Yeni Üyelik
34.
Bölüm

34. Bölüm

@herdem6060

34. Bölüm – Buse Uyandı

Gökçe hastaneden çıktıktan sonra kendine bir kahve alıp, kitap okuyan Merve yanında bir hareketlilik hissetti. Altı gündür olduğu gibi Ali Buğra, yine gelmişti. Artık dayanamıyordu bu duruma sinirlenmeye başlamıştı. Onun varlığına alışmak, birde varlığını bilip, yokluğunun acıyla yorulmak istemiyordu. Çoktan alıştın bile diyen kalp sesini es geçip kaşlarını çatmıştı.

“Merhaba” Ali Buğra yine tüm sevimliliğini kullanarak selam vermişti. Biliyordu o devam etmezse Merve daha çok kendini çekecekti. Fırsat vermeyecekti. En azından bir kere derdini anlatacaktı. Ondan sonrası içinde bir planı yoktu. Hem kendi aşkına hem de sevdiğinin merhametine, affediciliğine güveniyordu.

“Merhaba!” Güzel yüzüne doyasıya bakmak istese de yüzünü çevirdi. Bu git, daha fazla burada durma ya da konuşma anlamına geliyordu. Çünkü ne yüreği nede dili bu adama git diyemiyordu. En azından hareketleri ile belli etmek istedi.

“Hala Buse’nin durumunda bir değişiklik yok mu?”

“Yok” yüzüne bile bakmadan konuşan kızın bu trip atan hallerinin, sevimli gelmesi ve kolundan tuttuğu gibi sarılmak hatta dudaklarına yapışmak istemesi çok mu garipti. Ama gerçekten şuan sımsıkı sarası vardı.

Atarına kurban olduğum ah bir şans versen de aşkımı anlatsam artık” diye içinden konuştu. Çünkü hala Merve’nin buna hazır olmadığının farkındaydı. Hem bu konuları konuşmanın yeri hastane değildi.

“Ne okuyorsun?” Merve kafasını çevirdi. Kaşlarını kaldırıp, sen gerçekten beni mi merak ediyorsun, bakışları atmaya başladı. İnanmıyorum sana, inanmayacağım diye gözleriyle uğraşma benimle dedi. Ali Buğra, bakışların anlamlarını gayet iyi anladığı halde umursamadı. Eline doğru uzandı ve kitabı aldı.

“Aslı GÜRIŞIK ve Gözyaşı Çetesi ha hiç duymadım. Konusu nedir?” deyip kitabın arkasını çevirdi.

Merve, aslında bu kitabı daha önce okumuştu. Yazarın dilini çok sade ve güzel bulduğundan, okurken de çok güldüğünden hastanede kafam dağılsın diye tekrar okumak istemişti. Zaten sevdiği kitapları özellikle aklına kazınan bölümleri tekrar tekrar okumak huyuydu. . Bazen öyle bir paragraf bulur, öyle bir ezber eder ki altını çizmesine bile gerek kalmazdı.

Merve teklifsizce elinden alınan kitapla biraz utandı aslında çünkü Ali Buğra’nın yanlış anlamasını istemiyordu. Bu kız hastanede erotizm bölümler olan bir kitap mı okuyor diye düşünecek diye panik oldu. Ay kitabı karıştırmaya başladı. Ya bir bölüm açarsa ve o bölümde Jasmin ile Tuğrul’un bir sevişme sahnesi olursa ne yaparım. Allah’ım utançtan ölürüm herhalde diye içini korku sardı.

“Hımm, kitabın kapağı da çok seksi” deyince hemen elinden çekti.

“Neden benden izin almadan alıyorsun ya…” diye çıkıştı. Çirkeflik yaparak unuttursa iyi olurdu. Yanaklarının kızarmadığını umuyordu.

Bu kitabı okurken orda ki sahneleri hayalimde seninle yaşadım desem… Ne olur acaba diye istemsizce gülünce, o gülüşü gören Ali Buğra bir kere daha aşık oldu. Esasta, kitabı az çok anlamıştı. Karıştırırken erkeğin kadını masaya sıkıştırdığını okuyabilmişti sadece… Bu kitabı alıp, hemen okuyacaktı.

İçinde nasıl bir kadın olduğunu ve o cevherleri sadece benimle paylaştığını biliyorum meleğim benden utanmana gerek yok diye içinden kıs kıs güldü. Demek böyle kitaplar okuyorsun, beni affedersen bebeğim bu kitaptaki bir sevişme sahnesini seninle yaşamam farz oldu diye bedenine işkence yaptığının farkındaydı. Gözlerinin önüne hazine gibi gelen çıplak beden yüzünden ölüyordu artık... İkisi de kendi düşüncelerine öyle dalmışlardı ki, doktorun diplerine kadar geldiğini ancak doktor konuşunca fark etmişlerdi. Merve hemen ayağa kalktı.

“Gözünüz aydın, Buse Hanım uyandı ve birazdan normal odaya alınacak” Merve o kadar sevindi ki doktorun elini tuttu.

“Gerçekten mi?” Öyle içten bir soruydu ki doktorda Merve’nin elinin üstüne elini koydu. Ali Buğra, o ellere baktıkça boğazının sıkıldığını hissetti. Doktor içten bir gülümsemeyle;

“Gerçekten, geçmiş olsun”

“Çok, çok teşekkür ederim.” Ali Buğra daha fazla dayanamadı. Merve’yi kendine çekip, doktordan uzaklaştı. Doktor hemen durumu anlayıp, iyi günler dileyerek gitti. Merve anlam veremese de takılmadı. Hemen Gökçe’yi aradı.

“Gökçe, Gökçe hemen neredeysen gel Buse uyandı.” Tüm neşesiyle verdiği haberle karşısındaki kız hıçkırıklara boğuldu. Belki de ilk defa mutluluktan ağlıyordu. Gökçe;

“Cihan, Buse” diyor devamı gelmiyordu. Cihan kötü bir haber sandı sonra kendisine sarılan kızın kokusunu doyasıya içine çekti. Cenkay;

“Ne oldu Buse’ye…” diye bağırınca; Gökçe nasıl başarıyorsa hem ağlıyor hem gülüyordu.

“Buse uyanmış.”

“Ne demek Buse uyanmış?” Cihan arkadaşına baktıktan sonra en iyisi dosdoğru anlatmak diye düşündü.

“Cenkay, bi sakin ol abicim ya… Buse, nasıl desem, altı gündür yoğun bakımdaydı.” Cenkay öylece kaldı. Cihan’ın dilinin sürçtüğünü düşündü. Ne demek Buse yoğun bakımdaydı. Ayağa kalkmak istedi ama bacakları taşımayınca geri oturdu. Ağzını açıyor kapatıyor fakat sesi çıkmıyordu. Cihan şok geçirdiğini anlayınca yanına gidip, okkalısından bir tokat attı.

“Ne, ne dedin Cihan?”

“Duydun işte kavga ettiğiniz geceden beri Buse yoğun bakımdaydı.” Gözlerini yumdu.

“Be…benim yüzümden, benim yüzümden” diye mırıldanmaya başladı. Gökçe, Cenkay’ın gözlerinin kenarından akan yaşları görünce içi ezildi.

“Hadi kalk Buse’ye gitmemiz lazım.” Cenkay, gözlerini açtı. Tüm acısını gözlerinde okutuyordu. Benim yüzüm yok demek istiyordu ama bir taraftan da yanında olmalıyım… Arafta kalmış ne yapacağını bilmez haldeydi. Cihan’ın yardımı ile yerinden kalktı. Gitse ne diyecekti. Özür dilemeye bile hakkı yoktu ki ancak görmeden de rahat edemeyecekti. Cihan koluna girdi çünkü her an düşecekmiş gibi yürüyordu.

İş yerinden çıktıklarından beri kimseden ses çıkmıyordu. Araba da tek kelime konuşmadılar, bütün kelimeler anlamını yitirmişti. Hastaneye geldiklerinde Merve de Ali Buğra da Cenkay’ın yanlarında olmasına çok şaşırdılar. Ali Buğra;

“Aklın başına geldi demek mankafa” diye mırıldandı. Bir tek Merve duymuştu. Merve, Cenkay’a nasıl davranması gerektiğini hesaplamaya çalışıyordu. Kaç gündür eline verseler boğacak derecede kızgındı ama bir hafta önceki Cenkay ile şuan karşısında olan adam arasında dağlar vardı. Cenkay resmen bir haftada çökmüş gibiydi.

Cenkay, Merve’nin önüne kadar geldi. Baktı, baktı bir tepki bekliyordu. Sonra bir şey oldu. Cenkay, Merve’ye sarılıp, hüngür hüngür ağlamaya başladı. Öyle çok ağlıyordu ki hastane sesine başına toplanabilirdi.

“Ben bunu ona nasıl yaptım. Ben bizi mahvettim Merve, beni hiç affetmeyecek biliyorum.” Omuzları sarsıla sarsıla ağlarken hemşire gelmiş ve Buse’yi görebileceklerini söylemişti. Herkes Cenkay’a bakıyordu. Belki ilk o görmek ister diye nedense onun hakkıymış gibi geliyordu herkese ama Cenkay duvar dibine çöküverdi.

“Benden nefret eden bakışlarını görmeye gücüm yok. Siz girin.” Dedi. Onu en iyi Ali Buğra anlayabilirdi. Çünkü günlerce Merve’nin karşısına nasıl çıkarım diye düşünmüş aşkla bakan bakışlarının değişmesinden korkmuştu. Ali Buğra yanına çöktü.

“Tamam, şimdi görme ama onun en çok sana ihtiyacı var biliyorsun değil mi?”

“Hiç sanmıyorum. Benden nefret ediyordur. Ben olsam ederdim.”

“Onun o gece nasıl yandığını gözlerimle gördüm. Asla senden nefret etmez, edemez… Kendini çabuk toparla ve sevgine, sevdiğine sahip çık.” Cenkay cevap verme gereği bile duymadı. O asla Buse’yi bırakmazdı zaten onun derdi Buse’nin onun bırakmasında hiç affetmeme durumundaydı. Kendi eliyle sevdiğini itmişti. Böyle bir aptallığı nasıl yapmıştı. Bu kadar mı kalbim karardı Allah’ım diye içinden kendine kaçıncı hesap soruşuydu. Ya Buse onu hiç affetmezse o zaman ne yapardı.

“Cenkay!” Berkay Bey’in seslenişiyle birlikte ayağa kalktılar. Berkay Bey geldiği gibi Cenkay’a yumruğu çakması bir oldu. Burnundan soluyordu. Sabah olanları Merve’den öğrendikten sonra kaç kere aramıştı. Cenkay açmadığı gibi mesajlarına da karşılık vermemişti. İş çıkışı Buse’yi ziyaret için geldiğinde kardeşini görmesiyle yeniden sinirleri hopladı.

“Lannnnn, nerdesin sen? Annem meraktan çıldırdı. Babam bugün Van’dan gelmeyi konuşuyordu. Çisem’i iki gündür zaptetemiyorum. Hadi biz önemli değiliz, sen o fahişenin yaptığının acısını nasıl Buse’den çıkarırsın… Sevmek güvenmektir. Sevmek inanmaktır. Hiç mi sevmedin lan, kıza bunu yaptın.“

“Biliyorum. Allah belamı versin ki biliyorum. Abi, gözüme perde indi sanki… Çok kıskandım çok ben daha önce hiç böyle olmadım. İçimden canavar çıktı sanki…”

“Siktir git. Gözüm görmesin seni.” Berkay Bey, hemen Buse’nin odasına gitti. Daha bir hafta önce kendi evinde neşeler saçan kızın bembeyaz yüzü ile bir kere daha Cenkay’a küfür etti. Yanına kadar gidip; Buse’nin eline uzandı. O dakikaya kadar gülümseyip, iyiyim diyen kız sanki abisi gelmiş ve destek alıyormuş gibi hissedip gözleri doldu.

“Buse, yavrum geçmiş olsun. Bizim eşşeğin ne yaptığını duydum. Merak etme hepimiz senin yanındayız. Ben biliyorum sen hiçbir şey yapmadın. Cenkay’a nasıl baktığını gördüm ben senin ona asla böyle bir şeyi reva görmezsin” Gözlerini yumduğu anda gözyaşları yanaklarından süzülmeye başladı. Titreyen ve çok kısık bir sesle;

“Te…teşekkür ederim abim…” Buse’nin buna çok ihtiyacı vardı. Abine bile seni nasıl sevdiğimi hissettirmişim de sana hiç mi gösteremedim aşkımı diye geçirdi içinden… Kimse Cenkay’ın orda olduğunu söyleyememişti. Bu yüzden acaba hala bana kızgın mı diye düşünürken,

“Cenkay, dışarda izninle gelsin...” Kafasını kaldırıp, öyle bir baktı ki Berkay Bey bile devam edemedi. Konuşmadı. Konuşmayacaktı.

“Tamam, anladım güzelim. Bir şeye ihtiyacın olursa hemen haberim olsun tamam mı? Sen benimde kardeşimsin bundan sonra…” Buse, sadece kafasını sallayabildi. Oysa Berkay abisine sarılmak istiyor, yüreğini ona anlatmak istiyordu. Merve Berkay Bey’i yolcu ettikten sonra doktor geldi. Bütün değerlerin beklentilerden iyi olduğu ve bir sorun çıkmazsa yarın taburcu edebiliriz demesi ile herkes bir kere daha çok şükür diye nefes verdi.

Buse’nin yanında bir daha Cenkay konusu açılmadı. Kızlar Buse’nin üzüleceği hiçbir şey olsun istemiyorlardı. Zaten yeteri kadar üzgündü belli etmemeye çalışsa da gözlerindeki hüzün her şeyi gösteriyordu.

Koridorda ise bambaşka bir durum söz konusuydu. Yine dört adamımız kafa kafaya vermiş ne yapabiliriz diye düşünüyorlardı. Tabi ki herkes ilk önce Cenkay’ı bir güzel payladı.

“Güya Buse’yle ne yapıp edip ortamlar kuracak beni Merve’ye yaklaştıracaktın. O kadar plan proje yaptık ama ne oldu? Sadece kendi ilişkinin içine sıçmadın sen benim ilişkimin geleceğini de tehlikeye attın.” Ali Buğra harbi harbi sinirle söyleniyordu. Cenkay sus pus olmuş hiç cevap vermiyordu. Kimin ne dediği önemli değildi. Tek derdi Buse’yi bir kere görmekti ama herkes Buse’nin buna hazır olmadığını söyleyerek engel oluyordu. Biraz daha görmezse kafayı yiyecekti. Cihat gülerek;

“Ulan Ali Buğra, koyun can derdinde kasap et misali adam sevdiğinin odasına bile giremiyor senin dediklerine bak… Hem Merve ile ne kadar yaklaştığınızı görmedim zannetme…”

“Yok be kardeşim, kendini biran bırakıyor ama sonra ne düşünüyorsa hemen geri çekiliyor. Ancak itiraf edeyim plan proje hikaye, kader oyununu nasıl oynamak istiyorsa öyle oynuyor.”

“Haha ne kadar arabeks bir laftı o öyle…” Cihan da gülmüştü. Kendi oyunu nasıldı bilmiyordu ama bugün kollarına aldığı kızı hep orda istiyordu. O yüzden bu iki salak sevdikleri ile barışmalı ki bende daha rahat yaklaşabileyim diye düşünüp;

“Cıvıklığı bırakında ne yapabiliriz onu düşünelim.” Cenkay sadece üzgün üzgün bakıp,

“Bilmiyorum” dedi. Ali Buğra’da omuzlarını silkip;

“Tek bildiğim var, bundan sonra Merve’siz olmayacağım. Onun haricinde kendimi nasıl affettireceğim konusunda hiçbir fikrim yok…”

“Ali Buğra’ya katılıyorum. Buse’yi bir şekilde yeniden kazanacağım…”

Erdem koşarak yanlarına geldi. Cihan ve Ali Buğra birbirlerine baktılar. O piç bulundu demek diye gözleriyle konuştular. İkisi de ayağa kalkınca hızlı geldiği için nefesini düzenlemeye çalışan adama fırsat verdiler.

“Abi, Sertaç’ı bulduk.” Sertaç isminden sonra Cenkay ayağa fırladı.

“Ne yaptınız Erdem?”

“Abi sizin adamlarınızla üç gündür Sertaç’ı arıyoruz. Cihan abi bulunca Kurtköy’deki depoya götürün demişti. Sizinkiler oraya götürdü. Bende size haber vermeye geldim. Ali Buğra Bey giderse ben yengemin yanında kalırım diye düşündüm.” Ali Buğra bir kere daha gurur duydu. Kolunu Erdem’in omzuna atıp,

“Çok iyi yapmışsın koçum” dedi ve sonra Cihan’a döndü.

“Bir gün senin şu ürkütücü yeri kullanacağım aklıma gelmezdi.” Cihan’da gülümsedi. Oda hoşlanmıyordu ama babasından kalan işleri temizlemek için mecbur kalıyordu. Kaç yıldır düze çıkmak için az uğraşmamıştı. Babasının hataları yüzünden neler yaşadığını düşündükçe hala sinirleniyordu.

“Erdem, gözünü dört aç. Bizim ne zaman geleceğimiz belli olmaz.” Diye talimat verdikten sonra, yakışıklı adamlarımız hızla hastaneden çıktı. Arabayı Cihat kullanıyordu. Yolları uzundu ve neyle karşılaşacaklarını bilmiyorlardı. Cenkay daha fazla dayanamadı.

“Tamam, sabahtan beri benimde aklımdaydı o şerefsizi bulmak ama siz neden o piçi bulmak için bu kadar adamı seferber ettiniz.” Ali Buğra; biraz düşündü. Cihan’dan bekledi fakat cevap verecek gibi durmuyordu. Bu yüzden en başından anlatmaya karar verdi. Hem yolda biran önce geçer inşallah diye düşünerek konuşmaya başladı.

“O gece Cihat’la sana baskın yapacaktık. O yüzden balıkçıya gelmek için sözleştik. Ben daha önce geldim. Tam arabayı valeye veriyordum ki, Buse’nin ağlayarak çıktığını gördüm. Peşine düştüm. Yağmurun nasıl yağdığını hatırlıyorsundur sende... Bir süre yürüdü sonra bir banka oturdu. Öyle ağlıyordu ki dayanamayıp, yanına oturdum. Beni görünce bana sarılıp, bir ağlayışı vardı. İnan arkadaşım olmasan seni vururdum. Daha fazla ıslanmamak için eve getirdim. Merve yıkadı. Biraz kendine geldiğinde anlatmaya başladı. Sertaç geldi. Antalya da birlikteymiş gibi konuştu. Oysa konuşmadım bile Cenkay ona inanma gereği duydu. Yalvardım ama dinlemedi beni dedi… Ağlarken de fenalaştı zaten.” Ali Buğra biraz susma gereği duydu. Anlattıkları karşısında Cenkay’ın kafasını cama çevirip, nasıl yandığını gördü.

“Üç gün ateşi düşmedi. Seni de getiremedik zaten lafını bile ettirmiyordun. Cihan ile konuşurken Antalya hadi tesadüftü. Daha beş gün geçmeden İstanbul’da mı tesadüf… Tesadüfler hiçbir zaman benim tarzım olmadı biliyorsun... Cihan ile konuşunca bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu düşündük. Adamı bulmaya karar verdik. Bakalım neden Buse’yle birlikteymiş gibi konuşmuş… Bize planlı gibi geldi.”

“Haklısınız.” Cenkay sadece bunu diyebilmişti. Cihat bunun üzerine;

“Abi sizin aklınız nasıl çalışıyor ya? Benim aklıma hiç böyle bir şey gelmedi. İyi ki de iş adamı olmuşum ben…” Bunun üzerine gerilen ortam biraz normale döndü.

Depoya geldiklerinde herkes Cenkay’ı nasıl durdururuz diye düşünüyordu. Koca deponun ortasında, sandalyeye bağlanmış adamla o geceki görüntüler film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu. Buse’nin yerde bana güven diye yalvaran görüntüsü resim gibi karşısındaydı. Şimdi bu adamı öldürse içi soğur muydu onu düşünüyordu. Cihan;

Cenkay, sende dahil hiçbiriniz karışmayacaksınız.” Cenkay, Cihan’a öyle bir baktı ki ne diyorsun sen bu benim meselem diyordu.

“Asıl siz karışmayacaksınız.” Deyip adamın yanına gitti. Arkadaşları da arkadan takip etti. Sertaç, Cenkay’ı görene kadar neden böyle yaka paça buraya getirildiğini anlamamıştı. Adamlara yüz kere benden ne istiyorsunuz diye sormuştu. Ancak karşısındaki adamlar robot gibiydi. Tek kelime etmemişler üstüne birde bağlamışlardı.

Cenkay, sakin olmalıydı ama nasıl hiç bilmiyordu. Bir sandalye çekti ve ters şekilde ellerini öne bağlayıp, kafasını koydu. Herkes pür dikkat bakıyorlardı hatta şaşkın bile denilebilinirdi. Cenkay’ın kafa göz dalmasını beklerken, sakin sakin adamın karşısında sandalyede kestiriyor gibi duruyordu. Sonra kafasını kaldırdı. Siyah gözleri daha kararmış ve öldürücü bakışları üstelik beklenilenden daha sakin bir sesle;

“Şimdi seni şurada öldürsem yine de içim soğumaz biliyorsun değil mi?” Sertaç bütün korkaklığıyla karşısında titremeye başladı. O kadına uyan aklıma sıçayım diye kendine küfürler ediyordu.

“Hımm, sen şimdi beni sevdiğimden ettin. Yaşama sebebimi elimden aldın. Tam tamına altı gündür canlı canlı öldürdün. Bunlara karşılık ben sana ne yapsam?” Yine susup, bekledi. Karşısında korkak, adam sıfatına bile yakışmayacak biri vardı. O gece Buse’yi dinlemediği için bir kere daha kendine bütün küfürleri etti.

“Konuş bakalım neredeyse üç yıldır tek kelime konuşmadığın kıza neden bunu yaptın ya da dur dur o gece bizim orda olduğumuzu nerden biliyordun?” Titremekten, ölecek adamla midesi bulandı.

“Be..benim böyle bir ni..niyetim yoktu. O geldi, yerinizi o buldu. Be…benim de Buse’ye karşı hıncım vardı. O…onun anlattıklarıyla da daha çok kızdım.”

“O dediğin kim lannnn” diye ayağa kalktığı gibi sandalyeyi yere fırlatması bir oldu. Sertaç’ın yakasına yapıştı.

“Yüreğimi söktün lan sen benim piç…” demesi ile sağlı sollu vurmaya başladı. Sertaç yalvarıyordu ama nafile… Yere düşen her yerinden kan akan adam umurunda bile değildi. Dizlerinin üstüne çöküp, saçların tutarak kafasını kaldırdı. Bir ara Cihat müdahale etmeye çalışsa da Ali Buğra’nın durdurmasıyla, oda devam edemedi.

Cenkay’a sonuna kadar hak veriyordu. Biri Merve’yle arama girse bırak dövmeyi anasını bile ağlatırım diye düşündü. Hem Buse’nin o gece ki halini gördükçe Cenkay’ın elinden alıp, kendi dövesi geldi.

“Şimdi o dediğin kim lan kim…”

 

Loading...
0%