@herdem6060
|
42. Bölüm Buse, eve geldiğinden beri ağlıyordu. Kızların yanında olmak istememişti. Gerçi şuan Cenkay’dan başka kimseyi istemiyordu. Şimdi bile telefon açıp, hadi çık gel ve şu içimdeki acıları bitir dememek için kendini zor tutuyordu. Biliyordu işte iç yangınını ondan başkası bitiremezdi. Mantığının gururlu ol sakın affetme, güven olmadan aşk olmaz diye basbas bağırmaları ile kalbinin aşkta gurur olmaz herkes hata yapar o da çok üzgün sözleri içinde kavga halindeydi. Benliğindeki, beynindeki, kalbindeki bütün duygular Cenkay derken onu nasıl unutacaktı bilmiyordu. Tek bildiği çok kırgın olduğu ve bunu hak etmediğiydi. Aslında tek bildiğin çok özlediğin ve çok sevdiğin olmalı diyen kalp sesiyle daha çok sarsıldı. Onsuz yaşamak, nefes almak bile yük gelemeye başlamıştı. Unutacaktı başka çaresi yoktu. Yoksa bu içindeki sancılardan öleceğini hissediyordu. Kızlarımız sabaha karşı ancak uyuyabilmişlerdi. Ecem kendini o kadar kırgın hissediyordu ki artık intikam istediğinden bile emin değildi. Kızların da desteğini yanına almıştı ama kendi neden vazgeçmek istiyordu. “Allah’ım bana yaptığı yarına kalsa bile yanına kalmasın ne olur...” O gece ağlayarak tek duası bu olmuştu. Cihat farkında olarak ya da olmayarak aslında en büyük beddualardan birini almıştı. Eee Hz. Ali boşuna dememiş… *Bir kadının gözleri, bir erkeğin zulmünden dolayı yaş dökerse melekler attığı her adımda o adama lanetler yağdırır… Ertesi gün Cenkay bütün bedeni ağrıyarak uyandığında dün geceyi düşündü. Uyanıyordu Buse, kalkıyordu Buse…. Nasıl yapacaktı. Yeniden nasıl birleşeceklerdi. Artık hiçbir fikri yoktu ne yapacağını bilmiyordu. Yavaş yavaş hayatını düzene sokma zamanı gelmişti. İlk iş ailesiyle arasını düzeltip, bayadır ilgilenmediği işlerini yola sokacaktı. Bu süre zarfında belki Buse’de biraz düşünür diye uzak kalmaya karar verdi. Tabi bu hiçbir şey yapmayacağı anlamına gelmiyordu. Ecem’in söylediklerini düşündü. Kadın kadının dilinden anlar ve de yakın arkadaşı birde böyle deneyelim diye karar verdi. Bu Pazar sabahına en mutlu başlayan kuşkusuz Ali Buğra’ydı. Uzun zamandır uyumadığı kadar çok uyumuş, huzurlu uyanmıştı. Yatarken nasıl Merve hayaliyle yattıysa uyandığında da Merve’yleydi. Yüreği sökülürcesine heyecan duyması kendini bile şaşırtıyordu. Bugün babasını arayıp, Merve’den bahsedecekti. Çünkü uzatmak istemiyordu. O Merve’nin yokluğunun acısını dibine kadar yaşamıştı. Olabilecek en yakın zamanda ona sarılıp, uyuduğu onunla uyandığı sabahlara kavuşmak istiyordu. Hafif bir baş ağrısıyla akşam alkolü ne kadar çok kaçırdığını anımsadı. Sonra gülümsedi. Bugün Ecem’e bir hediye alacaktı. Güzeller güzeli baldızı sayesinde sevdiğine kavuşmuştu. Hem de hiçbir plana, projeye gerek kalmadan kader işte diye düşündü. Komodinin üstündeki telefonu eline aldı. Çok uzun zamandır kayıtlı olmasına rağmen bir defa bile ne aramaya nede mesaj atmaya cesaret edemediği “Canımın Yarısı” yazan telefona sanki Merve’ye bakar gibi bakıyordu. Whatsapp’da ki resmine uzun uzun baktıktan sonra mesajını yazdı. Yüzünde gülücükler saçarak duşa girdi. Hemen sevdiğine gidecek, kokusunu içine çekecekti. Kızlar ise öğlene kadar uyumuşlar her zaman ki gibi en erken kalkan Merve olmuştu. Üç yıldır olduğu gibi ilk aklına gelen yine yakışıklı sevdiğiydi ama bu sefer farklıydı. Şimdi imkansız aşkı Ali Buğra değil, sevgilisi Ali Buğra’ydı. “Sevgilim…” diye mırıldandıktan sonra kendi kendine öyle heyecanlandı ki iki elini birleştirdi ve kalbine bastırdı. Sanki heyecanını ancak öyle bastırabilirmiş gibi geldi. Yanında ki Gökçe’nin kımıldadığını fark edince sırıtan arkadaşına baktı. “Ne sırıtıyorsun” diye sorunca Gökçe kahkaha attı. Gülmesinin arasında konuşmaya çalışıyor ama bir türlü toparlayamıyordu. “Asıl sen pişmiş kelle gibi ne sırıtıyorsun?” Bu sefer Merve de güldü. Ne bileyim dercesine omuz silkti. “Ali Buğra etkisi sanırım…” “Gökçe düşünsene sevgilim ya sevgilim…” “Haha manyak bir de kalk bim bam bom çatlasın düşmanlar benimde artık bir sevgilim var diye dans ette tam olsun…” “Yaa utandırmasana beniiii” Gökçe başını Merve’nin göğsüne koydu. Sımsıkı sarılarak; “Sen bunu çoktan hak ettin canım tadını çıkar…” “Hak ettim dimi?” Annemiz, ablamız dediği her zaman ayakları yere basan kızın karşısındaki aptal aşık hallerine bu sefer kikir kikir etmeye başladı. Başını huzur bulduğu yerden kaldırdı. “Ettin canım hem de sonuna kadar hak ettin…” Birlikte kahvaltı hazırlayıp, kızları uyandırdıklarında iki suratı turşu saçan kişiyle karşı karşıya geldiler. Kızları nasıl rahatlatacaklarını bilmiyorlardı ama iyi bir kahvaltıyla işe başlamaya karar verdiler. Merve her zaman ki gibi önlerinizde ki tabaklar bitmezse dilimden kurtulamazsınız diye kızlara servis hazırlamış ve bitirdiklerine emin olmuştu. Özellikle kahvaltı da kimse konuşmamış, konuşulsa bile özellikle Merve’den Ali Buğra’dan bahsedilmişti. Çünkü şuan en güzel konu onların akşam ki halleriydi. Kızlar tarafından Merve’nin dans etmeden önceki halinin ne kadar seksi olduğunu duydukça kızarıyordu. Bunu fark eden kızların daha çok diline düştüğünü bilmeden sevgilim, Ali Buğra benim sevgilim diye içinden konuşuyordu. Gökçe’nin dediği gibi içi içine sığmıyor deli gibi o artık benim sevgilim diye bağırarak dans etmek istiyordu. Ayaklarının yerden kesildiğini hissediyor içi içine sığmıyordu. O arada gelen mesajla eli ayağına dolandı. Allah’ım bunları gerçekten Ali Buğra’mı yazıyor diye düşünmeden edemedi… Gönderilen : Canımın Yarısı Günaydın sevgilim… Gözümü açar açmaz sana yazmak istedim. İnan o kadar uzun zamandır, telefon numaranın üstünde elim gezip duruyordu ki ancak bir türlü aramaya ya da mesaj atmaya cesaret edemiyordum. En büyük şükürüm sensin biliyorsun değil mi? Günaydın sevgilim… Elleri titreyerek yazdığı mesajdan sonra derin bir nefes aldı. Kızların yüzüne bakınca daha çok kızardı. Ecem, ellerini tutarak; “Bunu yaşamadan ölen birçok insan var biliyor musun? Bir mesajıyla bile yaşadığın heyecan her şeye değer bu yüzden ne yap et asla bu duyguyu kaybetme…” Buruk bir gülümsemeden sonra yine işi şakaya vurup hem de Buse’nin dikkatini çekebilmek için muzip bir ses tonuyla konuşmasına devam etti. “Yaniii sen kaybetsen bile iki numaralı yakışıklı eniştem bırakmaz peşini ama…” der demez Buse cırladı. “Ben sana şunlara enişte deme demedim mi?” “Aa sana ne oluyor be Ali Buğra bugüne bugün sapına kadar eniştem işte… Değil mi Merve?” Ecem’in ne yapmaya çalıştığını en iyi o bilirdi. Konunun kendisi olmadığını anladığı gibi gülümseyerek baktı sadece cevap vermedi. Çünkü Buse ancak o zaman konuşurdu. “Birinci yakışıklı enişten kim o zaman?” Buse kaşları çatık ters ters bakarak cevap bekliyordu. Cevaba göre hiç hak etmediği halde bütün sinirini Ecem’den çıkarmayı düşünüyordu. Ecem bu, böyle bir tuzağa düşer miydi? “Ay ben ikinci mi dedim… Pardon canım o birinciliğe yükseldi...” “Of Ecem sen inanılmazsın başka bir şey demiyorum” Gökçe tiyatro seyreder gibi kızları seyrederken kahkahayı bastı. En azından normal moda geçmişlerdi. “Eee 8. Rengim, Cenkay’la ne yapmayı düşünüyorsun?” Buse dudakları büzdü. Omuzları silkti ne cevap verecekti. Affedemem diyemiyordu. Ancak o kadar kırgın, küskündü ki affederim ve devam ederiz de diyemiyordu. Nasibinde kaderinde ne varsa onu yaşayacaktı. “Bilmiyorum zamana bıraktım.” Bu cevap bile aslında Cenkay’ın mücadelesine bağlı demekti. Cenkay vazgeçmezse ben ondan zaten vazgeçmem demekti. Kızlar Buse’de eski sinirin kalmadığını fark etmeleriyle mutlu oldular zaten Cenkay bırakmazdı. O arada tekrar gelen mesajla Merve’ye dikkat kesildiler… Biraz önce gelen mesajda kayıt edilen numara gülümsemelere neden oldu. ALİ’M… 10 dakikaya kapının önündeyim bugün benimsin ve itiraz kabul etmiyorum… Merve mesajı okur okumaz oturduğu yerden öyle bir kalkış yaptı ki kızlar kötü bir şey oldu sandı. Hep bir ağızdan ne oldu diye sorsalar da Merve hayattan kopmuş gibiydi. “Ali Buğra beni almaya geliyor hem de on dakika sonra ve ben ne giyeceğim…” Ah biz kadınlar bir dolap dolusu kıyafetimiz de olsa böyleyiz değil mi? Kış günü çok da alternatif olmuyor aslında ama hep birlikte ayaklandılar. Gökçe dolaba daldı. Buse saç düzleştiricisini çıkardı. Ecem’de makyaj malzemelerine bakıyordu. Gökçe gri triko bir elbiseyi çıkardı. Bu elbise Merve’ye çok yakışıyordu. Dizlerde biten elbisenin altına siyah uzun botları çıkardı. Gayet iyi olacaktı. Hemen giydirdiklerinde üzerinde eskisi gibi durmadığını gördüler bu süreçte Merve’nin tombik hali kalmamıştı. Bir hayli kilo vermiş yine de üstünde ki elbise biraz salaş durduğundan çok yakışmıştı. Saçlarını düzleştirip, kalın bukleler oluşturdular… Güzel kumral saçlarını salık bıraktılar. Merve o kadar heyecanlıydı ki kendinin bir şey yapamayacağını bildiğinden tamamen kendini arkadaşlarına bıraktı. Tek güvenmediği Ecem’di. Deli arkadaşının yüzünü boya badana kıvamına getirmesinden korkuyordu. Şimdi kızlara karışmayıp ona bir şey dese coşacağını bildiğinden karışmadı. Makyaja başlamak üzereyken zil çaldı. Buse ben hallederim diyerek kapıya gitti. Buse, kapıyı açtığında siyah kadife pantolon üzerinde açık kahve tonlarında bir kazak ve siyah paltoyla çok yakışıklı gözüken, yüzünde mutlu olduğunu gösteren bir gülücük sergileyen bir adet Ali Buğra ile karşılaştı. İçeri buyur ettiğinde meraklı bakışlarının evin içinde gezinmesinden hemen Merve’nin beş dakikaya hazır olacağına dair bilgi verdi. Salonda paltosunu bile çıkarmadan salona geçti. Bacak bacak üstüne attığına ayakları istemsiz sallanıyordu. Merve’yi görmeden yeniden sarılıp, öpmeden dün geceki yaşadıkların gerçekliğine emin olamıyor gibiydi. Mesajı bile yeteli gelmemişti. Yeni yetme delikanlılar bile senin gibi değil sakin ol artık diyen iç sesini hiç umursamıyordu. Merve aynadaki görüntüsüne baktığında biran şaşırdı. Gri elbisenin üstünde şeftali tonlarındaki makyajı çok güzel durmuştu. Aslında o pembenin ve kırmızının tonları olan rujlarından pek vazgeçmezdi. Ancak bu renk ruj o kadar doğal durmuştu ki kendini çok beğendi. Kızlar yalnız kalsınlar diye peşinden gitmediler. Salona geldiğinde Ali Buğra’yı ayakta gördü. Bir süre birbirlerine baktıktan sonra aynı anda yürüyüp, hiç konuşmadan birbirlerine sarıldılar. Merve’nin başını Ali Buğra’nın göğsüne koyduktan sonra gözlerini kapattı. Bir süre sessizce sarıldıktan sonra çok uzaklaşmadan ayrıldıklarında gözler birbirine gülüyordu. “Hadi çıkalım mı?” “Tamam” Arabaya bindiklerinde ikisi de hala nefeslerini düzene sokmuş değillerdi. Ali Buğra yola koyulduğunda sanki trafiğe odaklanmış gibi yapsa da hala Merve’yi ilk gördüğü andaki güzelliğinde kalmıştı. Sevgilisi gerçekten ya çok güzeldi ya da ona çok güzel geliyordu. Eskiden nasıl benim beğenebileceğim bir tip değil demişti aklı almıyordu. Merve en sonunda bu sessizliğe dayanamadı. “Nereye gidiyoruz.” Ali Buğra göğsü şişecek şekilde nefes aldı. Babasından kendine miras geçmiş gülüşü ile yandan bir bakıp atıp; “Seni benim için çok özel bir yere götüreceğim umarım beğenirsin…” “Seninle olduktan sonra…” Cümlenin devamı gelmedi. Yanaklarının ısındığını hissedince ellerini yanaklarına koydu. Sevdiği adama bakmaya utanıyordu. Merve’nin verdiği cevapla bir kere daha gülümsedi. Boşuna canımın yarısı demiyorum diye düşüyordu. Bunları daha önce yaşayabilirlerdi. Ona bu kadar geç kalmasının sebebi kendi ahmaklığıydı. Gittikleri yeri sevecek miydi acaba? Kendisi ne zaman yalnız kalmak isterse oraya giderdi. Hafta sonu olduğundan çok trafik yoktu. Saat neredeyse 16:00 olmuş akşam yemeği hazırlıkları için zaman kalmıştı. Ali Buğra bu planları yaparken Merve İstanbul’da daha önce hiç görmediği bu yerlere bakıyordu. Küçük iki köyün içinden geçmişlerdi. İstanbul’da köy mü varmış diye aklından geçirirken kendi memleketi aklına geldi. Ah keşke bu kadar çok kötü anısı olmasaydı. Yoksa Tokat o kadar güzel bir şehirdi ki… Yemyeşil dağların arasında, Yeşilırmak tam ortasından geçerdi. Her türlü meyve sebzenin yetiştiği verimli memleketi… Camı açtı memleket kokusunu çekmek ister gibi içine doğru nefesler aldı ama aynı değildi… Tokat çam kokardı, gürgen kokardı. Merkezin de bile tezek kokardı ama burada o koku yoktu. Kendi kendine güldü. Tezek kokusunu bile özlediysem memlekete gitme vaktim gelmiş diye düşündü. Araba durunca kocaman bir demir kapının yavaş yavaş açıldığını fark etti. Geldikleri yere baktığında parkeden yapılmış bir yol olduğunu gördü. Demir kapıdan içeri süzüldükten sonra Ali Buğra bilerek hızı en az seviyede kullanıyordu. Merve’nin ne kadar etkilendiğinin görünce buraya getirme kararı aldığına çok sevindi. Burası özeliydi birkaç arkadaşı dışında kimse bilmezdi. Daha önce hiçbir kız arkadaşıyla gelmemişti. Araba ilerledikçe bu mevsimde bile yeşil olan yerlere hayran kaldı. Yer yer karlarla kaplanmış meyve ağaçları çok hoşuna gitti. Ne kadar süre sonra geçti bilinmez önünce durdukları binaya aşık oldu. Hayatında bu kadar güzel bir yapı görmemişti. Önünde iki mi yoksa üç katlı mı olduğunu anlayamadığı villaya baktı. Ali Buğra’ya dönüp; “Burası neresi?” Ali Buğra cevap vermeden arabadan inip, Merve’yi de ellerinden tutarak indirdi. Şimdi kahverengi gözler ve ela gözler birbirine bakıyordu. Biri neden cevap vermiyorsun, diğeri cevap vereceğim ama senden gelecek tepkiden korkuyorum dercesine… Sonra Ali Buğra sarıldı. Kulağına doğru eğilip; “Burası bizim AŞK YUVAMIZ…”
|
0% |