@herdem6060
|
23. Bölüm-Buse’nin Yaramazlığı +18 Buse terlemiş ve üstünde bir ağırlık ile uyandığında ilk önce neredeyim ben diye etrafına bakınmaya çalıştı. Burnuna gelen koku ve belindeki el ile uykusu tamamen açıldı. Komodinin üstündeki saate baktığında 13:48’di hayatı boyunca kaçta yatarsa yatsın bu kadar uyuduğunu hatırlamıyordu. Yavaşça dönüp Cenkay’ın yüzüne baktı. “Allah’ım ne kadar yakışıklı, uyurken de başka güzelmiş.” Güzel dediği için kıkırdadı. Allah var erkek güzeli diye de tasdikledi. Üstünün çıplak olduğunu görünce demek ki onu da sıcak basmış benim gibi diye düşündü. Yorganı korka korka açtığında ne bekliyordu bilinmez ama eşofmanı üstünde görünce rahatladı. Sonra adamın karın bölgesindeki baklavalar dikkatini çekti. Dayanamayıp tüy gibi dokunarak ellerini gezdirdi. Göğüs kısmına geldiğinde fazla olmayan ama simsiyah kıllar o kadar hoş ve erkeksi duruyordu ki onlara da özgürce dokundu. “Nasıl olsa Cenkay uyuyor bir daha ona bu kadar rahat dokunamayabilirsin” diyen iç sesinin yönlendirmeleri ile yüzünde saçlarında göğüslerinde yavaş yavaş hareket ediyor arada bir de öpücük konduruyordu. Kokusunu çeke çeke kondurduğu öpücüklere o kadar kaptırmıştı ki kendini karşısındaki bedenin nasıl kasıldığını fark etmiyordu. Yeniden baklavalar da sessiz ama seksi bir gezintiye çıktığında göbeğinden birazcık daha aşağı inip eşofmanın altına doğru eli gidecekken; “Ne yapıyorum ben ya” diye sesli konuşarak hemen çekti elini. Cenkay en başından beri uyanıktı. Sevdiğini utandırmamak için kendini sıkıyordu. Bu kız neler yapıyordu böyle diye şaşırıyor hemen sonra ise beni merak ediyor ama ne güzel diye içinden seviniyordu. Ellerini çekip kendine kızdığını duyunca gözlerini açtı ve dudaklarına yapıştı. Zaten azgın duygular ile baş etmeye çalışan Buse karşılık vermekte gecikmedi. Buse’yi altına çekip, dudaklarında hüküm süren Cenkay bunun bu kadarla kalmayacağını ve reddedilmeyeceğinin farkında daha rahat hareket ediyordu. Şuanda kendi tişörtü ile altında yatan kızdan öyle seksi karşılıklar alıyordu ki… Boynunda ufak ufak öpücükler ile hüküm sürmeye başladığında bir taraftan da tişörtün altına elini sokmuş dümdüz göbeğinden yukarı doğru yol alıyordu. O yuvarlaklara biran önce kavuşması gerekiyordu. Buse’nin iniltileri daha hızlı hareket etmesini sağladı. Elini dolduran yuvarlığın ucunun tam istediği kıvama geldiğini anladığında kendini çekip bir çırpıda tişörtten kurtuldu. Gözlerinin önünde küçücük beyaz dantel külot ile duran kız ile kalp krizi geçirmenin eşiğine geldi. Kalbinin çarpıntısını anlasın diye gözlerinin içine bakarak Buse’nin elini alıp, kalbinin üstüne koydu. Utanan, tek eli ile göğüslerini kapamaya çalışan kıza tüm samimiyetiyle; “Buse’m! Bak bu kalp var ya kimse için böyle çarpmadı. Ne olur korkma benden istemediğin hiçbir şey yapmam. Gül kokulum!” Bir iki saniye bakıştıktan sonra göğüslerini kapamaya çalıştığı eli ile Cenkay’ın yanağına koyması ile ikisi de gözlerini kapatmıştı. İkisi de konuşmadan aşkı nefeslerine dinleterek yaşıyorlardı. “Senden gelecek iyi kötü her şeye razıyım ben korkmuyorum. Utanıyorum sadece…” “İnan bende kendimden utanıyorum şuan seninle hiçbir şey yaşamadığımız halde bu haldeyim. Önceki yaşanmışlıklarım bomboşmuş buna yanıyorum.” Daha fazla konuşmasını istemeyen Buse kalbinin üstündeki eli çekip, tam atan yere ufak ufak öpücükler kondurdu. Cenkay’ı nasıl bir girdaba soktuğundan habersiz dizlerinin üzerlerinde birbirlerine dokunmaya başladılar. Cenkay, vücudunu tanıması açısından hakimiyeti Buse’ye bıraktı. Rahatlıkla dokunsun alışsın istiyordu. Nasıl dayanacağını bilmiyordu ama bildiği bir şey vardı ki bugüne kadar bir dokunuşla şaha kalkmamıştı erkekliği bu kız deli ediyordu onu… Buse, Cenkay’ın boynundan sonra yüzünün her zerresini ezberlercesine öpüp, kokladı. Dudaklar birleştikten sonrada artık geri dönüşü yoktu. Bunu ikisi de biliyordu. Dudaklar, dişler diller birlikte uyum içinde dans ederken, tutkuları alev almış evi yakacak hale gelmişti. Cenkay kilosuna göre oldukça dolgun olan ve nohut misali baş vermiş tomurcuklara kavuşmak için acele ediyordu. Sağ göğüs ucunu ağzına alırken, sol göğüsü ihmal etmemek için ellerinin arasına aldı. Sevdiğine kıyamadığı için ısırmıyor, dil darbeleri atarak zevke getirmeye çalışıyordu. Göğüsler ile yeteri kadar ilgilendiğini düşünmüş olsa gerek aşağılara doğru kaydı. Pamuk gibi bembeyaz bir bedene sahipti güzel gözlüsü o yüzden çok nazik olmaya çalışıyordu. Kadınlığını es geçip bacakların da diliyle gezintiye çıktı. Sonra tek hamle de iç çamaşırını çıkardı. Kendi eşofmanı, çadır misali olan erkekliği yüzünden dar gelmeye başlamış. Çıkar beni artık diye bağırıyordu. Eşofmanını çıkarıp, beyaz baksırı ile kaldı. Buse’nin sağ bacağını kaldırıp topuklardan başlayıp aşağı doğru öpücüklü bir yol çizdi. Kasıklarına geldiğinde dokunmaya korkuyordu. Var mı böyle bir şey hazinem tertemiz, mis gibi karşımda duruyor ve ben dokunamıyorum. Kendine şaşırarak ve elleri titreyerek üstlerinden hafif hafif dokundu. Buse’nin kendini nasıl sıktığının farkında olması ile benim dediği kadınlığa sulu bir öpücük kondurdu. Arkasından kritorisine dil darbeleri atmaya başladı. Aşağıdan hafif hafif okşamaya başladığında, Buse’nin çıkardığı sesler artık onun zevke gelme anıydı. Buse olacaksa da sevdiğim ile olacak, pişman olmayacağım diye düşündüğü için tamamen kendini Cenkay’ın ellerine bırakmıştı. Gözlerini açmak istiyor ama sanki göz kapaklarına bir ton ağırlık koymuşlar gibi geri kapanıyordu. Bağırmamak, çığlık atmamak için dudaklarını o kadar çok ısırmıştı ki acıyordu artık. Ve öyle bir şey oldu ki en özel yerine, sulu öpücükler konduruyordu. “Aşkım!” diyor gerisi gelmiyordu. Kritorisine dil darbeleri aldıkça belini kaldırıyor ama bacakları taşımıyor geri yatağa düşüyordu. “Aşkım, lü..lütfen” diyor ama ne istediğini bilmediğinden yine tamamlayamıyordu. İçinde tutamadığı iniltilerin çığlığa dönüşmesi an meselesiydi. Kendi de farkındaydı ama kadınlığından içeri giren el ile olan olmuş… “Cenkay, aşkım” diye bağırarak yükseldiği tepeciklerden zevk denizine doğru düşmüştü. Böyle bir şeyi hayatı boyunca yaşamıştı. Belinde ve kasıklarında hissettiği hafif sancı da neydi. Bir sancı bu kadar güzel duygu bırakır mı insanda? Diye düşünüyordu. Cenkay sevdiğinin mükemmel orgazmını gördükten sonra kalkmış aşkına sarılmıştı. Buse’nin hala kendine gelemediğinin farkında olarak alnına öpücükler konduruyor ve teşekkür ediyordu. Biraz sakinleştikten sonra devamı olmayacak mı diye bakan sevdiğine müthiş güzel bir kahkaha attı. “İnan şuan içine doğru yol almak için neleri vermezdim ama bu özel anı beyazlar içinde gelinim olduğun zaman yaşamak istiyorum.” Bunu o kadar içten yürekten söylemişti ki Buse’nin gözleri doldu. “Seni çok seviyorum.” İç sesinin sakın o söylemeden söyleme uyarılarına rağmen duygularına yenik düşmüş ve artık içinde tutamamıştı. Cenkay öyle bir kafasını kaldırıp baktı ki sevdiğine; “Off, bende bebeğim bende seni çok seviyorum.” Sımsıkı sarıldı. “Şöyle içime soksam da seni hep yanımda kalsan...” Ne kadar sarıldılar bilinmez Cenkay’ın benim banyoya gidip rahatlamam gerekiyor, demesi üzerine Buse’nin yanakları kıpkırmızı oldu. Kahkahalar ile gülerken; “Aşkım çırılçıplak kollarımdasın ve hala utanabiliyorsun.” “Sus Cenkay ya” diye azarladı. “Neyse sustum hadi ben öbür banyoyu kullanacağım sende burada duş al istersen. Sonra da bir şeyler yiyelim ölüyorum açlıktan…” Saate baktıklarında 16:05 olduğunu gördüler. Kahvaltı bile etmemişlerdi. Hemen ikisi de hızlı bir duş alıp, mutfağa girdiler. Normalde evde pek bir şey bulunmadığından Cenkay dışarda yiyelim ya da sipariş edelim diye öneri de bulunsa da, Buse kıyafetim yok ve evde olmak istiyorum deyip reddetti. Cenkay’ın eline bir liste verip hemen alt kat da ki süpermarketten alışveriş yaptırttı. Süpermarketten elinde poşetler ile çıkarken kendini evli gibi hissetti. Buse hemen çayı koymuş, yatak odasını banyoyu toplamıştı. Kendi evi gibi hissetmesi çok mu anormaldi bilemedi ama hiç yabancılık çekmedi. Cenkay gelince hemen çok sevdiğini bildiği için patatesleri soyup kızartmak için tavaya koydu. Zeytin, peynir, salam ve iki çeşit reçel masada yerlerini aldı. Domates salatalık kestikten sonra, sucuklu yumurta yaptı. Kendisi pek sevmese de Cenkay’ın ne zaman sabah kahvaltılarına gitseler söylediği sucuklu yumurtadan birde onun ellerinden yesin istedi. Cenkay ise vızır vızır mutfak da bir o yana bir bu yana hiç yabancılık çekmeden kahvaltı hazırlayan sevdiceğini seyretmek müthiş zevkli gelmişti. Buse onu elleri ile masaya yerleştirip, çayını koyduktan sonra ağzının içine bakıyordu. Beğendi mi acaba diye düşünmekten kendi ağzına tek lokma alamamıştı. Cenkay hazırlanan masada hep kendi sevdiği şeyler olduğunu görünce aç kurt gibi saldırmış, çok da beğenmişti. Kendisinden güzel bir söz bekleyen güzelinin farkında değildi. Biraz doyduktan daha doğrusu sucuklu yumurtayı bir güzel mideye indirdikten sonra Buse’ye baktı. “Hayatım ellerine sağlık çok güzeldi. Zahide sultan duymasın ama ondan daha güzel yapmışsın.” Annesinin yemeklerini öve öve bitiremeyen adam ilk yaptığı şeyde bile daha güzel mi demişti yani çok mutlu oldu. Oda rahat rahat bir şeyler yiyebilirdi. Kahvaltı yapılmış, mutfak Buse tarafından tertemiz edildikten sonra; “Birer Türk kahvesi yapayım mı ondan sonrada beni bırakırsın.” Cenkay kahve teklifi ile mutlu olurken arkasından beni bırak kelimesi çok canını sıktı. Bunu da belli etmekten çekinmedi. “Bu gece de burada kal.” Emir gibi çıkan sözcükler aslında yalvarıştı. “Yarın işe gideceğiz ama biliyorsun ben Maslak’ta çalışıyorum.” “Bende yarın İstanbul Adliyesine gideceğim zaten söz erkenden seni eve bırakırım.” Biraz düşündükten sonra aslında kendisinin de gitmek istemediğini anlayıp, “Peki.” Dedi ve hemen arkasını dönüp kahve yapmaya gitti çünkü yine çok utanmıştı. Cenkay onun bu hallerine bayılıyordu ama üstüne gitmemeyi öğrenmişti. Çünkü kedi yavrusu gibi sakin olan güzeli sinirlendiğinde içinden kızgın bir kaplan çıkıyordu. Kahveler ile yanına gelen Buse kendisi için olanı almış, karşısına oturmuştu. Cenkay bu uzaklığı sevmiyordu. “Seninle konuşmam gereken bir konu var.” Buse’yi tanıdığından beri ile defa bu kadar ciddi bir ses tonu ile konuşmaya başlıyordu. Dikkatli bir şekilde devam etmesini bekledi. “Bana Ali Buğra’yı anlatır mısın?” Böyle bir şey beklemeyen Cenkay’ın kıskançlık damarlarında sinsice gezerken kaşlarını kaldırdı. “Neden.” “Şey nasıl desem benim onunla konuşmam lazım.” İşte bu patlama noktasına getirdi. “Ne diyorsun sen Buse benim arkadaşım ile sen ne konuşabilirsin.” “Merve’yi” dudakları titreyerek söylediği isim ile tabi ya diye sakinleşen Cenkay… “Bunların arasında ne oldu? Dün akşam Ali Buğra’da Merve’ye biri yaklaşırsa ortalığı yıkarım dedi. Onu geçtim Cihat tatlı dedi diye kuzenine küfür etti.” Ali Buğra’nın Merve’yi kıskandığını mı söylemeye çalışıyordu yani diye aklından geçirdi. “Ali Buğra, Merve’yi mi kıskandı yani…” “Evet, akşam bir kızgın boğa gibiydi fark etmedin mi? Merve de her an ağlayacak gibi duruyordu. Aralarında ne olduğunu sen biliyor musun?” “Biliyorum ama sana anlatamam arkadaşından öğrensen daha iyi” “Ne demek söyleyemem Buse deli etme beni Ali Buğra benim kardeşim sayılır ama onunla bile yalnız görüşemezsin.” Kıskançlıkla söylenmiş sözler Buse’yi mutlu etse de konuyu kapatması gerektiğinin farkındaydı. “Zaten görüşmeme gerek kalmadı. Diğer bir konumuz daha var.” “Canımı sıkacak bir şey olmasın ağzımızın tadı bozulmasın lütfen.” Diye mızmızlandı. “Haftaya pazar akşam üzeri Antalya’ya gidiyorum. Cuma akşamı döneceğim bunu haber verecektim. Can sıkıcı bir konu mu bilemiyorum.” Kahvesi elinde koltukta geriye yaslanırken surat asıp, bacak bacak üstüne attı. Tabi ki can sıkıcı bir konuydu. Beş gün görüşemeyecekler miydi yani ? Bu üç ay boyunca kendi de şehir dışına çıkmıştı ama bir şekilde işlerini ayarlayıp iki üç günde görüşmek için geri dönmüştü. İlk defa bu kadar uzun süre göremeyecekti. Artık kokusunun en ince ayrıntısını ve tadını da biliyordu. Benim için daha zor olacak diye düşünceler eşliğinde sakince; “Neden” “Şirket her yılsonu dönem toplantısı yaparak tüm çalışanları topluyor.” “Anladım. Hava alanına ben bırakırım.” Buse, Cenkay’ın moralinin bozulduğunun hatta kendini zor tuttuğunun farkındaydı. Hemen yerinden kalkıp, kucağına oturdu. Boynundan ufak ufak öpmeye başladı. Biraz kadınlığını kullansa fena olmazdı değil mi? “Tamam, Cuma akşamı da sen alır mısın?” “Bu..Buse rahat dur yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim.” Kekeleyerek başlasa da bir sinirle biten sözlerden sonra Buse kafasını kaldırıp, gözlerinin içine baktı. Dudaklarının üzerinde dilini gezdirip, “Durmazsam ne ol…” İşte bu Cenkay’ın dudakları ile yarım kaldı. Birbirlerini içmeye başladıklarında akıllarında ne Ali Buğra ne Merve nede ayrı geçirecekleri günler kalmıştı. Aşk buydu işte biran sinirlensen de ten tene değdikten sonra dünyada ki her şey anlamını yitiriyor sadece carpediem kalıyordu. ANI YAŞA…
|
0% |