Yeni Üyelik
39.
Bölüm

39. Bölüm

@herdem6060

 

39. Bölüm – Sibel can canım seni istiyor

 

“Ali Buğra gerçekten tüm geceyi onların peşinde dolanarak mı geçireceğiz?”

“Cihat seni zorlayan yok kardeşim ama ben Merve’nin evine gittiğini görmeden bu geceyi bitirmem. Zaten giymiş kısacık eteği…” dişlerinin arasında dövecek gibi biten sözlerden sonra Cihat yorum yapmadı. Zira daha önce Ali Buğra’nın bir kadını kıskandığını hiç görmemişti. Aşk bir adamı nasıl bu kadar değiştirir anlamıyorum. Eğer hep böyleyse aşk denen şey mümkünse ben almayayım diye aklından geçirirken yine Ecem’in kahkahasına takıldı.

Çiçek pasajının hemen iki sokak üstünde genelde dans etmek için hep tercih ettikleri clübe gittiklerinde arkalarından gelen adamlarla, Merve ve Buse çığlık atma noktasına gelmişlerdi. İkisi de umursamıyormuş gibi davransalar da bedenler ve ruhları adamların karşısında eriyordu. İki kuzen de birbirlerinden habersiz aynı duyguları yaşarken, iki adamımız alevlerin içinde kalmışçasına buz gibi içkileri içerken bile yangınlarının hiç soğumadığını düşünüyorlardı. Merve, Buse ve Ecem lavaboya gidiyoruz deyip kalktıklarında Ali Buğra;

“Kalk Cenkay bu fırsatı bir daha yakalayamayız.” Diye arkalarından ayaklanmışlardı. Cihat, Cihan’ın kulağına eğildi.

“Abi yanlarında ya sen ya da ben gideyim ne yapacakları belli olmaz.”

“Cihat akşamdan beri ben uğraşıyorum, bu yaştan sonra uğraştığım şeylere bak… Bu göt kafalar yüzünden sürekli tedirginim lan git şunların peşinden bir sorun çıkmasın.” Cihan, o kadar sinirli konuşmuştu ki Cihat benim kadar sıkıldığı belli diye ayaklandı. Oysa Cihan’ın kastettiği Gökçe’ydi. Bu yaştan sonra görünmez olup, ergen gibi peşinde dolanıyor olmak durumuydu. Gittikçe siniri atıyordu.

“Suçlarını tek tek yazıyorum. Bakalım elime düşünce ne yapacaksın hanımefendi” diye mırıldandı. Yanında ki çocuğun arkadaşı olduğu çok belliydi buna rağmen bile neden sinir olduğuna anlam veremiyordu. Gökçe’nin eteği çok kısaydı ve dans ederken nerdeyse kıçının gözükmesine daha çok gıcık oldu. Sadece ben görmeliyim o, Jennifer Lopez poponu diye aklından geçiriyor aşağılarda bir yerin hareketlendiğini hissediyordu.

Kızlar tuvaletinde ise işler vahimdi. Kızlar yüzlerine su çarpıyor, kendilerine gelmeye çalışıyordu. Ecem işi şakaya vursa da kızların nasıl gergin olduğunun farkındaydı.

“Hayırdır yavrular içkiyi ben içtim siz mi sarhoş oldunuz?”

“Ecem, farkında mısın bilmiyorum ama Ali Buğra bana öldürecek gibi bakıyor.”

“Hımmm güzel baksa sorun yok yani.”

“Ya öyle değil” dese de aslında ne zamandır aşk olan bakışların bugün öyle olması üzmüştü. Bir de Salim’e saldırmasından korkuyordu. Çünkü ne zaman Salim’e yakın davransa ayaklanmamak için kendini zor tuttuğunu fark etmişti.

“Eeee Buse’cim sen nasılsın bakıyım.”

“Ecem, bu kadar ağlamak isteyip, kendini tutmak zor” deyip ağlamaya başlaması bir oldu. Ecem’e sarıldığında acaba yanlış mı yaptım biraz daha beklese miydim diye pişman oldu.

“Hiişt tamam, bak oda çok pişman bugün olmasa bile konuşmanız gerekiyor biliyorsun değil mi?”

“O beni dinledi mi? Yalvardım Ecem, ayaklarına kapandım resmen ama dinlemedi.”

“Buse, yapma gerçekten Cenkay seni çok seviyor herkes hata yapar. Hem bize sen anlatmıştın daha önce aldatıldığını hatırlasana yine aynısı olmuş zannetmiş” Buse kafasını kaldırıp, öyle sinirle Merve’ye baktı ki kuzenini kırmamak için susmak istedi ama olmadı.

“Ne diyorsun Merve ya, kendi olayına bir baksana Ali Buğra en azından seni tanımıyordu. Buna rağmen peşinde dolanmaktan heba oldu. Biz öyle miydik iki buçuk ayda haftanın en az dört gününü birlikte geçirdik. Telefonum hep açık ve önündeydi. Ben ne yaptım ona bana güvenmemesi için ne yaptım ya… Dinlemedi yalvardım dinlemedi” diyerek tekrar hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Merve pişman oldu söylediklerine ama Ali Buğra konusunda böyle düşündüğünü bilmediğinden şaşırmıştı da ne diyeceğini bilemeden bekledi.

“Aaa buraya eğlenmeye geldik hemen toparlanın ve şu yakışıklı eniştelerimi deli edin.” İşi şakaya vurmaya çalışıyordu Ecem ve birazcık pişman olmuştu. Erken bir karşılaşma olduğuna karar verdi. O anda ikisinden de aynı sözleri duymak güldürmüştü.

“Enişte deme şunlara…”

“Ne bağırıyorsunuz be tamam…” en sonunda kızları biraz normale çevirdiği için mutluydu. Makyajlar tazelenip dışarı çıkıldığında kapının karşısında elleri ceplerinde duvara yaslanmış üç adam beklemiyorlardı. Anlık şoktan sonra yürümeye başladılar ama nafile üçü de yollarını kesti. Ecem, ay bu adamları çok mu gaza getirdim acaba diye düşünürken Cihat’ın neden önünü kestiğini anlamaya çalışıyordu.

“Merve seninle konuşmam gerek…” Ali Buğra’nın daha önce onunla bu ses tonuyla konuşmadığını fark ettiğinde ürkmedi dese yalan olmazdı.

“Ben konuşmak istemiyorum.” Merve’nin kolundan tutup, kaşları çatık, dişlerinin arasında konuştu.

“Ama konuşacağız…” cümlesi bitmeden Merve’yi sürüklemeye başlamıştı bile akşamdan beri yeteri kadar kendini tuttuğunu düşünüyor. Daha fazla sabredemeyeceğini biliyordu. Köşelerde bir yere kadar sürükledi. Kendini kurtarmaya çalışan kızı sıkıştırdı. Duvara sırtını verip, üzerine kapandı.

“Ali Buğra yeter nedir derdin ya…” Merve’de sinirlenmiş bağırıyordu artık… Ecem müdahale etmek için o tarafa yönlenince aynı şeyi Cihat’da yapmaya karar verdi. Ecem’in kolundan tuttuğu gibi başka bir yöne götürdü. Buse şaşkın şaşkın olanlara bakıyordu. Cenkay sadece bakıyordu. Onların yaptığını yapmaya cesareti yoktu. Buse yüzüne bir baksa belki iki kelime edecekti ama oda olmuyordu. Ecem’in;

“Ya bıraksana ne sıkıyorsun kolumu…” diye cırlamaları Cihat’ın umurunda bile değildi. Hatta bu gece ilk defa eğlendiğini bile düşünüyordu. Ecem’i savurup, sırtını duvara dayadı. Bacaklarını açıp, üstüne doğru abandığında nefes alacak yer ancak kalmıştı. Bu temas ikisinin bedenlerinde de alevler çıkarmaya başlamıştı. Ecem’in ters ters baksa da;

“Allah’ım çok şükür ben istedim bir göz sen verdin iki göz… Beni sevdiğini biliyordum Rabbim…” diye içinden kahkahalar atıyordu.

Ali Buğra Merve’nin susmasını bekliyordu. Çünkü hem ondan etkilendiğinin farkında yanaklarının nasıl kızardığını görüyor ama tatlı tatlı söylenmelerini dinliyordu. Akşamdan beri ilk defa gülümseyerek, ne yapmaya çalışıyorsun sen sorularını cevaplamaya başladı. Tek elini kaldırıp, güzel saçlarını okşamaya başlayınca cır cır böceği gibi öten sevdiğinin sesi içine kaçmıştı. Ufacık temaslarına bile verdiği tepkilere bayılıyordu. Gözlerini dudaklarına dikerek daha çok heyecanlanmasını sağladı. Dişlerinin arasında ama korkunç bir ses tonuyla;

“O arkadaşın bir daha yanağından makas alırsa, ellerini kırarım.”

“Aaa…arkadaşım o be…benim…”

“Biliyorum, o yüzden şuana kadar elleri sağlam kaldı zaten ama bir daha sana dokunmayacak.” Merve düştüğü duruma inanamıyordu. Titremekten, kekeleyerek konuşmuştu. Çok yakınlardı bir de sürekli her an öpecek gibi bakışlarının dudaklarında oluşu heyecanın artmasına neden oluyor ve cevap veremiyordu.

“Sa…sanane neyimsin be..benim….” Allah kahretsin yine kekeledim diye kendine kızdı. Ali Buğra ezber yaparmış gibi bakışlarının yoğunluğunda sessiz kaldı.

“Kendini bir kere olsun bana bıraksan neyim olduğunu göreceksin. Benim sinirimi hiç görmedin, görmekte istemezsin…”

“Sende be..benim görmedin” Ali Buğra istemsiz bir gülümseme sundu. Karşısındaki sevdiğinin yüreğini hoplattığını bilmeden…

“Bu durumda bile benimle inatlaşıyor musun? Ne oldu benim sessiz Merve’me…”

“Ne demek istiyorsun?” Oh çok şükür o gülüşe rağmen normal konuşabildim diye sevinecekken, Ali Buğra’nın dudaklarının alnında gezintiye çıkması ile gözlerini yumdu. Öpücükler yanaklardan boyuna doğru inince, bacaklarında derman kalmadığını hissetti. Zaten alışkın olmadığı stilettolar yüzünden zor yürüyordu. Ali Buğra içini okurcasına elinin birini beline sardı.

“Yavrum beni zorlama artık ha…” Merve öpücükler karşısında çaresiz yanıyordu. Göğüslerinin sızladığının farkında, daha ileri gitmesini istememek için delirmek üzereydi. Ali Buğra’ya daha fazla ağırlığını bıraktı. İnlememek için alt dudağını dişliyordu.

“Ali Bu…Buğra…”

“Hımmm” öpücüklerin arasında o ses o kadar seksiydi ki ah Merve’nin bacak aralarına bir şey oluyordu. Karnındaki hareketlenmelerden dolayı kendini sıkmaya başlamıştı.

“Ya…yapma…” Ali Buğra kafasını kaldırdı. Kararmış kahverengi gözleriyle tutkunun ateşi ile yeşile dönmüş bal renk gözlerden anlaşılan tek şey şuan burada olmamalıydık... Saçlarına öpücük kondurduktan sonra;

“Merve’m, bebeğim ne olur artık azap çektirme bize…”

“Bebeğim deme bana…”

“Bak yine aynısını yapıyorsun… Ben hep seni sıkıştıracak mıyım?”

“Ali Buğra lütfen….”

“Ne lütfen ne?” Merve gözlerini kapattı. Sıkkın bir nefes vererek, kafasını tekrar duvara yaslanınca, meydana çıkan gerdanıyla ve göğüslerinin inip kalkmasıyla nasıl güzel durduğunun ve Ali Buğra’nın küçük adamına nasıl sinyaller gönderdiğinin farkında değildi. Elleri saçlarında dolanırken;

“Hadi beni arkadaşlarınla tanıştır.”

“Ne olarak” Gözlerini açmadan ağzından dökülenlerle ne yaptığını anlaması uzun sürmedi. Resmen adama tamam tanıştırayım ama sıfatın ne demişti. Ali Buğra çarşaf gibi açık olan sevdiğinin neler düşündüğünü okumuştu.

“Sevgilim, erkek arkadaşım hatta erkeğim dersen daha güzel olur…” dedi ve kahkahayı patlattı. Merve’nin yanakları kıpkırmızı olmuş, kısık gözleriyle sevdiği adama bakıyordu. Gerçekten mi diye gözleriyle konuşuyordu.

“Bırak beni arkadaşlarım merak eder…”

“Hayır diğer türlü de ben kıskançlıktan kuduruyorum…”

“Sen beni mi kıskanıyorsun…”

“Hem de çıldıracak gibi kıskanıyorum bak utanmadan söylüyorum artık… Bunu daha uygun bir yerde daha özel söylemek isterdim ama…” Gözlerini gözlerine dikti. Uzun soluklu bir nefes alıp verdi. Göz bebekleri titreyen sevdiğini inşallah bu sefer inandırabilirim diye düşündü.

“Seni seviyorum…” Merve’nin yanakları tek damla gözyaşıyla ıslanırken, konuşmaya korkuyordu. İnanmak istiyor ama olmuyordu bir tarafı sana acımakla sevgiyi karıştırıyor diye bas bas bağırıyordu. Kalbi ise tam tersi bak duaların kabul oldu. En sonun da onun dudaklarından seni sevdiğini duydun… Daha ne istiyorsun boynuna atlasana diyordu.

Beyninde ve bedeninde bombalar patlıyordu sanki. Bu kadar zor olmamalıydı. Sonra gözlerini kapatınca, o gece ona seni seviyorum dediği an, nasıl heyecanla cevabını beklediği ve aldığı korkunç cevap tekrar gözlerinin önüne geldi. Bütün bedenini sinir dalgası esir alırken mantığına hak verdi. O anda Ali Buğra’yı geri itti. Bunu beklemeyen adam bir iki adım geri gitti. Söylediği iki kelimenin Merve’yi nasıl dağıttığının ve gözyaşlarına boğduğunu gördü.

“Be…benim sevgimi hiçe sayarken de seviyor muydun?”

“Me…Merve”

“Sus! Se…seviyorsun öyle mi? O gece beni ko…kovarken de seviyor muydun? Bana bir fa..fahişe gibi davranırken de seviyor muydun?” Söylediği sözlerden sonra arkasını döndü. Titreyen bacaklarıyla duvarlardan tutuna tutuna yürümeye başlayınca Ecem yetişti. Arkalarından gözleri dolu bakan Ali Buğra nasıl inandıracağını bilemez halde kalakaldı. Sonra kimseyi umursamadan bağırmaya başladı.

“Merveee! Bana karşı gözlerini kör, kulaklarını sağır etsen de bir gün sevgime inanacaksın… Seni seviyorum ve bunu anlayana kadar peşindeyim, sakın senden vazgeçeceğimi sanma…” Adından sonra duraksayan kız arkasından söylenen sözlerle daha çok ağlamaya başladı. Mutluluktan mı acıdan mı bilmiyordu ama ondan izinsiz akıyordu artık göz pınarları…

Ali Buğra Merve’yi, Cihat’ta Ecem’i bir köşede sıkıştırınca Cenkay sadece Buse’ye bakmakla yetinmişti. Buse ise hangisinin yanına gideceğine karar veremediğinden ve Cenkay’ın yoğun bakışlarından o kadar karışmıştı ki bir süre olduğu yerde bekledi. Sonra içerde eğlenen arkadaşlarının yanına gitmeye karar verip, yürümeye başladı. Cenkay birkaç dakika arkasından baktıktan sonra; yanına koşup kolundan tuttu. İkisi de temasın verdiği elektrikle sarsıldı. Buse kolunu çekmeye çalıştı ama nafile bir çabaydı. Cenkay hiç bırakmayacak gibi tutuyordu.

“Bırak”

“Bırakmam, bırakamam…” Buse derin bir nefes aldı. Çok sinirlendi ve bunu göstermekten çekinmedi. Gözlerinin içine içine sen ne hakla bana dokunuyorsun dercesine baktı. Kolunu tekrar kurtarmaya çalıştığında Cenkay bu sefer önüne geçip, omuzlarından tuttu.

“Bir kere konuşacağız…”

“Buna sen mi karar veriyorsun…” Cenkay da sinirlenmeye başlamıştı ama Buse’ye değil yaptığı aptallığın sonuçlarının böyle olmasına… Hayatı boyunca birinin karşısında bu kadar mahcup olmamış, suçlu duruma düşmemişti. Şimdi ise kaybetmekten en çok korktuğu insanın karşısında eziliyordu.

“Lütfen bir kere dinle…” Buse kendini geri çekti. Yeri ve zamanı olmadığını biliyordu ama kendi yalvarışı geldi gözlerinin önüne ve yüreği yandı yeniden…

“Sadece bir şey soracağım bunun cevabına istinaden seninle konuşacağım…” Cenkay umutlandı en azından konuşacak, konuşuyor benimle diye düşündü. Tüm heyecanı ile cevap verdi.

“Sor, sor ne istersen…”

“Bana birazcık bile güvenmemen için sana ne yaptım.” Buse’nin elini kaldırmış birazcık işaretine bakarken Cenkay’ın gözleri doldu. Bu sorunun cevabı yoktu. Hiçbir şey yapmadığını biliyordu. Kafasını yere eğdi. Bunun cevabını yüzüne bakarak söyleyemezdi. Utanıyordu kendinden hem de hiç olmadığı kadar…

“Hiç, hiçbir şey…”

“O zaman çekil karşımdan konuşacak bir şey yok…” Cenkay kafasını kaldırıp, öyle bir acıyla baktı ki artık kesin emin oldu. Buse’yi kaybetmişti. Bir adım gerileyerek yolunu açtı. Buse’nin arkasından bakarken;

“Keşke ağzım dilim lal olaydı da sana o sözleri söylememiş olsaydım…”

“Cenkay” Başını çevirdiğinde Cihat’ın acıyan bakışları ile karşılaştı. Acınacak haldeydi biliyordu. Bundan sonrada düze çıkamazdı zaten…

“Cihat, bir kadın tek söz etmeden nasıl bir erkeğin yüreğine kan damlatır…” gözleri dolu dolu dudaklardan dökülen sözlerden sonra cevap beklemiyordu. İçeri geçip, sabaha kadar aptallığına, geri zekâlılığına ve güvenmeyen kalbine kadeh kaldıracaktı.

İçeri geçildiğinde herkesin üstünden kamyon geçmiş gibiydi. Gökçe, Ecem’ ne oldu bakışları atarken sadece bir omuz silkmesi görmüştü. Ecem arkadaşları adına çok üzüldü. Cihat ile yakınlaşması aklına gelince yine sinirleri tepesine çıkmıştı. Gözlerini kapatıp o anları bir daha yaşadı. Saçlarını geri atışı, gözlerinin içine bakışı tüy gibi dokunuşları her hareketi mi güzel bu piçin diye düşünmeden edemedi. Kulağına fısıldadığı sözler aklına gelince yine ağlamamak için zor tuttu kendini… Oysa onu dikkate almıyor, umursamıyor olmalıydı.

“Hımm kokun çok değişik garip ama huzur veriyor insana…”

“Ga…garip mi?” Ecem neden heyecanını belli ediyorsun diye kendine küfürler etti.

“Evet garip, bu koku ahh bu koku çok güzel sende değil daha masum birinde olmalıydı.” Gözlerini sımsıkı kapattı. Bu adam tarafından bu kadar aşağılanmak için ne yapmıştı. Gerçekten bu kadar mı kötü görüyor beni diye düşününce içi daraldı. Peki, neden bu kadar canımı yakıyor diye düşündü. Ellerini göğüslerine koyup, ittirdi. Çünkü konuşursa ağlayacağını hissediyordu. O ara Merve’nin de bağırışı ile yanına gitti. Kendi derdinin zamanı değildi. Eve gidip yalnız kaldığında bol bol ağlardı ama neden içim bu kadar ağla diye yanıyor diye kendine sordu.

Kafasını sağa sola sallayıp kendine geldi. Hani eve gidene kadar düşünmeyecektin diyen iç sesine hak verdi. Merve’nin yanına gidip oturdu. Sert bir votka söyleyince Salim her zaman ki gibi karışmıştı.

“Ecem karıştırma kötü olursun…”

“Boş ver kötü olayım…”

“Bugün hepinizde bir haller var ama neyse…” Yanında ağlamış Merve’ye bakıp, kolunu omzuna attı. Müzikten dolayı kulağına konuşmaya başladı.

“Anadolu’nun bağrından kopup gelen minik prenses, aşık mı olmuş?”

 

Loading...
0%