaybetmeden Buse'yi yanına çağırdı. Gülümseyerek yine hangi okyanusta yüzüp, derede boğuldu acaba diye düşünmeden edemedi. İki yıldır yanında çalışıyordu. İş görüşmelerinde o kadar kişinin içinde üniversiteden yeni mezun olmuş tertemiz, masum ve dürüst bir kız olduğunu düşündüğü için hiç deneyimi olmamasına rağmen onunla çalışmak istemişti. İyi ki de öyle bir seçim yapmıştı. Hiç yanıltmadı Buse onu en zor işleri başarırken saçma sapan şeylerde sıkıntı çekiyordu. Bazen küçücük bir kız çocuğu gibi olurken bazen kocaman bir kadın görüyordu karşısında... Seviyordu bu küçük kızı, kız kardeşi yerine koymuştu. Niyetini ve özverisini bildiği için çoğu zaman hatalarını görmezden bile gelirdi. Çünkü ufacık şeyleri bile kafasına takıp üzüldüğünün farkındaydı. Bakalım yine ne oldu derken kapı çaldı. Eliyle masanın önündeki siyah deri koltukları gösterdi ve yüzüne bilerek bakmıyordu o kadar yıkılmış bir görüntüsü vardı ki gülmemek için kendini zor tutu. İlk önce onun anlatmasını beklediği için sanki bilgisayarda bir şeye bakıyormuş gibi durdu. Yüzüne bakmamaya devam ederek işlerle ilgili bir iki soru sordu. Bu sayede belki rahatlardı. Şu omuzları çökmüş mahcup Buse'yi çok sevimli bulsa da; "ee anlat bakalım bu halin ne ?" "Demek anladınız…" Ne olur ağlamadan anlatabileyim Rabbim diye yukarıya bakarak sessiz dualarını gönderdi. "Cansu hanım ile biraz sorun yaşadık. Geçen haftaki eğitim toplantısında kullanılacak materyallerde problem olmuş. Biliyorsunuz ben sadece çoğaltım ve yerine ulaştırmada görev alıyorum. İçerikte ki hatadan dolayı ben suçlandım. Diğer departman asistanları da beni hedef gösterince, beni herkesin içinde azarladı . " Onu iki yıldır hiç böyle görmemişti. Birilerinin içinde azarlanmak çok koymuş olmalıydı. Dokunsam ağlayacak şimdi diye düşünmeden edemedi. "Önce sakin ol ve olayı en baştan anlat bakalım." der demez Buse başından anlatmaya başladı. Anlatmayı bitirince gerçekten bu kadarcık bir şey için mi üzüntüden ölecek gibi davranıyor bu küçük kız şimdi... Ah ah kadınlar işte ... diye kendi içinden konuşmayı bırakıp, bakışları biraz yüzünde dolaştı. Artık konuşsa iyi olacaktı ama o kadar minik kalmıştı ki karşısında kendi kızlarından biri duruyordu sanki " Hadi çık, pazartesi yenilenmiş gel zaten bu halinle işime yaramayacağın belli oldu. Bu arada hep diyorum sanırım sen değişmediğin sürece de hep diyeceğim. Burası iş yeri olur böyle şeyler tüm hayatın buradan ibaret değil. Her problem yaşadığında dünya tersine dönmüş gibi davranmaktan vazgeç artık hadi şimdi git…" müdürünün gülümseyerek söylediği sözden sonra öyle bir kalkış yaptı ki, Levent Bey bile şaşırmıştı. "Acaba benim tatlı kızlarımda büyüyünce böyle olurlar mı?" Gülümsedi, "Hemen işlerimi toparlayıp, evime sıcak yuvama gitmeliyim." diyerek bilgisayarına döndü.Buse ise şirketten ayrılırken neden bu kadar büyüttüğünü düşünüyordu. Biraz rahatlamıştı ama yine de daralması geçmemişti. "Acaba regli mi olacağım" diye kendine kızarak otopark da ki arabasına binip, nasıl son gaz uzaklaştığını bilmiyordu. Araba kullanmak zaten hep rahatlatır hiç bir şey düşünmezdi. Yüksek sesli müziği ve tam gaz araba ile özgür ruhu yine ortaya çıkmıştı. Ne kadar süre araba kullandığı bu bilmiyordu ama sakinleştiğini hissetti. Şöyle bir etrafına bakınca hiç bilmediği bir yerde olduğunu anladı. İstanbul'dan bayağı uzaklaştığını farkına varınca aklı başına geldi. "Nereye geldim. Hemde ormanlık alandayım Allah Allah. Havada yeni yeni kararmaya başlamış... Çok güzel bir görüntü inip bir nefes mi alsam acaba..." diye arabayı sağa çekti. İndikten sonra uzun uzun nefesler aldı. Ağaçların içinde süzülen bir dere misali böyle bir yolu daha önce hiç görmemişti. Sanki ağaçlar ve yeşilin bin bir türü birbirine geçmiş gibiydi. Ağlı sollu ağaçlara baktığında çoğu yaşlı bir çınar gibi yaşanmışlıkları bol insanları anımsattı. Tekrar büyük büyük nefesler alarak oh özgürlük bu olsa gerek dedi yüksek sesle. "Midemden ses mi geldi, aha vallaha karnımda guruldadı. Tabi ya ben bugün hiç bir şey yemedim. Off ya inşallah açlıktan bayılmam buralarda" sanki karşısında biri varmış gibi konuşuyordu. İçine bir mutluluk doldu kendini kuş gibi hissediyor Sabahki ruh halinden eser kalmadığını düşünüyordu. Biraz daha yemek yemezse bu ıssız yerde bayılıp kurtlara kuşlara yem olacaktı farkında değildi. Tekrar arabaya binip sebepsiz mutlulukla gülücükler saçarak etrafı izleye izleye yarım saattir yavaş yavaş yol alıyordu. "Ne bitmez yolmuş arkadaş bu kadar da ıssız bir yere nasıl gelmişim. Ne bir tane benzin istasyonu ne dinlenme yeri nede bir şeyler alacağım market falan var. Daha orman yolundan bile çıkamadım." diye konuşmaya devam ederken havanın tamamen karardığının ve yakıtının ne durumda olduğunu kontrol etmek aklına bile gelmiyordu.. Araba teklemeye başlayınca yakıt ibresine baktı. "Allah kahretsin bugünü hayatımdan silmek istiyorum. " biraz önceki gülücükler saçan Buse yerine telaşlı Buse olmuştu. Araba bir iki arkaya öne gider gibi yaptı ve pat diye olduğu yere durdu. Telaşı kat be kat arttı. "Kim geçer ki şimdi buradan benim gibi salaktan başka Allah'ım bu genç yaşımda ölüp gideceğim. Öfkeyle kalkan zararla oturur atasözünün anlam ve önemini şimdi anlamış oldum. Umarım da ölmeden önce anlamış olmamışımdır." Bugün sanki kendi kendine konuşma günüydü. İçinden hayır panik olma Buse sen buradan kurtulacaksın derken. Bok kurtulacaksın diyen başka bir ses duyuyordu bilinçaltı. Başını sağa sola sallayıp, "Sus Allah aşkına içimdeki ses ya, "diye resmen iç sesine sitemlerini gönderdi. "Ağlamayacağım hayır acaba masallardaki gibi kurtlar ayılar falan çıkar mı karşıma? " bu düşünce ile korkuyu iliklerine kadar hissetti. Arabaya geri mi binse yoksa yürüse mi karar veremiyordu. Arabasının farlarının aydınlattığı yol kadar yürüyor sonra koşarak geri geliyordu. Bir kaç defa hareketini tekrar etti ama yok biraz uzaklaşınca o kadar zifiri karanlık oluyordu ki dönmemek imkansız. "Ölürsem de arabamda öleyim kurda kuşa yem olmaktan iyidir." diye arabasının yanına geldi. Aradan ne kadar zaman geçti hiç bilmiyordu saat takmazdı o zaman telefonuna bakmak aklına geldi. Telefonun şarjı bitmişti. "Bugün bir şeyler de yolunda gitse şaşardım zaten bir sen eksiktin, şansıma tüküreyim" uzayıp giden söylenmeleri eşiğinde iç sesi yine iş başındaydı cesaret vermek istercesine kaldır kıçını da yürü biraz belki kurtulursun diyordu. Ağladı ağlayacaktı sırf inadından akıtmıyordu göz pınarlarını, bir anda bir ses duydu. Sonra karşıdan gelen arabanın farları gözünü aldı. Öyle sevindi ki gözlerinden yaşlar kendiliğinden akarken kollarını kaldırarak hoplamaya başladı. "Ahh çok şükür, çok şükür Allah'ım binlerce şükür kurtuldum" diye bağırıyordu artık. Siyah son model bir araba önünden durmadan geçti. O kadar el sallamasına rağmen araba durmadı. "Aman Allah'ım tek kurtuluşum olan araba da beni bırakıp gitti. Son şansımdı. Ne yapacağım Allah'ım yardım et." diye tam dizlerinin üzerine çöküp feryat figan ağlamaya devam edecekken arabanın geri döndüğünü gördü. Karşıdan gelen arabayı durdurmaya çalışırken kendi arabasından uzaklaşmıştı. Uzun boylu adam arabasından inmiş, Buse'nin arabasının yanında bekliyordu. Kurtulmuş olmasının sevinciyle hem ağlıyor hem gülüyordu. Bugün o kadar çok hayatının ilklerini yaşadı ki duyguları birbirine girmişti. Koşarak adamın yanına ulaştı. Bu duygu geçişleri neydi hiç böyle olmamıştı daha önce... "Siz olmasaydınız burada ölecektim. " deyip kafasını kaldırdı. Kendine göre adam o kadar uzundu ki biraz geri gitti net görebilmek için. Adamın ise sadece onu baştan aşağı süzmekten ve ters ters bakmaktan başka bir şey yapmadığını fark ettiğin de ağlamayı bırakıp ne var, ne bakıyorsun dercesine dik dik adama bakmaya başladı. "Böyle bir kıyafetle burada ne yapıyorsunuz." diye tersledi. Hiç tanımadığı bir adam hiç olmayacak bir yerde kıyafeti için onu azarlıyordu. Bakışlarından kendini beğendiğini düşünüp, şimdi sulanacak ya da bu ıssız yerde bana kötü bir şey yapacak diye gardını almıştı oysa... Böyle bir tepki beklemiyordu beklemediği içinde, nasıl yani bu adam bana fırça mı attı şimdi, ne cevap vermeliyim diye düşünmek için gözlerini kapattı. N Gözlerini açtıktan sonra karşısında dağ gibi duran adamın ne düşüneceğini umursamadan bakışlarını tüm vücudunda gezdirdi. Allah var yakışıklı dedi içindeki ses yine, bu aptal ses ne demeye olur olmadık zamanlarda konuşuyor diye kendine sorular sorarken, kaşlarını çattı. "Sizi ilgilendirmez…" "O zaman başınızın çaresine bakın…" diye arkasını dönmesi bir oldu. Hızlı ve büyük adımlarla arabasına doğru yürümeye başladı. “Ne yani... Gerçekten beni burada mı bırakacak." diyerek arkasından bakakaldı. Bu olamazdı karanlık ve ölüm korkusu ile gururu arasında gidip gelirken adamın arkasından koşmaya başladı. Yetişip kolundan kendine doğru çekti... Ve o anda... |
0% |