@herdem6060
|
46. Bölüm “Merveeeee! İstanbul’u başınıza yıkarım yine de senin o yavşakla buluşmana izin vermem… Anladın mı?” Merve, Buse’yle konuştuğundan beri ağlamamak için kendini zor tutarken, Ali Buğra’nın telefonu ile cevap vermeden sessizce ağlamaya başladı. “Cevap ver bana…” diye Ali Buğra bağırmaya devam ederken, Merve ne diyeceğini bilemiyordu. Anlamıyordu, anlamayacaktı. Buluşmak zorundaydı. Yoksa babası bunu gurur meselesi yapar, sen beni ezdin mi? Okumuş olman benim sözümün üstüne konuşacağın, kafana göre hareket edeceğin anlamına gelmez. İşi gücü bırak Tokat’a dön derdi. “Ali’m lü…lütfen!” Ali Buğra Merve’nin ağladığını anladığında o kadar kötü oldu ki kükreyen aslan, kediye dönüştü. Kalktığı sandalyeye oturup, rakı kadehini kafasına dikip bir kere de bitirdi. Kafasını eğdi. Neden böyle oluyordu. Zaten mezhep sorunu yüzünden nasıl açıklayacaklarını düşünürken birde başka damat adayı çıkmıştı. Merve’ye bırak başka birinin dokunmasını bakmasına bile dayanamıyordu. Kıskançlık! Kıskançlık bütün bedenini esir alırken eli kolu bağlı kalmak kendini daha kötü hissetmesine neden oldu. “Ağlama, gülüşüne kurban olduğum ne olur ağlama…” “İs…istersen birkaç gün gö…görüşmeyelim.” “Ben oraya geliyorum.” Ali Buğra’nın ayaklanması ile dört koca adamımız da onunla birlikte apar topar mekandan ayrıldılar. Cenkay hariç hepsinin korumaları vardı. Gecenin erken bitmesine şaşıran ve ters bir şey olduğunu anlayan korumlar hemen toparlanıp, patronlarına yetiştiler. Hep birlikte Merve’nin evine geldiklerinde Ali Buğra’nın bir taşkınlık çıkarmaması için sürekli konuşuyorlardı. Ali Buğra kıskançlıktan o kadar delirmişti ki kimseyi duyacak halde değildi. Tek istediği Merve’yi görmekti. Ne demek birkaç gün görüşmeyelim bu sözlerinin acısını çok kötü çıkaracaktı. Ecem ve Gökçe’nin de evde olmasıyla küçücük salonda herkes ayakta bekliyor kimse konuşamıyordu. “Merve nerde…” “Odasında” Cevap veren Gökçe’ydi. Buse, oturun size kahve yapayım diye herkese yön verirken, Ali Buğra hala ayakta dikiliyordu. Arkasını dönüp, gidecekken Ecem kolundan tutup; “Ali Buğra kimseyle konuşmak istemiyor… Annesiyle tartıştı. İstersen biraz yalnız kalsın.” “Onu görmem lazım Ecem. İçeri girmeden sorarım eğer istemezse giderim…” Ecem’in Ali Buğra’nın sesindeki acıyla gözleri doldu. Allah’ım ne olur bu deli gibi seven iki yüreği ayırma diye dua ederken elini çekti. Yatak odasının önüne geldiğinde kafasını kapının camına dayadı. Kapıyı tıklattı. Merve’m diye seslendi. İçeriden ses gelmesini bekledi. Merve, Ali Buğra’nın sesini duyar duymaz yataktan kalkıp, kapıya geldi. Kapıyı açmaya, gözlerine bakarken ona buluşmak zorunda olduğunu söylemeye cesareti yoktu. Oda kafasını kapıya dayadı. Gitmesini bekledi. Ali Buğra kapının açılmayacağını anladığında içinden geldiği gibi konuşmaya başladı. “Kaşına gözüne değil, kalbine, yüreğine, sevdasına aşık olduğum kadın… Sana ne demem gerektiğini inan bilmiyorum… Kı…kıskançlıktan ölüyorum… Pişmanım çok pişmanım sana bu kadar geç kaldığım için… Ne, ne olur kapıyı aç o güzel gözlerinle bir kere bak bana, konuşmak istemezsen konuşma ama kendini esir…esirgeme benden… Benim huzurum senin kokun, benim mutluluğum senin dudakların… Sen benim için bir kadından çok daha fazlasısın… Bana verdiğin güvenle, benim için ettiğin sabırla bana olan sevginle ben sana yara açmışken, sen bana yar oldun. Sevgilim! Tam mutluyuz derken bir sorun çıkıyor bazen diyorum ki bu şehirde hatta bu ülke de sadece sen ve ben olsak… “ Biraz bekledikten sonra içeriden Merve’nin hıçkırık seslerinden başka bir ses gelmediğini duyunca daha kötü oldu. Kimsenin buna hakkı yoktu. O melek gibiydi kimseye kötü düşünmüyordu. O zaman herkes neden onu bu kadar üzüyordu. En çok da ben üzdüm diye pişmanlıkların dibini bulurken; “Biraz daha buradayım eğer beni görmek istersen… Seni seviyorum...” Ali Buğra gözyaşlarıyla bitirdiği konuşmasından sonra biraz daha bekledi. Umutları kırılarak geri döndü. Merve, Ali Buğra’nın her kelimesinde daha çok ağladı. Bugüne kadar babasına hiç karşı gelmemişti. Bu adam için dünyayı karşısına alırdı. Ancak ya babası yok derse ne yapacaktı. Biliyordu ki annesinin evde kalacak korkusuyla bu görücüler ortaya çıkmıştı. Çünkü babası bir defasında ona koca bulmaya çalışan akrabalara, Merve kimle isterse onunla evlenecek karışmayın demişti. Şimdi ne değişti de babası hiç istemediği biriyle görüşsün istiyordu. İçi yanıyordu kendiyle birlikte Ali Buğra’yı da yakmıştı. Peki! Ali Buğra’sız bir hayat olur muydu? Unutabilir miydi? Asla! O hayatında olmasa bile asla unutamazdı… Eli kapının anahtarına gidip, tık diye kilitti açtı. Fakat kapıyı açamıyordu. Ali Buğra kilit sesiyle durmuştu. Başını havaya kaldırıp, gözyaşlarını tutmaya çalıştı. Geri döndüğünde kapının yavaşça açıldığını gördü. Merve kapının arkasındaki duvara sırtını dayamış, Ali Buğra’nın içeri girmesini beklerken bile ona haksızlık yaptığını düşünüyordu. Kalbi korkuyla çarpıyordu. Ali Buğra, yavaşça içeri süzüldüğünde ilk makyaj masasında kendi resimlerinin olduğu abajuru gördü. Gel de bu kadına aşık olma dedi içinden… Kapıyı kapattığında kıpkırmızı gözlerle karşılaştı. Kollarından tutup, içine sokmak istercesine sarıldı. Merve hiç ağlamamış gibi tekrar hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında Ali Buğra’nın eli ayağı boşaldı. Bu kadını sadece güldürmek isterken hep ağlayacak bir şey olmasından nefret ediyordu. “Ağlama gülüm dayanamıyorum.” Diyor ama nasıl teselli edeceğini bilmiyordu. Merve’nin odasına ilk defa giriyordu. En az salon kadar büyük bir odaydı. Kocaman iki kişilik yatak, odayı tamamen kaplamıştı. Yan taraf da ki duvar tamamen elbise dolabıyla kaplanmışken; yatağın tam karşısında makyaj masası vardı. Abajuru gördüğünde tekrar gülümsedi. Merve’nin ağlamasının durduğunun sadece iç çektiğini fark ettiğinde, hafif ayrılıp abajuru gösterdi. “Bu ne zamandır var…” Merve abajura baktı. “Çok uzun zamandır var ama sadece üç haftadır açıkta duruyor.” “Neden bir çerçeve içinde değil de bu şekilde ya da dur dur bu resimleri nereden aldın…” Merve burnunu çekti. Hafif gülümsemek istedi. Bu abajuru tekne turundan birkaç gün önce yaptırmıştı. O gün ve ondan sonraki günlerde çok atmayı düşünse de eline almış ama ne günlüğüne nede bu abajura kıyamamıştı. “Tekne turu olan gün var ya o günden birkaç gün önceydi sanırım… Kararan yüreğimi sen aydınlat istediğim için yaptırmıştım. Dolabımın en dip köşesine saklamıştım. Resimlere gelince malum çok meşhuruz… Özellikle yalnız olduğun ve bakmaya doyamadığım bu dört resmi kaydettim telefonuma ve çok güzel oldular ” “Ah sevgilim, asıl sen benim karanlığımı aydınlatıyorsun…” Ali Buğra, Merve’yi yatağa doğru yönlendirip, sırtını başlığa dayayacak şekilde oturdu. Merve’yi de resmen üzerine yatırmıştı. Çenesini kadınının başına koyunca, nasıl konuşmaya başlaması gerektiğini düşünüyordu. “Cenkay’ın anlattıkları doğru mu?” “Hı hı” “Merve al eline bıçağı beni öldür ama benden seni ellerimle başka bir adamın yanına göndermemi isteme…” “Mecburum” “Nasıl mecbursun? Benim sevdiğim var. O zaten evlenmek istiyor benimle de ve kabul etme…” “Bu o kadar kolay mı sanıyorsun. Yakında yirmi yedi yaşına gireceğim ve bu zamana kadar ağzımdan tek bir erkek ismi çıkmadı. Şimdi nasıl söylerim pat diye zaten annem ağzına geleni saydı.” “Ailene ne dersen de asla izin vermem…” Merve kafasını kaldırıp, kaşlarını çattı. Zaten benim için yeteri kadar zorken daha fazla beni daraltmasının anlamı ne diye düşünürken kucağından kalkmak için doğruldu. Ali Buğra, huzurunun kızdığını fark ederek daha sıkı sarıldı ve uzaklaşmasına izin vermedi. “Ali Buğra bırak…” “Bırakmam, bırakamam… Şimdi bizimkiler arasa bir kızla buluşacaksın deseler sen izin verir misin? Beni de anla ben seni sağ gözümden sol gözüme kıskanıyorum.” Merve derin bir of çektikten sonra kafasını tekrar Ali Buğra’nın göğsüne koydu. Onu anlamadığımı mı sanıyor bu adam, tabi ki izin vermezdi oda başka kadının yanına gitmesine ama aralarındaki fark o ailesine karşı çıkabilirdi. Merve çıkmazdı, çıkamazdı. “Bunu senden gizli de yapabilirdim biliyorsun değil mi?” Ali Buğra anında kaskatı kesildi. Dişlerini sıkmaya başladı. Sessiz, sakin ve güven dolu sevgilisi arkadan iş çevirebilirdim mi diyordu. Tıslarcasına cevap verdi. “Peki! Ben öğrendiğimde ne yapmayı düşünürdün…” “Öyle bir riski göze alsaydım sana hiçbir şey söylemeden yapardım. Seninle aramızda gizli saklı bir şey olmasın diye söylettim zaten…” Ali Buğra rahatladı. İşte bu yüzden bu kadına aşıktı. Dürüsttü... Sadıktı… Merve’nin ailesine karşı çıkamayacağını idrak etmişti. Ne yapabilirdi onu düşünüyordu. Sevdiğin kadını ailesinin karşısında zor duruma düşürmeyeceksin senin saçmasapan kıskançlığın yüzünden ileride daha büyük sorunlarla karşılaşabilirsin diye bağıran iç sesine hak vermek istemiyordu. Her şekilde gözünün nurunu başka bir adama göndermek zor geliyordu. “Ne yapacaksın…” “Sen bana kızsan, küssen de o görüşmeye gideceğim. Beni anla demiyorum çünkü anlasan bile hak vermeyeceğini biliyorum. Yanımda Buket ve Buse de olacak... Anneme yalnız buluşmam dedim. Oda daha iyi kızlarla gidersin dedi.” “Ne zaman olacak bu siktiğimin görüşmesi” diye ilk defa Merve’nin yanında küfür etti. İçinde öyle fırtınalar kopuyordu ki aslında dünya yıkılsa, depremler olsa ve bir sorun çıksa da Merve o şerefsizin yanına gitmesin istiyordu. “Aşkım, bak gideceğim ama hiçbir şey olamayacak. Babama beğenmedim dersem zorlamaz beni… Babam vebalden çok korkuyor… Diğer kardeşlerimde de kimi istedilerse ona verdi. İki gün sonra senin yüzünden acı çekiyorum sebebim sensin baba demeyin bana der hep…” “O zaman bize de sorun çıkarmaz. Neden günlerdir babanı nasıl ikna edeceğim düşünceleriyle kafamı yediriyorsun Merve’m…” “O başka, onda babam izin verse bile çevre öyle baskı yapacak, öyle şeyler söyleyecek ki…” “Başlarım lan çevrenize, yıldım valla yıldım… Resmen on yaş yaşlandım ya…” Merve’nin gözleri doldu. Bu kadar çabuk mu bıkmıştı diye düşünmeden edemedi. Hem de daha hiçbir şey yaşamamışken, kimseyle mücadeleye başlamamışken bile öyle mi? Sesi titreyerek; “Bu kadar çabuk mu vazgeçiyorsun…” Ali Buğra kendine küfürlerin bin bir türlüsünü ederken sevdiğinin gözlerinde gördüğü hayal kırıklığıyla ateşlere düştü. “Öyle değil be gülüm… Ben seninle evlenip, mutlu olmak istiyorum… Hep seni güldüreyim istiyorum… Fakat sürekli bir şey çıkıyor ve sen üzülüyorsun… Senin üzülmene dayanamadığım için dedim. Hem bak ne diyeceğim…” Merve ne gibisinden bakmaya başladığında, Ali Buğra’nın iç sesi devreye girdi. Ulan eridin bittin… Kızın canı burnunda sen hala onun bal dudaklarının derdindesin diye kızıyordu. Ancak Merve söz konusu olduğunda Ali Buğra hiçbir şeyi önemser miydi? Merve, sevdiği adamın dudaklarına bakıp, nasıl kahve gözlerinin kararmaya başladığını an be an seyre daldı. Yutkunup durdu. Oda çok istiyordu ama böyle değildi işte ve gün geçtikçe bu adama hayır demek çok zor oluyordu. “Aşkım, hazır yatağındayken şu yatağın hakkını verip bir açılış yapsak.” sözlerini muzip bir gülümsemeyle bitirdi. Yavaş yavaş başları yaklaşırken, Allah’ım ne olur bu sefer bari inadı kırılsın, zalimin kızının yoksa benim ufaklık kuruyacak diye düşünüyordu. Merve birden elini kaldırıp, durdurunca benim çilem bitmemiş diye isyan bayraklarını çekti. Derin bir of çekip, Merve’nin konuşmasını bekledi. “Yatağın aç…açılışını yapalım öy..öyle mi?” Merve heyecandan kekelediği için kendine kızmakla meşgulken gülüşüne öldüğü adamının sabırsız cevabıyla istemsiz gülümsedi. “Evet” “Peki, cumartesi kızlarla buluşmaya gitmeme izin verecek misin?” Ali Buğra’nın saniyesinde kaşları çatıldı. Şimdi bu kız bana şart mı koyuyor diye düşünürken, belden aşağısı boş ver zaten kızlarla gidecekmiş… Hem sen izin vermesen de gidecek o yüzden özlediğin tene kavuş önce dese de kalbi izin vermiyordu. “Yaniii” Ali Buğra bedeninin isyanına rağmen kadınının ağzından açık açık duymak istiyordu. Bütün vücudu başka adamı düşünür düşünmez kaskatı kesiliyordu. Şuan kendini zor tuttuğunun da farkındaydı. Merve, ona sinirli sinirli bakan adamını nasıl ikna edeceğini düşünüyordu. Aklı fikri yatakta diye onu ima etmişti ama sanırım ters tepecek diye düşünürken yalvarma moduna girdi. “Aşkım bak ne olur senin rızanla gideyim. Kızlarda yanımda olacak söz veriyorum bir saniye bile yalnız kalmayacağım… Şimdi bu görüşmeye gitmezsem babam işi gücü bırakıp, Tokat’a dönüyorsun diyebilir… Ne olur bak ne dersen yapacağım…” “Ne dersem yapacaksın…” “Yani beni zorlamazsın dimi?” Ali Buğra tuttuğu gibi dudaklarına yapıştı. Resmen kızgınlığını dudaklarından çıkarıyordu. Merve daha önce böyle canını yakarak öpmediğini fark ettiğinde gözleri doldu. Bunu istemiyordu o daha önceki birçok öpücüğü gibi kızgınlık değil aşk istiyordu. Birden bire geri çekilince; “Ne istersem yapacak mısın…” Merve gözleri dolu sadece başını sallayabildi. Ali Buğra telefonunu çıkarıp, birini aramaya başladı. Merve’yi de göz hapsinden çıkarmıyordu. Aklındaki şeyi biran önce gerçekleştirmezse kadını elinden uçup gidecek gibi hissediyordu. “Erdem kapıya gel…” Telefonu Erdem’in yüzüne kapattı. Aşkını alnından öpüp yana kaydı. Ayağa kalktığında hala toparlanmaya çalışıyordu. Birazdan geliyorum diye odadan çıktı. Dış kapıya yöneldiğinde salonda arkadaşları ayaklandı. Herkese eliyle dur işareti yaptı. Ali Buğra’nın suratından hiç iyi şeyler olmadığını anlayan arkadaşları tetikte beklemeye başladılar. Erdem kapıyı tıkladığında nefesi içine fazla geliyor gibi nefesini verdi. Kapıyı açıp, kulağına eğilip biran önce halletmesi gereken konuyu söyleyip, en fazla bir saatin var diye ne kadar sabırsız olduğunu gösterdi. Yeniden Merve’nin yanına geldi. Kendine korkulu bakan bal gözlere tekrar daldı, gitti. Yatağa tekrar uzandığında hiç konuşmadan kadınını da göğsüne çekti. Ne olmuştu. Bu adam dışarı çıktığında ne yapmıştı. Zaten her şeye merak duyan yapısı vardı. Birde adamının bu gizeme donanması merak duygusunu hepten tavan yaptırmıştı. Ali Buğra ne oldu diye sorsun oda merakını gidersin diye ofladı, pufladı. Ancak yok Ali Buğra gözlerini kapatmış sakinleşmeye çalışıyor gibiydi. “Ali’m ne oldu?” “Ne olmuş?” “Erdem’e ne dedin.” “Birazdan öğrenirsin…” Merve oflayarak dudaklarını büzdü. O birazdan değil şimdi öğrenmek istiyordu. Bebeğim, oflayıp durma diye gözlerini açtığında dolgun bal dudakların nasıl büzüştüğünü görünce yine kendiyle mücadeleye başladı. Bu kadının her hareketi neden onu bu hale getirdiğini düşünürken telefonu çaldı. Merve’den gözlerini ayırmadan telefonu açtı. “Evet, Erdem… Hımmm! Tamam bekliyorum…” “Ne olmuş?” Bir kere daha şansını denedi. Bu adam ne yapıyordu. Ali Buğra kırmızı dudaklardan gözlerini çekerek, yandan gülümsemesini sundu. “Eğer o yavşakla buluşmana izin verirsem her şeyi yaparım dedin dimi?” Merve ne isteneceğini az çok tahmin ederek birkaç kere yutkundu. Sonra kafasını aşağı yukarı sallayarak cevap verdi. Çünkü konuşacak halde değildi. Bir tarafta Ali Buğra’yı kaybetme korkusu diğer taraftan yine değerlerine ihanet etme duygusu… “O zaman biraz daha sabret ve beni bekle…” Tekrar yatak odasından çıkınca arkasından gitmemek için kendini zor tuttu. Neden titremeye başladığına anlam vermeye çalışırken zil çaldı. Tam kapıyı açmış dışarı çıkacakken Ali Buğra seslendi. “Bebeğim lütfen odada bekle…” Kıpkırmızı olarak odaya geri döndüğünde yerinde duramayıp, zaten kıç kadar olan odada dolanmaya başladı. Odanın içinde öyle telaşlı yürüyordu ki ayağını dolabın kenarına vurdu. Acıyla inlerken kızların hepsi yüzlerinde değişik bir ifadeyle odaya girdiler… Hepsinin ifadesi bir garipti. Şaşkın mı mutlu mu olduklarını anlayamadı. “Ne oldu siz bari söyleyin…” Ağlamak üzereydi. Kızlar Ali Buğra’nın yaptığıyla o kadar şaşkındılar ki Merve’ye ne diyeceklerini bilmiyorlardı. Gökçe gelip arkadaşına sarıldı. Koktuğu çok belliydi. “Ali Buğra kendi söylemek istiyormuş.” “Kötü bir şey var söylemiyorsunuz değil mi?” dedi ve ağlamaya başladı. Kızlar hayır aksine iyi bir şey deseler de Merve inanmıyordu. Yatağa oturdu. Kimseyi dinlemiyordu. Ali Buğra içeri girdiğinde omuzları sarsıla sarsıla ağlayan aşkıyla şok oldu. Kızların yüzüne baktı. “Bebeğim neden ağlıyorsun?” “Ali’m kötü bir şey var ve bana sö..söylemiyorsunuz?” Ali Buğra gizemli olayım derken, sevdiğinin içine korkular saldığını yeni anlamıştı. Kızlar sessizce odayı terk ettiğinde, Merve’nin ellerini tuttu. “Aşkım! Kadınım! Ağlama dayanamıyorum.” Merve elini kurtarıp, kolunun tersiyle burnunu sildi. Gözleri dolu, gitmesinden korktuğu adamına bakmaya başladı. Merve’nin omuzlarından tutup, kendi göğsüne yaslandırdı. Sessiz ve duygu dolu bir şekilde konuşmaya başladığında tek isteği reddedilmemekti. “Biliyor musun aşkım, hiçbir insan öylesine girmiyormuş hayatımıza… Kimileri ceza, kimileri bela, kimileri imtihan, kimileri ise armağanmış… Sende benim hayatıma yaralarıma merhem, sevgisiz yüreğime aşk, karanlık tarafıma aydınlık getirmek için girdin. Biliyorum sana çok acı çektirdim, çok ağlattım. Fakat bundan sonra ki ömrümü seni güldürmek ve huzurla yaşatmak için önüne seriyorum.” Ali Buğra dizlerinin üzerine çöktü. Başını Merve’nin bacaklarına koydu. Parmaklarını tek tek tüy gibi öpmeye başladı. O kadar heyecanlıydı ki ve Merve’nin reddetmesinden ölesiye korkuyordu. Gözlerinden sevda akan kadınla bir kere daha emin oldu. Bu hayat Merve’siz olmazdı. Kim ne derse desin, kim karşı çıkarsa çıksın… O geleceğini sadece bu küçük kadında görüyordu. “Hastalandığımda doktorum, ağladığımda güldürenim, güldüğümde paylaşanım olur musun? Ömrüm, hayatım bundan sonraki yaşamımda içime huzur dolduranım olur musun? Benimle evlenip, çocuklarımın annesi kalbimin tek sahibi karım olur musun?”
|
0% |