@herdem6060
|
25. Bölüm Erkek Erkeğe Cenkay, uzun sayılabilecek bir süre düşündü. Buse, Merve’nin nasıl büyüdüğünü bir sürü olay ile anlattıktan sonra, “Neden Merve’yi bu kadar detaylı anlattığımı düşünebilirsin. Onun güler yüzlü, hiç derdi yokmuş hallerine kanma aslında içimizde en zor büyüyen odur. Bu yüzden bazı olayları anlattım ki ona bakarken yüzeysel olma diye” demişti. Acaba ben bunları anlatırsam çok mu özeline girmiş olurum diye kendini sorguluyordu. Cihat’ın; “Ali Buğra hadi seni dinliyoruz.” Demesi ile herkes dikkat kesildi. Cihat artık bunu birilerinin bilmesini ve bir çıban misali içinde zonklayan yarasının bir yerden patlayarak intihabının akmasını istiyordu. Ali Buğra, çocukluğunu kimseye anlatmamıştı. Onun bile bilmediği çok şey vardı. Biliyordu. “Annem, bir başkasını seviyormuş ama ailesi babam çok zengin diye zorla babama vermişler. Başta çok karşı çıksa da babamın zenginliği, aldıkları hediyeler, lüks arabalar ne bileyim evler gözünü boyamış. Babaannemin bir tanıdığı ön ayak olduğu için hemen evlenmişler. Çok geçmeden bana hamile kalmış. Hiç istememiş beni aldırmak istemiş. O zaman babaannem ve babam böyle bir şey yaparsa babasının evine yollayacaklarını söylemişler. Sırf o lüks hayattan kopmamak için kabul etmiş beni doğurmayı ve karşılığında babamdan bir ev istemiş. Neyse ben doğmuşum, görmek istememiş, emzirmemiş beni, lohusa sendromu geçiriyor diye kimse üstüne gitmemiş ve sütanne bulmuşlar bana… Dört-beş yaşlarıma geldiğimde annem beni neden sevmiyor diye sormaya başlamıştım. O zaman babaannem; “Öyle şey olur mu oğlum, hiçbir anne çocuğunu sevmez mi hasta” derdi. İnanırdım ya da inanmak isterdim ne bileyim. Sütannem beni o kadar çok seviyordu ki sütkardeşim Kemal’den hiç ayırmıyordu. Babam, zaten biliyorsunuz bütün dünyası benim o yüzden çok takılmıyordum. İlkokula başladığımda annemin benimle ilgilenmemesi çok koymaya başladı. Bütün çocukları anneleri getirip, öpüp koklayıp, dua edip öyle sınıftan ayrılıyorlardı. Beni ise babaannem veya babam getiriyordu. Senin annen yok mu diye soruyorlar, var dediğimde kimse inanmıyordu. Babam ile gitgide kavgaları çoğalıyor, sürekli içki içip benim korktuğumu anladıklarında. Babamın zoruyla; “Seni seviyorum bebeğim korkma” gibi samimiyetsiz bir sarılış sergiliyordu. Biliyor musunuz sahte olduğunu bilsem bile mutlu oluyordum. Gözleri doldu yine bu dünyada bir çocuğu anneden daha çok kimse sevmez derler… O zaman neden ben hiç sevilmedim diye düşündü. Çocukluğundan beri milyon kere bu soruyu sormuştu kendine… “Neyse 8 yaşındaydım. Bir gün benimle gezmeye gideceğini söyledi. Ben o kadar sevindim ki keşke yolda okuldan birileri görse diye dua ettim. Yıkık dökük bir eve geldik. Kapıyı uzun boylu bir adam açtı. Çocukla neden geldin diye sorunca annem çocukla dışarı çıkınca soru sormuyorlar dedi. İçeri girdik beni bir odaya götürdü buradan dışarı çıkmak yok işim bitince seni alacağım. Sakın buraya geldiğimizi kimseye söyleme yoksa seni sevmem diyor, bir taraftan da kollarımı çimdikliyordu. Canımın yanmasından korktuğumdan değil annem beni sevsin diye sesimi çıkarmıyordum. İçerden kahkaha sesleri geliyor, sonra anlayamadığım çığlıklar duyuyordum. Korkuyordum adam anneme bir şey mi yapıyor diye ama odadan çıkamıyordum. Eve gittiğimizde; “Aferin çok uslu çocuk oldun. Seni seviyorum tatlım diyor... Beni yanaklarımdan öpüp, kimseye bir şey söylemek yok ” diyordu. O kadar seviniyordum ki annem ne derse onu yapıyordum. Bu arada gündüzleri de içmeye başlamıştı. Bu durum nerdeyse iki yıl devam etti. Bir gün yine babam ile kavga ediyorlardı. Babam, “Sus, bağırma Ali Buğra büyüdü anlayacak bir şeyleri” diye bağırınca kapıyı biraz kıvırttım. O kadar kendilerine dalmışlardı beni görmediler. Annem; “Susmayacağım zaten sırf senden olduğu için onu da hiç sevmiyorum.” Dedi. Küçücüktüm ben ya ve hiç sevilmiyordum. Bunun sebebi bile ben değilken birde en çok ihtiyaç duyduğum kişi beni sevmiyordu. Ağlayarak dışarı çıktım. Birkaç saat geçti. Annem beni alıp, yine aynı eve geldik. Ağladığımı bile fark etmemişti. Bu sefer odada beklemedim. Odadan çıktım. Seslerin olduğu odaya girdim. Adam; “Seni paylaşmaktan bıktım. Bırak her şeyi yanıma gel. Yeteri kadar para kopardın o beceriksiz, pısırık kocandan” diyordu. “Olmaz o parayı o lüksü hayatı bırakamam. İçerdeki çocuğa bile o yüzden katlanıyorum.” “Öyle deme sen doğurdun onu sanki başkasının çocuğu gibi davranıyorsun. Odalarda çocuğun orasını burasını sıkıştırırken görüyorum yazık yapma.” “Aman o sadece benim garantim. Gerizekalı kocam beni on kere boşardı. Sırf oğluna düşkünlüğünden o annesiz kalmasın diye boşamıyor. Yıllardır birlikte bile olmuyoruz. Biliyorsun.” Dedi. Bunları duyduktan sonra koşarak evden çıktım. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Zar zor halamların evine kendimi zor attım. On yaşında çocuktum ben ve annem babamı beni kullanarak aldatıyordu. Bir ay hiç konuşmadım. Halamların evinden çıkmadım. Cihat bilir o hallerimi arada bir sinirleniyor orayı burayı dağıtıyordum. Sadece kriz geçirdiğim zamanlar kendimi evden atmaya çalışıyordum. Onun haricinde ne konuşacağımı nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Bir ay sonra falan annem geldi. “Tatlım ne oldu. Seni seviyorum” dediği anda sinir krizi geçirmeye başladım. Kimse umurumda olmadan hem deli gibi ağladım hem de yaptıklarını anlattım. Annem inkar etmeye çocuk bu hayal görüyor, uyduruyor dese de babaannem bir daha beni görmesini yasakladı. Babam hemen boşanma davası açtı. Halamın ve Cihat’ın bana iyi geldiğini düşündüklerinden onlara çok yakın bir eve taşındık. Sonrası on beş yaşına kadar psikolog seansları, sportif faaliyetler ve okul ile geçti. O dönem de yaşadığım travmayı tamamen üniversite döneminde atlattım sanırım. Başka bir şehir çok iyi geldi. Bu yüzden geçinemeyen aileleri boşamak için elimden geleni yapıyorum. Annem yüzünden kocasını aldatan kadınlardan hele çocuklu ise nefret ediyorum. Merve’yi kovmamın sebebi de bu, çünkü ben hep evlenmeyeceğim. Kendi yaşadıklarımı başka çocuğa yaşatmayacağım diye yeminler etmiştim. Merve ah Merve’m, ezberimi bozdu. Bugüne kadar ettiğim yeminleri bir gece de unutturdu. Şimdi gel evlenelim dese koşa koşa giderim. Çocuğumuz olsun dese dünyalar benim olur. O annem gibi değil, hatta hiçbir kadın gibi değil… O sevmek ve sevilmek için gelmiş bu dünyaya…” Ali Buğra öyle soluksuz konuşmuştu ki kimse araya girmedi, giremedi desek daha doğru olur. Cihan’da Cenkay’da, Ali Buğra’nın geçinemeyen çiftler ile bir derdi olduğunu düşünüyorlardı ama böyle bir dram çıkacağı akıllarına bile gelmemişti. Cihat ise bilmediği detaylar ile çok sarsılmıştı. Keşke çocukken daha çok destek olsaymışım, onu annemden kıskanmasaymışım diye hayıflanıyordu. Herkes sus pus olmuştu. Boğazlar düğüm düğüm konuşmak için güç bulmaya çalışıyorlardı. Cenkay ayağa kalkıp; Kardeşim, neden bugüne kadar anlatmadın. Çok üzüldüm çok…” diye sarıldı. Birlikte ağlamaya başladılar. Kim demiş erkekler ağlamaz. Erkeklerin yürekleri yanarsa kadınlardan bile çok ağlarlar… Cihan, dikkatli bir şekilde gözleri dolu Cihat’a bakıyordu. Sessiz sessiz ağlıyor sanki bir şeyin vicdanını yaşıyor gibiydi. Cihan, “Cihat” diye bağırınca diğerleri de kafasını kaldırıp, Cihat’a bakınca yıkılmış bir adam gördüler. Ne oluyor demeye kalmadan, ayağa kalkıp Ali Buğra’ya sarıldı. “Özür dilerim, özür dilerim annemi senden kıskandığım için bize gelmene hep tepki gösterdiğim ve bazen kıskançlığımdan seni kırdığım için…” “Saçmalama oğlum ben sana hiçbir zaman kızmadım. Asıl ben seni kıskanıyordum. Halam seni çok seviyordu.” Cihan, “Tamam, toparlanın yeteri kadar dağıldık. Ben hepimize kahve yapıyorum. Sonra Merve yengeyi konuşup, bu aşıkları nasıl birleştireceğiz onu planlayacağız…” Ayağa kalkıp mutfağa doğru giderken, bir kere daha Allah’a şükür etti. Annem iyi ki varsın dedi içinden... Ailesine pek yakın davranmasa da hepsi gözünde çok değerliydi. Kahveleri yapıp geldiğinde, herkesin biraz daha iyi olduğunu gördü. “Cenkay sen başla bakalım. Yengemizin geçmişi neymiş.” “Şuan Buse’ye ihanet ediyormuşum gibi hissetmem normal mi?” sorusu üzerine herkes bu gece ilk defa güldü. Cihat, “Oooo bu şimdiden hanım köylü olmuş.” “Tamam ya hemen kılıbık ettiniz. Merve, Tokat’ta doğmuş ve üniversiteye kadar da orada yaşamış. Aile çok büyükmüş amcalar, halalar ve aynı köylülerin olduğu bir mahallede büyümüş. Amcalar, halalar dahil ailede ilk okuyan kız hatta üniversite bitiren ilk kişiymiş. O yüzden her yaptığı hareket batmış. Buse’nin söylediğine göre teyzesi, yani Merve’nin annesi onun bunun lafına çok giden, birilerinin gazı ile yeri geldiğinde öz çocuğuna bile düşman olabilen biriymiş. Bu yüzden ortaokul ve lise döneminde sürekli dayak yemiş hem de hiç suçu yokken. Buse diyor ki; bir gün ordayız Merve orta sonda daha küçücük çocuk sayılırız ya, Merve çay bardağı yerine kupa ile çay aldı diye kıyametler koptu. Amcası okuyorum diye bizden farkın mı var biz çay bardağıyla içerken senin özelliğin ne büyük bardakla çay içiyorsun diye kızdı. Annem korudu yoksa sırf bu yüzden kızı döveceklerdi. Düşünün, okuldan karanlıkta gelse suçmuş, sanki okul saatini o belirliyor. Kolu komşu sizin kız sabah çıkıyor, akşam geliyor. Hayırdır diye annesine laf sokuyorlarmış oda eve gelip, babasını doldurup okuldan gelince sebebini bilmediği bir dayağı yiyormuş. Bir gün arkadaşına ders çalışmak için izin almış, kış günü erken karanlık kısıyor, biz bırakalım demiş arkadaşının abisi Merve tedirgin olsa da… Bakmış ki arkadaşı, arkadaşının annesi de geliyor içi rahat binmiş arabaya ve evin önüne kadar da bıraktırmış. Amcası görmüş, zaten kadın arabadan inmiş herkesle görüşmüş sırf Merve’ye bir şey demesinler diye ama amcası babasına gidip, “Senin kızın onun bunun arabasında geziyor birde utanmadan evin önüne kadar getiriyor” demiş. Babası yine dövmüş… Tek derdi okumakmış, abisi sürekli seni biri ile görürsem okuldan alırım o çok istediğin okulu okuyamazsın diye tehdit edermiş… O yüzden kafası yerde, okuldan eve evden okula bir lise hayatı geçirmiş. Üniversiteyi de çok uzak bir şehir tercih etmiş bilerek… Sonrada Tokat’ta iş bulamıyorum diye İstanbul’a gelmiş. Buse bunları anlatınca; çok şaşırdım, çünkü içlerinde en çok gülen o, görseniz kızların maskotu gibi, abimde der bankada herkesin dert anası, neşe kaynağı çok içten kız diye… Size söylediklerimi Buse’ye de dedim. Abim böyle diyor çok şaşırdım senin anlattıklarına dediğimde; “Onun öyle gözüktüğüne bakma güçlü durmaya çalışıyor. O kadar içlidir ki anlatamam. Birde on sekiz yaşına kadar yeteri kadar dayak yedim. Korkarak bir hayat geçirdim ve istediğim hiçbir şey alınmadı. Bundan sonra hayatın tadını çıkarmalıyım diye neşeli olmaya çalışır. Biliyor musun eniştemlerin maddi gücü o kadar da kötü değil ama Merve ne istese olay olurdu ve almazlardı. Ona rağmen hiç pes etmedi hep yaşamayı ve insanları sevdi. O bizim ikinci annemiz sanki; hastalanalım sabaha kadar başımızda bekler, ne istersek yapar ve hiç şikâyet etmez…” dedi. İşte hatırladığım kadarı ile Merve’nin hayatı bu… Cihat hemen atıldı. Bu kadarını beklemiyordu. Onlar Balıkesirliydi. Onların şehirlerinde en azından kendi çevrelerinde asla böyle bir şey yoktu. Kızların okumaması ne demek ya hangi devirde yaşıyoruz diye düşündü. “Off ne hayat be ve helal olsun yengeme. Ali Buğra’ya da böylesi yakışırdı.” Herkes Ali Buğra’ya bakıyordu. Kafası yerde. Kendine lanetler etmek ile meşguldü. Oda araştırmıştı ama bu detaylar gelmemişti dosyasında... Böyle bir kıza hayatının en büyük kazığını ben attım öyle mi diye daha kötü olmak için elinden geleni yapıyordu. Canı yanıyordu, içi kavruluyordu. Bir kere daha Allah’ım ne olur affetsin beni de, bundan sonra hep güldüreyim onu… Hak ettiği hayatı ben yaşatayım diye dua etti. “Ali Buğra buralarda mısın?” Cenkay sorusuna cevap beklemiyordu. Arkadaşının nasıl dağıldığına bir kere daha şahit oldu. “Buradayım kardeşim. Ben böyle bir kızın günahına girdim işte…” Gözleri dolu söylediği sözlerden sonra Cihan olaya el koydu. “Tamam, insanlar hata yapar. Şimdi ne yapabiliriz ona bakalım. Cihat hariç üçümüzde avukatız, bu iki aşığı önümüze gelen bir dava gibi düşünüp, nasıl bir stratejiyle yol almalıyız ilk önce bunu belirleyelim. Sonra öyle bir plan çıkaralım ki! Karşımıza hem davacı hem de Hâkime Hanım olarak çıkan Merve yengeden, Ali Buğra için berat kararı çıksın. “Oğlum dışardan biri bile senin avukat olduğunu hemen anlardı. Nasıl bir benzetme lan.. Merve hâkime hanım süper” Cihat kahkaha ile bitirdiği cümleden sonra herkesin yüzü güldü. Cebinden bir kâğıt, kalem çıkardı. “Bende sizin sekreteriniz olayım bari…” Dedi. Bunun üzerine tüm ciddiyeti ile Cihan; “Yaz bakalım. Merve’nin soyadı neydi lan…” Ali Buğra’ya döndü. “Türkmen” “Ha Cihat yaz oğlum.” DAVACI : MERVE TÜRKMEN DAVALI : ALİ BUĞRA ATALAY DAVA KONUSU : AFFETTİRME PLANLARI DAVA DEĞERİ : AŞK
|
0% |