@herdem6060
|
30. Bölüm – Kötü Oyun Buse şirketinin her yıl düzenlediği bu toplantılardan çok hoşlanırdı. Hem bir yıl ne yaptılar, kâr mı ettiler zarar mı onları anlatan toplantılar olurdu. Hem de motivasyon amaçlı özellikle akşamları düzenlenen etkinliklerde çok iyi zaman geçirirdi. Şirketin çalışanları arasında en küçüklerinden biri olarak herkesle iyi anlaşır kendini ailesinin yanında gibi hissederdi. Dönem toplantısı her zaman beş yıldızlı ve her şey dahil konseptte olduğu için gayet rahat geçerdi. Kendini tilki misali keskin gözlerle takip eden ve bir hatasını bekleyen kişiden habersiz günlerin biran önce geçmesini bekliyordu. Cenkay’ı çok özlemişti. Her gün en az bir saat telefonda konuşmalarına rağmen kokusunu duyumsamadıktan sonra özlem bitmiyor diye düşünerek günleri hatta saatleri saymaya başlamıştı. Çukurova grubu çalışanları ile her zaman daha iyi anlaşırdı. Günlerden Perşembe olmuş lobi barda onlar ile hem şakalaşıyor hem de bir şeyler içiyordu… Çok mutluydu çünkü yarın sevdiğine kavuşacaktı. Telefonunun çaldığını görünce izin isteyerek uzaklaştı. “Efendim aşkım” “Offf! Buse’m çok özledim. Günler, saatler hatta dakikalar geçmiyor be güzelim.” Cenkay’ın söyledikleriyle resmen eridi. Gözlerini kapatıp bu güzel sözleri özümsemeye çalışırken kolundan çekildi. Hemen gözlerini açıp kimin çektiğini görünce kaşlarını çattı. “Cenkay, ben seni arayacağım.” Diyerek yüzüne telefonu kapattı. “Ne yaptığını sanıyorsun sen?” “Buse, seni burada görmeyi hiç beklemiyordum. Sadece selam vermek istedim.” “Sen kimsin de bana dokunuyorsun ve hiçbir şey olmamış gibi seninle konuşacağımı nereden çıkardın.” “Hala aynı sinir devam ediyor ha…” Buse çileden çıkmasına az kaldığını hissediyordu. İş arkadaşlarımın yanında bir sıkıntı olmasa bari diye düşünerek… “Ne edecek ya sen kendini o kadar önemli mi sanıyorsun. Bu sinir bana o pis ellerinle dokunduğun için neyse değerli vaktimi sana harcayamam.” Dedi. Cevap vermesine fırsat vermeden arkasını döndü. Bu geceyi burada bitirip odasına gitme kararı aldı. Arkasında hala iç çekerek bakan adam umurunda bile değildi. Tek derdi odasına gidip, sevdiğini aramaktı. “En sonunda bir açığını buldum seni küçük orospu” diye pis pis sırıtan kişi adımlarını hızlandırdı. Artık aklındaki planları faaliyete geçirmek için bir ortak bulmuştu. Buse odasına geldiğinde hala sinirinden kuduruyordu. Hemen hızlı bir nefes aldı ve çok zaman kaybetmeden Cenkay’ı aradı. Umarım neden telefonu kapattın diye çok üstelemez de tadımız kaçmaz diye mırıldandı. Açılan telefonla kendine geldi. “Buse ne oldu?” Buse, Cenkay’ın telaşlı sesini duyunca bir kere daha aşık oldu. Hafif gülümseyerek; “Arkadaşlardan biri bir şey soruyordu. O yüzden telefonu kapattım canım… Baktım rahat konuşamayacağız bende odama geldim. Seni aramam gecikti biraz biliyorum.” Bilerek sesini hafif çocuksu yapmıştı. Biraz cilve ile Cenkay’ın bu konunun üstüne düşmesini engellemeye çalıştı. “Sesin çok gerginleşmişti ama kötü bir şey mi oldu?” Ülkenin en iyi ceza avukatlarından birini hemen kandıramazsın diyen iç sesine kıkırdadı. O zaman seksi kadını kullanırım bende diye iç sesine cevap verdi. Ses tonunu tamamen kısarak sanki ufak ufak inliyormuş gibi... “Boş ver aşkım. Ben şuan ne yapıyorum biliyor musun? Cenkay, ilk defa duyduğu sesle tüyleri ayaklandı. Sanki Buse boynuna doğru üflüyormuş gibi hissetti. Kendine bir kere daha hayret etti. Bu küçük şeytan onu sesiyle bile muma çevirebiliyordu. “Aşkım, hemen şu ses tonundan normale dönüyorsun yoksa ilk uçakla yanına geliyorum.” Sabırsızca bitirilen sözlerden sonra Buse öyle bir kahkaha attık ki Cenkay’ın bedeni şaha kalktı. Hemen oturduğu yerden kalktı. Buse’nin sözlerinden sonra da bittiğim an diye düşündü. “Hımmm! Şuan yanımda olup bana dokunman için neler vermezdim.” İkisi de gözlerini kapatmıştı. Sırf konu değişsin diye başladığı konuyla kendinin de çok etkileneceğini bilemezdi. Cenkay’ın nefes alış verişleri hızlanmış Buse’yi yanında düşünmeye çalışmıştı. Buse’de aynı şeyi yapıyor, işin garip tarafı Cenkay’ı yanında hissediyordu resmen... Birbirlerinin nefes alışverişlerini dinlerken içlerinde oluşan duyguyla bile aşklarının ne kadar büyüdüğünü ve vazgeçilmez olduğunu anladılar. “Yavrum, sen benim sonum olacaksın…” Cenkay, bunu öyle içten öyle yürekten gelen sesle söyledi ki, Buse bir kere daha onu karşına çıkaran kadere şükür etti. “Seni çok seviyorum ve çok çok çok çok özledim.” Başka bir şey demek gelmedi içinden… “İstersen ilk uçakla gelirim yanına. Birlikte döneriz. Yarın davam yok işlerimi iptal edebilirim.” Bir erkek daha ne kadar büyüyebilirdi bir kadının yüreğinde… Buse içinden taşan sevgiye dayamadı. Gözlerinden mutluluk yaşları inerken; “Yok, aşkım sen beni yarın havaalanında bekle… Hem son toplantılar olduğu için katılmam şart birlikte zaman geçiremeyiz.” Diye reddetti. Bu konuşma devam ederse özlemden hüngür hüngür ağlayacağını hissettiğinden içini çeke çeke; “Yatsam iyi olacak. Hem uyuyayım da zaman çabuk geçsin.” Cenkay bu çocukça isteğe gülümsedi tekrar… Buse’nin ağladığını fark etti. Demek bu kadar seviyordu güzel gözlüsü onu… “Tamam! Yarın görüşürüz bebeğim. İyi uykular.” Kendisi hakkında yapılan hain planlardan habersiz Cuma sabah erkenden kalktı. Siyah yarım kollu dizlerinde biten bir elbise giydi. Gözlerine sadece bir kalem çekip, rimel sürdü. Siyah botları ile tamamdı artık… Sanki yarım saat sonra Cenkay’ı görecekmiş gibi heyecanlıydı. Kahvaltı salonuna girdiğinde, canı sıkıldı. Sertaç yine karşısına çıkmıştı. “Çekin önümden…” deyip, hemen kahvaltılık bir şeyler aldı. Heyecanımın içine etti gereksiz diye içinden söylenerek arkadaşlarının yanına gitti. Sonrada gün, su misali akıp gitti. Uçağa binerken mesaj attığı sevgilisi ile özellikle bugün hiç konuşmamıştı. Daha çok özlesin benim gibi çok özlesin deyip kıkır kıkır etmişti. Cenkay ise özlemden delirme noktasına gelmişti. Küçük sevgilisi oyun oynuyordu resmen… Bugün en zaman arasa meşgule atıp konuşmak yok özle beni diye mesaj atmıştı. Uçak daha Antalya’dan bile kalkmamışken havaalanına geldi. Ah yavrum beni ne hallere düşürdün diye söylenip durdu. Birbirlerine kavuşma anı, bambaşkaydı. Biraz nefes, biraz ten misali kimseyi umursamadan öpüşüp koklaşıp tekrar tekrar sarıldılar. Buse başını kaldırıyor yüzünün her zerresine öpücükler konduruyor sonra bir daha boynuna gömülüyordu. Cenkay da nasıl içine sokacağını bilemez halde sımsıkı sımsıkı sarılıyor, saçlarına öpücükler konduruyordu. Bu ayrılık ikisi için de iyi olmuştu. Hem ne kadar sevildiklerini anladılar hem de gerçek aşklarda mesafenin sevgiyi çoğalttığını… Cenkay, Buse’yi jet hızıyla evine getirmiş ve daha ne olduğunu anlamadan duvara yapıştırarak dudaklarından öpmeye başlamıştı. Nefes almak için ayrıldıklarında; “Ohh! Dün gece öyle bir ses tonuyla konuşuyordun ki bundan başka bir şey düşünemedim.” Buse; aşkla bakarak, gülümsedi. Muzip bir ses tonuyla; “Hımm! O zaman arada bir o ses tonumu kullanmalıyım.” “Kullan kullan bebeğim, bu arada ne marifetler varmış benim masum meleğimde…” “Eee öğretmenim sağ olsun…” Devamı gelmedi çünkü tekrar öpmeye başlamıştı. Kucağına aldığı gibi yatak odasına götürdüğü sevdiğini hangi ara soydu, hangi teninde gezinmeye başladı. Hiç bilmiyorlardı. Cenkay, doyamıyordu. Buse’nin teninin pürüzsüzlüğü, göğüsleri ve kadınlığının kokusu bitiyordu. Birbirlerini içmeye başladıklarında odada sadece inleme sesleri ve nefes alışverişleri duyuluyordu. Doruk noktasından sonra da birbirlerine sarılıp, hasret gidermenin en güzel yönünü paylaştılar. “Buse’m bu bir ilk biliyor musun?” “Ney canım…” “Seni utandırmak istemiyorum ve kırmakta tabii ama ilk defa bir kadınla birlikte olmadan böyle bir haz yaşıyorum.” “Sen şimdi iyi bir şey mi söyledin kötü bir şey mi anlayamadım. Bir daha benden öncekileri anarsan…” Cenkay öpücükleri ile susturdu. “Sadece bende ki etkini anlatmaya çalışıyorum güzelim. Senden başka hiçbir kadın önemli değil ve gözüm senden başkasını görmüyor.” “Ha şöyle beni öv” dedi kahkaha atarak… Cenkay ilk önce şaşırsa da oda gülmeye başladı. “Hadi beni eve bırak aşkım.” Bu durum Cenkay’ın hiç hoşuna gitmese de yarın ailesiyle tanıştıracağından mecburen kabul etti. Ertesi gün Buse çok heyecanlı geçirmiş, Merve’ye sende gel diye yalvarmıştı. “Aaa manyak mı ne? Elinden gelse tuvalete bile benimle gidecek… Kuzencik, sevgilinin ailesiyle tanışacağın yemekte benim ne işim var.” Sırf biraz sakinleşsin diye böyle konuşuyordu. Çünkü Buse’nin heyecandan mı stresten mi bilinmez ağzının içinde yine beyaz beyaz yaralar çıkmıştı. Gün içinde çok zor yemek yemiş yerinde duramıyordu. Cenkay istersen iptal edelim kötüysen dese de ayıp olmasın diye iptal ettirmemişti. Gizem ve Berkay daha önce tanıştıkları için çok sıcak karşılamışlardı. Cenkay’ın ablam seviyorum, ölüyorum diye anlattığından beri Çisem zaten meraktan ölüyordu ve oda çok beğenmişti. Buse hiç de stres yaptığıma değmemiş diye düşündü. Aileye kabul gördüğünü hissettikten sonra da gecenin tadını çıkardı. Çocuklara bayılmıştı. Hele Çisem’in on yaşındaki oğlu Rüzgar, Buse’nin saçlarını filan öpüp durdukça, Cenkay’; “Dayıcım yapma o saçlar bana ait…” diye kıskanç tavırlar sergilemesinden dolayı herkes gülmekten yerlere yatmış. Buse’nin utanıp, yanakları kızardıkça Çisem görümcelik içgüdüsüyle, iyi iyi utanma duygusu var diye seviniyordu. Berkay, ortalığı daha çok kışkırtarak neşeli ortamın sonuna kadar tadını çıkardı. Her şeyin yolunda gittiği geceyi birlikte geçirmişlerdi. Daha evlenme teklifi etmemişti ama ikisi de bu ilişkinin evliliğe gittiğini biliyordu. Pazar akşamı hafta içi görüşmek üzere ayrıldıklarında ikisinin de üstünden büyük yük kalkmış gibiydi. Günlerden Salı olmuş sadece bir gün görüşmemiş olmalarına rağmen Cenkay; “Bu akşam mutlaka yemek yiyelim. Şık bir yer olacak ona göre giyinirsin” diye emrivaki yapınca mecburen buluşmuşlardı. Buse, saks mavisi biraz göğüs dekoltesi olan diz üstü bir elbise giymiş, üstüne deri ceketini geçirmişti. Saçlarını toplamış, güzel bir makyajla tamam olmuştu. Cenkay’ı beklerken; “Merve sence Cenkay niye bugün bu kadar ısrar etti. Keşke buraya gelseydi hiç çıkmak istemiyorum.” Merve, Buse’ye aval aval baktı. “Canım, sana da yaranılmıyor çocuk ne güzel seni yemeğe çıkaracakmış işte…” “Öyle de ne bileyim, ağzımdaki yaralar tam olarak iyileşmedi ya ondan sanırım, hiç dışarı çıkasım yok.” Tüm günü gereksiz yere huzursuz geçirmişti. Cenkay geldiğinde aynı huzursuzlukla ve surat ifadesiyle arabaya bindi. “Bir sorun mu var.” Cenkay hemen anlamıştı. Sevgilisinin bir derdi vardı. Buse elini tutup, gözlerine aşkla baktı. “Biliyorsun ağzımın içindeki yaralar hala iyileşmedi. Böyle olunca keyfimde bu kadar oluyor işte sen bana bakma aşkım…” İçi rahatlayarak arabayı çalıştırdı. Çünkü bugün kötü bir şey olsun istemiyordu. Hayatında ilk defa yapacağı şey için daha fazla beklemek istememiş ve iki gündür sekreteriyle bu akşam ki organizasyon için çalışmıştı. Arnavutköy de çok nezih, denize sıfır bir balıkçıya rezervasyon yaptırmıştı. Başta mekanı kapatmayı düşünse de sonrasında bunu kalabalık içinde yapmaya karar verdi. O yüzden cam kenarında manzaranın tadını çıkarabilecekleri masalarına geçtiler. Buse zaten böyle yerleri Cenkay sayesinde gördüğü için yine büyülenmiş gibi bakıyordu etrafına iyi ki de şık giyinmişim diye düşünmeden edemedi. Yemekler söylenmiş, tatlı tatlı sohbet ediyorlardı. Cenkay dokunmadan duramadığı için sürekli elini tutuyor ve avuç içlerini okşuyordu. Bu yaptığının Buse’yi nasıl heyecanlandığını gördüğünde ise içinden kıs kıs gülüyordu. Yemekler gelmiş. Buse’nin canının yandığını gördükçe nasıl yardım edeceğini şaşırmıştı. Stresli dönemlerde sık sık bu hastalığı yaşadığını öğrenince hemen araştırıp iyi bir doktor bulmayı kafasının bir tarafına yazdı. Balığını temizleyip, küçük küçük yemesini rica edince, Buse de sevdiceğini üzmemek için yemeyi denedi. Alkol alamadıkları için yemekten sonra kahvelerimizi içerken konuşmaya başlarım diye düşünürken masalarına uzun boylu kumral yakışıklı bir adam geldi. Buse’ye bakarak bekledi. Buse kafasını kaldırdığı anda betibenzi attı. Cenkay, kaşlarını kaldırıp, hayırdır kardeşim diyecekken; “Buse, bu beyle de benimle oynadığın gibi oynamıyorsundur umarım…” Elleri titreyen, bembeyaz olan yüzün ısınmaya başlamasıyla kızarmaya başladığını hisseden Buse ayağa kalktı. “Sertaç defol burdan…” Cenkay donmuş gibi bakıyordu. Kan beynine sıçradı ama ne konuşabiliyor nede hareket edebiliyordu. “Bu seferki avına geçen hafta Antalya da birlikte olduğumuzu söyledin mi hayatım…” Cenkay, Buse’ye baktı. Bu kadar zamanki meslek hayatından az çok tepkileri biliyordu. Bu adamı tanıyordu. Yüzünün ve bedeninin tepkileri çok açıktı. Eski görüştüğü biri de olabilirdi. Gerçi hiç sevgilim olmadı demişti diye içiyle konuşmaktan kafayı sıyırmak üzereydi. “Doğru mu? Antalya da görüştünüz mü?” Dişlerinin arasından öyle tehdit eder bir tonla sormuştu ki Buse korku denizlerinde yüzmeye başladı. Hayatı boyunca böyle bir duruma düşmemişti. Keşke o zaman anlatsaydım diye düşünürken Cenkay’ın bağırışı ile olduğu yerde sıçrayarak kendine geldi. “Evet, ama…” Evet, kelimesinden sonra ayağa kalktığı gibi Sertaç’ı dövmeye başladı. Sağlı sollu yumruklarını savururken aslında karşısındaki adamdan çok kendini dövmek istiyordu. Tekrar bir kadına güvendiği hatta evlenme teklif etmeyi düşünecek kadar çok sevdiğine… Canı yanıyordu. Buse’ye zarar veremeyeceği için hıncını adamdan çıkarıyordu. Buse’nin çığlık çığlığa ağlamasını bile duymuyordu. Diğer müşteriler ve garsonlar ancak adamı elinden alabilmişlerdi. Sinirden gözlerinin dolduğunun farkındaydı. Buse’nin bir sandalyeye oturmuş hıçkıra hıçkıra ağladığını görünce daha çok sinirlendi. Kolundan tutup, ayağa kaldırdı. “Neden ha neden?” “Aşkım yemin ederim açıklayabilirim..” “Aşkım deme bana sakın” diye öyle bir bağırdı ki kimseden ses çıkmadı. Herkesin onlara bakması ikisinin de umurunda değildi. Cenkay iç yangını yüzünden kimseyi görmüyor… Buse ise nasıl anlatacağını bilemez çaresiz kaldığından... Elini tutmaya çalıştı. Ancak Cenkay öyle bir savurdu ki Buse dizlerinin üstüne düştü. “Cenkay yapma ne olur seni çok seviyorum. A..açıklayabilirim… Ne o..olur güven bana? Buse’nin yerde ağlayarak yalvarmalarına aldanmayacaktı. Gamze onu aldatsa bile en azından yaptığının arkasında durdu. Peki, masum bulduğu kız ne yapıyordu hala onu kandırmaya çalışıyordu. Bunları aklından geçirdikçe midesinde ki bulantı arttı. Kusmamak için kendini zor tutuyordu. Buse’ye inan onu bir kere dinle diye içinden bağıran sese kulaklarını tıkadı. Kaderine lanet ederek bir kere daha Buse’nin hayatı boyunca içinden hiç çıkmayacak sözcük öbeğini, yuvalarından çıkardı. “Sen Gamze’den bile aşağılıksın, o en azından yaptığının arkasında durdu. Allah kahretsin şu haline bak o kadar yüzsüzsün ki hala beni kandırmaya çalışıyorsun.” Buse şok oldu. Ağlaması durdu. Yavaş yavaş ayağa kalktı. Sinirli sinirli göğüsü inip kalkan adama baktı. “Ben bu adamımı sevdim şimdi” diye kendine soruyordu. Cenkay çekip gitmek istiyor ama bir tarafı dur diyordu. Kolunun tersi ile gözyaşlarını silen Buse için benden adam olmaz bu hali bile ne kadar masum ne kadar güzel diye düşünüyorum diye kendine kızıyordu. “Sen, sen beni o fahişe ile bir mi tuttun?” “Sen ondan daha beter..” Cümlesi Buse’nin tokatı ile kesildi. O kadar sert bir vuruş oldu ki Cenkay’ın başı sağa doğru doksan derece döndü. Hızlı bir şekilde çantasını alıp, giden kızın arkasından bakakaldı. O sinirle önündeki masaya tekmeyi çakmasıyla restaurantta çığlıklar yükseldi. O saniyeye kadar film gibi izledikleri sahneden sonra çıkan arbededen dolayı herkes kendini dışarı attı. Cenkay, ne yapacağını bilmez halde orada kaldı. Buse’den nefret ediyordu. Onu seven yüreğinden, onu isteyen bedeninden tiksiniyordu. Gözleri yaşlarla doldu. Yanlış yaptın. Sevgiline güvenip bir kere dinlemen gerekiyordu diye konuşan sesle isyan noktasına gelmişti. Kendini dışarı zor attı. Arabasına atladığı gibi gecenin karanlığına karıştı. Buse ise ağlaya ağlaya sahile doğru yürümeye başlamıştı. Deniz kenarına geldiğinde kafasını kaldırıp, yağan yağmura baktı. Kendi mi daha çok ağlıyordu yoksa gökyüzü mü bunu çok merak etti. “Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım” diyor ama nasıl Rabbinden yardım isteyeceğini bilmiyordu. Sicim gibi akan gözyaşları ile sahil boyu yürümeye başladı. Sırılsıklam olmuştu ama hiçbir şey hissedemiyordu. Ne kadar yürüdü bilinmez bir banka oturdu. Yaşanılanları düşündü. Hiç mi tanıtamamıştı kendini, birazcık olsun güvenmemişti. Ona bunu hissettirecek ne yapmıştı. Onu sevmekten başka ne yapmıştı… Düşüncelere dalmışken yanına biri oturdu. Kafasını çevirip bakmadı. Yanındaki de ona bakmıyordu kalkmak için ayaklanacağı zaman göz ucuyla baktığı kişiyle şok oldu…
|
0% |