Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@herdem6060

20. Bölüm

Linet adını sen koy-Linet Son Fasıl

Cuma akşamı gerçekleşen talihsiz olayın arkasından, Gökçe çalıştığı hastanenin acilinden biraz toparlanması için 10 günlük rapor almış sırayla Merve’nin yanında kalmaya karar vermişlerdi. Ertesi gün Buket’te gelmiş hep beraber evden hiç çıkmadan hafta sonunu geçirmişlerdi. Merve, cumartesi günü gündüz 15:00’e kadar uyanmamıştı arada uykusunda ağlamasa, baygın olduğunu düşünebilirlerdi. Artık kızlar bir şey olduğunu düşünüp, ambulans çağırmayı düşünüyorlardı ki içlerindeki en neşeli insanın yaşarken, ölmüş halini gördüler. Konuşturmak için çabalasalar da 3 gün oturduğu yerden hiç kalkmadı ve yine orada uyudu. Yemek yemedi sadece bir iki bardak çay veya su içti. Kızları üzmemek için ağlamıyordu ama bazen sessiz gözyaşları kendiliğinden akıyordu. O kadar çaresiz, ne yapacaklarını bilemez hale gelmişlerdi ki; hepsi birer ikişer gün izin ayarlamışlardı bile... Günlerden salı olmuş Merve’nin yaşadığı gecenin üstünden beş gün geçmişti. O günden beri banyoya sokamamışlardı. Ali Buğra’nın kokusu ve dokunuşlarının izlerinin silinmesini istemiyor bu yüzden kendinden ve yaşadığı hastalıklı duygudan nefret ediyordu. Oturduğu yerden kalkmak eziyet gibiydi artık beşinci günün sabahı;

“Hadi bakalım koca bebek seni ben yıkayacağım” diye Gökçe’nin zoruyla banyoya girmişti. Sen çık ben hallederim dese de Gökçe saçlarını yıkamış, bir güzel vücudunu liflemişti. Merve’nin çektiği acıya bir ad koyamıyordu artık… Aşk mı, pişmanlık mı, nefret mi?

“Sen biraz daha su dökün öyle çık canım hem rahatlarsın ben kahvaltı hazırlıyım çıkana kadar” cevap bile vermesini beklemeden arkasını dönüp çıkmıştı. Çünkü sevgi dolu, anaç ruhlu arkadaşının gözlerinin önünde erimesine daha fazla dayanamamış koridorda ağlamaya başlamıştı. Gökçe çıktıktan sonra elinde sabun ve lif ile akan suya baktı Merve bir süre…

Sonra zina yapınca dinimizdeki cezasının nasıl olduğu ve tövbe etmek geldi aklına. Gusül abdestini aldı ağlayarak… Ellerini açıp, tövbe etti ve bu sefer ayağa kalkıp elindeki demir tas ile bacaklarına vurmaya başladı. Kaç defa vurması gerekiyordu. Yüz kere mi ikiz yüz kere mi artık evin içini inleten ağlama sesine daha fazla dayanamayan Gökçe banyoya girdiğinde şok oldu.

“Allah’ım affet, Allah’ım affet” diye diye bacaklarına vuran kıza bir sağlıkçı olarak bile nasıl müdahale etmesi gerektiğini bilemedi. O günden beri böyle ağlamıyordu içini boşaltsın diye düşünürken bir taraftan kıpkırmızı olmuş bacaklarına bakıp kendine zarar vermesinden korktu. Göbeğine, ellerine vurmaya başlayınca daha fazla dayanamadı ve elinden tası alıp,

“Tamam geçti” diye sarıldı. Sonra yeniden oturtturup, birkaç defa daha su döküp banyodan çıkardı. Vücudundaki şimdiden morarmaya başlamış ve yer yer kırmızı olan bacaklarına içi acıyarak baktı, titreyen kızı giydirdi. Salona götürdü ve yere tepsi ile kahvaltı getirdi. Çayı da koyduktan sonra;

“Hadi artık konuş benimle biraz” diye konuşturmaya çalıştı. Konuşmayacağını biliyordu ama şansını denedi.

“Ne konuşayım” diyen Merve’ye şaşkın şaşkın baktı ve içinden şükür edip,

“benimle konuşacak konudan bol ne var canım istersen yeni okuduğum kitaptan bahsedeyim sana” Merve hafif gülümsemiş.

“Olur”

“Judith yine yapmış yapacağını görsen bir gecede okudum bu sefer ki kitabını”

“Hımm eminim öyledir.”

“Sana getireyim mi okursun ya da dur ben sana hediye edeyim kadının Türkiye’deki bütün kitaplarını aldın. Bunu da seriye ekleyelim ha ne dersin.”

“Olur, sen bilirsin. Kitabın adı ne”

“Kalbim sende kaldı.” Ağzından çıkan sözlerden sonra kendine bin bir küfür eden Gökçe nasıl toparlayacağını düşünürken, Merve elinden tuttu. Gözlerinin içine bakarak;

“Benim için üzülme”

“Seni çok seviyoruz, kızlarda bende ne yapacağımızı bilmiyoruz. Aynı durumda bizden biri olsa sen ne yapar eder bir çare bulurdun ama biz çaresiz kaldık bizi toparlayan sensin biliyorsun, o yüzden senin böyle olman çaresiz kalmamıza neden oldu. Ne yapalım, ne söyleyelim de birazcık olsun acını dindirelim” gözleri dolmuştu cümlenin sonunda…

“Geçecek biliyorum, Rabbim kimseye kaldıramayacağı yük yüklemezmiş. Nereye kadar böyle devam edecek farkındayım yaptığım hatanın altında eziliyorum sadece.”

O gün Gökçe daha fazla üzülmesin diye boğazına dizile dizile bir şeyler yedi. Normal sohbet etmeye çalıştı. O günden sonrada yavaş yavaş toparlanmış. İşe başlayınca da normal hayatına dönmüş gibiydi. O gecenin üzerinden neredeyse 3 hafta geçmişti. Gece yatmaya gidene kadar her şey normalmiş gibi davranıyor, uyumadan önce yastığı ıslanana kadar ağlıyordu. Çoğu zaman ağlarken uykuya dalıyor o gecenin anılarının olduğu rüyalar ile uyanıyordu. Ondan sonra uyuyamıyor, Allah’a dua ediyor ve onunla sevişirken aldığı haz için tekrar tekrar tövbe ediyordu.

Günler sonra Buse’nin bir sıkıntısı olduğunu anlamıştı. Sanki bir şey söyleyecekte söyleyemiyormuş gibi tavırlarına dayanamamış.

“Hadi söyle kızacağım bir şey mi üç gündür kıvranıyorsun”

“Yaaa o kadar mı belli ediyorum.” Kuzeninin çocuksu cevabı çok hoşuna gitti ve gülümseyip sarıldı.

“Ben hepinizi sizden iyi tanıyorum diyelim.”

“Cumartesi günü Cenkay’ın doğum günü var. Sanırım arkadaşları ile toplanacaklarmış sizleri de davet etti. Gelmek istemezsen hiç önemli değil fakat o günden sonra ilk defa arkadaşları ile aynı ortama gireceğim. Yalnız gitmek istemiyorum. Tamam Gökçe ve Ecem’de gelecek ama senin bana verdiğin güven başka biliyorsun.”

“Tamam gelirim ne var bunda bu kadar sıkılacak.”

“Gerçekten mi?” boynuna sarılıp, öpücüklere boğmuştu.

“Bırak beni deli kız, git sevgilini öp dese de” şarkı söyleyip dans eden kıza bakakaldı. Neden bu kadar sevindiğini anlamadı. Sonra bir ışık yandı sağ gözünün üstünde ve içinden Allah’ım ben nasıl unuttum. Oda orada olacak. Nasıl geri alacağım sözümü ben şimdi diye hayıflandı.

Cumartesi günü gelip çatmış kızların kahvaltıya gelmesi ile gün başlamıştı. Gökçe nöbetten çıktığı için kahvaltıdan sonra yatmıştı. Kızlarda kendi aralarında saç makyaj konusunda falan birbirlerine fikirler verip durdular. Doğum günü partisinin Club Fancy’de yapılacağını öğrenince kızlar biraz tedirgin oldu. Evlerine yakın fakat çok pahalı bir yer olduğu için hiç gitmemişlerdi. Gerçi kızların eğlence şekli özellikle Merve’nin de ısrarları sonucu clubten ziyade türkü bar ya da canlı müzik yapılan yerlerdi. Hem rahat giyiniyorlar, hem deli gibi eğleniyorlar hem de çok para harcamıyorlardı. Bu clube giderken nasıl giyinmek gerektiği konusunda bile internetten araştırma yapmışlar ve buna göre alışverişe çıkmışlardı. Dört kızda çok dikkat çekici olmak istiyordu.

Buket her zamanki gibi gelemiyordu. Çünkü hiçbirinin bir türlü sevemediği sevgilisi kendisi gece alemlerinin baş kahramanlarından iken Buket’e bir işi olup çalışmasa, esaret hayatı yaşatacaktı. Buse son altı aydır falan;

“Koskoca kız ne yapayım, göremiyorsa kendi sorunu” diye uğraşmayı bırakmış yorum bile yapmazken, Ecem ile Gökçe arada bir şanslarını deneyerek adamın gerçek yüzünü göstermeye çalışıyorlardı. Merve ise hiç vazgeçmeden ne düşünüyorsa söylüyor belki bu sefer anlar diye eline geçen her fırsatı değerlendiriyordu.

Buket sanki okutulmuş üfletilmiş gibi adamın hiçbir şeyini görmüyor, görüyorsa bile kulak arkası ediyordu. Biz evleneceğiz diyor başka bir şey demiyordu. Tek ideali evlenip, çocuk sahibi olmak, çalışmamak ve kocasına hizmet etmekti. Kızlar bu hayale pek anlam veremese de anlayış gösteriyor ve onu çok sevdikleri için piç sevgilisine katlanıyorlardı.

Merve, doğum gününe gitmeyi kabul ettiği gece hiç uyumamıştı. Buse ile konuşup gelemem diye reddetmeyi düşünüyor sonra;

“Merve nereye kadar kaçacaksın? Sonuçta Cenkay’ın en yakın arkadaşı bir şekilde denk geleceksiniz ya da bankaya geldiğinde yine gıcıklığına işlemlerini sana yaptırmak isterse ne diyeceksin?” diye kızan iç sesine hak verip oda en güzel şekilde hazırlanmaya karar verdi.

Akşam 22:00 civarı gidileceği için hepsi günü kâh keyif yaparak, kâh sohbet ederek geçirmişlerdi. Sırayla duşlarını alıp, bol bol kremlendiler. Kuaföre gitme gereği duymadılar çünkü hepsi saçlarını açık bırakıp, mini elbise giymeye karar vermişlerdi.

Buse, doğum günü çocuğunun sevgilisi olarak ve geçen seferki olaydan dolayı çok iddialı olmaya karar verdi. Gri payetli mini bir elbise giydi. Altına bot giymeyi düşünse de saks mavisi yüksek topuklu bir ayakkabı giyip uzun siyah saçlarını dalgalı fön çekti, sonra biraz daha dalgalı olsun diye kızlara yanlardan ve arkalardan bir iki maşa attırdı. Gri tonlarda bir göz makyajı ve kırmızı ruju ile çok çekici oldu.

Gökçe de ilk defa böyle bir yere gideceği için çok heyecanlıydı. Seviyordu eğlenmeyi sabahlara kadar dans etmeyi, üstü gri payetli göğüs dekoltesi gayet yerinde ip askılı, etekleri biri iki katlı beyaz kumaştan mini bir elbise giyerken, gri platform topuk bir ayakkabı ile kombinini tamamladı. Saçlarını dümdüz bir fön çekip, siyah tonlarda makyaj yaptı. Dudaklarına mürdüm rengi ruj sürüp vamp bir görüntüye ulaştı.

Ecem zaten rahat havası ve cesur giyimi sayesinde hep dikkat çekerdi. Yine yapmıştı yapacağını ve kırmızı ip askılı, belinden yukarısı iki yandan açık mini bir elbise giymiş, siyah uzun saçlarını arkalardan düzleştirip, önleri havalandırmıştı. Yüzü ortaya çıksın istiyordu. Fiziğinden çok yüzünün güzelliğine güvenirdi. Gözlerine sadece likit çekip rimel sürmüştü ama elbisesi ile aynı renkteki nar çiçeği tonlarındaki rujunu sürünce artık dönüp bakmayacak kimse kalmayacak kadar güzel olmuştu.

Merve, küçük bir şehirde büyümenin getirisi mi yoksa kızlar kadar fiziğine güvenmediğinden mi bilinmez hiçbir zaman onlar kadar iddialı giyinemezdi. Bu sefer her zamankinden biraz daha kısa giyinecekti ama yine kızlara göre bayağı kapalı sayılırdı. Lila boyundan bağlamalı mini elbisesini topuklu siyah bir kısa bot ile tamamladı. Gözlerini gri beyaz tonlarda far sürüp, üstüne ince bir likit çekti. Dudaklarına pembe ruj sürdü. Kızların yanında çok sade durduğunun farkındaydı ama Ali Buğra’ya ben buradayım. Yıkılmadım, ayaktayım imajı vermek için kendinden ödün verecek değildi. Merve dikkat çekmeyi sevmiyordu mümkünse bu gece hiç çekmeyeyim diye düşünüyordu.

Kızlar, doğum günü çocuğunu yormamak için Cenkay’ın evden almasını kabul etmemişlerdi. Buse aslında alıştığı gibi sevgilisinin almasını istese de kızların bu isteğine, ayak uydurup bende arkadaşlarım ile geleceğim diye orda buluşmaya karar verdiler. Mekanın park ücretinin kızların bir gecelik eğlence parası kadar tuttuğunu öğrenince taksi ile gitmeye karar verdiler, eve çağrılan taksi ile Merve hemen kimse var mı diye sokağı kontrol edip, kızları öyle dışarı çıkardı. Çünkü hala kolu komşu laf söz olayından çekiniyordu. Banane burası İstanbul kim ne derse desin diye düşünemiyordu. Babasının;

“Süte leke yakışır, bir genç kıza leke yakışmaz. O yüzden hareketlerine çok dikkat et laf söz olacak davranışlardan kaçın.” sözleri hep aklına geliyor. Şimdi kolu komşu bu kıyafetler ile gecenin bir yarısı nere gidiyor bu kızlar demesin diye uğraşıyordu. Tabi ki kızların söylenmeleriyle,

“Uff annemden betersin valla Merve” diye kızan Gökçe

“Valla ben İzmir’de kendi ailemin yanında hiç dikkat etmiyordum. Lise ikiden beri gayette geç saatlerde eve dönüyordum. En son İzmir’e gittiğimde bu atmış yaş buhranı yaşayan arkadaşımdan nasıl etkilendiysem. Merak etme anne çok gecikmem komşuların dikkatini çekmeden evde olurum demişim. Kadın şaşkınlık dolu bakıştan sonra

“Allah’ım bu günleri de gösterdin çok şükür diye dua etti ya.” Buse gülüp,

“Ne yapsın ya Tokat’ta belli bir saatten sonra erkekler bile doğru dürüst dışarı çıkmıyor.”

“Boş ver canım beni savunma şunlara elimizdeki Merve bu beğenmeyen küçük oğluna almasın.” tribin şahından sonra Merve’nin gönlünü almaya çalışarak Club Fancy’ye geldiler.

2. part

Merve aslında kızlara trip falan atmıyordu. Ali Buğra ile karşılaşmak fikri o kadar çok gerilmesine sebep olmuştu ki kimseyle şakalaşacak durumda değildi. Buse’nin mesajı ile dışarda bekleyen Cenkay hepsine çok yakın davranmıştı. Kızlar da tek tek doğum gününü kutlarken bir taraftan da içeri geçtiler ve Cenkay’ın yönlendirmesi ile localardan birinin önüne geldiklerinde ayağa kalkan beyler ile tanıştılar…

Bir tek Buse Cenkay’ın yanına oturmuş, Gökçe ile Ecem sanki Merve’yi korumaları gerekiyormuş gibi ortalarına alarak oturdular çünkü Merve’nin titremeye başladığını fark etmişlerdi. Buse’de Merve’nin halini görünce çağırdığına çok pişman oldu.

Erkeklerde ise durumlar vahimdi. Cihat;

“Lan oğlum yengenin bu kadar güzel arkadaşları vardı. Ne demeye bu kadar geç tanıştırdın.” derken Cihan;

“Beyaz elbiseli kız benim ona göre” diye herkese ayar verdi. Demek adın Gökçe ha sinirli baykuş seni… İki hafta önce erken bir saatte hastaneye amcasını ziyarete gittiğinde çarpışmıştı. Simsiyah bir kaban ve baykuş bere ile sımsıkı giyinmişti.

“Önünüze baksanıza beyefendi” diye diklenmiş.

“Siz çarptınız hanımefendi” cevabına gözlerini kocaman açarak;

“Zaten sabaha kadar huysuz bir ihtiyar ile uğraştım. Bir de sizinle uğraşamayacağım” deyip çekip gitmişti. Başta çocuk gibi baykuş bereye çok gülmüş sonra sinirli güzel yüzü gözlerinin önünden gitmemişti. Bu yüzden bir hafta boyunca her gün aynı saatte hastaneye gitmişti ama görememişti. Adını da bilmiyordu ki sorsun. Böyle yerleri sevmiyorum diye birde bu gece gelmeyecekti. İyi ki de gelmişim diye şansına kadeh kaldırdı.

Cihat ise zaten gelir gelmez kırmızılı kıza vurulmuştu. İyi birkaç günlük eğlencem çıktı tam bana göre diye düşünmüştü. Genelde erkeklerin yaptığını yapmış sırf kıyafeti ile değerlendirmiş Ecem’i eğlencelik kız olarak görmüştü. Hem de nasıl bir kayaya çarptığının daha farkında olmadan…

Cenkay, gülümsüyor olabilirdi ama içinde fırtınalar kopuyordu. Buse’yi çok fazla kısa elbise ile görmüştü ama bu akşam sanki ben buradayım bakın dercesine parlıyordu. Kıskançlık kalbini sıkarken, gözlerini sevgilisinden ayırmama kararı verdi. Bu gece birileri ile kavga etmeden çıkarım umarım diye düşünüyordu.

“Bak bak bundan sonra salaklığın yüzünden sadece uzaktan bakarsın.” Kalbini parçalayan iç sesinden nefret etti. Onun gözü sadece Merve’yi gördüğünden sadece onun dikkat çektiğini düşünüyordu. Cihat’ın güzel kızlar diye yaptığı espriye acayip bozulmuştu. En çok zoruna gidende biri Merve’ye yaklaşsa ne tepki vermeye nede karışmaya hakkı vardı. Kendine öldürecek gibi bakan kızlardan anladığı kadarıyla yaşadıklarından haberleri vardı. O Erdem’den başkasına söyleyememişti. Nasıl söyleyecekti ki yaptığı bu şerefsizliği… Tam düşüncelerde boğulmuşken kolunu omzuna atan Cenkay ile kendine geldi.

“Kardeşim hayırdır çok durgunsun.”

“Yorgunum biraz”

“Bu ara hep böylesin bir sıkıntın var ama neyse şu geceyi atlatalım ifadeni alacağım.”

Gözlerine baktı dostunun ona anlatsa ne yapardı. Evire çevire döverdi kesin keşke öyle bir şey yapsa belki içimdeki yangın biraz olsun söner diye düşünüp, Merve’ye bakarak gözleri doldu.

“Ali Buğra, ne oluyor lan korkutma beni”

“Konuşuruz. Sen beni boş ver hadi gecenin tadını çıkaralım” burun kemerini sıkarak kendine gelmeye çalıştı. Cenkay gülümseyip, tüm neşesi ile Ali Buğra’yı sinirden kudurtacak sözleri söyledi.

“Tamam dediğin gibi olsun. Bizimkilerin keyfi yerinde kızlar çok dikkatlerini çekti. Biraz önce de Tolgahan Merve’yi soruyordu. Yoklasana sevgilisi yoksa çok ilgimi çekti diye senin dikkatini çeken yok mu? Hadi kardeşim ya nere gitti Balkanların en yakışıklı ve çapkın adamı…” Merve’den sonrasını duymamıştı bile elindeki kadehi kırılırcasına sıkıyordu. Aklına tekne turu geldi yine, şimdi onu daha iyi anlıyordu. Onun beğenildiğini duyduğunda bile kıskançlık tüm benliğini sardı. Birde gülse sarılsa;

“Yok buna dayamam” diye konuştu.

“Ali Buğra sen iyi değilsin ha, ne oldu oğlum şimdide Tolgahan’a kızgın boğanın kırmızıya baktığı gibi bakıyorsun.”

“Cenkay, Merve’ye kimse yaklaşmayacak”

“O niye”

“Sebep yok”

“Valla ben sevdiğim ile ilgileneceğim zaten çok güzel olmuş. Yanımdan ayırmamam lazım hem bu gece benim gecem sen yaklaştırma o zaman” gözlerini kısmış. Anladım da ne ayaksın sen, hayırdır bakışları atıyor daha çok damarına basacak sözcükler döküyordu dudaklarından;

“Hem sen bu kızı çok sıradan bulmuyor muydun sanane oğlum? Ne oldu bu iki ayda…” O kadar gözü dönmüştü ki sanane diyen arkadaşını dövmemek için kendini zor tutuyordu Cevap verme gereği bile duymadan o ara yanlarına Cihat ve Cihan’a döndü.

“Şu lila rengi elbise giymiş kızı görüyor musunuz” Cihat yine tüm neşesi ile;

“Evet kuzen çok tatlı dimi.” Biliyordu çok dikkat çektiğini işte... Kan beynine sıçradı.

“Lannn tatlı diyen dilini götüne sokarım.” Ali Buğra’nın dişlerinin arasından çıkan sözlerden sonra ne kadar sinirli olduğunu anlayıp, dikkat kesildiler. Cihan;

“Ne oluyor Ali Buğra seni hiç böyle görmemiştim.”

“Anlatacağım ama bu gece değil. Sadece sizden ricam bu gece kimse bu kıza yaklaşmayacak ve bunu siz ikiniz yapacaksınız. Anladınız mı?” Sesi o kadar sert çıkmıştı ki daha fazla sorgulamadılar çünkü herkes anlamıştı anlayacağını…

Gece hareketlenmiş herkes dans etmeye başlamıştı. Merve, Ali Buğra’nın tarafına hiç bakmıyordu ama bakışlarının üzerinde olduğuna yüzde yüz emindi. Nerden mi biliyordu. Bütün duyuları onun için bağırmaya başlamıştı. Slow bir müzik çaldığında Tolgahan’nın Merve’ye elini uzatıp, dans teklif ettiğini gören Ali Buğra ayaklanmıştı ki, Cihat bir tatsızlık çıkmasın diye hemen Merve’nin bana sözü var demiş dansa o kaldırmıştı. Merve şaşkın şaşkın Cihat ile dans ederken dayanamadı;

“Ne zaman dans sözü verdim size.” Cihat müthiş gülümsemesi ile;

“İlk önce sizi kaldıralım Merve eğer ben seni kaldırmasaydım. Ali Buğra geceyi burnumuzdan getirecekti. Şuan bile bana öldürecek gibi bakıyor.” Bu açıklama Merve’nin bütün dengesini bozdu. Kendini bir fahişe yerine koyan belki de daha kötüsünü düşünen adam ona kimsenin dokunmamasını mı istemişti yani… Kelebek kanadı gibi çırpınan yüreğinden nefret etti. O böyleydi işte, o adamın bir kelimesine yüreği hopluyordu. Cihat’a baktı. Baktı ve bir anda kendini çekip,

“Söyle o arkadaşına bir daha benim ile ilgili hiçbir şeye karışmasın yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim.” Arkasını dönüp geldiğinden beri ile defa ona bakarak locaya oturdu. Gözlerinden ateş çıkıyordu resmen ve Ali Buğra içinden Cihat’a bütün küfürlerini sıralamaya başlamıştı. Kesin benim ile ilgili bir zevzeklik etti diye düşündü. Merve sinirinden yerinde duramıyordu. Siniri ondan çok kendine içindeki heyecanaydı.

“Peşinden gelen Cihat’a ben lavaboya gidiyorum kızlara söylersin“ diye ayaklandı. Dans ettikleri için kimse fark etmemişti. Böyle bir fırsatı bir daha bulamayacağından, Ali Buğra da peşinden gitti. Merve lavabo da makyajı filan umurumda olmadan yüzüne su çarptı. Yanakları sinirden mi heyecandan mı bilinmez kıpkırmızı olmuştu. Kendine kıza kıza makyajını tazeleyip, çıkığında;

“Biraz konuşabilir miyiz” Merve, cevap verme gereği bile duymadan yürümeye başladı. Arkasından gelip kolundan tutunca ikisinde de aynı elektrik oldu.

“Lütfen birkaç dakika”

“Tamam dinliyorum.” Sesinin titrememesine şükür etmişti. Çünkü dişlerini birbirine vuracak kadar titriyordu şuanda ve ilk defa karşısındaki adamın da öyle olduğunu gördü. Neye yarar iş işten geçti şuanda da sadece vicdanını rahatlatmaya çalışacak sanırım diye düşünüyordu. Ali Buğra söze nasıl başlayacağını bilmiyordu. Direkt özür mü dilese yoksa sana aşığım mı dese karar veremiyordu.

“Merve, çok üz..üzgünüm.”

“Ne için.”

“İstersen o geceyi unutup, ilişkimize devam edebiliriz.” İşte bu Merve için son nokta oldu. Ne sanıyordu bu adam kendini ya… Bu kadar mı gurursuzdu. Tabi ya adam ile ilk buluşmada koynuna girersen saygısı da bu kadar olur işte diye içinden kendini doldurup, durmuştu.

“İstersem o geceyi unutacağız öyle mi? Biliyor musunuz Ali Buğra bey, bir yerde okumuştum.

*İyi insan mutluluk, kötü insan tecrübe, yanlış insan ders ve mükemmel insan iz bırakır… Hayatımızdaki insanları buna göre değerlendirip önümüze bakalım diye…. Bende sizi KÖTÜ VE YANLIŞ insan olarak kabul edip, önüme bakmaya karar verdim. Tam üç yıl boyunca damla damla çoğalttığım sevgimin boşuna olduğunu tek bir gece de gösterdiniz bana. Bu yüzden hayatıma derin bir tecrübe kattığınız ve unutamayacağım bir ders olduğunuz için teşekkür ederim.” Arkasını dönüp, hızlı hızlı yürümeye başladı. Çünkü biraz daha öyle bakarsa, aşık bakışlarına inanıp boynuna sarılmaktan korkuyordu.

“Allah kahretsin seni eskisinden bile daha çok seviyorum. Kokun burnuma geldikçe özlemden kavruldum. Keşke kurşun kalem ile yazılan bir yazı olsan ve bir silgi ile silebilsem seni ama kalbime kan ile yazılmışsın, silinmiyorsun, silinmeyeceksin biliyorum” Arkasında bütün ümitleri yok olan ve gözleri dolu sadece gidişini seyreden adamdan habersiz kendine kızmakla meşguldü. Ali Buğra yine on yaşında ki çocuk kalbi ile dilinden dökülenlere dayanamadı.

“Kalbim şu saatten sonra durdu Merve’m. Beni hiç affetme ama beni sevmekten vazgeçme ne olur… Beni gerçekten seven tek kadınsın… “

 

 

 

Loading...
0%