Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@herdem6060

17. Bölüm – Tenlerin Uyumu +18

Günlerce, gecelerce bir kere konuşabileyim diye dua ettiğim adam şimdi birlikte yemek yiyelim mi diyordu. Ah kalbim buna dayanabilecek misin? Ellerimi birleştirip kalbimin üzerine koydum. Konuşabilmem için dışarı çıkacak gibi atan kalbimin sakinleşmesi gerekiyordu. Beynimin içinde “kabul etme, kabul etme, kabul etme…” diye hiç durmadan tekrarlanan emiri es geçip,

“Sevgiliniz sorun etmez mi benim ile yalnız yiyeceğiniz yemeği” dedim. Tiksinircesine bir surat ve ses tonu ile;

“Şuna sevgilin deyip durma, birkaç defa takıldık işte.”

Bu rahatlamam, oh sevgilisi değilmiş diye mutlu olmam gereken bir cümle iken neden heyecanımı yok eden ve sinirlenmeme sebep olan bir cümle haline gelmişti. Odadaki dahili telefonu alıp,

“Odaya servis isteyeceğim ne yemek istersin.”

“Fark etmez siz ne yerseniz.” Böylelikle yemek teklifini kabul etmiş oldum. Şimdi durup dururken neden mutsuz bir ruh haline girdim onu anlamaya çalışıyordum. Bana üç yıldır bakmadığı kadar bakmıştı hala incelemeye de devam ediyordu. Ne olacaksa olsun isterse her şeyi anlasın diye bende bakışlarımı çekmiyordum. Sanki ikimizde konuşmaktan özellikle kaçıyor gibiydik. Hadi ben aşkımdan ölüyordum. Bir daha bu kadar yakından gözlerinin içine bakamam, elime geçen bu fırsatı değerlendireyim diye çekmiyordum bakışlarımı peki ona ne oluyordu? Bakışlarını gözlerimden ayırmadan yemek isteyip, telefonu kapatınca onun büyüsünden çıkmak için soru sordum.

“Hala neden buraya geldiğimi açıklamadınız?”

“Sebebi yok seni yakından tanımak istedim.”

“Biz üç yıldır tanışıyoruz Ali Buğra Bey başka zaman değil de neden bugün?”

“Hıımmm, öyle mi o kadar zamandır tanıştığımızı hatırlamıyorum oysa ilk defa bugün konuştuk diye biliyorum.”

Sakın sözlerinin canını acıtmasına izin verme diye talimat veren iç sesine rağmen dudakları titreyerek ama sert bir şekilde;

“Siz bugüne kadar beni hiç fark etmediğinizi ya da dikkate alır değerde görmediğinizi mi söylemeye çalışıyorsunuz.”

“Bir şey demeye çalışmıyorum Merve, sadece bugün benim ile konuşan kızı yani seni tanımak istiyorum. Yemek teklifimi kabul ettiğine göre senin de aynı şeyi istediğini düşünüyorum. Yoksa yanılıyor muyum? ”

“Bil..bilmiyorum.” hangi ara dibime kadar geldiğini anlamadım ama bana o kadar yakındı ki, yıllardır gizli gizli içime çektiğim kokusunu ilk defa rahat rahat koklayabilmenin hazzını yaşıyordum. Gözlerimi kapatıp bu kokuyu doyasıya içimde bir yerlere saklayabilsem keşke diye düşünürken sağ yanağımda tüy gibi bir dokunuş ile irkilerek gözlerimi açtım. Yüzlerimiz o kadar yakın, bakışları o kadar samimiydi ki geri çekilmeyi düşünsem de bana yaklaşan başı ile ne yapacağımı bilemedim. Tam öpeceğini düşünüp gözlerimi kapatacaktım ki kapı çaldı.

İyi ki de çaldı. Kendimi geri çekmem ile oda toparlanıp, biraz uzaklaştıktan sonra “Gel” diye güçlü mü yoksa sinirli mi olduğunu anlayamadığım bir ses tonuyla bağırmıştı. İki garson tarafından hazırlanan masanın olduğu tarafa bakamıyordum. Nedendir bilmem sanki biraz önce öpüşeceğimizi anlamışlar gibi hissediyor hiç tanımadığım adamlardan utanıyordum. Garsonlar işlerini bitirip çıktıktan sonra masaya davet etti. Sandalyemi çekip beni oturturdu ve sanki inadına yapıyor gibi çok yakın davranıyordu. Kokusunun ne olduğunu bir türlü çözemiyor ama burnumu boynuna gömüp orda kalmamak için kendimi zor tutuyordum. Masaya dikkat kesildiğimde, ortada büyük bir tabak ile karışık ızgara, peynir tabağı ve koca bir kase salata olduğunu gördüm. Eti çok sevmesem de ızgarada yiyordum ve öğle yemeği de yemediğim için karnım çok açtı.

“Çorba ister misin?” sorusu ile hemen ayaklanıp servisi ben yaptım. Buna çok şaşırdığını fark etmiştim ama bu kadarcık bir şeye neden şaşırır insan onu anlamamıştım. Sessizce çorbalar içilmiş, ana yemeklerimizi yemeye başladığımızda ikimizde kafamızı tabaklarımızdan kaldırmadık ve onun sorusu ile konuşmaya başladık.

“Şarap alır mısın?”

“Hayır, teşekkür ederim ben içki kullanmam.”

“Emin misin? Tekne turu olan gece hiç öyle durmuyordun.”

“Benim ile bu ses tonuyla ve dalga geçer gibi konuşmayı bırakın lütfen. O gece bir istisnaydı.” Gözlerine o kadar sert baktım ki kahkaha ile gülerek cevap verdi.

“Neymiş o istisna?”

“Sizi ilgilendiren bir şey değil.”

“Yoo! Tamda beni ilgilendiriyor bence, Sude’ye her sarılışımda kadehleri kafana diktiğini fark etmediğimi mi sanıyorsun.”

Ne, nasıl yani o bunları nasıl fark etmiş olabilir. Bir kere bile yüzüme bakmamıştı. Ben yanıp, tutuşurken ve onun için içtiğimi anladığı halde o kahpeye yakın mı davranmıştı yani.. İşte şimdi konuşma zamanıydı. Gülümseyerek;

“Banane sizin tercih ettiğiniz kızdan ve seviyesiz ilişkinizden bence kendinizi bu kadar önemsemeyin” Nedense sinirlenmişti o da benim gibi;

“Demek ben kendimi bu kadar önemsiyorum. Sude’ye de bana da öldürecek gibi bakan sen değildin. Kıskançlıktan kendini içkiye vuran da sen değildin. Peki öyle olsun ben kendimi önemsiyorum.”

“Ne demek istiyorsunuz. Ben gitmek istiyorum” ayağa kalkıp bir iki adım atmıştım ki beni kendine çevirip dudaklarıma yapıştı.

Yer gök yer değiştirir mi? Değiştirirmiş. Depremler insana bu kadar güzel gelir mi? Gelirmiş. Şuan tamda bu hissi yaşıyordum. Dudaklarımda hareket eden telaşlı dudaklara artık karşı koyamayıp karşılık vermek için ağzımı açtığımda, ufak bir inilti ile dili, ağzımı talan etmeye başladı. Benim midemin bulanması gerekmez mi? Ama yok, kendimi dünyanın en güzel tatlısını yiyormuşum gibi iyi hissediyordum. İlk öpücüğümün bu kadar güzel olmasının nedeni sevdiğim ile olmasından mıydı bilmiyorum ama içimde kelebekler uçuşuyordu. Hareketleri hızlanmış, elleri vücudumda dolaşmaya başlamıştı. Elimden geldiğince ona ayak uydurmaya çalışıyor yaşadığım duygu patlamasının beni rezil etmemesini umuyordum. Dudaklarımdan ayrıldıktan sonra sağ kulak mememi ağzının içine aldı. Bu resmen bütün vücudumdaki tüyleri ayaklandırıp, göğüs uçlarımda bir sızıya neden olmuştu. Boynuma doğru kayan öpücükler ile bacaklarımda derman kalmamış gibi ayakta duramayacağımı anladığımda boynuna doğru sarıldım. Titremeye başlamam ile omuzlarına uyguladığım baskım gittikçe artmıştı. Düşeceğimi anlamışçasına beni kucağına aldı. Kahkaha eşliğinde ufak bir çığlık döküldü dudaklarımdan çünkü böyle bir şey beklemiyordum. Boynuna daha sıkı sarıldığımda tekrar öpüşmeye başladık.

Allah’ım şuan dünyanın en mutlu kadını bendim sanırım çünkü öyle güzel bakıyor, söyle güzel sarıyordu ki seni seviyorum dercesine… Sadece şehvet ile bu bakışlar, böyle öpücükler olmazdı değil mi? Beni yatağa yatırdığında üstüme doğru uzandı. Alnımdan başlayarak bütün yüzümü öptü, tekrar dudaklarıma geldiğinde çıldırtan bir yavaşlık ile dilini dudaklarımın üstünde gezdirdi. Bu arada da gözlerini benden hiç ayırmıyor yaptıklarına gösterdiğim tepkilere göre gülümsüyordu. Öyle bir gülümseme ki elimde olsa içime soksam ve günlerce çıkarmasam istedim. Elbisemi hangi ara çıkardı anlamadım bile doğrulup gömleğini çıkardığında nefesimi tuttum. Allah’ım bu yakışıklı adam benim mi diye içimden kendi kendime sordum çünkü sesimin çıkacak hali kalmamıştı. Dikkatli bir şekilde vücudumu incelerken ben de onun gözlerindeki kahverengi rengin yavaş yavaş karaya dönüşmesini seyrettim.

“Off iç çamaşırın müthiş tatlım.” boğuk sesi ile bana söylediği sözlerden sonra yanaklarım kızardı. Ne demeye beni utandırıyordu ki… Üstümü kapatacak bir şey aradım. Bakışlarının yoğunluğunu gördükçe iyi ki de seksi iç çamaşırı giymeyi seviyorum ve iyi ki sabah bu kırmızı takımı giymişim diye geçirdim içimden. Dirseklerim üzerinde biraz doğrulup, pike ile üstümü kapatmaya çalıştım ama elimden tuttuğu gibi…

“Utanıyor musun? Cık cık cık benden utanmak yok bebeğim! ” dedi ve elleri ile göğüslerimi okşamaya başladı. Tatlım, bebeğim gibi sözlerinin etkisinden kurtulmaya çalışarak ellerini tuttum. Engellemeye çalışsam da o kadar baştan çıkarıcı bir şekilde göğüslerimi okşuyordu ki kendimi geri yatağa bıraktım. Sütyenimin üzerinde gezen ufak ufak ısırıklar yüzünden kasıklarıma doğru bir sinyal gitmişti sanki kendimi içgüdüsel yukarı doğru kaldırmaya başladım. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama çok hoşuna gitmişti. Göğüslerimde özgürlüğüne kavuştuğunda biran ellerim ile kapamayı düşünsem de bunu istemediğimi fark ettim. İlk önce sol göğüs ucumda dili ile oyalandı her hareketi vücudumda başka bir tutkuyu ayaklandırıyordu. Hassas dokunuşlardan sıkılmış gibi göğüslerimi talan etmeye başladı. Günlerdir susuz kalmış ve son suyu içiyormuş gibi ağzının içine alıp emmeye başladı. Isırıyor, benim “ah” demem üzerine dilini gezdirip, canın yaktıysam özür dilerim dercesine öpüyordu. Bu o kadar erotik bir olaydı ki artık ellerim kendiliğinden iç çamaşırımın içine girdi. Tam kendimi okşayacakken elimi tutup çekti. Anlamsız sesler eşliğinde itiraz edecekken;

“Hişşt sabırlı ol!” diyerek kendi elini soktu. Öyle bir noktaya baskı yapıp, okşuyordu ki beynime kan gitmeyi bıraktı sanki. Vücudum bir geriliyor bir uyuşuyordu. Aynı şeyleri öbür meme ucuma da yapıp, kadınlığımın üstündeki elin baskısı artınca artık daha fazla tutamadım kendimi ve kafamı sağa sola sallayarak inlemeye başladım. İnanamıyordum bu sesler benden mi geliyordu. Kırk yıl düşünsem içimden böyle bir kadın çıkacağı aklıma gelmezdi. Bu şeyleri ilk defa yaşayan biri değil de hep yapan biri gibiydim.

Tam kendimi kaptırmış ona kendimi tamamen bırakacakken ellerim ile omuzlarını kaldırıp bana bakmasını sağladım. Ben olduğumu bilsin, görsün ve diğerlerinden ayırsın istedim. Benim için ne kadar özelse onun içinde o kadar özel olsun başka kadınlar ile karıştırmasın istedim. Gerilmiş yüzü ile gözlerimin içine içine ne oldu, neyi bekliyoruz gibisinden bakıyordu. Bu sefer doğrulup ben onun güzel dudaklarına yapıştım. Seni seviyorumu öpücüklerim ile hissetsin diye içimden geldiği gibi talan ettim güzel dudaklarını. İçimden nasıl geliyorsa öyle öpüyordum yüzünde öpülmedik yer bırakmayıp, boynuna birkaç öpücük kondurdum. Sağ kulağına doğru yol alıp, kulak memesini ağzıma alıp dilimi gezdirdiğimde, kasıldığını fark etmem uzun sürmedi. Nedendir bilmem çok hoşuma gitti. Üstünde bir hakimiyetim olduğunu hissettim ve içimden geldiğince tüm samimiyetim ile ağzımdan sözcüklerim döküldü. Aslında böyle bir niyetim yoktu ama o kadar duygu dolu bir an yaşıyordum ki içimde tutamadım. Biri duyacak korkusu yaşayan biri gibi sessizce;

“Ali’m, ah Ali’m ben yıllardır bu günü bekliyorum.” dedim içimden geldiği gibi günlüğümde ona hep seslendiğim gibi… Ali’m dediğimde hemen kafasını kaldırıp öyle bir baktı ki kesin kötü bir şey söyleyecek dedim. Ben bu korkuyu yaşarken yanılttı beni... Baktı, baktı sonra beni öyle öpmeye başladı ki; aşığım sana dedi bana… Bu sözcükler çıkmadan nasıl hissettin diyeceksiniz ama hissettim işte. Bu öpücükler sadece bir kadın ve erkeğin azgın duyguları için değildi. İki aşığın birbirine sözsüz seni seviyorum demesiydi. Aşk romanlarında okurken olur mu böyle şeyler gerçekten dediğimi ve eğer bu duygular varsa Ali’m ile olsun diye, Allah’a diye dua ettiğim anımsadım birden… Dualarım kabul olmuştu gerçekten aşk ile sevişmek, iki kişinin bedeninin birleşimi değil duygularının birbirine karışmasıymış.

Dakikalarca o benim ben onun vücuduna dokunarak öpüştük. Boynumdan başlayıp, aşağılara doğru dili ile inmeye başladı. Her yerimi yalıyor, sonra ısırıyor ve sanki özür diler gibi öpücük kondurup daha aşağılara iniyordu. Karnımın üzerinde birazcık oyalandı, öpücükleri kasıklarımda dolanırken iç çamaşırımı tek eli ile indirmeye başladı. Bunları o kadar doğal yapıyordu ki içimden durdurmam gerekiyor, daha fazla ileri gitmemeliyim derken ona yardım ederken buluyordum kendimi. Kalçalarımı kaldırıp, külotumu çıkarmasına yardım ettim.

Birazcık üzerimde doğruldu oda pantolonunu çıkardı. Onu deli gibi seyretmek istesem de siyah baksırından taşan erkekliği utanmama sebep oldu. Yüzümü çevirdiğim de bacaklarımı ayırarak arasına girdi ve yeniden göğüslerimin kahvemsi tomurcuklarını öpmeye başladı. Dişlerinin arasına alıp sert bir şekilde ısırıyor, benim kasılmam ile öpücükler konduruyordu. Aşağılara doğru kaydıkça benim heyecanım tavan yaptı. Harlequin kitaplarında okuduklarıma benzer şeyler yapıyordu. Dili kasıklarımda geziyor ama kadınlığıma dokunmuyordu. Bu o kadar çok etkiledi ki beni kendimi kastım kollarımın üstünde hafif doğrulup bakmaya başladım. Bacaklarımı iyice kendime çekmiştim. Elimi uzatsam başına yön verebilirdim ama ne yapacağını beklemek daha heyecan vericiydi.

“Immm mis gibi kokuyorsun” deyip, dilini kadınlığıma daldırdı. Ah bu, bu bambaşka bir şeydi. Klitorisimi ısırıyor, içime doğru parmağını sokuyordu. Artık vücudumda hareket etmeyen, bu tutkuyu hissetmeyen hiçbir duyum kalmamıştı. Kendimi kollarımın üstünde tutamayıp, yastıkların üstüne yığıldım. O kadar hızlı nefes alıyor, öyle değişik sesler çıkarıyordum ki ne yapacağımı bilemez hale geldim. Parmaklarının baskısı daha çok arttı. Bacaklarım ve kadınlığım kasılmaya başladığında gözlerimi kapatmış çığlık atıyordum artık…

“Of Ali’m buna da.. dayanamıyorum ne olur, lütfen” diye yalvarıyordum fakat ne istediğimi bilmiyordum. Parmağını biraz daha içime sokunca ne oldu bilmiyorum sanki çok yüksek bir tepeye tırmanıp tırmanıp oralardan aşağıya yavaş yavaş düştüm. Kendimi yumuşacık pamuk gibi hissediyor, hızlı nefes alışlarım ile sakinleşmeye çalışıyordum. Hala gözlerimi açamamıştım. Rahatladığımı düşünüp kendimi çekecekken kadınlığımın üzerine bir baskı uygulandı. Yine mi bu müthiş hazzı yaşayacağım diye düşünürken keskin bir acı ile çığlık attım.

Yaşadığım acı ile gözlerim yaşarıp, yüzüne baktığımda donmuş gibi bana bakıyordu. Hareket etmiyor, ağzını açıp kapatıyor, konuşmak istiyor ama konuşamıyordu. Gözlerimden firar eden tek damlayı gördükten sonra oda acı çekiyor gibi gözlerini kapattı. Acımın biraz azalması ile sağ bacağımı kaldırıp, belinden kendime doğru çektim.

“Ali’im! Lü..lütfen devam et” bu devam etmesi için derin bir yalvarıştı. Hala kendine gelmeye çalışıyor neden söylemedin dercesine yüzüme bakıyordu. Ümitlerimi kaybetmiş, neden o kadar acı çektiğini belli ettin diye kendime çok kızdım. Bu sefer yarım kalmışlığın verdiği duygu yoğunluğu ile gözlerim doldu. Artık devam etmeyecek diye bacağımı indiriyordum ki birden sıkı bir şekilde tuttu.

“Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim” diye diye hareket etmeye başladı. Bir iki girişinde de canım yanmıştı ama sonrası, tarif edilemez bir zevk. Üzerime doğru eğilip, iki elini ellerime geçirdi ve daha çok ağırlığını vererek içimde gelgit yapmaya başladı.

Bana o kadar nazik davranıyordu ki kendimi kırılacak bir kristale benzettim. Eğilip, göğüslerimi yalamaya başladığında artık içimde bir şeylerin patlamak üzere olduğunu anladım. İçime girip, girip çıkması o kadar hızlanmıştı ki bir uçağın yükselişi gibi sürekli yükseliyor, ne oluyordu anlamıyordum. Belimde bir kasılma ve bacaklarımda ki titremeler ile doruğa ulaştım. Kasıklarımdaki kasılmalar hala devam ederken;

“Offf çok, çok güzeldi bebeğim” diye değişik sesler çıkararak üzerime yığıldı. Boynumu öpüyor, sakinleşmek için derin derin nefes alıyordu. Her nefes alıp verişinde yine tüylerim ayaklanıyordu. Boynumu öptü sonra kafasını kaldırıp, gözlerimin içine baktı. Gülümseyerek bende bakmaya başladığımda çenemden öptü. Yaşadığım duygu yoğunluğu ile;

“Seni seviyorum” dedim. Söylediğim iki kelime bütün büyünün bozulmasına yetmişti farkındaydım. Çünkü sözler ağzımdan çıkar çıkmaz irkilmiş, kaşları yavaş yavaş çatılmış ve kaskatı duruyordu. Sonra birden doğrulup arkasını döndü. Çıplaklığından hiç utanmadan banyoya doğru yürümeye başladı ve dünyanın başıma yıkılmasını sağlayan sözleri söyledi.

“DUŞTAN ÇIKTIĞIMDA GİTMİŞ OL…”

 

 

Loading...
0%