@herdem6060
|
27. Bölüm – Antalya yolcusu kalmasın Erkeklerin ve kızların ayrı ayrı planlar ve projeler yaptıkları gecenin üzerinden üç gün geçmişti. Cenkay, Antalya uçuşu için havaalanına ben götüreceğim diye tutturduğundan, Buse pazar sabahı kahvaltıya çağırmıştı. Merve, ben Ecem’e gideyim yalnız kalın dese de Buse kabul etmemiş, hep birlikte olmuşlardı. Cenkay, Ali Buğra’nın konusunu açmak için fırsat kollayıp, durmuş acaba konuya nasıl başlasam diye düşünmekten yediğinden de bir şey anlamamıştı. Buse’nin kahve yapmak için yanlarından kalkmasını fırsat bilip, “Merve, nasıl desem Ali Buğra’nın sana yaptığı hayvanlıktan haberim var.” Merve o kadar utandı ki hemen kafasını eğip, odadan nasıl çıkarım diye düşündü. Buse’nin nasıl böyle bir şeyi Cenkay’a anlattığına inanamıyordu. Bu onun özeliydi. Konuşması gerektiğini, daha doğrusu Cenkay’ın pür dikkat onun ağzından çıkan sözcükleri beklediğini biliyordu. Ama çıkmıyordu işte bir türlü içindekiler söze dökülmüyordu. O günden sonra bu konu kızlarla bile konuşulmamıştı. Zaten kızlar sanki hiç öyle bir olay başına gelmemiş, yaşanmamış gibi davranıyorlardı. “Bu..Buse mi anlattı?” O kadar sessiz sormuştu ki Cenkay’ın duyduğuna bile emin değildi. “Yok! Ali Buğra benim doğum günümde senin yanına kimseyi yaklaştırmamamız konusunda tembihleyip, seni de göz hapsinden çıkarmayınca birkaç gün sonra bende toplandık.” Merve, gözlerini kapattı. Allah’ım yaptığım rezilliği daha çok kişi biliyor diye düşünüp, kendini ağlamamak için zor tuttu. “Merve, çok üzgünüm gerçekten ve Ali Buğra’da öyle…” cevap beklediği kızın ne kadar dağıldığının farkındaydı. Ancak arkadaşına yardım etmek için söz vermişti. Ali Buğra’ya fırsat vermeyecekse kendi anlatacaktı. Bir şekilde bu yanan iki yüreği bir araya getirmeye yemin etti. “İnan o gecenin öyle bitmesinin çok geçerli bir sebebi var. Belki Ali Buğra’ya açıklama yapmak için bir şans versen onu da anlarsın.” Şans mı? Hafif gülümsedi şans ha o aylarca onun kendisine bir gülümsemesi için yanıp, tutuşurken şans isteme hayalini bile kuramazken şimdi beyefendi vicdanını rahatlatmak için şans istiyordu ha.. Bir de bunu birilerine anlatarak daha çok utanmasına sebep oluyordu. Onun konuşamayacağını anlayan Cenkay eline geçen fırsatı sonuna kadar kullanmaya karar verdi. “Merve, Ali Buğra seni seviyor…” İşte bunu demeyecekti. Bu aşık kalbiyle bu kadar alay etmeyeceklerdi. Vicdan yükünün adı ne zamandan beri sevgi olmuştu. Ya Ali Buğra seni seviyor sözünden sonra atma hızı artan kalbine ne demeliydi… Bıkmıştı onu seven ve değerlerine ihanet etmesine neden olan yüreğinden… Şimdi bile umutlanıyor olabilir mi böyle bir şey diye düşünmeden edemiyordu. Ya hemen heyecandan titreyen bedeni… Yok, bu böyle olmayacaktı. Hemen ayağa kalktı. O arada Buse’de kahveler ile salona giriyordu. “Ne zamandan beri vicdanın adı aşk oldu Cenkay… Ben o gece ne yaşadığımı çok iyi biliyorum. Ona söyle vicdanını rahatlatmak için yalan söylemesin bari… En azından bu kadar küçülmesin... Lütfen bir daha onun konusunu açmayın benim olduğum ortamlarda… Ben o günü hatta son 3 yılın onunla ilgili kısımlarını yaşanmamış sayıyorum.” Buse şaşkın, ne oldu demeye bile korkuyordu. Çünkü sevgilisi ile kuzeni arasında kalmak en son isteyeceği şeyken şuan tartışıyorlardı. Merve, Buse’ye döndü korktuğu şeyi anlayıp, hemen toparlandı. Gözlerinden izinsiz akan gözyaşlarını elinin tersi ile silip, hafif gülümsedi. “Kusura bakma Cenkay biraz sert çıkıştım. Ben kahvemi odamda içeceğim hem sizde biraz yalnız kalmış olursunuz.” Diyerek kahvesini aldığı gibi odadan çıktı. “Cenkay ne oldu? Sadece beş dakika yalnız kaldınız. Ne söyledin de darmaduman oldu kız ya?” Kaşları çatık sert sorulan sorudan dolayı biraz gerilse de; “Bir şey yok güzel gözlüm Ali Buğra’nın şans istediğini söyledim.” “Cenkay, lütfen bak kardeş gibisiniz diye tepki vermiyorum ama ben Merve’nin nasıl yıkıldığını gördüm. Şuan da bile eminim odada ağlıyordur. Bana Ali Buğra ile ilgili anlattıklarından sonra bende Merve’yi sevdiğine inandım ama bundan sonra olmaz. Merve, asla Ali Buğra’nın onu sevdiğine inanmaz.“ “Gülüm, yapmayın böyle bak bu kız hala Ali Buğra’yı seviyor, bizim mankafa zaten ateşlerde yanıyor. O zaman neden barıştırmayalım. Siz de destek olun barışmaları için ortamlar kuralım. Mutlu olsunlar. Çok mu kötü bir şey istiyorum?” “Cenkay, anlamıyor musun?” Diye bağırınca ortam birden gerildi. Buse ilk defa böyle bağırıyordu ama Buse’nin içindeki vahşi kedi çıkmıştı bir kere tırmalamadan da bırakmazdı. Cenkay’ın bu tavır karşısında sinirlendiğinin farkında bile değildi. “Siz erkekler ne sanıyorsunuz anlamıyorum ki, oy aşkım, canım, bebeğim pişmanım derim iki özür dilerim. O da affeder ohhh her şey güllük gülüstanlık… Öyle olmuyor işte bir kadının dayanma noktası vardır. Sabreder sabreder ama öyle bir zaman gelir ki önünde ölsen dönüp bakmaz ya da Merve’nin yaşadığı gibi öyle hadiseler vardır ki ömrü boyunca ayaklarına kapansa, sevse bile affetmez, affedemez. O, Ali Buğra Efendi yapmış yapacağını şimdi seviyorum, ölüyorum neye yarar. Geber inşallah… Bu kızın gözyaşlarının bedelini de ancak öyle ödeyebilirsin zaten….” Buse, gerildiği zaman ya da heyecanlandığı zaman olduğu gibi yine kendini kaptırmıştı. Taramalı tüfek halt etmiş yanında öyle hızlı saydırıp, duruyordu. Sözlerini bitirip, Cenkay’a baktığında yüzüne ters ters bakan adamdan ürkmedi dese yalan olurdu. Yine de burnunu dikip, “Kahveni iç” dedi ve yere bağdaş kurarak oturdu. Cenkay, hem bu kadar sinirli olup, hem de sevgilisinin bu hallerine kahkahalarla gülmemek için kendini zor tutuyordu. Nasıl bir duygu yoğunluğu yaşadığına ve düştüğü bu duruma kendi bile şaşırdı. Buse’yle kırgın ayrılmak istemiyordu ve bu konu uzarsa çok sert kavga edecekleri belli olmuştu. Sert duruşunu hiç bozmadı. “Buse! Birincisi herkes ikinci bir şansı hak eder. İkincisi bir daha benimle bu ses tonuyla konuşursan cümlen bitmeden ben seni susturmasını bilirim… Üçüncüsü ise seninle kavga ederek ayrılmak istemiyorum. Küs gidip bir hafta sen Antalya da ben burada kafayı yememek için şimdilik bu konu burada kapandı.” Vay maço erkeğim benim diye içinden geçirdi. Bu adam böyle daha mı öpülesi sankim diye düşünürken adam bana ne diyor benim düşündüğüme bak diye sinirlendi. Yerinde duramadı ayağa kalkıp, işaret parmağını sallayarak; “Bu ses tonu ile konuşursam susturmasını bilirsin öyle mi? Bana baksana sen, ordan iki tehditle tırsacak, sen höt höt ettiğinde tamam sevgilim diyecek birine mi benziyorum. Seni var ya…” Cenkay kolundan tuttuğu gibi kucağına çekip, dudaklarıyla susturdu. Öyle bir öpüyordu ki sen bilirsin susmazsan bu cezaya katlanırsın diyordu. Öpücükleri boyut değiştirip, daha ileriye gidince yine uzaklaşan Cenkay oldu. Bir hafta önce kendi evinde teninde yaptığı gezinti gözlerinin önüne gelince daha bir kötü oldu. Buse’yi alnından öperek; “Susturma şeklimi nasıl buldun?” Buse her zaman olduğu gibi ruhu kendini teslim etmişçesine darmaduman olmuştu. Cevap vermek yerine utangaç bir gülümseme sundu. “Yavaş yavaş toparlanıp, çıkalım mı trafik varsa ancak gideriz.” “Tamam” deyip kucağından kalktı. Kaçarcasına odaya gidip, yatağın üzerine oturdu. Allah’ım kalbim bu heyecana dayanamıyor sanırım… Şuan bile küt küt diye sesini duyuyorum. Bu adamın öpücükleri yüzünden kalp krizi geçirmezsem iyi diye mırıldandı. Sakinleştiğini düşündüğü anda da zaten akşam hazırladığı valizi kontrol edip, üzerini değiştirdi. Koridora çıktıktan sonra; “Merve, biz çıkıyoruz canım…” diye ortaya bağırdı. Aklınca Merve ağlıyorsa ona biraz zaman tanıyordu. Yanına gidip yine kendini toplamaya çalışmasını görmek istemedi. Merve, kıpkırmızı gözlerle ama gülümseyerek yanlarına geldi. Cenkay, gözlerini gördüğü kız için üzüldü. Ancak Ali Buğra’yı sevdiğine emin oldu. Bu ikisi bir şekilde barışacak diye içinden geçirdi. “Canım, görüşürüz. Otele yerleşince haber ver bana, hava çok soğuk oranın sıcağına bakıp sakın ince giyinme ve işlere dalıp yemek yemeyi unutma…” Buse’ye sarılarak yine anne gibi tembihlemişti. Cenkay, ilk defa Buse’nin ne demek istediğini anladı. O bizim annemiz gibi derken hepsi hepsi iki yaş büyük ne kadar ablalık hele hele annelik yapabilir ki diye düşünmüştü. Arkadaşı adına daha çok sevindi çünkü annesinde görmediği bütün sevgiyi de ilgiyi de gösterirdi bu kız ona… Geçmişini tamamen unutturur ve çok mutlu ederdi. Ali Buğra’ya bu günü anlatırken bu detayı kesinlikle atlamamayı kafasına yazdı. Cenkay’a elini uzatıp, “Lütfen kusuruma bakma biran çok sert çıkıştım. Yine gel, sana her zaman kapımız açık…” Kapıdan çıkan çiftimiz arabaya yerleşirken aynı şeyi düşünüyordu. Acaba Merve yalnız kalınca ne kadar ağlayacak… Havaalanına geldiklerinde uçağın kalkmasına kırk beş dakika olduğunu gördüler ve iyi ki erken çıkmışız dediler. Antalya uçuşu için anons yapılınca ikisi de hiç ayrılmak istemedi. Birbirlerine sarılıp, sarılıp durdular. “Antalya’dan döndükten sonra abimlerde yemek yiyeceğiz. Ablamlarda katılacak. Aslında bu hafta için çağırmışlardı ama seyahatini söyleyince bizden haber bekliyorlar. Yorgun olmazsan haftaya Cumartesi akşam olur mu?” Gözlerinin içine baktığı kızın nasıl heyecanlandığını fark ettiğinde daha çok sevindi. Ailesine yakışacak tek kişi Buse’ydi. İlk defa bir kız için yürekten emin olmak çok rahattı. Buse de o anda Allah’ım ailesinin içine sokuyor beni bu kadar değer veriyor bana diye daha bir heyecanlanmak için düşünüyordu sanki… “O..olur” Kekeleyen sevdiği ile gülümseyip tekrar sımsıkı sarıldı. “Hadi git yoksa ben seni gönderemeyeceğim.” Buse kafasını sallayıp, arkasını döndü. Birkaç adım attı, atmadı sonra geri dönüp, koşarak geldiği gibi boynuna atladı. Kulağına dolu sulu bir öpücükler kondurup; “Aşkım, seni seviyorum. Bekle beni.” Cenkay o kadar mutlu oldu ki belki de ilk defa mutluluktan eli ayağı boşaldı. Kelimler ağzından nasıl çıktı şaşırdı. “Ben seni seviyorum ve bir ömür beklerim bebeğim…” ….havayollarının saat 17:00 Antalya uçuşu için son çağrı….
|
0% |