@herdem6060
|
4. Bölüm Buse apartmana girdikten sonra o sinirine rağmen bile dönüp adamın yanına gitme isteğine şaşırıyordu. "Senin onun gibi kaba bir adamın değil annenin sıcacık kucağına ihtiyacın var" sesli konuşarak ailesinin evine kendi anahtarı ile girmişti. Haber vermeden gelen Buse'ye çok şaşıran aynı zamanda sevinen Bahar hanım ağlamış olduğunu şişmiş gözlerinden anladı. Bir şeyler olduğu belliydi o yüzden anlamış ağzını aramış fakat cevap alamayınca sonsuz şefkatini sunmuştu. Aksi gibi Buket'te bugün evde yoktu o olsaydı kesin ona anlatırdı diye düşündü. Buket hafta sonlarını genelde kuzeni Merve'nin yanında birlikte yaşadıkları evde geçiriyordu. Buse telefonunu şarja takıp hemen kuzenine annesinde kalacağını haber verdi ve direkt yattı. Bir türlü uyku tutmuyor kara yağız, sinirli adamı düşünmeden duramıyordu. Kendine sinir oluyor ona daha fazla kızmadığı için neden şunu bunu demedim diye durmadan söyleniyordu. Yatak da her dönüşünde kendine ve kara yağıza küfürlerini göndererek uykuya daldı. Aradan geçen bir haftanın sonunda Buse artık delirmek üzereydi. Özellikle her yatağa yatışında gözlerini kapatır kapatmaz adamın yüzünün gözünün önüne gelmesinden bıkmıştı. Adını bile sormadım diye kendini yer bitirirken tüm yüzünü ezber ederken uykuya dalıyordu. Son iki gündür de ateşli öpüşmelerin yaşandığı rüyalardan nefes nefese uyanıyordu. Merve, Buse'nin bir sıkıntısı olduğunu düşünüyor sürekli sormasına rağmen cevap alamıyordu. Bir haftanın sonunda "aaa sıkıldım ama bir derdin var anlat işte bazı geceler uyanıp sabaha kadar ışığının yandığının farkında olmadığımı mı sanıyorsun" demesi üzerine daha fazla dayanamayıp başından geçen her şeyi anlatmıştı. Kuzeninin ondan daha çok heyecanlanıp, "Adamın adını nasıl sormazsın? Yakışıklı mıydı? Saçları, gözleri ne renkti?" gibi uzayıp giden bir sürü soru sormuştu. Buse'nin pis hödüğü ama yakışıklı kara yağızı daha çok düşünmesine sebep olmuştu. Kuzenine anlatırken Merve'nin soruları üzerine gözlerini kapattı yüzünü gözünün önüne getirip, bir daha o yakışıklı yüzünü beynine kazıdı. Merve bu görüntüye bakınca çok şaşırdı. Çünkü kuzeni 23 yaşında çok güzel bir kız olmasına rağmen hiç erkek arkadaşı olmamış biriydi. Erkek arkadaşı olması önemli değil kimseden hoşlandığını bile duymamıştı. Bu kız abayı çoktan yakmış bile Allah sonumuzu hayır etsin diye dua etti. Buse'nin iş yerinde her şey düzene girmiş rutin hayatına geri dönmüştü. Tek derdi unutması gereken bir tarih birkaç saat ve pislik, maço, kaba ama buna rağmen ağzının suyu akarcasına yakışıklı kara yağız bir adam kalmıştı. Unutması gerekirken daha çok düşünüp, yazıp ve çizdiğinin farkında bile değildi. Cenkay'ın da Buse'den farkı yoktu. O geceden sonra yoğun olmadığı bütün saatlerinde mini etekli, bal gözlü, küçük kadını düşünüp, durdu. 30 yaşında ve bugüne kadar sayısız kadın ile birlikte olmuştu. 5 yıl öncesine kadar uzun soluklu ve tek eşli ilişkilere inan kadınlara saygılı asla umut vermeyen adamken, başından geçen elem olay yüzünden son 5 yıldır kimse ile sevgili olmayıp, ilişkilerini sadece yatak arkadaşlığı ile sınırlandırıyordu. Bu durumdan da gayet mutluydu. Alan razı veren razı ilişkiler sıkıntıda çıkarmıyordu. O günden beri birkaç defa en yakın arkadaşları Ali Buğra ve Cihat ile her zamanki takıldıkları mekanda buluşup kafa dağıtmaya çalışsa da baktığı bütün kadınlarda o gizemli güzelden bir şeyler aradı. Bu kadın tam bir küçük şeytan olmalı yoksa adını bile bilmediği halde bu kadar Beyninin içinde dolaşması hayra alamet değil diye düşünmeden edemedi. Sürekli aklını kurcalayan diğer konuda, neden o gün o ıssız yoldaydı acaba sevgilisi ile olan bir sorundan dolayı olabilir mi diye düşünüyor sonra içinin daraldığını hissedip, hemen o düşünceleri kafasından siliyordu. Özellikle ona benzemeyen kadınlara yanaşıyor ve geceyi geçiriyordu. Bir de tam birleşme anında gözlerini kapattığında küçük şeytanın gözleri dik dik bakarken geliyordu gözünün önüne ama yapacak bir şey yok öyle yada böyle unutacaktı. Ali Buğra ve Cihat üçüncü görüşmelerinde sende bir haller var diye artık dayanamayıp, ne olduğunu sorduklarında anlatıp, anlatmamak arasında kararsız kaldı. İkisi de can dostlarıydı, derdini onlara anlatmayıp kime anlatacaktı. Yaşadığı en sıkıntılı dönemlerde onunla birlikte herkese sırtını dönen Ali Buğra ile onun en büyük kazancı Cihat'tı bu... Anlatmaya karar verip o günkü dava da dahil tüm akşamı içinden düşündüklerini bile ve küçük şeytanı en ince detayına kadar arkadaşlarına anlattığının farkında bile değildi. Cihat'ın; "olmuş bu iş tutulmuşsun oğlum" demesi üzerine kafasını kaldırıp gözlerinden ateş çıkarırcasına arkadaşına baktı. O asla bir daha öyle bir hata yapmayacak, kimseye kalbinin kapılarını açmayacaktı. Bu sözü duymam iyi oldu. Kendine gel Cenkay diye kendi kendini azarlayıp, pistte gözüne kestirdiği uzun boylu kızıl bir hatunun yanına gitti, beline eline koyarak dans etmeye başladı. Hatun zaten akşamdan beri Cenkay'ı kesiyordu böylece gecenin nasıl sonlanacağı belli olmuştu. Ali Buğra ve Cihat birbirlerine bakmışlar. "Nneyse hayırlısı olsun bakalım ne olacak" deyip onlarda geceye devam etmişlerdi. Cenkay Vanlı bir aileden geliyordu. Bir abisi, bir ablası ve bir erkek kardeşi vardı. Aslında aşiret kökenli bir aile olmalarına rağmen öğretmen olan babası aşiret ağalığını amcasına bırakıp mesleğini yapmak istemişti. Babası emekli olduktan sonra annesini alıp, memlekete yeniden taşınmış. Abisi Berkay ve ablası Çisem evlenmiş İstanbul'da kalmışlardı. Abisi çok uluslu bir bankanın merkez şube müdürü, ablası ise babası gibi kutsal meslek olan öğretmenliği seçmişti. Küçük kardeşi Burkay da İngiltere de eğitim görüyordu. Cenkay'dan sonra çocuk düşünmeyen aile için 10 yıl sonra kaza sonucu dünyaya gelen tekne kazıntısı Burkay, ailenin maskotu gibiydi. Cenkay ailesine çok düşkün ve her fırsatta onlarla zaman geçiriyor, küçük yeğenleri ile çocuk özlemini gideriyordu. Van da yaşayan aile büyükleri de dahil herkes Cenkay'ın evlenmekte çok geç kaldığını, göze batan tek bekar onun olduğunu söyleyerek sıkıştırıyorlardı. Tabi ki Cenkay'ın dik duruşu ve son yıllarda ki sinirli halinden kimse bu konuda çok fazla ısrar edemiyordu. Avukat olduktan sonra çok çalışmış, özellikle kimseden yardım almadan yükselmek istemişti. Babası bu durumdan gurur duyarken amcaları gereksiz bir çaba olduğunu söylemiş gel bizim işlerimizi yürüt, zaten senin babanın burası sizinde şirketiniz oğlum diye sitem etmişti. İlk önce İstanbul'un en iyi avukat bürolarından birinde çalışmaya başlamış, kimseye ailesinden bahsetmemiş çok çalışmıştı. Azmi ve kazandığı davalar sonucu iki yıl önce de aynı avukatlık bürosuna ortak olmuştu. Mükemmel bir çocukluk geçirmiş, mutlu bir ailede büyümüştü. Annesi ve babası isteklerini yapmadı mı? Hemen ya abisi yada ablası yetişir gönlünü yaparlardı. Burkay doğana kadar ailenin küçük çocuğu olmanın bütün şımarıklığını yaşamıştı. Baktığı davalarda özellikle çocukların yaşadıkları dramları gördükçe, hep ailesine şükür etmişti. Gün ortasında ailemi düşünmekte nereden çıktı diye aklından geçirdi. Zaten ne zaman çocuk tacizleri ile ilgili bir davaya girse sonrasından ailesine sessiz teşekkür ederken buluyordu kendini. "Çok şanslıyım" dedi ve yine aklına gözleri ateş saçan minik ama seksi kız geldi. Neredeyse bir aydır aklından çıkmayan kız için başını yukarı kaldırdı. "Allah'ım eğer birazcık şanslı isem o seksi bacaklı hanımefendi ile yine karşılaşırım" sözcükler ağzından dua eder gibi çıkmıştı ve işine geri döndü. Buse'nin en yakın arkadaşı hatta tüm çocukluğu Gökçe, bir hemşireydi. Arkadaş değil kardeştiler ötesi yoktu. Gökçe hemşire olduğu ve çalışma düzeni sekiz beş olmadığı için hep onun programına göre buluşurlardı. Gökçe ile buluşup biraz kafa dağıtsam fena olmaz diyen Buse hemen aramış ve Taksimde buluşmak üzere anlaşmışlardı. İkisi de dans etmeyi çok seviyordu, maddi anlamda çok lüks yerlere gidemedikleri içinde genelde Taksim ve Ortaköy de ki mekanlar da buluşurlardı. Akşam olmuş Taksim de buluşup, İstiklaldeki bir cafe de bir şeyler yeyip, sanki yıllardır birbirlerini görmemişler gibi kimseyi umursamadan sohbet etmişlerdi. Gökçe'nin hayatı genelde hastalarla yaşadığı olaylar ve yakışıklı adamlardı. O kadar heyecanlı heyecanlı anlatırdı ki yaşadığı şeyleri sanki onunla birlikte o durumu yaşıyor olurdunuz. Sonra onlara Merve de katıldı. Bankacı olduğu için genelde en geç çıkan o olur buluşmalarına hep sonradan dahil olurdu. Bir araya geldikten sonra yine eski günlere daldılar. Merve hep dert babası anaç ruhu şaka kaldıran tavrı ile ortamı şen eden kişiydi. Aslında çok zor okuyup bugünlere gelmişlerdi. Merve ve Buse Tokat'lı, Gökçe ise Sivaslıydı. Buse hiç Tokat'ta yaşamamıştı. Zor okumasının tek nedeni, babasının benim param var ne gerek var okumanıza diye bencilce ve görgüsüzce karşı çıkmasından kaynaklanmıştı. Oysa maddi durumu abarttığı kadarda iyi değildi. Buse bu durumu bildiği için inadına okumak için diretmişti. Bir ablası ve iki erkek kardeşi vardı. Babası ablası Buket'i liseden sonra okutmadı. Bunun acısının nasıl içinde kaldığını babası ile kardeşinin geleceği için ettiği kavgalarda göstermişti. Buse'nin eğitim hayatı söz konusu olana kadar annesi de dahil kimse Buket'in okuyamamak konusunda içinin yandığını fark etmemişti. Zaten kuzeni ve kardeşinin desteği ile bir kaç yıl sonra dışardan okumaya başlamıştı. Radikal kararlar almış, babasının yanından ayrılıp, bir borsa şirketinde genel müdür asistanlığı yapmaya başlamıştı ama onun en büyük hayali evlenip yuva kurmaktı. Merve ise Tokat'ta büyümüş ve ailede ilk okuyan kız olarak sülaledeki bundan sonra okuyacak kızların yerine bütün ceremesini o çekmişti. Annesi de onu hiç savunmayınca çevre baskısı ile sürekli babasından dayak yiyerek okumuştu. Anneleri ayrı bir abisi ve bir ablası ve bir tek anne baba bir kız kardeşi vardı . Gerçi özellikle ablası ile hiç üvey gibi değillerdi. O Merve'yi Merve ablasını çok seviyordu. Hep kargaşa vardı evlerinde annesi de cahilliğinden hep acısını Merve'den çıkaracak durum oluşturuldu. Okuduğu için her yaptığı suç olup onun başında patlardı. Allah'tan ablaları destekti. Daha küçücük çocukken bile ancak okuyarak o hayattan kurtulacağını biliyordu. Öylede yaptı üniversiteyi çok uzak bir şehir de okudu. Bitirip memleketine geldiğinde iş bulamıyorum diye bahane ederek İstanbul'da ablasında yaşamaya başladı. Banka da iş bulunca da tek yaşamasını abisinin karşı çıkmasına rağmen babası istemişti. Bu duruma en çok şaşıran Merve olmuştu çünkü yediği dayakların sebebini, hiç hata yapmamasına ve hiç yalan söylememesine rağmen ki babasının en nefret ettiği şey yalandı. Bu yüzden babasının kız çocuklarına güvenemediğini ve çevre baskısının etkisinde kaldığı için olduğunu düşünüyordu. Çünkü babası dürüst vicdanlı bir adamdı. Böylelikle kızını ne kadar dövse de ona çok güvendiğini başka kimsenin aklını çelmesini istemediğini söyleyerek onunla kalmak isteyenleri de bertaraf etmişti. Merve ilk zamanlar babasının buna nasıl izin verdiğini düşünüp durmuş, kalabalık bir aileden gelmesinden dolayı çok zor alışmıştı. Kuzeni Buse'ye kadar da neredeyse üç yıl yalnız yaşamıştı. Babası Buse için o bizim canımız ciğerimiz onun seninle kalmasında sakınca yoktur diyerek izin vermişti. Onun öncesinde üniversiteden arkadaşı Ecem de birlikte yaşamaya talip olmuş ama annesi de babası da kesinlikle karşı çıkmışlardı. Ecem'i sevmediklerinden değil sadece kültürlerinin uymadığını düşündüklerinden olmaz demişlerdi. Yalnız yaşamaya başladıktan sonra "İyi ki de dayak yememe rağmen okumaktan vazgeçmemişim diye bana bu gücü verdiğin çok çok teşekkür ederim Rabbim" diye çooookkk şükür etmişti. Gökçe ise Sivas'lı bir ailenin iki çocuğundan biriydi. İstanbul da doğmuş olmasına rağmen annesi yüzünden sanki hep Sivas da yaşıyormuş gibiydi. Annesi her şeyine karışıp, her şeyini kısıtlıyordu. Okul harici dışarı çıkması, arkadaşlarına gitmesi aklınıza gelen her şey yasaktı. Gökçe gibi özgür ruhlu biri için çok zor bir yaşamdı. Üniversiteyi kazanıp gittikten sonra gerçekten doğduğundan beri ilk kez özgürce nefes aldığını düşündü. Maddi durumları da çok iyi olmadığından deli gibi çalışarak okulu uzatmadan bitirdi. Hemen özel bir hastanede hemşire olarak çalışmaya başlamıştı. Daha bir kaç ay çalışmadan babası kalp rahatsızlığı geçirdi. Doktorların çalışamaz raporu vermesi nedeniyle evde istirahat etmeye başladı. Her şey üst üste gelir misali aynı dönem erkek kardeşinin de üniversiteyi kazanması üzerine evin ve kardeşinin geçimini tamamen üstlenmişti. Buna rağmen annesi dirlik vermez her an bir hatasını arardı. Merve ve Gökçe'nin ailelerinin alevilik takıntıları vardı. Merve'nin babası bu konuda çok katı iken Gökçe'nin annesi ortalığı yıkardı. Evlenecekleri kişilerin mutlaka alevi olması gerektiği ile ilgili sürekli bir baskı halindeydiler. Merve aileden uzak olduğu için daha rahatken Gökçe resmen takip ediliyordu. Bu yaşanmışlıklar mı yoksa verdikleri mücadelelerden mi bilinmez ama hep yaşıtlarından daha olgun ve hayatı daha iyi tanıyarak bu yaşlarına gelmişlerdi. O gece bir mekana geçip birkaç saat dans ettikten sonra taksi ile eve dönmüş, çay demleyip konu yine Buse'nin yakışıklı kurtarıcısına gelmişti. Neden adının sorulmadığı neden telefon numarası istenmediği ile ilgili sıkıştırılınca, Buse Merve'ye ters ters bakarak "Ne soracağım ya kaba adamın tekiydi tanışmadık bile nasıl isteyecektim telefon numarasını hem tanışsam bile beni bilmiyor musunuz? Neyse yatıyorum ben neredeyse sabah oldu." dedi ve söylenerek odasına gitti. Gökçe, Merve'ye bakarak "Köpek gibi etkilenmiş işte yine de eşek inadından söylemiyor, görüyor musun?" "Aman boş ver hadi yatalım bizde daha nerede görecek zaten takılıp, şakalaştığımız ile kalıyoruz. İyi geceler" Kaderin nasıl yazıldığını ve bu kendi halinde kızların hayatla sınavının aslında yeni başladığını hiç kimse bilemezdi...
|
0% |