@herdem6060
|
16. Bölüm – Merve’nin Siniri (Gülden Mutlu-Yatsın yanıma yayınla) Performans için düzenlenen gecenin üstünden neredeyse iki ay geçmişti. Merve daha rahattı artık en azından kızdığında ya da daraldığında rahat rahat kızlara içini döküyordu. O geceden sonra bir kere yüreği sökülürcesine ağlamıştı. Çünkü Sude kaşarı şube de arkadaşlarına hava yaparken kulak misafiri olmuştu. “Ali Buğra dün gece bana çok güzel olduğumu ve aşık olduğunu söyledi. Ah sevgilim benim ya dün gece beni bulutlara uçurdu” daha fazlasını duymaya dayanamamış kendini arşive zor atmıştı. Allah’tan öğle saatine yakın bir saatti de kimsenin dikkatini çekmemişti. Nefret ediyorum ondan nefret diye diye ağlayıp durmuştu. Öğleden sonra da herkese rahatsızlandığını söyleyip biraz da erken çıkmıştı. Gökçe hemen akşam yanına gelmiş. “Kızım senin gibisini hak etmiyor belli işte anlasana bu adam kaşar seviyor… Sen ona on beden fazla gelirsin. ŞEREFSİZ, PİSLİK” Merve’nin kıyıp, söyleyemediği bütün küfürleri sıralamıştı. Gökçe kendini o kadar kaptırmış ana avrat küfür ediyordu ki tam ağlarken güldürmüştü. Güldüğünü görünce sarılarak; “Ah be kuzum keşke elimde bir güç olsaydı da şu adi adamı senin yüreğinden söküp, atsaydım.” “Keşke” Sude’nin edepsiz sözlerini duyduğu günden sonrada olabildiğince sosyal medyadan falan, takip etmeyi bırakmıştı. Kafası daha rahattı. Günlüğüne de en son o günü yazmıştı. “Yirmi beş yaşında hayattan vazgeçmek istemiyorum, o yüzden unutup önüme bakmaya çalışacağım” diye kararlar alıyordu. Son on beş gündür de olabildiğince bu kararlarını uygulamıştı. Sude orospusu ile aynı ortama bile girmiyor, çoğu zaman iş için bile konuşmuyordu. Sanki inadına yapar gibi ne zaman Merve bir şey sormak için yanına gitse Ali Buğra’nın lafını açıyor, yarasını kanatıyordu. “Banane senin sevgilinden ve seviyesiz ilişkinizden” diye azarlasa da o cıvık tavırlarına devam ettiğini görünce, hiç muhatap olmamaya başlamıştı. Bu dik duruşu Ali Buğra’nın bankaya gelmesi ve yine Merve’nin yardımcı olması söylenilene kadar devam etti. Çünkü yine şube müdürünün yanına oturmuş, ayağına git gel yaparak işlemleri gerçekleştirilmişti. Bu duruma daha fazla dayanamayan ve neden sevgilisi varken ben diyen Merve, Berkay bey’in odadan çıkmasını fırsat bilip, “Lütfen saygısızlık olarak algılamayın ama bundan sonra bankaya geldiğiniz de sevgiliniz size yardımcı olsa daha rahat edeceğinizi düşünüyorum.” Bu bir daha beni yanınıza çağırmayın demenin kibar yoluydu. Ali Buğra gözlerini kısıp, baştan aşağı süzmeye başladı. Merve’nin üzerinde kırmızı bir elbise vardı. Makyajı da buna göreydi ve nar çiçeği tonlarında ki ruju ile bugün çok dikkat çekiciydi. Tabi kendisi bunun farkında değildi. O hep başkalarını güzel bulur kendinin hep kötü şeylerini ortaya dökerdi. Üç beş fazla kilosu dışında aslında çok güzel bir kızdı. İncelendiğinin farkında olunca, kendine verdiği bütün sözlere rağmen elinde olmadan titredi.
“Merve hanım, iş ile aşkı karıştırmak prensiplerim arasında yok, bu sizin için sorun mu?” Aşk demişti. Başka kız için gözlerinin içine baka baka aşk demişti. Yüreğinin ortasına bir taş oturttuğunun farkında değil miydi bu adam ya… Gözlerinin içine ilk defa korkmadan, utanmadan “beni nasıl tükettiğini gör artık” dercesine baktı. Dudakları titremeye başlamıştı ve ellerini kaldırarak; “Yoo.. yok, Ali Buğra bey başka isteğiniz var mı?” bakışları hala devam ediyordu. Merve birazcık olsun kendisine karşı bir duygu kırıntısı görmek istiyor. “Aşkından ölüyorum be adam, kiminle olursan ol. Benim gibi seveni bulamazsın, bulamayacaksın… Bu yürek var ya bu yürek sen öl desen ölecek anla ne olur artık” diye yüzüne söyleyemediği her şeyi içine akıtmıştı ama gözleri dayanamamış yüreği ağlarken onlarda yerinde duramamıştı ve tek bir damla karşısındaki adam için bu sefer gözlerinin içine bakarak akmıştı. Ali Buğra ayağa kalktı. Tam elini uzatıp bir şey diyecekken Berkay bey içeri girdi. “Eveeet! Ali Buğra bey’in işleri bitti mi Merve hanım” ağladığı anlaşılmasın diye hemen kafasını yere eğmişti. “Evet, bitti efendim” arkasını dönüp kaçarcasına odadan çıktı. Lavabodan içeri girdiğinde; hem Ali Buğra’ya hem kendisine hem de aşkına isyan ediyordu. “Ne güzel kendime gelmeye başlamıştım, hayatım düzene giriyordu. Ne demeye geldin be adam ne demeye hayatımın içine sıçmaya devam ediyorsun ve bunu hiç haberin olmadan yapıyorsun. Sana kızmaya bile hiç hakkım yok değil mi senin ne suçun var ki salak gibi seni seven benken” diye hem konuşuyor hem de içli içli ağlıyordu. Yakında bankada adının çıkmasından korkar olmuştu. Nedendir bilinmez eski Merve yoktu. Kimse bilmesin diye çaba gösteren gülücükler saçan Merve gitmiş. Sanki benim bir derdim var diye bas bas bağıran biri gelmişti. Bu işe ihtiyacı vardı. O böyle bir iş için dayaklar yiyerek okumuştu. Derdini anlamayacak biri yüzünden bu işten olamazdı. Her zaman ki yaptığını yapıp, elini yüzünü yıkadı. Makyajını tazeledi ve gülücükler ile lavabodan çıktı. Gözlerinin kızarıklığına da; “ay bu makyaj malzemeleri yine alerji yapmış baksanıza “ diye kılıfına uydurup, herkesin sorularını da engellemiş oldu. Akşam mesaisi bitince işleri toparlamak için kalınca saat 19:30 civarı çıkmıştı. Bankanın önünde duran arabadan uzun boylu babayiğit biri indi. Tanıdık geldi ama anımsayamadı bu yüzden konuşmasını bekledi. Adam arka kapıyı açıp; “Merhaba Merve hanım, Ali Buğra bey sizi bekliyor. “ karşısındaki adam dünya tersine döndü, güneş artık doğmayacak ne bileyim kıyamet koptu dese bu kadar şaşırmazdı. Sesinin nasıl çıktığını bile anlamadan sordu. “Neden?” “Bilmiyorum efendim lütfen buyurun.” Arabaya bindi şoför koltuğunda başka bir adam olduğunu gördü. “Cihat Bey’in Maçka’daki oteline sür” denildiğinde restaurantında falan bekliyor sanırım diye düşündü. Bugün ki tavrım yüzünden beni şikayet falan mı edecek acaba, yok yok kesin, sen nasıl benim ile böyle konuşursun diye hesap soracak ya da dur bugüne kadar ki kabalıklarım için özür dilerim de diyebilir. Bunu düşününce içinden yükselen kahkaha atma isteğini bastırdı ama ufak bir kıkırtı döküldü dudaklarından adamların duymasından çekinerek kafasını cama çevirdi. Saçma sapan teoriler üretmekten hangi ara otelin önüne geldiler onu bile anlamadı. Otele girdikten sonra etrafına bakındı. Sol tarafta bir bar duruyordu tam oraya yönelecekti ki; “Buradan efendim.” el işareti ile tam karşılarındaki asansörlere yöneldi. Asansöre bindiğinde restaurantın ve roof barın en üst katta olduğunu görünce sanırım yukarıda bekliyor diye geçirdi içinden… Asansör 7. katta durduğunda bu katta odalar olduğunu anladı. Kafası karıştı. Beni neden bir otel odasında beklesin ki diye düşünürken yürümeye devam ediyorlardı. Koridorda ki en son odanın önüne geldiklerin de; “Size buraya kadar eşlik etmem istendi. Ali Buğra bey içeride sizi bekliyor Merve hanım. ” diye son bir hamle kapıyı çaldı. Gir, girin ne bileyim buyurun gibi bir eylem sözcüğü beklerken kapı açıldı. Yanındaki adam kafasını eğip selam verdikten sonra ortalıktan kayboldu. Öyle heyecan yapmıştı, içi içine sığmıyordu ki adım atmak bile aklına gelmiyordu. Onu hep takım elbise ile görmüştü. Üzerinde mavi bir Jean pantolon ve beyaz birkaç düğmesi açık keten gömlek ile saçları öne doğru dağılmış halde görmeyi hiç beklemiyordu. Serseri liseli bir genç havasında duruyordu. Kapının önünde birkaç dakika bakışıp durdular kendine ilk gelen Ali Buğra; “İçeri geçecek misin yoksa kapıda mı konuşalım” “Şe..şeyy pardon tabi” İçeri doğru yürürken kafasını eğdiğinde ayaklarının çıplak olduğunu gördü. Bu adamın her şeyi güzel ve dikkat çekici mi gelir ya diye düşünmeden edemedi. Bacaklarının kendini nasıl taşıdığını anlamadan büyük odada ilerledi. Süit oda olduğunu ve oturma odası kısmına geçtiklerini fark ettiğinde nedense rahatladı. “Ne içersin çay, kahve ya da dur sen iyi içiciydin hatırladığım kadarıyla alkol de olabilir” dalga geçtiği o kadar belliydi ki sadece kafasını kaldırıp uzunca baktı Merve; “Bunun için mi buradayım ben 3 senedir ilk yalnız kaldığımızda benim ile dalga geçsin diye mi peki neden buna müsaade ediyorum. Neden ağzının payını vermiyorum ve neden ağzını burnunu kırmak için dalma isteğimi bastırmaya çalışıyorum. Bir sürü amcaoğlu ve kalabalık bir aile de büyüyerek gayette iyi adam dövmeyi öğrenmiştim. Tabi ya bütün suç bu adamı dövmek değil, sevmek isteyişimden” diye içinden konuşuyordu. “Cevap vermeyecek misin oysa bugün gayet iyi konuşuyordun.” bir alaya alma tınısı daha sinirlenmeye başlamıştı ama sadece sakin bir ses ile “Teşekkür ederim. Akşam yemeği yemedim. O yüzden hiçbir şey istemiyorum. Beni neden çağırmıştınız.” Bugün yürekli günüydü sanırım yine gözlerinin içine bakarak söylemişti hem de hiç çekinmeden, korkmadan… Hayret sesi de titrememişti. Oysa yüreciği kuş gibi çırpınıyordu. “Bugün ki tavrın dikkatimi çekti. Nedenini konuşmak istedim.” “Bir otel odasın da mı?” “Evet burası her daim bana tahsis edilmiş bir süit evimden farklı değil” “Hımmmm” gözlerini kaçırıp, sanki dışarıyı seyrediyormuş gibi mırıldandı. Aklından ise nasıl bir evde oturuyorsun acaba diye geçiriyordu. “Hımmm derken” “Hiç, sizi dinliyorum bugün ki tavrımdan dolayı neden buradayım hala anlamadım. Şikayet mi edeceksiniz bunun için buraya gelmeme gerek yoktu. İyi müşterimizsiniz bir e-mail veya şikayet dilekçesi beni işimden etmeye yeterdi.” Bir çırpıda söylediği sözlerin ne kadar saçma olduğunun oda farkındaydı ama neden burada olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ali Buğra, karşısındaki kızda nasıl bir depremler yarattığını bilmeden ilk defa ona bakarak gülümsedi. Merve hemen gülüşüne kurban olurum senin diye geçirdi içinden. “Gerçekten iş için mi çağırdığımı düşünüyorsun.” sorusuyla daha çok zorlamanın derdindeydi. “İş haricinde ne olabilir, diğer türlü benim değil sevgilinizin burada olması gerekirdi.” “İlla zorlayacağım diyorsun yani” “Anlamadım neyi” kaşlarını kaldırmış. Sabrım taşmak üzere dökül artık bakışları atıyordu ve karşısındaki adamın yüzünün daha çok güldüğünü gördükçe kalp atışımı yoksa nabız atışımı hızlanıyor bir türlü karar veremiyordu. Ali Buğra yanına kadar gelip, “Yemek yiyelim mi birlikte...”
|
0% |