@herdem6060
|
41. Bölüm “Sevgilim gitme…” Buse’nin çaresizce dilinden bunlar dökülmüştü ama duyan olmamıştı. Buse’de eve gitmek isteyince herkes kalkmaya karar verdi. Salim, Merve’nin elini hiç bırakmayan adamın yanında kendini hiç olmadığı kadar iyi hissediyordu. Çünkü Merve’yi daha önce hiç böyle mutlu görmemişti. Elini uzattı tüm samimiyetiyle içindekileri söyledi. “Merve benim kıymetlimdir. Bugüne kadar yanına erkek sinek bile yaklaştırmadım ama senin sevgine inandım. Çok mutlu olun…” Ali Buğra kaşları çatık bütün gardını almış dinledi karşısındaki adamı ama sonra rahatladı. Fakat hala gece boyunca Merve’ye olan yakınlığının kıskançlığını üzerinden atmış değildi. Bu yüzden gayet mesafeli bir ses tonuyla; “Sağol” dedi. Merve’yle onun sayesinde barıştığını öğrenince ne yapacaktı bilinmez ama şuan karşısındaki yakışıklı adama çok sinir oluyordu. Salim, kendine yapılan tavrı anladı. Zamanında kendinin de aynı duyguları yaşadığından takılmadan kızlarla vedalaşıp ayrıldı. Tabi ki Merve’ye sarılamadı. Cihan yine ağır abiliğini konuşturdu ve hemen organizasyonu yaptı. Cihat’ta kendisi de çok az alkol almıştı. “Ali Buğra sen çok alkol aldın araban burada kalsın… Kızları Cihat’la benim arabaya paylaşalım.” “Gerek yok Cihan’ım, Erdem’ler buralarda ben Merve’yi ve Buse’yi alayım. Siz kızları alın, taksiye falan binmesinler…” Ecem kendini çok kötü hissediyordu. Her an kusacak gibiydi. Salim ona demişti karıştırma diye söz dinleyeni getir. Hemen konuştu kimsenin arabasını batırmak istemiyordu. “İki numaralı yakışıklı eniştemcim hiç gerek yok ben taksiyle giderim.” Merve en sonunda elini kurtardı. Ali Buğra zamk gibi yapışmıştı. “Hayır! Ecem, sen de bizim eve geliyorsun. Ya Cihan bıraksın ya da Cihat yoksa hep beraber taksiye bineriz…” O kadar kesin dille konuşmuştu ki kimse karşı çıkamadı. Zaten hep böyle olmaz mıydı? Merve anne gibi son sözü söyler ve herkes uyardı. Ecem, Cihat’ı bir dakika bile görmek istemiyordu. O yüzden Cihan’a yaklaştı. “Şimdi hepimiz taksiye binersek, Ali Buğra bizi vurur bu yüzden sen götürür müsün bizi?” Nedense akşamdan beri etliye sütlüye karışmayan Gökçe bu fikre pek sıcak bakmadı. “Yok ya Cihat bıraksın hem Buse’de bizimle gelsin…” Ali Buğra’ya gün doğarken, Gökçe’nin verdiği tepkiye sinirden kuduran biri vardı. Cihan avukatlığın verdiği bütün profesyonelliğini kullanarak hafif gülümsedi ama içinde sinirden fırtınalar kopuyordu. Bu kızın derdi ne Allah aşkına diye içine sordu. Ecem itiraz edince bu sefer Merve sinirle; “Aaa çocuk gibi her şeye itiraz ediyorsunuz tamam hepimiz taksiyle gidiyoruz…” Bunun üzerine hepsinden bir ses yükseldi ve Merve güzel kahkahasını koyverdi. “Hayırrrrrrrr” Neyse Merve’nin rest çekmesi ile Cihan’ın arabaya bindiler… Bu durumdan tek memnun olmayan Cihat’tı. Oda vedalaşarak ayrıldı. O ara Erdem ve Oğuzhan koşarak yanlarına geldi. Ali Buğra ve Merve’nin ellerine baktılar, ilk şaşkınlıktan sonra oh çok şükür diye sevindiklerini gösterdiler… “Abi çok geciktik mi?” “Yok, herkes yeni dağıldı.” “Arabayı ana yolun kenarına park edebildik…” “Tamam.” Merve’yi kolunun altına alıp, sarılarak yürümeye başladılar. Üşüdüğü belliydi o yüzden içine sokacak gibi sarıldı. “Çok mu üşüyorsun…” Merve üşümeyi bırak yanıyordu aslında bu kadar yakınlık bünyesine tersti. Bacakları açıkta kaldığı için donmuştu farkındaydı ama umurunda değildi. İçi öyle ısınıyordu ki dışı donsa ne olurdu. Gözlerinin içi gülerek; “Biraz…” Sarılışını biraz daha sıkılaştırdı. Merve’ye her sarılışında kırık bir parçası varmışta tek tek birleşiyor gibi hissediyordu. Tamamlanma duygusu bu olsa gerek diye düşündü. İçi daha çok ısınarak cevap verdi. “Gelmek üzereyiz…” Tarlabaşı tarafında biraz ıssız bir sokak olduğundan Erdem ve Oğuzhan dört gözle önlerinden yürüyorlardı. Arabaya bindiklerinde yine ayrılmadılar. “Senin eve mi abi.” Erdem’in sorduğu soruyla Merve biraz gerildi. Hem de Erdem’i her gördüğünde çok utanıyordu. Kendinin de Buket’in de en acı gecesinin şahidi gibiydi. Ali Buğra, Merve’nin ağzına bakıyordu. Keşke kabul etse diye ama hazır olmadığını biliyordu. Bu yüzden hiç istemese de; “Merve’lerin evine…” Erdem bir baş selamı ile önüne döndü. Oğuzhan şoför koltuğunda olduğu için direkt arabayı çalıştırdı. İkisi de abileri adına mutluydu. Ali Buğra saçlarını kokluyor sonra dayanamayıp, öpüyordu. Öyle huzurluydu ki bozulmasından çok korkuyordu. Hayatı boyunca bir annesinin sevgisini kaybetmekten korkmuştu şimdi de Merve’nin sevgisinden ancak arada büyük bir fark vardı. Annesi hiçbir zaman sevmemişti. Merve ise öl dese hiç düşünmeden ölecek kadar seviyordu. Evlerinin önüne geldiklerinde, Erdem ve Oğuzhan hemen indiler. Ali Buğra’nın uzun uzun veda edeceğini düşündükleri için kapılarını açmamışlardı. Merve’yi çektiği gibi kucağına yatırıp, dudaklarına yapıştı. Merve’nin şaşkın çığlığı Ali Buğra’nın dudaklarıyla kesilmişti. Ohhh çok özlemişim diye düşünürken daha aç bir şekilde öpmeye devam etti. Kendini geri çekmeye çalışan Merve bir taraftan da ateş gibi olan dudakları bırakamıyordu. İkisi de nefes nefese ayrıldıklarında gözleri alev alarak bakıştılar. “Ali Buğra ko…komşular, ah rezil olurum biri gördüyse…” Yandan çapkın bir gülümsemeyle tekrar sarıldı. Merve hala hızlı nefesler alıyordu. “Camlarda siyah film çekili, kimse içeriyi göremez. Sen rahat ol güzelim…” Merve’nin bu açıklama ile rahatlaması gerekirken neden daha çok gerildiğine anlam veremedi ama devam etti. “Son bir öpücük daha alsam o bal dudaklardan…” demesiyle Merve’nin kaşlarını çatıp, ayaklanarak yana oturması bir oldu. Gerildiğini hissetmişti ama bunu da beklemediğinden şaştı, kaldı. “Ne oldu bebeğim?” “Arabayı neden siyah filmlerle kapladın. Ahh tabi ya senin gibi çapkından ne beklemeliyim Allah bilir kaç kadınla oldun burada…” Seviştin diyemiyordu. Oldun demek bile midesini bulandırdı. Suratını buruşturdu. Ali Buğra, suratını buruşturmuş, ters ters bakan kızın yüzünü incelerken böyle bir şeyi şuan bu duyguları yaşarken nasıl aklına getirdiğini anlamaya çalışıyor... Bir kere daha kadınların akıllarının nasıl çalıştığına dair şapka çıkarıyordu. Yine de bir iki yutkunmadan sonra gülümsedi. Merve onu eski ilişkilerinden bile kıskanıyordu. Bu çok hoşuna gitti. Normalde kıskanılmaktan hiç hoşlanmazdı. Gece boyu ben neler çektim birazda sen anla zalimin kızı diye aklından geçirirken Merve’nin elinin kapıya gittiğini gördü. Tekrar tuttuğu gibi kucağına aldığında kadınının bütün bacakları ortaya serilmişti. Bacaklarında tüy gibi gezinmeye başladığında; “Bazen kadınlar laftan anlamaz konuşmak gereksiz, susturmak ya da kendini anlatmak için başka yollar gerek derlerdi. Ne demek istediklerine anlam veremezdim. Şimdi onlara çok hak verdim.” “Ne, ne de..demek istiyorsun?” Bacaklarında gezinen eller dokunduğu yerlerde kuru odunlara benzin döküp çakmak çakar gibi yangınlar çıkarıyordu. Sesinin titremesini engelleyemedi. “Öpüşmek gerek diyorum hayatım öpüşmek…” deyip tekrar aç kurtlar gibi saldırdı. Sanki biraz önce iştahla yediği dudaklar değil gibiydi. Öptükçe öpesi geliyordu. Alt dudağını dişlediğinde aldığı karşılıkla bambaşka bir haz yaşıyordu. Diller dans etmeye başladığında Merve’den istemsiz bir inleme döküldü. Ali Buğra’nın ufaklık şahlanmıştı yine ama bu sefer hata yapmayacaktı. Ancak böyle öpüşmeye devam ederlerse kendini tutamamaktan korkuyordu. Yeniden ayrıldıklarında Ali Buğra’nın kahverengi gözleri kararmıştı. Kendini avına atlayacak aslan gibi hissediyordu. Merve şuanda gözüne lezzetli bir ceylan gibi gözüküyordu. Aklından geçen şeylerle kahkaha atarak kendini geri bıraktı. Tutkudan yeşile dönmüş gözlere bütün ateşiyle baktı. “Ah Merve’m bana neler düşürdüğünü bir bilsen.” “Ne düşündürüyormuşum?” “Hiç, hiç bilmek istemezsin bebeğim…” dedi ve üzerini düzeltti. Eğer biraz daha arabada kalırlarsa mümkün değil gitmesine izin veremezdi. Birlikte arabadan inmişlerdi. Kapıya kadar yine el ele geldiler. Öpüşmekten berelenmiş dudaklar ve kıpkırmızı olmuş yanaklar ile ne kadar dikkat çekici olduğunu biliyor muydu acaba diye düşündü. Tekrar sarılıp, evine girmesine izin verdi. Arkasına döndüğünde gülümseyerek bakan adamlarıyla bir kere daha mutlu oldu. Oğuzhan; “Gözün aydın abi çok sevindim.” “Teşekkür ederim Oğuzhan, inan benim kadar kimse sevinemez.” Yüzünde gülücükler saçarak arabasına bindi. Büyük bir nefes alıp, kafasını koltuğa dayayıp, gözlerini kapattı. “Allah’ım çok, çok teşekkür ederim.” Diye mırıldandı. Şükürlerin en güzeli buydu işte en içten şekilde minnet duymak. Merve eve girdiğinde Ecem bembeyaz bir yüzle koridorda onu bekliyordu. O arada Gökçe’de duştan çıkmıştı. İkisi de gelip, sarıldılar Ecem biraz daha buruktu ama mutluydu. “Merve çok güzeldiniz. İnan dans ederken ki halinizi görmen lazımdı. Gerçi ben videoya aldım ama canlı seyretmek gibi olmaz…” Gökçe o kadar içten tebrik etmişti ki arkadaşını onun adına çok mutlu olmuştu. Merve de kızlara sarıldı ama aklı Buse’deydi. “Buse nerde?” “Hemen yatmak istedi. Biliyorsun kendi istemezse asla konuşmaz. Bizde yalnız kalsın diye bir şey demedik.” “İyi yapmışsınız.” Sessiz olan Ecem’e takıldı gözleri normalde hopur hopur hopluyor olması gerekirdi. Kesin bir şey olmuş yine diye aklından geçirdi. “Gökçe bir su koysana canım birlikte kahve içelim. Bende hızlı bir duş alıp geliyorum…” Tam banyoya yönelmişti. Arkasına dönüp bir daha baktı Ecem’e daha çok emin oldu. Üzgündü arkadaşı hem de çok üzgün… “Ecem gel seni de yıkayayım…” “Bende söyledim ama girmedi…” “Yok, iyiyim ben böyle” deyip salona girdi. Gökçe’yle Merve göz göze gelip, aynı şeyi düşündüler. Kaş göz işaretleri ile anlaşıp, biri mutfağa bir banyoya girdi. On dakika sonra salonda toplandıkların da Buse’yi çağırdılar ama yine katılmadı. Merve daha fazla dayanamadı. “Eee Ecem dökül bakalım…” Ecem, salağa yatmaya karar verdi. Arkadaşının yıllardır beklediği en güzel gününü batırmak istemiyordu. “Ne döküleyim canım, iyilik sağlık işte… Ay Merve, Ali Buğra ile çok güzeldiniz.” Konuyu dağıtmaya çalıştığının gayet farkındaydı. “Ecem!” Merve’nin ismini çok sert söylemesiyle kurtuluşu olmadığını anladı. Zaten kendi de zor tutuyordu. Kızlarda biliyordu her şey onun dilindedir içinde bir şey tutamaz. O anda bir inci tanesi gibi sessiz gözyaşları yanaklarından inmeye başladı. Gökçe’ye baktı en masum haliyle yardım et dercesine… “Gökçe” “He gülüm…” “Cihat yine beni fahişe yerine koydu.” “Nasıl yani….” Bu sefer bağıran Merve’ydi. “Ali Buğra seninle konuşurken oda beni sıkıştırdı. Kokumu içine çekip, çok güzel kokuyorsun ama garip dedi. Ben de garip mi deyince evet garip bu koku sende değil daha masum birinde olmalıydı dedi.” Ecem bu sefer hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Kızlarda bu adamın bu tepkilerine artık anlam veremiyorlardı. Özellikle Merve çok sinirlendi. Bugün hepsinin kıyafeti de makyajı da Ecem kadar açık ve dikkat çekiciydi. Ecem’i aşağılayarak nereye varmaya çalıştığını bir türlü çözemedi. “Eee yeter ama ne yapmaya çalışıyor o geri zekalı ya…” Merve’den beklenen tepki Gökçe’den gelmişti. Ecem bunu hak etmiyordu. Bu gece en kısa giyinen ve deli gibi dans eden kendisiydi ne yani bu onu da mı kaşar yapıyordu. Bunları düşününce daha çok kızdı. “Ecem ben bundan sonra daha çok yanındayım. O piçe bunun hesabını soralım…” Merve de hala düşünüyor bunun için mantıklı bir sebep bulmaya çalışıyordu. Neden Gökçe’ye değil yada bizlere değil de Ecem’e bu kadar katı davranıyor, hakkında kötü düşünüyor bunu da söylemekten çekinmiyor diye aklında bir mantığa oturtmaya çalışıyordu. Bu konuyu Ali Buğra’yla konuşmalıyım dedi. “Ecem, şu pislik için gözyaşı dökmeyi bırak yoksa telefonunu bulup ağzıma geleni vereceğim.” Merve kızgın kızgın konuşmuştu. Ancak Ecem’in neden ağladığını o söylemese bile çok iyi biliyordu. Gökçe gibi kendisi de hırslanmıştı. Artık bu kadarı fazlaydı. Bir insanın durup dururken kalbini kırmak neymiş gösterecekti. “Ben de bundan sonra her konuda yanındayım canım. O Cihat’ın yüreğine ateşler atalım da bir kadının onuruyla oynamak neymiş görsün… Eee atalarımız boşuna dememiş; *Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” |
0% |