@herdem6060
|
14. Bölüm- İlk Öpücük
Merve kapıyı açmış müdahale etmeye çalışıyor fakat aralarına giremiyordu. Buse’nin sesindeki acı resmen susmasını emrediyordu. İki saatte ne olmuş olabilir oysa ne kadar mutlu gitmişti diye düşünürken, Buse’nin “Defoll” diye bağırmasından sonra dayanamamış; “Daha fazla seyirci toplamadan hemen içeri girin. Sizin yüzünüzden komşulara rezil oluyoruz.” “Ben giriyorum ama Cenkay bey gidiyor” Dişlerini sıkarak; “Sakın, bir daha bana böyle bağırma Buse sakın sabrımı zorlama ve bende geliyorum. Açıklamamı yapacağım sonra sen ne istersen onu yaparız” diye teklifsizce içeri adımını atmıştı. Şöyle bir baktığında koridorda bir boy aynası ve yanında kocaman kırmızı gül resmi, hemen camın önünde kafelerde olan iki kişilik karşılıklı koltuklar ve ortada sehpa çok güzel duruyordu. İncelemek için yan tarafa doğru başını çevirdiğinde küçük bir masa ve dört kişilik sandalye gördü. “İncelemeniz bittiyse sizi şöyle salona alalım Cenkay bey” diyen Merve eliyle karşı odayı göstermişti. İki kanepe ve kolorifer peteğinin önünde büyük bir minder bulunuyordu. Hemen kapının girişin de küçük gri eski model bir televizyon vardı. Aynı öğrenci evi gibi diye düşündü. Gidip kanepenin birine oturdu. Cenkay’ın ne kadar sinirli, Buse’nin ise ne kadar üzgün olduğunu gören Merve; “Şimdi oturun ve derdiniz neyse halledin. Ben odamdayım” Merve’nin kapıyı kapatıp, çıkmasından sonra mindere gidip bağdaş kurarak oturan Buse kafasını bile kaldırmıyor, dudaklarını kanatırcasına dişlerinin arasında sıkıyordu. Nasıl böyle bir duruma düştüğüne inanamıyordu. Gözyaşları göz pınarlarını zorlarken, sadece ağlamaktan korkar hale gelmişti. Cenkay ise gözünü bile kırpmadan onu seyrediyordu. Söze nasıl başlayacağını bilmediği Buse’yi bu duruma düşürdüğü ve olayların önüne geçemediği için kendine lanetler okuyordu. Aralarındaki sessizlik artık sinir bozucu bir hal alınca; “Bu gecenin böyle sonlanmasını ve senin bu kadar üzülmeni istemezdim. Çok üzgünüm” “Beni kullandığın içinde üzgün müsün?” bir sinirle kafasını kaldırdı. Gözlerinin içine bakarak bağıra bağıra içini dökmeye devam etti. “O kızın geleceğini biliyordun ve sırf kıskandırmak için beni o davete götürdün. Ama ne oldu başarılı olamadın çünkü onun kıskanmayacağı kadar vasat biriyim. Aaa pardon, pardon kısa boyluyum.” Sesini yükseltmiş ve siniri tepesinde yerden bir hışımla kalkmıştı. Biraz daha burada kalırsa hüngür hüngür ağlayacak ve hiç olmadığı kadar rezil olacaktı. Cenkay, söylenilen sözlere o kadar şaşırdı ki başta tepki gösteremedi. Nasıl yani Gamze ile geçmişte ilişki yaşadığını mı biliyordu. iyi de nasıl öğrenmişti. Kendi düşüncelerine o kadar dalmıştı ki; gözleri kan çanağına dönmüş, dudakları titreyerek tepki bekleyen kızın farkında bile değildi. Cevap alamadıkça daha çok kullanıldığına inanan Buse, “Seni amacına ulaştıramadığım için üzgünüm, bir daha yüzünü bile görmek istemiyorum. Kapının yerini biliyorsun” kırgın ses tonu ile arkasını döndü. Bacakları kendini taşımıyordu artık son bir gayret odanın kapısını açmak için elini atmıştı ki ne olduğunu anlamadan, Cenkay tarafından sırtı kapıya gelecek şekilde döndürüldü. Üzerine kapanan adam ile ne yapacağını şaşıran Buse çığlık atmak ile sessiz kalmak arasında kalmıştı. “Sanırım seni sıkıştırmadan konuşmak mümkün olmayacak ha ne dersiniz Buse Hanım” o kadar yakınlardı ki Buse konuşmak için ağzını açsa dudaklarının birbirine değmesinden korkuyor, nefeslerinin birbirlerine karışmasından dolayı tüyleri diken diken oluyordu. Saçlarına burnunu sürtüp içe çekercesine kokladıktan sonra “Vasatsın demek kendini böyle gördüğünü bilmiyordum” ses tonu o kadar seksi çıkmıştı ki, Buse karnından başlayıp kasıklarına doğru giden ani sancıya anlam vermek istemiyordu. “Üstümden çekil yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim” yeniden yapılan tehdit sonucunda Cenkay kafasını arkaya doğru atıp, sesli bir kahkaha patlattı. Onun bu hallerine bayılıyordu sanki gücü yetecekmiş gibi nasılda dikleniyor diye düşünmeden edemedi. Boynuna doğru eğilerek belli belirsiz bir iki öpücük kondurdu. “Vasat olduğun için mi seni her gördüğümde ya da düşündüğümde her yerine dokunmak istiyorum ve o güzel dudaklarını öpmek için yanıp tutuşuyorum” Cenkay sözlerinin yerini bulduğunu görüyordu. Bilerek öpmüyor ne yapacağını merak ediyordu. Buse, hiç böyle bir cümle beklemediği için şaşırmış ve etkisini bütün vücudunun ürpermesi ile hissetmişti. Çünkü bu kadar sıkı sıkıya tutulmasa ayakta duramayacaktı. Cenkay, alnından başlayarak hem bütün yüzünü öpüyor hem de sanki biri duyacakmış gibi sessiz sessiz konuşuyordu. “Özür dilerim her şey için, ondan bahsetmediğim ve senin bu kadar üzülmene sebep olduğum için kendimi hiç affetmeyeceğim. İnan bitti. Beş yıldır ilk defa bu gece görüyorum tamamen geçmişte kaldı. Seni tanıdıktan sonra düşünüyorum da aslında onunla yaşadığım o kadar da güçlü bir aşk değilmiş. Çünkü hiçbir kadını seni düşündüğüm kadar düşünmedim. Kimseyi seni istediğim gibi istemedim.” Artık dudaklarının kenarlarında dolaşıyor küçük küçük burnuna buseler konduruyordu. Buse sözlerinde etkisi ile gözlerini kapatmış, başını geriye atmıştı. Gerdanı o kadar ilgi çekici duruyordu ki Cenkay daveti almasına rağmen boynundan öpmeye devam ediyordu. “Uslu bir kız olacağına söz verirsen her şeyi en başından anlatacağım” bu söz üzerine gözlerini açıp, “Allah’ım öpmeyecek mi neyi bekliyor” diye düşünceler eşliğinde bakıştılar. Gözlerinde arzuyu gördükten sonra daha bir sertleşen Cenkay bacaklarının arasına yerleşerek, biraz daha baskı yaptı. “Bana ne yaptığını görüyor musun?” Kasıklarının üstündeki sertliği hissettikten sonra bunu beklemiyordu işte çok şaşırdı. Kendini tepki veremeyecek kadar halsiz, heyecandan yerinde duramayacak kadar dinç hissediyordu. Alt dudağını sağ taraftan ısırınca işte bu Cenkay’ın yanıp tutuşmasına sebep oldu. “off sen bana ne yapıyorsun güzelim” diye dudaklarına yapıştı. Bu anı günlerdir bekleyen Cenkay sabırsız öpücüklerini sıralarken, daha önce böyle bir deneyimi olmadığından ne yapacağını nasıl hareket etmesi gerektiğini düşünen Buse dudaklarından uzaklaşan güzel ağıza baktı. Kendinden geçmenin eşiğinde; “Karşılık ver” bu bir emirdi. Uğruna ölünecek bir emir hem de emir yerine ulaşmış kollarını Cenkay’ın boynuna dolamıştı. İç güdülerinin yönlendirmesi ile karşılık verdiği adamla alev almış, yanıyordu artık…. Kaç dakika soluksuz öpüştüler bilinmez. Nefes almak için birbirlerinden ayrıldıklarında Buse yanaklarına baskı yapan ısı yüzünden hemen başını yere eğdi. Kadınlar tarafından böyle yaklaşıma alışkın olmayan Cenkay, Buse’yi yanlış anladı. Çenesinden tutarak gözlerine bakmasını sağladı. “Pişman mısın?” bunun cevabı çok önemliydi. Neden böyle yaptığını anlamadı. 21. Yüzyılda iki yetişkin insanın hele bu çift sevgiliyse öpüşmesinden daha tabi ne olabilirdi. Pişman olmasın istiyordu. Gelecek cevabı nefesini tutarak bekledi. Yerden kafasını bile kaldırmadan yine alt dudağını dişleyen güzelini seyretmeye doyamadı. “Şeyyy… Ben daha önce hiç” dedi ve sustu. Off Off nasıl denir şimdi benim ile öpüşürken zevk alıp almadığını düşünmekten kafayı yiyorum. Yüzüne bakmaya utanıyorum diye kalbiyle konuşmaya dalmıştı. Sonra bir cesaret kafasını kaldırdı. “Sen çok deneyimlisin, Benim ile öpüşmek sana zevk vermemiş olabilir. Ne de olsa ben öpüşmesini bilmiyorum.” Bir çırpıda söyleyip bitirmişti içindekileri… Hiç sevmiyordu bu huyunu fazla gerildiği zaman otomatik silah gibi konuşuyor bir anda içindekileri döküyordu. Nasıl yani, Cenkay onu bakire bile beklemezken ilk öpen kişi olmak… Böyle şeylere hiç önem vermediğini sanıyordu. Peki şuan neden gururdan göğsünün patlayacak gibi olduğunu hissediyordu. Sımsıkı sarıldı içine sokarcasına… “Hayatımda biraz önceki yaşadıklarımızdan daha çok zevk aldığım bir şey hatırlamıyorum.” Bu sözlerden sonra daha çok göğsüne sokuldu. “Gerçekten mi?” O kız ile ne yaşadıysa unutturmak için buna yürekten inanmaya ihtiyacı vardı. Gülümsedi; “Gerçekten, hem sen gel bakalım buraya” diye bir anda kucağına aldı. Buse’nin ani çığlığı ile kanepeye oturdu. Tekrar öpüşmeye başladıklarında Buse daha rahattı. Sanki bunu hep yapıyor ve günleri Cenkay’ın kucağında geçiyor gibi hissetmesi çok mu edepsizceydi. Öpüşmenin en ateşli halinde dışarıdan gelen korna sesinden gına gelmişti. Kendini geri çekip, “Artık şu arabayı sokağın ortasından çeksem iyi olacak” alnından öperek konuşmuştu. Birlikte ayağa kalktılar ve tam kapıdan çıkacakken; “Dışarı çıkmışken bir şeyler alayım mı malum yemek yemedik” mutfağa şöyle bir bakan Buse ocağın üzerindeki tencereleri görünce; “Yok sen hemen gel evde yemek var ben hazırlarım şimdi masayı” diye yolcu etti sevdiğini... Kapının kapanması ile Merve’nin yanına koşması bir oldu. Yatakta uzanmış kitap okuyan kuzeninin elinden kitabı çekip; “Bana numara yapma bizi dinlediğine eminim” “Ne yapayım seni korumam gerekebilirdi ama ne olduysa öyle bir kapıya yapıştınız ki mecburen odama gelmek zorunda kaldım. Sevgili enişteciğim savaşma, seviş benle diyordu sanırım…” demesi üzerine ikisi de kahkahalarla güldürler. Hayat ne garip dört saat önce mutluluktan uçuyorsun sonra bir şey olur iki saat sonra acıdan kavruluyorsun ve sonra yine müthiş bir şey oluyor dünya gözünde tahayyül edemeyeceği kadar tozpembe…
|
0% |