Yeni Üyelik
32.
Bölüm

32. Bölüm

@herdem6060

32. Bölüm-Cenkay'ın Mankafalığı

Cenkay, arabasına atladıktan sonra hiçbir yere sığamayacağını bildiğinden doğru arabasını Aksaray'a sürdü. Sabaha kadar hatta ertesi gün öğlene kadar açık mekanlar sadece Aksaray'da olurdu. Arabasını öyle delme çatma bir mekanın önünde durdurdu. Çünkü bir an önce alkol komasına girip, her şeyi unutmak istiyordu.

Bir kere daha kadınlar tarafından kandırıldım. Birde içgüdülerim çok kuvvetli o yüzden mesleğimde başarılıyım diye havalara giriyorum. Bok kuvvetli bir yanlışı bir kere yapmak hata ikinci kez yapmak ahmaklıktır. Ben ahmaktan da beterim lanet olsun, lanet olsun diyerek iç dünyasında bir savaş halindeydi.

Mekana girer girmez dikkat çekmişti. Gerek uzun boyu ve yakışıklılığı gerekse kılık kıyafetinin düzgünlüğünden birçok kadının ona baktığını gördü. Midesi bulandı tekrar hemen tuvaleti sordu. İçi dışına çıkana kadar kustu. Biraz kendine geldikten sonra elini yüzünü yıkadı. Aynadaki adama baktı. Sen tam bir aptalsın biliyorsun dimi dedi ve kendi yüzünü bile görmek istemedi. Kıyıda köşede tek kişilik bir masaya gitti. En pahalı viskilerden bir şişe söyledi.

"Rahatsız edilmek istemiyorum," diye garsonu sıkı sıkı tembihledi. Ondan sonra kara zindan misali içip durdu. İçtikçe canı daha çok yandı. Buse'yi seven yüreğinden tekrar tekrar nefret etti.

İğrenç bir adamsın öyle bir kadını şuan bile istediğin için diye kendiyle savaşını sürdürdü. Buse şuan karşısında olsa biliyordu ki onu hiç bırakmayacak gibi öpüp koklardı. İşte busun bu kadar kör bu kadar akılsızsın... İç iç ahmaklığına, kuzu gibi uyutuluşuna bir kadeh daha kaldır diye içini yaktı kavurdu... Neden bir kere olsun dinlemedin. Bu kadar mı önemsizdi birazcık da mı güvenin yoktu? Diye soran iç sesine karşı kinleniyordu. Çünkü yüreği sevdiğinden göz yumsun hala aptallığına devam etsin istiyordu.

Cenkay, Antalya da beraber olduklarını duyduğu andan itibaren dış dünyaya gözleri kör, kulakları sağır olmuştu. Belki daha önce aldatıldığını gözleri ile görmese Buse'ye bu kadar büyük haksızlık yapmayacaktı ama oda yaralıydı. Şuanda biri gelse, bedenini kırk parçaya ayırsa kılını kıpırdatmazdı. Canı öyle bir yanıyordu ki dışardan hiçbir şey daha fazla yakamazdı. İçti, içti ve yine içti...

Gün ağardı, güneş aydınlandı ama Cenkay zaman kavramını yitirmiş gibi hala içiyordu. Ertesi gün sabahın onu olmuştu. Tamamen sarhoş ayakta duracak hali yoktu. Mekânda birkaç kişi ancak kalmış o ise ne yapacağını nere gideceğini bilemez hale gelmişti. Ayağa kalkması ile karşısında Buse'yi görmesi bir oldu. Ona gülümsüyordu. Hem de bütün içtenliği ile... Halüsinasyon görüyordu. Ancak onun için o kadar gerçekti ki kollarını uzatıp, adım attığı anda yeri boyladı. Öyle bir düştü ki bir daha kimse kaldıramadı. O yüzden bu tarz vakalara alışık olan garsonlar iç odalardan birine yatırmışlardı. Kaşının biri yarılmıştı.

Garsonlar küfürün bin bir türünü ederek, bir peçete yapıştırdılar. Ölü gibi yatan adama bakıp, ne bok yemeye bu kadar içiyor bunlar anlamıyorum diye kendince yorumlar yaptılar.

Cenkay, ismini duyuyordu sürekli ama bir türlü gözünü açamıyordu. Erdem; Cenkay beyi bulduk ama gelmeniz lazım abi der demez. Ali Buğra ve Cihat hastaneden çıkmışlardı. Ölü gibi yatan arkadaşlarını uyandırmak için bir sürü yol denediler ama olmuyordu. Cihat;

"Bir sürahi su getirin," diye bağırınca ortalık gerildi. Erdem, hemen garsonlardan aldığı suyu verdi.

"Tutun şunun kafasını arkaya doğru kaldırın. Üstü çok ıslanmasın birde bunun ateşi çıkmasın," dedi. Acayip sinirliydi. Cihat işte bu çok neşeli, hayatı takmayan tavrında olsa da böyle olaylarda en sinirli, sabırsız yine o olurdu. Cenkay'ın başından aşağı boca edilen buz gibi su işe yaramıştı. Cenkay, hoplayarak ayılmıştı.

"Ne oluyor lan, ne sikime buz gibi suyu kafamdan aşağı döküyorsun," diye bağırınca Ali Buğra;

"Ben daha neler edeceğim o akılsız kafana, kalk lan Buse..."

"Kes sesini sakın onun adını bir daha anma!"

"Cenkay bir kere dinle..."

"Dinlemiyorum. Ben yeteri kadar aptallığımın vebalini ödedim. Şimdi siktirin gidin yalnız kalmak istiyorum." Ali Buğra, Cenkay'ın üstüne yürüyüp, yumruğu çakacaktı ki Erdem araya girdi.

"Abi yapma siz çok iyi dostsunuz." Ali Buğra, gözlerini kapattı. Sakinleşmek için içinden sayı saymaya başladı. Yoksa Cenkay elinde kalacaktı. Bu seferde Cihat şansını denedi.

"Cenkay! Yapma önemli Buse has..."

"Size onu benim yanımda konuşmayın demedim mi eşek mi anırıyor karşısınız da lan..." diye öyle bir bağırdı ki herkes yerinde sıçradı resmen... Ali Buğra biraz öne çıktı ve işaret parmağını sallayarak;

"Çok pişman olacaksın. Cihat hadi!" Ali Buğra bu mankafa ile uğraşmayacağım kızların ve bize Buse'nin daha çok ihtiyacı var diye düşünüp, hemen iğrenç ötesi bulduğu kulüpten çıkmıştı. Yine de Erdem'e gözden kaybetme diye talimat vermeyi ihmal etmedi. Hiç zaman kaybetmeden hastaneye gelen ikili değişen bir şey olmadığını görünce üzüldüler. Gökçe hemen Ali Buğra'nın karşısına geçmiş;

"Ne olur güzel bir haber verin."

"Maalesef gözünün önüne perde inmiş gibi Buse'nin adını bile andırmıyor."

"Nasıl böyle bir kalem de silip atabilir, hiç mi sevmedi bu kızı ya?" diye bağırmaya, hatta kendi yüzünden olan bu durum düzelmeyecek korkusuyla ağlamaya başlamıştı. Cihan müdahale etme gereği duyarak;

"Gökçe, Cenkay'ın daha önce yaşadığı çok uzun bir ilişkisi vardı ve aldatıldı. O yüzden normal düşünemiyor olabilir." Gökçe, başını çevirip öyle sert bakmıştı ki daha devam edemedi. Allah'ım bu kız beni gözleri ile susturuyor, beni hem de beni diye kendi içine daldı. Aslında şaşırdı dese daha doğru olurdu. O kadar ağır abiydi ki ailesi dahil herkesi genelde o bir bakışı ile sustururdu. İşte biliyorum diğer yarım sensin benim diye mırıldandı. Bu sefer Ecem konuşmaya başladı.

"Bu erkeklerin geçmişlerinin acısını, sevdikleri kadınlardan çıkarma çabası nedir ya biri bana bunu anlatsın." Özellikle Ali Buğra'ya bakarak söylemişti. Çünkü Buse, Ali Buğra ile ilgili öğrendiklerini kızlara anlatmıştı. Merve hariç herkes artık Ali Buğra'nın Merve'yi aslında sevdiğini biliyor hatta artık tamamen inanıyorlardı. Ancak affedemiyorlardı işte... Merve, Buse bu haldeyken bu kargaşaya anlam veremedi. Bu yüzden herkesi susturmak istedi.

"Kızlar sakin olur musun? Buse, bir normale dönsün zaten gerçeği gider anlatırız. "Erkeklere döndü. Ali Buğra'ya bakarak;

"Her şey için teşekkür ederim ama sizin beklemenize gerek yok isterseniz gidebilirsiniz." Aslında sana gitme demek istiyorum ama yanımda olman umutlanmama neden oluyor. Ali'm, ne olur benden biraz uzak ol... Git derken bile bakışlarıyla adama bunları söylemişti farkında değildi. Cihat hemen;

"Hayır, Merve! Buse'nin ailesi öğrenene kadar bizde bekleyelim yalnız kalmayın." Ecem, vay insanlıktan bir parça kalmış diye düşünmüştü hemen...

"Tamam, siz bilirsiniz. Teşekkür ederim" arkasını döndü. Çok üzgün ve yorgundu. Cihan;

"Size bir oda ayarlayalım. Biraz dinlenin orda ha ne dersin Merve..." Hafif gülümsedi. O ne dinlenmek istiyordu nede uyumak sadece Buse iyi olsun istiyordu.

"Sağol Cihan ama ben buradan ayrılamam kızlar istiyorsa..."

"Hayır! Bende hiçbir yere gidemem." Gökçe ölüyordu vicdan yükünden, sevdiğinden evlenme teklifi alıp en mutlu olacağı zaman onun yüzünden hayatının en kötü anını yaşamış ve içerde yatıyordu canı o nereye gidecekti.

"Gökçe, yeter kendini suçlama artık..." Ecem'in söylediklerinden sonra erkekler özellikle Cihan çok şaşırdı ve ne alaka bu olayla kendini suçlamasının...

"Ecem, elimde değil. Buse benim yüzümden o pisliğe yaklaştı. Tabii çamurun pisliğini bulaştırmadan, temizlendiği nerde görülmüş değil mi?" Tekrar gözleri doldu. Cihan nedense dişlerini sıkmaya başlamıştı. Ne demek benim yüzümde yaklaştı diyordu. Hiçbir zaman meraklı bir adam olmamıştı. O zaman şuan neden diye sormak için can atıyordu. O adamın seninle ne alakası var diyememek acayip sinir olmasına sebep oldu. Biran önce benim olmalısın ve ben sana her şeyi sormalıyım diye aklından geçiriyor. Ancak ilk defa bir kıza nasıl yaklaşması gerektiğini bilmiyordu. O arkadaşları gibi çapkın biri değildi. Hayatı boyunca hep uzun soluklu sevgilileri olmuştu. Yine arkadaşları gibi bu sevgililerinin hiçbirinin peşinde koşmak zorunda kalmamıştı. Hepsi kendini belli etmiş ve genelde çoğuyla yatakta sevgili olmuştu. Şuna bak ya yüzüme bile bakmıyor diye tekrar sinir oldu.

Bir gece daha bitmiş, gecenin karanlığı aydınlığa kavuşmuştu ama Buse'nin durumunda hiçbir değişiklik yoktu. Merve, gece boyunca bugün de uyanmazsa teyzesine nasıl haber vereceğini kara kara düşünmüş, durmuştu. Artık kimse ağlamıyordu. Ağlamanın çare olmadığını çok iyi anlamışlardı. Sessiz dualarla hepsi bir yere oturmuştu. Ali Buğra, Samet'i dışarda görünce yanına gidip,

"Nasıl gidiyor Samet?"

"İyiyim abi, siz nasılsınız?"

"İyi değiliz ama olacağız inşallah. Herkese kahve poğaça, simit falan al." Tam arkasını dönmüş gidecekken tekrar kafasını çevirdi.

"Kendine de almayı unutma ama," diyerek arkadaşlarının yanına döndü. Gece boyu Merve'yi izlemişti. Onun yanına gidip tekrar tekrar sarılmamak için kendini çok zor tutmuştu. Akşamda kızlara bir şey yedirememişlerdi. İnşallah şimdi yerler diye düşünüyordu.

Merve yine bir şey yemezse bu sefer zorla yedir yoksa kız açlıktan bayılacak diyen iç sesine hak verdi. Samet, elinde simit poğaça poşeti ve kahvelerle geldiğinde bir simit ve kahve alıp, Merve'nin yanına gitti. Kızlar hemen yalnız bırakmak için yanından kalkmışlardı.

Merve kızların ne yaptığını anlıyordu ama boşuna bu çaba diye düşünmeden edemedi. Onların bir geleceği yoktu. Bu adam onu asla sevemezdi. O güzel bir rüya görmüş ama sonunda kabus olarak uyanmıştı. İlginç olansa hayatının en büyük mutluluğunu da onunla yaşadı. Acıların en dibini de onda gördü bu yüreği... Şimdi sen hangisisin beni mutlu eden adam mı yoksa bir kadına en ağır hakareti edip, onurunu ayaklar altı eden adam mı? Yüz ifadesinin nasıl değiştiğinin ve karşısındaki adamı nasıl acılara sürüklediğinin farkında olmadan sadece aklından geçirdiği şeyler ile bakıyordu.

"Bunu ye yoksa açlıktan sana bir şey olacak." Ali Buğra, Merve'nin yoğun bakışları altında nasıl konuşabildiğine şaştı.

Ben senin yüreğini yaktım keşke bağırsan çağırsan nasıl bir şerefsiz olduğumu söylesen ama bana böyle bakmasan be güzelim... Her bakışında kara zindanlara düşüyorum. Her söylemediğin söz yüzünden umut denizinde yüzdürdüğüm gemim batmaya başlıyor... Gel ben seni çıkarayım zindanlardan, sen de beni... Gel affet beni birlikte yüzsün masmavi denizlerde gemimiz... İçinden söylediklerini ne zaman yüzüne söyleyecekti bilinmez sadece oda çok acı çekiyordu. Merve'nin en azından bunu görmesini istiyordu.

"Yok! Teşekkür ederim." Dedi ve başını çevirdi. Ali Buğra zorla yedir diyen iç sesine kulak vererek yanına oturdu. Kahveyi yandaki sandalyeye koydu. Elinden tutup, kendine çevirdi. Şaşkın bakan bal gözlerde kendini kaybetmemeye çalışarak;

"Az da olsa yiyeceksin. Sana bir şey olursa Buse'ye ne derim." Hafif gülümseyerek konuşmuştu. O ara Merve, böyle gülme be insafsız, bu kalbi daha fazla hoplatma diye düşünüyordu. Sevdiğinin konuşmayacağını anlayarak;

"O zaman sana zorla yedireceğim." Diyerek simitten bir parça kopardı. Yavru köpek gibi boynunu bükmüş, benim için ye diyemiyordu ama umarım bakışlarımdan anlar diye simiti ağzına doğru tuttu. Merve nasıl olduğunu anlamadan, ağzını açmış ona yedirmesine sessizce izin vermişti. İlk lokmadan umutlanan Ali Buğra, kahveyi de uzatıp, simitten bir parça daha kopardı. Onun aldığı her lokmada kendisinin doyduğunu hissetmesi çok mu garipti bilmiyordu ama içi mutlulukla doldu. Neredeyse yarısını yedirtmiş daha fazla yesin diye küçük bir çocuğun annesi gibi ağzının içine bakıyordu.

"Tamam, daha fazla gitmiyor."

"Peki."

O arada bir hareketlenme oldu yoğun bakım ünitesine koşarak doktorlar gitti. Hepsi panikledi. Merve korkudan ayağa bile kalkamamıştı. Ali Buğra'ya döndü. Gözlerinden yaşlar firar ederken;

"Ali'm Buse'ye bir şey oldu." dedi. Ali Buğra, Merve'yi kollarının arasına aldı. Merve'ye cevap veremedi, daha doğrusu ne demesi gerektiğini bilemedi. Çünkü oda bu hareketlilikten çok korkmuştu.

Kızlar ise korkudan oldukları yere büzüştüler resmen. Cihat, Ecem'e, Cihan'da Gökçe'ye sarılmak istiyor biz yanınızdayız demek istiyorlardı. Kızlar öyle korku dolu bakıyorlardı ki üç güçlü adamımız ellerinden hiçbir şey gelmemesinin altında eziliyorlardı.

Derken üç çaresiz kız, üç ne yapacaklarını bilmeyen adamlara sarılarak hüngür hüngür ağlamaya başladılar... Hepsinin içinden tek bir cümle geçiyordu.

"BUSE BUNU BİZE YAPMA..."

 

VOTE'LERİ UNUTMAYALIM CAN'LARIM...

BU ARADA HİKAYENİN DUYURULMASI AÇISINDAN BENİ TAKİP ETMENİZ DE ÖNEMLİYMİŞ O YÜZDEN TAKİP ET BUTONUNA DA DOKUNURSANIZ ÇOK SEVİNİRİM... ÇOK ÇOK ÇOK SEVİLİYORSUNUZ :)

Buse ölecek mi dersiniz?

Cenkay gerçeği ne zaman ve kimden öğrenecek sizce ?

Ay bu erkekler neden bu kadar mankafa oluyor bazen ya?

 

 

Loading...
0%