Yeni Üyelik
43.
Bölüm

43. Bölüm

@herdem6060

43. Bölüm

 

“Burası bizim AŞK YUVAMIZ…”

“Aşk yuvamız mı?”

“Evet bebeğim, burası bana babaannemin emaneti… Benim için çok özel bir yer nedense bugünü burada seninle geçirmek istedim.”

“Anladım.”

“Ne anladın?”

Ellerinden tutarak eve doğru yürütmeye başladı. Merve korkuyordu. Tek başlarına bu evde yine değerlerine en önemlisi kendi onuruna ihanet etmek istemiyordu. Bu adama karşı bu kadar güçsüz olmaktan nefret ediyordu ama yok bir daha aynı pişmanlıkları yaşayamazdı. O kadar kendi içine dönmüştü ki cevap vermediğinin farkında değildi. Geldikleri yer müthiş bir atmosfere sahipti. Gerçekten tam aşk yuvası olacak yer diye düşündü.

Ali Buğra az çok Merve’yi tanımıştı. Tedirginliğinin sebebini de adı gibi biliyordu. Allah içini biliyordu ya Merve’nin olmasından korktuğu ne varsa o yürekten olsun istiyordu. Ancak bekleyecekti Merve bu kadarını olsun hak ediyordu. Tabii bu tamamen uzak duracağı anlamına gelmiyordu. Eve girdiklerinde eski olduğu belli ve ahşap döşenmiş eve hayranlığı daha çok arttı. Çünkü Merve yaşanmışlık severdi.

Kimisi bir kıyafeti ya da eşyayı ilk defa kullanmak isterken Merve ona verilen bir kalemin bile sahibini düşünür acaba bu kalemle yazı yazarken neler yaşıyordu. Aşık mıydı, mutlu muydu, üzgün müydü yoksa heyecanlı mıydı? Aklına bunlar gelir o kalem daha değerli olurdu. Bu evde yaşanmışlık doluydu. Allah bilir nasıl anılar var ve bu duvarlar nelere şahit oldu. Kahkahalara mı yoksa gözyaşlarına mı diye düşünmeden edemedi. Eşyalarda ellerini gezdirerek dolaşmaya başladı.

Ali Buğra’nın kendini hayran gözlerle seyrettiğini görünce Allah’ım belki de hakkımda ne görgüsüz kız, hiç ev görmemiş gibi düşünmüş müdür diye kendine sordu. Bazen böyle kendini kaptırmaktan nefret ediyordu. En çokta kitaplarda böyle olurdu. Eski kitaplara hele sarı sarı sayfalıysa bayılırdı. Küçük küçük notlar bulduğunda da sanki kitabın yazarıyla konuşmuş gibi sevinirdi. Bir keresinde eski bir kitabın arkasında telefon numarası yazdığını görünce hemen aramıştı. Neden aradığını sorsanız belki cevap veremezdi ama o heyecanla aramıştı. Sonradan iyi ki de telefon kapalıydı diye kendine kızmıştı.

“Ali Bu…Buğra burası çok güzel”

“Evet hayatım bende çok seviyorum. Gel seninle evi gezelim.” Birlikte el ele evi gezdiler üst katlar daha modern döşenmiş ama girişteki salon özellikle babaannesinin isteği üzerine ilk yapıldığı dönemdeki gibi bırakılmış. Eşyalar tamirden geçiyor ama asla değiştirilmiyormuş. Ali Buğra o arada ailesi hakkında bilgi vermeye başladı. Babaannesinin İstanbullu olduğunu ailesinden Çatalca’daki bu çiftliğin kaldığını ve o yüzden çok önem teşkil ettiğini uzun uzun anlattı. Hiçbir zaman kalabalık bir aile olmadıklarını babasının, Cihat’ın annesinden başka kardeşi olmadığını ve babaannesinden dolayı uzak büyük dayılar ve çocukları olduğunu, çok görüşemediklerini en yakın ilişkilerini halasıyla yaşadıklarını söyledi.

Ev üç katlıydı. İkinci kattaki üç yatak odasını ve ufak bir mutfağı gördüğünde burası bile benim şuan ki yaşadığım evin en az üç katı diye düşündü. Üçüncü kata çıktıklarında sadece bir yatak odası ve bir mutfak ortak kullanılan bir banyo vardı. Neredeyse iki oda büyüklüğünde bir teras gördü. Eve bayılmıştı. Beğenisini de her defasında dile geçirdi. Çiftlik evinin neredeyse yetmiş yıllık olduğunu öğrenince hayranlığı daha çok arttı.

Terasa çıktıklarında eve çok yakın olmayan ama bağlantılı olduğu birkaç binayı sorunca; Ali Buğra çiftliğe sahip çıkan iki ailenin oturdukları evler, geri kalan iki binanın ise büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar için ahır olduğunu diğer küçük binanın ise 5 at beslenebilecek şekilde ayarlanan bir yer olduğunu söyledi. Yazın çok daha güzel olduğundan ve hafta sonlarını tatile gitmezse çoğu zaman yalnız bazen de Cihat’la orada geçirdiklerini anlattı.

“Bizim oralarda olsa sorun çıkar. Burayı sana verdiği için Cihat babaannene kızmamış bari …” diye yorum yapınca pişman oldu. Ellerini ağzına götürdü.

“Çok özür dilerim Ali Buğra o kadar güzel bir yer ki kıskançlıklara sebep olacağını düşündüm sanırım…” Ali Buğra gülümseyerek sarıldı. Saçlarına öpücükler kondurdu. Terasta dışarıyı seyrederken soğuktan dolayı ağızlarından dumanlar çıkıyordu. Merve’yi kendine çevirip, kızarmış burnuna buse kondurdu.

“Neden özür diliyorsun. Unuttun mu ben boşanma avukatıyım sizin oralara gerek yok, günümüz tamamen mal mülk üzerine kurulu… Üç kuruş için insanların nasıl çirkinleştiğini, kardeşin kardeşe nasıl düşman olduğunu inan benim kadar görmemişsindir. Buraya gelince babaannem üç sene önce bizi Balıkesir’e çağırmıştı. Üçümüzü de karşısına aldı.”

“Üçümüz derken”

“Cihat’ın yirmi iki yaşında bir kız kardeşi var”

“Aa öyle mi ben onu da tek çocuk sanıyordum.”

“Yok, Ceren’imiz bir tane…” Merve Ali Buğra’nın sesindeki sevgiye gülümsedi. Demek ki kardeş sevgisini onlarla gideriyor diye düşündü.

“Neyse işte ilk önce buranın onun için ne kadar önemli olduğunu anlattı. Cihat’a döndü ve dedi ki;

Oğlum kusura bakma ama oranın değerini Ali Buğra’dan başkasının bileceğini düşünmüyorum… Sen orayı iki günde butik mutik otele çevirirsin ve ben ölmeden öldürürsün…” Merve, babaannesinin sesini taklit eden Ali Buğra’ya kahkaha attı. Kadıncağız torunlarını çok iyi tanıyormuş diye aklından geçirirken sormadan edemedi.

“Cihat ne dedi peki…”

“Ne diyecek ama anneanne o doğa harikası yerin zaten insanlara açılması lazım dedi. Bunun üzerine babaannem kalbini tuttu. Bakın ben size demiştim diye babamı ve halamı azarladı. Onlar ikimize verilmesinin daha uyun olacağını söylemişler ama babaannem illa bana vereceğini söylemiş… Sonuç olarak burası benim…”

“Gerçekten çok güzel bir yer güle güle otur.”

“Beraber oturacağız tatlım beraber…” deyip kaç saattir aklında olan dudaklara yapıştı. Öyle içten öyle özlemle öpüyordu ki Merve bu öpücüklerde başka bir şey hissettiğine yemin edebilirdi. Aynı karşılıklarla uzun uzun öpüştükten sonra birbirlerinden ayrıldılar. Alınları birleşik, gözleri kapalı nefeslerini düzene sokmaya çalıştılar.

“Hadi hava çok soğuk seni hasta etmeden içeri geçelim canım…” Ali Buğra’nın düşünceli sözlerinden sonra Merve hala yakıcı öpücükten dolayı kendine gelmeye çalışırken, onun nasıl hemen toparlandığını düşünüyordu. Soğuktan mı yoksa can yakıcı öpücükten mi olduğuna karar veremediği titremeyle yürümeye başladı. İçeri geçtiklerinde evin ne kadar sıcak olduğunu aslında dışarda üşüdüklerini fark etmeleri uzun sürmedi.

“Akşama ne yemek istersin…”

“Benim için fark etmez sen söyle ben bir şeyler hazırlarım…” Omzundan tuttuğu gibi kendine yapıştırdı. Kanepede dip dibe otururken kulağına doğru Merve’yi tahrik edeceğini bile bile üfleyerek;

“Sen daha çok hazırlayacaksın bana ama bugün Ahmet amcalar hazırlayacak. Çünkü bugün hiçbir şey için seni yanımdan ayırmak istemiyorum…” O anda tüyleri diken diken olan Merve iyi de ne demeye bu kadar seksi bir ses tonu kullanıyorsun be adam ve ne demeye kulağıma kulağıma üflüyorsun diye içinden söyleniyordu. Ufacık hareketlerine bile bedeninin verdiği tepkiye sinir olarak biraz uzaklaşıp, toparlanmaya çalıştı.

“Taa..tamam…” Ali Buğra boynuna ufak ufak öpücükler kondururken bir taraftan da geri çekilsene oğlum bugün sadece konuşmanız gerekiyor diyen iç sesine küfür ediyordu. Hiç istememesine rağmen yavaş yavaş geri çekildi.

“O zaman sen mutfağa kahve suyu koymaya git canım bende Ahmet amcaları arayıp istediğimiz yemekleri söyleyeyim…”

Merve tamam diyerek öyle bir kaçtı ki yanından Ali Buğra kahkaha attı. Bu kızın bu doğal hallerine ve utanmaktan kızaran yanaklarına bayılıyordu. Üstündeki gri elbiseyi çok beğenmişti. Gerçi çok uzun zamandır her şeyine bayılıyordu ya neyse… Aradan geçen on dakikanın sonunda Merve kahvelerle geldi. Ali Buğra, Merve’nin kahvesini almış, karşı koltuğa oturacağını anlayınca yan tarafına vurarak;

“Merve’m buraya…” dedi. Merve yanaklarını içten sıkarak yanına yöneldi. Yakın olunca aklı başından gittiğinden biraz uzak oturmayı planlamıştı. Ancak nafile bir çaba olduğunu gördü.

“Bugün ne varsa konuşsak, aramızda hiç sır kalmasa ve bir daha hiç ayrılmasak olur mu?” Aşkla gözlerine bakmaya başladı. Merve böyle bir cümle beklemiyordu. Bu adamı çok çok çok seviyordu. Yaşadığı duygudan korkuyordu. Kafasını sallayabildi sadece çünkü konuşursa ağlayacağını hissediyordu. Yutkunup durdu. Bu duygu patlaması neydi bilmiyordu ama mutluluk bu sanırım diye geçirdi içinden…

Merve sen günlerce aylarca bu adam için dua etmedin mi? Allah’ım gönlümdekini hakkımda hayırlı eyle demedin mi? Bak işte döktüğün gözyaşların karşılıksız kalmadı. Bu adamda seni seviyor tadını çıkar korkma artık diyen kalp sesine teşekkürlerini yollarken; Ali Buğra’ya dönüp aylardır merak ettiği soruyu sordu.

“Ali Buğra bir şey sormak istiyorum.”

“Sor gülüm…” Merve kafasını eğdi. Nasıl dile getireceğini bilmiyordu. Kalp sesi yine yardımına koştu. İçinden geldiği gibi konuş ve rahatla artık dedi.

“O gece, nasıl söylesem çok güzeldi Ali Buğra inan senin de bana duyguların olduğunu hissetmeseydim asla devam etmezdim.”

Kendini sıksa da gözlerinden firar etmek için hazır bekleyen yaşları tutamadı. Ellerine doğru akan yaşları görmek Ali Buğra’yı kalbinden bıçaklıyordu. Merve devam etti.

“Nasıl desem ilk öpücüğüm ilk dokunuşum ilk nefesim sendin. Allah kalbimi de biliyor ya başkasını da istemezdim zaten ama Ali Buğra, neden kovdun beni neden o kadar güzel bir şey yaşamışken dünyayı başıma yıktın.” Ali Buğra gözleri dolu ellerini tutup kendine bakmasını sağladı. Biliyordu ki o gece tam açıklığı ile konuşulmadan geleceğe ışık yakamayacaklardı.

“Merve’m inan ki o geceye kadar sana aşık olduğumu bilmiyordum. Seni seviyorum sözü bende o kadar kötü günleri çağrıştıran iki kelimeydi ki hayatımdaki en güzel gecenin mahvolmasına sebep oldu.” Alnından öpüp konuşmasına devam etti.

“Senden sonra kendimden nefret ettim. Ben bunu bir kıza nasıl yaptım. Bu kız birde sevdiğim olunca inan yüreğime prangalar vurulup, kara zindanlara düştüm. Çok zor bir çocukluk geçirdim. Tabi ki bu sana yaptığım şerefsizliğe bir kılıf olamaz ama inan o an tek doğru bildiğim yol oydu. Hayatım boyunca hiçbir kadının beni yüzde yüz seveceğine inanmıyordum.” Merve bu sefer kaşlarını çatıp baktı, baktı ve bu adam kendinin farkında değil mi diye düşünüp;

“Ne demek bu”

Bunun üzerine Ali Buğra ailesinin nasıl evlendiğinden ve annesinin kendini hiç sevmediğinden kimsenin bilmediği detaylarla anlatmaya başladı. En son yaşadığı olaydan sonra küçücük bir çocuk olarak ne kadar çok tedavi gördüğünü anlattığında Merve, Ali Buğra’yı göğsüne çekti. Ağlıyordu. Kendi de zor bir çocukluk geçirmişti. Kendi de hiç doğru dürüst sevgi görmemişti ama böyle değildi. Çocuk Ali Buğra gözlerinin önüne geldi. Yüreği yandı sevdiği için ama teselli edici tek laf edemedi. Konuşması bittikten sonra göz göze geldiler. İkisinin de gözleri dolu dolu birbirlerine aktılar… Merve, Ali Buğra ona seni sevmiyordum o yüzden kovdum dese bile affetmişti zaten ama böyle bir gerçekle hiç kırgınlığı kalmadı.

Boynuna doğru uzandı. Kollarını sarıp saçlarını okşadı bir süre Ali Buğra için ilaç bu şefkatli dokunuşlardı. Bunu bilmeyerek nasıl yapıyordu. Sonra dudaklarından usul usul öpmeye başladı. Tıpkı o geceki gibi öpücükleriyle seni çok seviyorum dedi. Ali Buğra karşılık veriyor ama Merve’nin onun içine akıttığı aşkla ağlamak istiyordu. Öpüşme daha şehvetli bir hal aldığından Merve’nin inlemesiyle daha fazla dayanamadı. Oturdukları koltuğa uzandı ve Merve’yi üstüne çıkardı. Ali Buğra, Merve’nin saçlarını çekiştirerek kendine daha çok bastırıyordu. Tek eli bütün vücudunu gezintiye çıkarken, kendini yukarı doğru kaldırıp, sertliğini hissetsin bir öpücüğüyle bile ne hala getirdiğini görsün istiyordu. Ters çevirip elbisesini çekiştirince bu işin devamının gelmesinden korkan Merve kasıldı. Ali Buğra’nın boynundaki dudaklarını uzaklaştırmak istemese de omuzlarından yavaşça kaldırdı.

“Ali Buğra du…durmalıyız…”

“Neden bebeğim çok güzeliz böyle, hem çok özledim…”

“Ben bir daha ya..yapamam…” Ali Buğra kaşlarını çattı. Daha çok dikleşti. Ne demek yapamam, yoksa o gece çok mu yanını yakmıştı. Bir daha sevişmek istemiyor muydu diye düşünmeden edemedi. Merve’nin o geceden sonra sadece kovulduğu için üzüldüğünü sanıyordu. Oysa o kendini her şeye, herkese ihanet etmiş gibi hissetmiş ve günlerce kendine gelememişti.

“Yoksa o gece çok mu canını yaktım?”

“Yok, ö…öyle değil… Ali Buğra üstümden kalkar mısın? Bu şekilde konuşmak istemiyorum.” Hemen kendini çekip, Merve’yi de oturur pozisyonuna getirdi. Biraz önceki tutkulu hallerinden eser kalmamış sadece birbirlerine bakıyorlardı. Merve nasıl anlatabileceğini düşünüyordu. Ali Buğra’nın bu devirde bu düşünceler diyerek saçma bulmasından anlayışlı davranmamasından korkuyordu. Boğazını temizledi. Bugün burada anlatmazsa bir daha anlatamayacağından konuşmaya başladı.

“Ali Buğra o gece nasıl oldu bilmiyorum. Sana olan imkansız aşkımın gerçeğe dönüşmesinin şaşkınlığı mıydı yoksa kendime mi söz geçiremedim inan bunu günlerce düşündüm. Benim babama bir sözüm vardı. Ben o geceden sonra senin beni kovmandan çok babama verdiğim sözü yerine getirememenin altında ezildim.” Ali Buğra hala bir şey anlamıyordu. Tamam, birçok kız babasının evlenmeden önce kızının biriyle birlikte olmasını istemediğini biliyordu. Ancak, Merve’nin bu yaşta ve ailesinden ayrı bir hayat yaşarken buna bu kadar takılmasına anlam veremedi.

“Biz Aleviyiz ve ben bu kültürle büyüdüm. Bize ilk öğretilen eline beline diline sahip çıkmak. Anlayabiliyor musun bilmiyorum ama evlenmeden kimseyle böyle bir ilişki yaşamak zaten günah iken benim birde babama olan sözümle daha önemliydi. Bir anlık duygu patlamasıyla senin oldum. Buna da pişman olmadım. Sadece babama verdiğim sözün altında ezildim. Beni anlayabiliyor musun?” Ali Buğra’nın gözlerinin içine bakarak sorduğu soruyla, içinden Allah’ım ne olur saçma bulmasın diye yalvarmaya başladı. Sadece bakışıyorlardı. Ali Buğra’nın adem elması resmen aşağı yukarı inip çıkıyordu.

“Anlıyorum, daha doğrusu anlayış göstermem gerekiyor ama Merve’m bu bir daha senin olmayacağım demekse bunu duymak istemiyorum…”

“Evet bir daha yapamam…”

“Şurada öl de ama kendini benden esirgeme aşkım…” Dudaklarını büzmüş, küskün küskün söylediği sözlerle Merve gülümsedi.

“Lütfen Ali Buğra” dedi ama ne için dediğini oda bilmiyordu. Ali Buğra ayaklandı. Ellerinden tutup;

“Kalk, kalk”

“Nereye Ali Buğra dur, çekiştirmesene…”

“Valla iki aydır gündüzüm gecem sensin, ben daha fazla sana dokunmadan duramam bir imam bulup evleneceğiz…”

“Neeee?” Merve’yi kapıya doğru sürüklemeye başlamıştı. Adamın azgınlıktan gözü dönmüştü resmen….

“Ali Buğra bırak saçmalama ya…”

“Ne saçmalığı gülüm ben zaten bugün babamlarla konuştum. Seninle evlenmek istediğimi anlattım. “

“Neeee?” Merve resmen cırlamıştı. Ellerini kurtarıp, mahallede çocuk yüzünden kavga eden kadınlar gibi ellerini beline koydu. Kaşlarını çatıp;

“Sen, benimle konuşmadan ailene evleneceğimizi söyledin öyle mi?”

“Evet” Ali Buğra’nın bu özgüveni ve rahatlığı daha çok sinirlenmesine sebep oldu. Tamam çok seviyor olabilirdi. Bu hayattaki tek hayali Ali Buğra’nın karısı, çocuklarının annesi olmakta olabilirdi ama bir zahmet ona sorsaydı.

“Bu ne ukalalık ya…”

“Seninle evlenmek istemem mi ukalalık…” Ali Buğrada kaşlarını çattı. Merve’nin duruşu çok komik olsa da sinirlendi.

“Hayır! Daha bana bir teklifte bulunmadan, ailene evleneceğiz demen ukalalık…Belki ben kabul etmeyeceğim. Hem benim ailem Alevi damat istiyor…” Off işte bu ağır olmuştu. Ali Buğra’nın sağ kaşı havalandı. Boynunda ki bir damar atmaya başladı. Tehditkar bir ses tonuyla ve kelimeleri dura dura söyleyerek;

“Senin ailen nasıl damat istiyor?” Merve bunu pat diye söylediği için kendine küfür etti. Ancak korkularından biride buydu. Ailesi kabul etmeyecekti. Merve’nin cevap vermeyeceğini anlayan Ali Buğra devam etti.

“Biz de böyle şeyler yok. Ki, olsa bile iki cihan bir araya gelse kimse seni elimden alamaz.” Merve’nin gözleri doldu. Koşup, sarıldı. Başını Ali Buğra’nın göğsüne koyunca içinden benim yerim burası dedi. Saçlarında gezinen elle gözlerini sımsıkı kapattı. Ali Buğra hala sakinleşmiş değildi. O yüzden tıslayarak konuşmaya devam etti.

“Sen sadece benimsin, kadınımsın… Karımsın Merve…” Karımsından sonra gözlerinden yaşlar boşaldı. Biliyordu ki ondan başkası olmayacaktı. Babasını ele güne rezil edecekti belki ama bu onun hayatıydı. El onu mutlu etmeyecekti. O acı çekerken el dediği kişiler kendi hayatlarına dalıp iki dedikodu yapacak, umurlarında bile olmayacaktı.

“Peki ba…babam ne derse desin ikna etmek için sabırlı olabilecek misin?”

“Aşkım, bal gözlü kadınım ben sensizliğin acısını çok iyi biliyorum. Ne derse yaparım yeter ki seni versin bana…”

“Sence bunları konuşmak için çok erken değil mi?”

“Hayır” Kısa ve net. Ali Buğra kararlıydı ve erken değildi.

“Merve, çok bilgim yok Alevilik konusunda ama bil ki araştıracağım. Baban sorun yaratmayacaksa ben Alevi olayım. Nasıl olunuyorsa söyle yapalım…” Merve kafasını birden kaldırdı. İnanamıyordu. Hem ağlıyor hem gülüyordu. Uzanıp yanağından uzunca bir öpücük aldı.

“Canım, canım benim…” diyor gerisini getiremiyordu. Merve’nin içinden aşk taşıyordu artık. Ali Buğra onu bu kadar seviyordu demek oda ne yapıp edip, onun karısı olacaktı.

Her zaman koca bulurum ama asla bir baba daha bulamam o yüzden babamdan değerli erkek olamaz derdi. Hala babasından daha değerli bir erkek yoktu. Ancak Allah’a o kadar büyük konuşmuştu ki şuan herkesi karşısına alacak kadar seviyordu bu adamı…. Ali Buğra’nın yanaklarına ellerini koydu.

“Keşke dediğin gibi kolay olabilseydi ama ALEVİ OLUNMAZ, ALEVİ DOĞULUR…”

 

 

 

Loading...
0%