@herdem6060
|
36. Bölüm Birbirlerine sarılmış, sessizce konuşmadan döktükleri gözyaşları biraz dinince Cenkay bir cesaret saçlarını öperek konuşmaya devam etti. Belki kendini affettiremeyecekti ama en azından içindekileri söyleyecekti. “Ne olur susma gülüşüne kurban olduğum, sen bizim aşkımızın cinayetini işledin de. Sen sevgimizin katilisin pişman olup dönmüşsün ne fayda de… Ben seni sevmekten başka ne yaptım da, bana güvenmedin de… Canımı iste vereyim ama ağlama, susma ne olur… Senden sonra ben kavruldum… Nere gideceğimi bilemedim, kayboldum.” Buse’nin ağlaması tekrar hıçkırıklara dönünce kendini duvarlara vurmamak için zor tuttu ve yumruklarını sıktı. Dişleri yerinden sökülecek hala gelmişti. Güzel gözlüsü tek kelime etmedikçe onu nasıl yaktığının farkında değil miydi? “Git” tek kelime bir insanın kalbine bıçaklar sokar mıydı? Sokmuştu işte, korktuğu olmuştu. Buse onunla konuşmak bile istemiyor git diyordu. Haklıydı hem de sonuna kadar haklıydı da, gel bunu Cenkay’ın yüreğine anlat… Yavaşça yanından kalktı. Yastığa saçılmış saçlarına kafasını gömdü. Kokulusundan uzun bir öpücük kondurduktan sonra sessizce; “Özür dilerim” dedi ve arkasını döndü. Odanın kapısına geldiğinde bir türlü dışarı çıkamıyordu. Eli kapının kolunda kaldı. Bedeni ne kadar dışarı çıkmaya çalışırsa, kalbi o kadar Buse’nin yanında kalıyordu. Kalbi bu ayrılık vaktine dayanabilecek miydi bilinmez ama hızlı bir nefesten sonra dışarı attı kendini… Cenkay’ı ilk fark eden Ali Buğra olmuştu çünkü herkes bir yerlerde uyuklamaya başlamıştı. Buse’yle işlerin yolunda gitmediği Cenkay’ın halinden belliydi. “Hadi biraz dışarı çıkıp, hava alalım.” Ali Buğra’nın yönlendirmesiyle hiç konuşmadan hastanenin bahçesine çıktılar… Cenkay’ın derin derin nefes alarak hala kendine gelmeye çalıştığını gördüğünden sessizce bekledi. Ali Buğra; “İşler yolunda gitmedi ha…” Cenkay, arkadaşının yüzüne baktı. Konuşmaya gücü yoktu. O kalbini de bedenini de Buse’nin yanında bırakmıştı. Kafasını sağa sola salladı. “Hiç konuşmadı benimle, keşke bana bağırıp, çağırsaydı. Keşke bana nasıl güvenmezsin, ne yaptım sana deseydi. Belki yaptıklarım yüzünden özür dilemeye yüzüm olurdu. O kadar konuştum sadece git dedi.” “Al benden de o kadar günlerdir aynı şeyi düşünüyorum. Kızsa bağırsa bende iki kelime söylerim en azından orta yol bulmaya çalışırım. Merve’nin sessiz kabullenişi beni daha çok uçurumlardan aşağı itiyor. Karşısında ne diyeceğimi bilemez halde elim ayağım bağlı kalıyorum.” “Bu sülalenin kızları böyle sanırım, susarak ceza kesiyorlar.” Cenkay en sonunda gülümseyerek cevap vermişti. “Gamze konusunda ne yapacaksın?” İşte Cenkay’ın tekrar kan beynine sıçradı. Gerilmekten ve kendini sıkmaktan yüzündeki damarlar atmaya başladı. “Ona öyle bir şey yapacağım ki ne mesleğini yapabilecek ne de bu şehirde yaşamaya yüzü olacak… Yalnız sakin olmalıyım iyice araştırmalı ve bütün pisliklerini belgeler ile ortaya çıkarmalıyım. Onunla ilgili duyduklarım doğruysa bunları Cumhuriyet Savcısı olarak Ahmet kapatıyor olsa gerek… Şuan bir kaşık suda boğsam kılım bile kıpırdamaz, biliyor musun? Sadece anlayamadığım neden bu kadar yıl sonra böyle bir şey yaptı.“ “Neden olacak Cenkay, hala anlamadığına inanamıyorum. Lütfen yanlış anlama ama üniversitede seni elde etmek istemesinin tek nedeni neydi? Okulun en favori öğrencisinin onun sevgilisi olmasıydı. Hem çalışkandın, hem de basketbol takımının kaptanıydın. Yakışıklılığın zaten herkesin dilindeydi ve o ne yaptı. Ahmet’i kullanarak seni elde etti. O gece Buse’yi nasıl sevdiğini gözleriyle gördü ve egoistliğinden başkasını sevmeni kaldıramadı.” “Sırf onun bencilliğinden mi yaşadık bu kadar acıyı yani ve yaşamaya devam ediyoruz. Buse’nin akıttığı her gözyaşı için ayrı bir ceza kesmek istiyorum” “Haklısın kardeşim…” “Biliyor musun Ali Buğra ben, o fahişe yüzünden aşk orucu tutuyor gibiydim. Kimseye güvenemiyor çoğu birlikte olduğum kadınların çoğundan hoşlanmıyordum bile... Taki Buse’yi görene kadar, resmen aşk orucumu bozdurdu.” “Ah, ah sorma Merve’de benim bütün dengemi bozdu.” “Lan ne desem Merve’yi araya sokuyorsun.” Gülüyordu arkadaşına onun adına çok seviniyordu. Merve böyle sevilmeyi hak eden nadir kadınlardan biriydi. “Ne yapayım ya kalbim, beynim, bedenim Merve diye bağırırken” “Neyse neyse hadi içeri geçelim.” Sabah Gökçe ve Ecem işe gitmiş. Onlarla birlikte Cihan ve Cihat’ta çıkmıştı. Cenkay arabasını getirtmiş illa ben götüreceğim dese de Merve kabul etmedi. Taksiyle eve gitmelerini de Ali Buğra kabul etmeyince ufak çaplı bir kriz çıkmıştı. Cenkay, bari Ali Buğra yanınızda olsun demesi üzerine mecburen, kabul etmek zorunda kaldı. Cenkay’ın artık daha fazla üzülmesini istemiyordu. Buse iyiyim diye mızmızlansa da Merve koluna girmişti. Ali Buğra’yı görünce çok sevindi. Nedense kendini o geceden beri ona çok yakın hissediyordu. Cenkay gözünün içine bakıyordu. Onu görmezden gelerek Ali Buğra’nın arabasına bindi. Eve geldiklerin de Buse hemen yatmak istedi. Cenkay kapılarına kadar geldi ama devamını getiremedi. Merve, Ali Buğra ile yine yalnız kalmıştı. Git dese çok ayıp olur mu acaba diye düşünüyor ama kalmasını da istemiyordu. O yüzden tamamen nezaketen bir şey içip, içmeyeceğini soracaktı. Tamamen nezaketten öyle mi, güldürme beni diyen kalp sesine sinir oldu. Salonda rahat rahat oturan adamın yanına gitti. “Bir şey içmek ister misin?” Ali Buğra bu fırsatı kaçırır mı? Asla! “İsterim ama benim daha iyi bir fikrim var kahvaltı etmedik. Sen çay yapsan bende börek falan alsam birlikte kahvaltı yapsak olur mu?” Bu adamın bir gün bu kadar yüzsüz olacağını, biri söylese kıçımla gülerdim herhalde diye düşündü. Ne diyecekti şimdi yok dese olmazdı. Tamam dese bu onunla daha fazla zaman geçirmek demekti. Gerçi son bir hafta da o kadar alışmıştı ki varlığına onu görmediği zamanlar daha çok acı çekeceği aşikârdı. Bundan sonra onu görmemeye gücü var mıydı? Bu yüzden en azından bugünüm benim olsun, bir anım daha olsun bari diye kabul etmeye karar verdi. “Böreğe gerek yok ben kahvaltı hazırlayana kadar köşedeki marketten ekmek alır mısın?” Ali Buğra bunu beklemiyordu işte o kadar geç cevap vermişti Merve kesin kabul etmeyecek diye düşünmüştü. Birden o kadar heyecanlandı ki dışarda bekleyen Samet’ten de isteyebilirdi. Ancak Merve’si ilk defa ona zeytin dalı uzatıyordu o yüzden hemen yapmalıydı. “Tamam, hemen ekmek alıp, geliyorum. Başka bir şey ister misin?” Cümlenin devamı kadınım, aşkım, güzel gözlümdü ama o içe söylendi. Gözleriyle anladıysa anlamıştır diye düşündü. “Yok!” Ali Buğra kapıdan çıkınca bir süre kapıya sırtını dayadı. Nefesinin düzene girmesini bekledi. Kendine gelip, mutfağa yol aldığında aslında bir hayalinin daha gerçekleştiğini anımsadı. Hep, beraber uyandıkları bir sabah ona elleri ile kahvaltı hazırlamayı hayal eder, sonrada imkansız diye oturup ağlardı. Tam hayal ettiği gibi olmasa da en azından bir kere birlikte kahvaltı edeceklerdi. Ah sen akıllanmazsın Merve ondan sonrada acıdan ölürsün diye söylenerek çayı koydu. Hemen koridordaki masaya kahvaltılıklardan çıkardı. Ne sevdiğini bilmediğinden en iyisi melemen yapayım, hem Buse’de yer, hastanede yediği iki lokmayla duruyor diye aklından geçirdi. Soğanları ve biberleri ince ince doğradı. Onlar yağda kavrulurken domatesleri soymaya başladı. O ara suyu kaynayan çayı demledi. Gözü hep kapıya kayıyordu çoktan gelmesi gerekirdi neden hala gelmedi diye merak etmeye başladı. Domatesler pembeleşen soğanların üstünde yerlerini alırken zil çaldı. Sanki yeni evlilerde kocasının işten gelmesini bekleyen kadınlar gibi heyecanlı hissetti. Kapıyı açtığında Ali Buğra yüzünde gülücükler saçarak, içeri girdi. Neden geciktiğini hemen açıklamak istedi. “Hoş geldin” “Hoş buldum. Dışarı çıktığımda Cenkay kapıdaydı.” “Aa öyle mi onu da çağırsaydın birlikte kahvaltı ederdik.” Diye kapıya yönelince Ali Buğra önünü kesti. Birbirlerinin gözlerinde kaybolurken; “Bende söyledim ama eve gitti. Üstünü değiştirip öyle gelecekmiş.” Ali Buğra’nın bakışları Merve’nin dudaklarına kaydı. Bunu görünce eli ayağına dolaşan Merve hemen geri çekildi. Arkasını döndü, yüzü kızarmıştı biliyordu normale dönmek adına hemen soru sordu. “Menemen yapıyorum umarım seviyorsundur.” “Senin elinden olduktan sonra her şeyi yerim.” Mutfağa girmek üzereyken duydukları yüzünden biran duraksadı. Sonra istemsiz bir gülümseme ile işine devam etti. Ali Buğra mutfakta bir o yana bir bu yana uğraşan kıza gittikçe hayran oluyordu. Merve eli hızlı olduğundan çarçabuk kahvaltıyı hazırlamıştı. Buse’nin odasına girdi. Uyuduğunu görünce geri çıktı. Mecburen baş başa kahvaltı edeceklerdi. Çayları doldurduktan sonra, Ali Buğra’nın başlaması için eliyle sofrayı gösterdi. Sesi yine içine kaçmış gibiydi. Ali Buğra ilk iş menemenin tadına baktı. Normalde yediklerinden değişik geldi. Bir çatal daha alınca kesinlikle farklı bir şey olduğunu ama çok yakıştığını düşündü. “Ellerine sağlık çok güzel olmuş ama farklı bir şey var sanki önceden yediğim hiçbir menemene benzemiyor.” Merve elini ağzına kapatıp, panikle konuşmaya başladı. “Ahh, unuttum ben, bizim memlekette soğanla yapılıyor. Soğan sevip, sevmediğini sormak hiç aklıma gelmedi. Alıştığım, bildiğim gibi yaptım.” Ali Buğra elini tuttu. Oh çok şükür en sonunda hatunun elini tutabildim diye kendi ile konuşurken, gülümsemeyi ihmal etmedi. “Hayır, çok beğendim.” Merve birleşen ellerine bakıyordu. Neden çekmiyordu ah bu sorunun cevabını bir bilse, bir kabullense belki bu adamdan uzak kalmak daha kolay olurdu. Ali Buğra, avuç içini okşamaya başlayınca vücudunun ısınmaya başladığını hissetti. Usulca ellerini çekip, başını eğdi. Birlikte yaptıkları sessiz ama huzurlu kahvaltı birbirlerine daha çok yakınlaştırmıştı. Merve’nin sen otur demelerine rağmen masayı birlikte toplamışlardı. Hem gitmesini istiyor hem de acaba Türk kahvesi içer mi sorsam mı diye kendiyle boğuşuyordu. Ali Buğra ise artık her şeyi konuşmak, o gece için özür dilemek istiyordu. Ne yapıp edip Merve’yle ilişkisinde bir adım ilerlemek için elinden geleni ardına koymayacaktı. Bugün bir şeyler değişecekti. Ne yapacaklarını bilmez halde ayakta kalakaldılar. Ela bal gözler ile kahverenginin en güzel tonu birbirlerine ne diyeceklerini düşünür halde bakışmaya devam ederken, en sonunda Merve konuştu. “Kahve içer misin?” Ali Buğra gözlerini kapadı, o kadar çok git demesinden korkmuştu ki derin bir nefes alıp; “Senin elinden olduktan sonra her şeyi içerim.” Bu beni yanından göndermede zehir olsa içerimdi. Merve bir an şaşırsa da heyecanlanmadan edemedi. “Na…nasıl olsun?” “Orta” aralarındaki diyalog o kadar saçmaydı ki aslında ama bir türlü normal olamıyorlardı. Kahveler elinde titreyerek gelen kadınıyla, öyle aşkla doldu ki hemen kendimi affettirip evlenmem lazım seninle diye düşündü. Kahvesini aldıktan sonra Merve’nin oturmasını bekledi. Önüne konulan sehpaya fincanını koyunca, suyundan bir yudum aldı. “Merve artık konuşabilir miyiz?” Merve bu anın geleceğini biliyordu. Ona kızgın değildi hele son bir haftadır hiç kızgınlığı kalmamıştı. O kendine kızıyordu. Karşılıksız ama tertemiz aşkını kirlettiği için… O gece, siyah mı beyaz mı olduğuna bir türlü karar veremediği o gece… Hayatının en güzel ve en kötü gecesi… Başını eğip, sesinin titrememesini umarak cevap verdi. “Neden sürekli o geceyi konuşmak istiyor ve beni utançtan yerin dibine sokuyorsun.” Ali Buğra yerinden kalktı. Merve’nin yanına oturarak, başını eğen kadınını çenesinden kendine çevirdi. Buz kesildiğini, titremeye başladığını fark etti ama vazgeçmeyecekti. Bu şansı bir daha elde edemeyebilirdi. Bakışları bütün yüzünde gezindi ve günlerdir görmemiş gibi özlemle ezber etti. “Ben seninle utandığın geceyi değil, kadınım olduğun sana aşık olduğumu anladığım geceyi konuşmak istiyorum.” Merve en derininden bir nefes aldı. Gözlerini kapamak istiyordu. Fakat Ali Buğra yine o kadar güzel bakıyordu ki o bakışların değişmesinden korkarcasına tadını çıkarmak istedi. “Bana aşık olmadığını biliyorum. Senin ki vicdan yükü…” Ali Buğra senin aşkına inanmıyor vicdan yükü sanıyor diye Cenkay’dan duyduğunda da sinirlenmişti. Şimdi de sinirlendi hem de bedeni gerilecek, damarları şişecek kadar… Kaşlarını çattı bir ton sesini yükselterek; “Benim duygularımı benden iyi mi biliyorsun Merve? Hem neden bana kızmıyorsun. Neden hesap sormuyorsun. Neden o gece o kadar uyumlu seviştikten sonra öyle davrandın demiyorsun. Bu sessiz kabullenişin nedennnn?” Merve, sabırlı olabilirdi. Merve sakin olabilirdi. Merve anlayışlı olabilirdi ama Merve asla kendine bağırılmasından hoşlanmazdı. Kafasını çevirip, ayağa kalktı. Böyle kendini daha güçlü hissetti. “Neden hesap sormam gerekiyor Ali Buğra ha neden? Yirmi altı yaşında genç bir kadın kendi isteğiyle birlikte olduğu adamdan istediği karşılığı alamadığı için neden hesap sorması gerekiyor…” Ali Buğra ayakta dikilmiş kaşları çatılmış dövecek gibi bakarak, kendine bağıran sevdiğini göz hapsinden çıkarmıyordu. Çok şükür normal bir tepki verdi diye sevindi. Sessiz kalıp, içini dökmesini bekledi. “Ben seni hep uzaktan sevdim. Aşkı sensizlikte tattım. Elini tutmak, sarılmak dokunmak nedir bilmeden, bir kere göz göze bile gelmeden sevdim. Karşılık istemeden, hiçbir zaman beklentim olmadan uzaktan hayaller kurdum. Nefesini tenimde hissetmeden bedenlerimizin değil, ruhlarımızın birlikte olduğu hayaliyle yaşadım. Hayallerim de seninle yemek yedim, uyudum, güldüm, nazlandım hatta kavga ettik ve ben sana küstüm bile sen benim nazımı çektin. Küstüğümde gönlümü aldın. Hayallerimin kahramanıydın ya… Anlayacağın üzere ben aşkı sensiz yaşamaya alıştım. Daha ilk görüşmemizde seninle birlikte olarak gecenin sonunun öyle bitmesini bana bir fahişe gibi davranmanı hak ettim belki de... Doğru zaman o an sandım. Sende beni seviyorsun gibi hissettim. Bu yüzden sana değil kendime kızgınım, seni değil kendi değerlerimi bir çırpıda atabildiğim için kendimi affedemiyorum.”
“Doğru hissettin o geceye kadar emin değildim ama o gece bende seninle aşkla seviştim. Yaşadığımız şeyler senin için ne kadar ilkse benim için de öyleydi.” Merve gözlerini yumdu. Dalga geçer gibi ilkti diyor ya az gördü sanki onu sevgilileriyle, o Sude kaşarı az anlattı sanki bankada yaşadıkları geceleri… Kıskançlıktan yine iliklerine kadar sarsıldı. Zor duyulan bir sesle; “Sus, lütfen sus.” “Merve ne olur anlatayım” “Anlatacak bir şey yok sana kızgın değilim diyorum anla ben kendime kızgınım.” “Ama kırgınsın.” Merve artık kaçıncı derin nefesi olduğunu bilmiyordu. Nefesi içine sığmıyor gibiydi. Gözlerinin dolduğunun farkındaydı. Tabi ki kırgındı. Tabi ki küskündü. Kafasını yukarı kaldırıp, alnını ovdu. Başımı ağrımaya başlamıştı bilinmez ama beyninde fırtınalar çıkmış gibiydi. Eliyle kapıyı göstererek; “Ali Buğra git” dedi. “Hayır, Merve derdimi anlatmadan bir yere gitmeyeceğim.” Merve saçlarını karıştırmaya başladı. Bu kadar zor olmamalıydı. “Ne istiyorsun.” “Seni” Kısa ve net Ali Buğra’nın sabrı taşmak üzereydi. Kavga et kadın benimle kavga et en azından sen bana ben sana bağırır bir yerde derdimizi dökeriz ortaya ve neyse anlatırız. Sen böyle sanki kendin suçluymuş gibi her şeyi kabullenirsen ben ne anlatabilirim diye içinden konuşuyordu. Merve ise seni kelimesinden sonra mutlulukla dolan yüreğinden, bu seferde aşktan nefessiz kalan bedeninden korkuyordu. İstemiyordu, inanıp yine kor ateşler de yanmaya gücü yoktu. Gözlerinden yaşlar düşerken; “Ali Buğra ya…yapma, bana umut verme…” Ali Buğra da ayağa kalktı. Kendini ifade edemedikçe vücudunun kasıldığını hissetti. Küçücük salonda volta atmaya başladı. Sonra durup, kendini duymayan kadına baktı. Sabırsız ve sinirli bir şekilde; “Umut vermek mi? Merve o geceden beri bir gece bile üç saatten fazla uyumadım. Bir gün bir saat bir dakikayı bile seni düşünmeden geçirmedim. Dudaklarının tadını düşündükçe kendime işkenceler ettim. Nasıl kendimi affettiririm diye düşünmekten, kafayı yiyordum. Ben sana umut değil kendimi vermeye çalışıyorum.” “Yapma” O kadar cılız bir itirazdı ki; Ali Buğra daha fazla dayanamadı. Boynundan tuttuğu gibi dudaklarına yapıştı. O kadar çok özlemişti ki ev yansa umurunda değildi. Aç öpücüklerle Merve’nin karşılık vermesini bekliyordu. Tam umutları yıkılmış geri çekilecekken, Merve dudaklarını açtı. Bu davet Ali Buğra için yeterdi. Tüm hevesli öpücüklerini Merve’ye sunmaya başladı. Hafif bir inlemeyle kollarını Ali Buğra’nın boynuna dolayan Merve özlemden kavrulduğu kokusunu içine çeke çeke öpüşmeye karşılık verdi. Bir ara ortadaki sehpa devrildi. Kahveler döküldü ama şehvetle dolan iki bedenin umurunda bile değildi. Ali Buğra yavaş yavaş hareket ederek kanepeye uzanmalarını sağladı. Merve’yi öyle bir kuşatmıştı ki sanki kaçacakmış gibi tutuyordu. Üzerine uzandığında bile dudakları ayrılmadı. Aralarında ki tutku müthişti. Arada alt dudağını dişliyor Merve’nin inleme sesiyle daha çok dudaklarına yapışıyordu. Merve’nin dudaklarından boynuna doğru yol alırken, görüntüsüne doyamadığı göğüslerini okşamaya başladı. Kıyafetler üzerindeyken bile bu kadar etkilenmesine bir kere daha şaştı. Şahlanmış erkekliği ile biran önce soyunup, içine gömülmemek için nasıl çaba sarf ettiğini bir Allah biliyordu. Ürkek kadınını korkutmamalıydı daha yavaş hareket etmeliydi. Biliyordu fakat o kadar özlemişti ki dayanamıyordu. Kulak memesini ağzına alıp, “Hadi odana gidelim aşkım.”
|
0% |