Yeni Üyelik
45.
Bölüm

45. Bölüm

@herdem6060

45. Bölüm

Buse sanki hiç ayrılmamışlar gibi geldim aşkım sözünden sonra yeniden uykuya daldı. Cenkay, kovulma korkusu yaşarken sevdiğinin affediciliği karşısında derin bir nefes alıp, yürekten bir şükürler olsun dedi. Sabahın ilk ışıklarına kadar sevdiğini seyredip, usul usul öpücükler kondurarak hasretini dindirmeye çalıştı. Buse uykusunun arasında sanki gitmesinden korkar gibi sımsıkı sarılıyordu. Buse’nin neden böyle davrandığını anlayınca daha çok kendine bastırıp kulağına bir daha hiç ayrılmayacaklarına dair güzel sözler fısıldıyordu. Sonrasın da sevdiği kadının kollarında nasıl gevşediğini görünce kendine küfürler ediyor pişmanlığı daha çok katlanıyordu. Sabaha karşı uykuya dalan Cenkay’ın uyurken ki tek korkusunun uyandığında bu yaşadıklarının hayal olmasıydı. Buse sabah pişman olur onu istemezse diye korkup, tedirgin uyudu.

Buse sabah alarmı çalmadan uyandı. Akşam Cenkay’ın geldiğini rüyasında görmüş misler gibi uyumuştu. Sonrasında kendine geldi sımsıkı kendisine sarılan kollara baktığında akşam rüya sandığı şeyin gerçekliğini idrak etti. Önüne döndüğünde sevdiğinin yakışıklı yüzüyle karşılaşınca yüreği hop etti. Çok özlemişti. Sanki gerçekliğine inanamıyor gibi saçlarına yüzüne dudaklarına parmak uçlarıyla dokundu. Dayanamayıp, dudaklarını tüy gibi öptü. Sonra aklına ilk seviştikleri gün geldi. O zamanda böyle bir keşiften sonra birbirlerinin her şeyi olmuşlardı. O arada alarm çaldı.

Bir panik Cenkay’ın üstünden atlayacakken Buse’yi kollarından tuttuğu gibi altına aldı. Bir süre birbirlerine bakıp, telaşla öpüşmeye başladılar günlerin özlemi öpücüklerine de yansımıştı. İkisi de bu anın bozulmasından korkarcasına gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Buse ellerini kurtarıp, Cenkay’ın boynunu sararken kendine daha çok bastırdığının farkında bile değildi. Cenkay’ın dilinin ağzına doğru kaymasından sonra içinden geldiği gibi çekinmeden özgürce bir inilti koyverdi. Buse’nin inlemesiyle Cenkay’ın yüreğindeki korku bulutu uçtu gitti. Daha rahat hareket etmeye başladı. Kısacık şorttan bacaklarını okşuyor, arada bir badinin üzerinden göğüslerinin baş vermiş tomurcuklarını sıkıyordu.

Alarm tekrar çalmaya başladığında Buse zar zorda olsa geri çekildi. Titreyen elleri ile telefonu bulup, alarmı kapattı. İşte o anda tekrar göz göze geldiler… Kendini sakinleştirmeye çalışırken özleminden kavrulduğu adamın yakıcı bakışları yüzünden bütün bedeni titredi. Cenkay’ın gözünü kırpmadan sürekli gözlerinin içine bakmasından ve nefesi sığmıyormuş gibi göğüslerinin inip kalmasından ve hızlı nefeslerinden o kadar tahrik olmuştu ki sadece onunla sevişmek istediğini düşündü. Ellerini kaldırıp, uzun zamandır kesilmediği belli olan sakallarını okşadı. Kapanan gözlerle yakışıklılığı daha çok ortaya çıkan adamla ne yapacağını düşünürken kendini kaldırıp, kulaklarını kuşkanadı gibi sürekli çırpınan kalbinin üzerine yapıştırdı. Sanki Cenkay’ın kalbi ona bir şey fısıldayacakmış gibi bir süre sarılarak dinledi. Bu kalpten, bu bedenden ayrı kalmak istemiyordu. Bu kararı verdikten sonra tekrar gözlerini sevdiği adama dikti. Cenkay, bu yakınlıktan sonra bile reddedilme korkusundan hiçbir şey söyleyemiyor sadece sevdiği kadın ne yaparsa ayak uydurmaya çalışıyordu. Buse, Cenkay’ı kendine çekip kulağına gizli bir şey söyleyecekmiş gibi yaklaştı. Bu adamı nasıl çileden çıkaracağını iyi biliyordu. İçinden gülümseyip, kulaklarına doğru üfledi.

“Neden bu kadar geciktin…”

Cenkay, bitti. Cenkay öldü. Öyle korkuyordu ki burada ne işin var git demesinden… Ama sevdiği kadın neden geç kaldın diyordu. Günlerdir ilk defa güneşi doğdu. İlk defa karanlıktan aydınlığa çıktı. Yanan yüreği buz gibi su içmişçesine ferahladı. Gözlerinin içine kadar gülümsedi. Ağzını açıyor, kapıyor tek söz söyleyemiyordu. Sahi neden bu kadar gecikmişti o biliyor muydu ki… Oda en iyi bildiği şeyi yapıp, Buse’nin dudaklarına yapıştı.

Öyle bir öpüyordu ki özür dilerim diyordu resmen. Alt dudağını ısırıp, çekiştirdiğinde ağzını açmak zorunda kalan Buse, sevdiği adamın öpücüklerinin farklılığından başı döndü. Başkaydı, farklıydı işte ama ne olduğunu çözemiyordu. Ağzının içini talan eden dilin tadı bile değişmiş gibiydi. Aynı şekilde karşılık vermeye çalışırken bile yaşadığı mutluluğa inanamıyordu. Hangi ara üstündeki badi çıkmıştı ve hangi ara Cenkay’ın dudakları boynuna inmişti anlayamıyordu. Karnının içindeki karıncalanmadan dolayı sürekli kendini yukarı kaldırıp Cenkay’ın erkekliğine bastırıyordu.

Boynundaki büyülü dudakları göğüslerine doğru kendi yönlendirdiğine inanamıyordu. Hangi ara bu kadar edepsiz bir kız olmuştu. İçindeki azgın kadın, buldun lokum gibi çocuğu tabi istediğini yaptır derken, kalbinden gelen ses hayır kalbinin ne kadar ona ihtiyacı varsa bedeninin de var tadını çıkar diyordu. Oda gözlerini kapattı ve kendini Cenkay’a bıraktı. Göğüslerinde hüküm süren adamını ve ona yaptıklarını çok özlemişti. Anı yaşayacaktı zaten sonra istediğini konuşurdu. Kızım içinde başka bir kadın varmış senin diyen sesi es geçip, sağ göğüs ucunu ısıran adamın başını daha çok göğsüne bastırdı. Diğer eline de yardım ederken artık aşağılara yol alsın istiyordu.

Cenkay o kadar mutluydu ki sonuna kadar, zaman kavramı olmadan tenine öldüğü kadını bir daha görmeyecekmişçesine tadına vara vara seviyordu. Boynundan göğüslerine indiğinde ağzına aldığı nohut büyüklüğündeki tomurcuklar bayılmasına sebep olacak gibiydi. Erkekliği hadi dayanamıyorum artık onun içinde olmalısın dese de o kendine hakim olup, bütün vücudunu öpüp, koklamak ve diliyle gezinti yapmak istiyordu. İstediğini de yaptı. Buse’nin kısacık şortunu çıkarıp siyah iç çamaşırının üstünde kadınlığını ısırdığında kadınından duyduğu sesle mest oldu. Bu kadın onundu. Bu iniltiler kendi içindi erkeklik onurunu kendi kendine gaza getirip, kasıklarında dilini gezdirip bilerek iç çamaşırını çıkarmadan öpüyordu. Hala neden sevdiğine konuşup, güzel sözler fısıldamadığını bilmiyordu. Biraz daha soyunmazsa erkekliği eşofmanını delip geçecekti. O kadar sertleşmişti. Biraz doğrulup, eşofmanlarını çıkardığında ikisi de sadece alt çamaşırları ile kalmıştı.

Buse, Cenkay’ın doğrulmasını fırsat bilip ata biner gibi üstüne çıktı. Bacaklarını açıp kendini yakışıklı adamının erkekliğine her bastırışında karşılıklı inilti döküldü dudaklarından… Dudakları birleşiyor deli gibi öpüşüyor ama Buse’nin aşk oyunundan sonra aynı anda kopup “ahh” diye inliyorlardı. Buse bu duyguyu sevmişti. İç çamaşırları üzerindeyken boşalacaklardı resmen… Belki de bunu yapmalıyım diye düşünüp, kendini daha çok kaldırıp bastırdı.

Cenkay dayanamayarak kendini geriye attı artık… Masum sevgilisi neler yapıyordu öyle bunları yapan gerçekten onu bir öpücük için bile aylarca süründüren aşkı mıydı? Evet, önceden de birbirlerinin bedenlerinde hüküm sürmüşlerdi ama bu hep kendisi tarafından olmuştu. Aşkına öldüğü kadını ilk defa bu kadar cesur görüyordu. Allah biliyordu ya bu haline de ayrı aşık olmuştu. Daha çok sevmişti bu seksi kadını…

Cenkay, kendini geri atınca Buse, Cenkay’ın sol kulak memesini ağzının içine alıp emmeye başladı. Benim sevdiğim diyerek nefesini kulağına doğru üflüyor nasıl heyecanlı olduğunu anlasın istiyordu. Tabi erkekliğinin üzerinden sürtünmeyi de ihmal etmiyordu. Bu yaptığı hareketleri nerde görmüştü hiç bilmiyordu. Tek bildiği esmerin en güzeli olan adamının tadını çıkarmaktı. Boynundan aşağı doğru indiğinde oda göğüslerini ısırdı. Kendinin hoşuna gidiyordu belki aşkının da gider diye düşünüp, dil darbeleri atmaya başladı.

“Bu…Buse’m ö…öldüyor..sun beni…” İlk defa konuşan sevdasının sözleriyle daha bir kendine güveni geldi. Daha önce sadece bir kere dokunduğu erkekliğine doğru yol aldı. Düşündüğü şeyi yapabileceğini sanmıyordu ama kıyafetsiz dokunmak istiyordu. Ayağa kalktı ve Cenkay’ın erkekliğinin dışarı çıkmak için çaba harcadığı baksırı elleri titreyerek çıkardı. Hiç böyle alenen bakmamıştı. Sanki film seyreder gibi seyretti bir süre ve hala titreyen elleriyle dokunmaya başladı. Dokunduğu anda Cenkay’dan duyduğu siktir kelimesi ile gülümseyip daha çok okşamaya başladı ve her sıkışında karşısındaki bedenin nasıl kendini kastığına bakıyordu. Aşağı yukarı dokunuşları yüzünden delirme noktasına gelen Cenkay, elini tuttu. Yoksa geri dönüşü olmazdı.

O gözlerine kurban olduğu kadına böyle sahip olmak istemiyordu. Ellerini tuttuktan sonra yeşile dönmüş gözlerle simsiyah olmuş kara gözler birbirlerinde kayboldu. İkisinin de göğüsleri hızlı nefes almaktan inip çıkıyordu. Aynı anda buluştu dudaklar Buse’nin sırtı yine yatağa değdiğinde çarşaflar buz gibi gelmişti. O ürpertiyle daha sıkı sarıldı. Bir kere daha anladı ki bu adamdan başka kimseyi sevemezdi…O kara yağız erkeği, yarayı açanda ilacı olanda oydu.

Gözlerini kapatıp, kendini Cenkay’ın ellerine bıraktığında tek istediği rahatlamak, doruklara ulaşmaktı. Cenkay, Buse’nin istediğini anlamışçasına boynuna sulu sulu öpücükler bırakırken tek eli ile de sol göğüs ucunu sıkıyor, daha çok uyarıyordu. Hayrandı bu kadına aşktan öte her zerresini ezberlemek istiyordu. Aklı mantığı kalmamış sadece duyguları vardı şimdi ve bu duyguları karşısına da yaşatacaktı. Yarınlarının ne olduğunu bilmiyordu ama şuanı en iyi şekilde yaşayacaktı, yaşatacaktı… Göğüslerine indiğinde Buse’nin iniltileri odayı doldururken o daha çok şahlanmıştı… Öpüyor, ısırıyor yetmiyor ısırıp acıttığı yerleri diliyle iyileştiriyordu. Koklaya koklaya kaşına gözüne hayran olduğu sevdiğinin kadınlığına indi. Elleri titreyerek külotunu çıkardı. Sanki daha önce görmemiş gibi heyecanlandı. Bu sefer neden farklıydı bilmiyordu sadece aklının delirmek üzere olduğunu düşünüyordu.

Kadınlığını uzun uzun kokladıktan sonra bir öpücük kondurdu. Buse’nin bacaklarını tamamen açması ile hazinesini seyre daldı. Tutku mu, şehvet mi aşk mıydı bu neydi… Heyecandan ölerek dilini daldırdı kadınlığına ve kulağına dolan melodi gibi gelen iniltiyle kendinden geçti. Tadı bal gibiydi… Kendi gibi, gözleri gibi teni gibi… Bu kadının her şeyine tutkundu. Biliyordu bunun sebebi sevdasıydı… Ellerini de işin içine katınca Buse’nin inlemeleri, çığlığa dönüştü. Çığlıkları yüksel yükseldi ve kendini yatağa bırakarak bitirdi. Kendine gelmeye çalışırken, Cenkay’ın gelip sarılmasıyla tamamlandığını hissetti. Sanki ayrıldıklarından beri yarımdı. Sımsıkı birbirlerine sarılıp bir süre kaldılar.

“Seni çok seviyorum ve beni affettiğin için hiç pişman etmeyeceğim seni söz veriyorum.”

Buse, gözlerine baktı uzun uzun tam konuşacakken telefonu çaldı. Arayan patronuydu inanamıyordu. İşe geç kalmıştı ve sevişmekten pamuk gibiydi. Biri onu kaldırmazsa kesinlikle ayağa kalkamayacağını hissediyordu. Cenkay telefonu alıp hoparlöre verip uzattı.

“Efendim…”

“Buse neredesin sen…” Boşuna baba demiyordu adama sesindeki telaş o kadar belliydi ki… Saçlarında gezinen ellerin hissettiği duygudan kendini sıyırmaya çalışarak;

Özür dilerim Levent Bey biraz rahatsızım uyumuş kalmışım.”

“Öyle mi geçmiş olsun. Bugün gelebilecek misin?”

“Öğleden sonra gelsem olur mu?

“Olur, olur…”

“ Tamam, çok teşekkür derim Levent Bey…”

Cenkay sessizce telefon konuşmasını dinlerken, Buse’nin konuştukça nasıl kızardığına bakıyordu. Bir kadının her hali mi tatlı gelirdi ya… Telefon kapandıktan sonra;

“Benle konuşmayacak mısın?” Buse derin bir nefes aldı. Durumlarından utanması gerekirken neden utanmadığını düşünüyordu. Ona hiç bakmadan konuşmaya başladı.

“İnsan en son kiminle güldüğünü hatırlamazmış ama onu ağlatanı asla unutmazmış biliyor musun Cenkay… Ama Allah kahretsin ki sığınabildiğim tek liman sensin… Dilini bildiğim tek ülke senin kolların…”

Cenkay derin bir nefes aldı. Konuşmanın başı affetmeyeceğine dair olunca daha çilem bitmemiş diye düşünmüştü. Biraz önceki sevişmeden sonra da asla bırakmazdı zaten. Nasıl cevap vereceğini bilemediğinden sustu. Buse’nin de konuşmasını beklemiyordu. Zamana bıraktı ne olacaksa olacaktı.

“Ruhumu, beynimi bedenimi tamamen istila etmiş gibisin, bana yaptığını hiçbir zaman unutmayacağım, sana olan kırgınlığım tamamen geçer dersem de yalan olur… Fakat ateş olup yüreğimde yanacağına aşk olup tenimde gez istiyorum… Sebepsiz kuralsız beni sev, seviş istiyorum…”

“Bu, bu barıştığımız anlamına mı geliyor…”

“Hayır! Bu benim senden vazgeçmediğim anlamına geliyor…” Hafif gülümsedi. Konuşmaya başladığından beri ile defa başını kaldırıp gözlerine baktı.

“Daha doğrusu seni çok sevdiğim anlamına geliyor…”

“Ah kalbim, ruhum, her şeyim inan ben seni senden daha çok seviyorum… Ömrüm sana bu kötü günleri unutturmak için geçecek…”

Buse uzanıp, tekrar öpünce bu sefer yavaş yavaş öpüştüler… Bunda ne tutku ne şehvet vardı. Bu öpücükte ayrılıktan yorulmuş iki kalbin birbirlerine akışı vardı. Öpüşmeleri ikinci bir telefon sesiyle kesildi. Buse annesinin aradığını görünce sanki basılmışlar gibi hissetmiş, boynuna kadar yorganı çekip toparlanmaya çalışmıştı. Cenkay, ellerinin titremesinden açamayacağını anlayınca yine telefonu hoparlöre verip uzattı. Bu yaptığı harekette ilerideki annesini merak etmesinin büyük payı da vardı.

“Annem”

“Ah yavrum nasılsın işte misin, sesin niye öyle geliyor hasta mısın yoksa…” Cenkay kıs kıs etmişti. Buse’nin heyecanlandığı ya da kızdığı zaman taramalı tüfek gibi konuşmasını kimden aldığı belli oldu. Buse, Cenkay’a ters ters bakıp;

“Yok annecim iyiyim işteyim ya ondan…”

“İyi, iyi ol kızım… Aslında ben Merve’yi aradım ama açmadı. Açıkçası çok da çaldırmadım. Aradıktan sonra seninle konuşsam daha iyi olur diye düşünüp, kapattım.

“Ne oldu anne bir sorun mu var?”

“Nasıl desem… Teyzen aradı. Eniştenin uzak akrabalarından birinin oğlu Merve’yle evlenmek istiyormuş. İstanbul’da yaşıyormuş. Enişten bu hafta bir görüşsünler demiş. Teyzen diyor ki şimdi ben ararım. Merve de her zaman ki gibi it gibi cırlar sonra kavga ederiz. En iyisi sen söyle babası Cumartesi görüşsünler diyor dedi.”

“Ama anne Merve evlenmek istemiyor, teyzem bunun neyini anlamıyor… Eniştem hikâye bunların hepsi teyzem yüzünde değil mi?” Bahar hanım sıkıntılı bir nefes verdi. O da ikizine çok kızıyordu. Şu kıza bir gün yüzü göstermediler diye içinden kinleniyordu. Ancak bu onların aile meselesiydi bir yere kadar karışabiliyordu.

“Kimmiş peki, neyin nesiymiş…”

“Valla tek bildiğim oğlanın adı Sabri, Pendik’te oturuyorlarmış. Ortaokul mezunuymuş ve maddi durumları çok iyiymiş. Sanırım ona yakın düğün salonları varmış. Bu çocuk işletiyormuş…”

“Anne ortaokul mezunu diyorsun ya…”

“Kızım bende dedim okumuş olsaydı bari diye ama teyzen ne olmuş okumamışsa bizim ki oku da başı göğe mi erdi. Babası öyle diyor buluşacak dedi kestirip, attı.”

“Tamam anne tamam ben Merve’yle konuşur sana haber veririm…”

“He yavrum, söyle Merve’ye bir kere görüşsün. Beğenmedim der şimdi buluşmayacağım diye tutturup, babasını kızdırmasın… Cuma akşam ikinizde bize gelin.”

“Anladım anne…”

“Hadi iyi haberlerini bekliyorum… Öptüm yavrum.”

“Ben de annecim…”

Buse’nin canı acayip sıkılmıştı. Kıza bir rahat vermiyorlardı. Tam Merve bu sefer mutlu dedikleri an bir şey çıkıyordu. Şimdi eniştem istediyse, asla karşı çıkamazdı. Buluşursa da Ali Buğra’yı ne yapacaklardı. Ben böyle olduysam Merve kesin karalar bağlayacak diye düşündü.

“Ne yapacaksın?” Cenkay’ın sorusuyla kendine geldi. Çırılçıplak yatıyorlardı. Omuzlarını silkti.

“Bilmiyorum… Tek bildiğim Merve yine çok üzülecek… Bin km uzaklıktan bile kıza hayatı zehir ediyorlar ya…”

“Teyzen neden böyle sanki üvey evladı…”

“Ah bir bilsek… Aslında kötü biri değildir ama evlatlarına ters ve sertken, ele çok iyidir.”

“Ali Buğra çıldıracak…”

“Ali Buğra’nın çıldırması umurumda değil Merve yine ailesine karşı gelemediği için hiç istemediği bir şey yapacak ve kendinden nefret edecek…”

“Koskoca kız neden yapıyor… Yapmasın…” Buse ters ters baktı. Tüm sinirini Cenkay’dan çıkarırcasına cırladı.

“Söylemesi kolay değil mi? Ben babama basbas bağırıp, karşı çıkarım ama Merve yapamaz… O öyle yetiştirilmedi eniştem ağzına sıçsa bile gıkını çıkarmıyor… Çünkü büyük ne derse haklıdır, mantığıyla büyüdü o ve bu kadar güçlü olmasına rağmen sırf saygısızlık etmemek için susuyor…”

“Tamam, sakin ol aşkım…”

“Anlamıyorsun Merve çok üzülecek…”

“Ali Buğra’yla ben konuşayım istersen bir de o sıkmasın Merve’nin canını…”

“Bilmiyorum akşam bir konuşayım Merve ne derse onu yaparız.”

Cenkay, Buse’yi daha çok kendine bastırdı. Daha sıkı sarılıp, saçlarına gömüldü. Kokusuna bayıldığı aşkından ayrılmak zor olsa da yataktan kalkmak zorunda olduklarını biliyordu.

“Hadi duş alalım da kahvaltıya gidelim…” Buse şaşkın şaşkın bakarak; yok artık gerçekten duş alalım mı dedi, diye düşünüyordu.

“Duş mu alalım…”

“Evet hayatım, asla itiraz kabul etmiyorum daha yarım saat öncesine kadar her zerreni ezberledim.”

“Cenkay sus ya…”

Resmen bütün vücudu kıpkırmızı olan kıza kahkaha atıp, kucakladığı gibi banyoya götürdü. Duşun altında bol bol öpüşerek yıkandılar… Kahvaltıya geldiklerinde ikisi de aç kurtlar gibi saldırdı. Eee sevişmek acıktırıyordu tabiii…

Cenkay öğleden sonra Buse’yi işe bıraktığında mutluluktan ayakları yere basmıyordu. Hemen abisini arayıp, barıştıklarını haber verdi. Nedense ilk abisiyle paylaşmak istedi. Akşam yemeğine de arkadaşlarıyla program yaptı. Hem Buse’nin haberine göre Ali Buğra’yla konuşurken Cihan ve Cihat’ta olsa fena olmazdı. Bir aydır sekreteri dahil herkesi canından bezdiren Cenkay iş yerine geldiğinde herkese gülücükler saçarak hal hatır sordu.

Akşam erkek erkeğe Cumhuriyet Meyhanesinde buluştular… Ali Buğra ve Cenkay’ın mutlulukları yüzlerinden belliydi. Cenkay, Buse’nin nasıl ona dünyayı zehir edeceğini anlatırken bile gülmesine sen hapı yutmuşsun oğlum diye dalga geçtiler… Buse hayatındaydı ya gerisi umurunda değildi. Akşam on civarında aşkından gelen mesajı okuduktan sonra derin bir nefes alıp, Ali Buğra’ya sabah ki telefon konuşmasını anlattı. Kulaklarından soluyan arkadaşını nasıl sakinleştireceklerini düşünürken Ali Buğra ayağa kalktı. Telefonu eline alıp öyle bir kükredi ki mekanda kim varsa ona baktı.

“Merveeeee! İstanbul’u başınıza yıkarım yine de senin o yavşakla buluşmana izin vermem… Anladın mı?”

 

Loading...
0%