Yeni Üyelik
47.
Bölüm

47. Bölüm

@herdem6060

47. Bölüm

“Hastalandığımda doktorum, ağladığımda güldürenim, güldüğümde paylaşanım olur musun? Ömrüm, hayatım bundan sonraki yaşamımda içime huzur dolduranım olur musun? Benimle evlenip, çocuklarımın annesi kalbimin tek sahibi karım olur musun?”

Merve öyle bir elini çekti ki Ali Buğra ödünün koptuğu şeyi duymak istemediğine karar verdi. Gözlerini sımsıkı kapatıp, birkaç saniye sonra açtı. Merve bir elini kalbine, bir elini ağzına koymuş sessizce ağlıyordu.

“Ali’m, ah Ali’m” diyor gerisi gelmiyordu. Bu hayattaki en büyük dileği kabul mü olmuştu yani… Ali Buğra gerçekten dizlerinin üstüne çökmüş ona evlenme teklifi mi ediyordu. Hayal ya da rüya değildir umarım diye düşünürken, keşke kızlar burada olsaydı. Beni bir cimcikleyin derdim diye içine dönmüş bir taraftan da mutluluktan ağlıyordu.

Ne güzel kelimeler kullanmıştı öyle aklına hayaline bu kadar güzeli gelmemişti. Yavaşça ayağa kalktı. Sevdiği adamın gözlerinin içine nasıl baktığının farkındaydı ama bir türlü evet ya da hayır diyemiyordu. Zaten hayır diyemezdi. Peki, evet demek için neyi bekliyordu. Ali Buğra’da ayağa kalktı. Gözlerine vurulduğu kadın hayır diyecekti anlamıştı. Bunu duymak istemiyordu. O yüzden yavaşça arkasını dönüp odadan çıkmaya karar verdi. Tam dönecekken, Merve boynuna atladı.

“Ali’m ben sana kurban olurum… Evet Ali’m evet… Ne olursa olsun, kim ne derse desin gücüm var artık… Yeter ki biz yan yana, can cana olalım”

Ali Buğra kolları yanlarda ne yapacağını şaşırıp, kaldı. O kadar çok reddedilmekten korkmuştu ki kabul görünce idrak sorunu yaşadı… Yaşamaya da devam ediyordu. Yavaş yavaş kollarını sevdiğinin beline doladığından, gözlerinden bir damla yaş aktı. Yanıyordu, yalnız bu kadın için çarpıyordu bu yüreği, yanındayken bile özlüyordu. Ölesiye sevdalısı, helali karısı mı olacaktı yani… Hala inanamıyordu… Merve’yi geri çekip, uzun uzun yüzünün her zerresine baktı. Gözlerine baktığında akan yaşlarla kendine geldi. Gözlerinden öpüp, yeniden içine sokarcasına sarıldı.

“Seni çok seviyorum çok… Dışarda bir imam bekliyor… Eğer bu gece karım olmazsan ölecek gibi hissediyorum. Allah’ın huzurun da helalim ol…”

Merve şaşkın şaşkın kaldı öyle… Bu gece mi olacaktı yani bu kadar hızlı mı? Peki, babasından onay almadan bunu yapması ne kadar doğruydu. Bugüne kadar hiç hak etmedikleri halde onların sözünden çıkmadın, ailen ne derse onu yaptın. Senin en büyük umutlarını, yarınlarını çalıyorlar anla artık… Daha bu akşam annen sana ağzına geleni sayarken acıyor muydu? Yirmi yedi yaşında bir kadın olarak artık hayatın senin sorumluluğunda ailen, el, çevre nereye kadar… En büyük dedikodu başka bir dedikodu çıkana kadar konuşulur kimse senin lafını, sözünü etmesin derken bu adamı kaybedebilirsin buna dayanabilir misin? Seni böylesine seven bir adamı kaybetmeye yaşarken ölmeye dayanabilecek misin diyen kalp sesiyle korkuları uçup, gitti. İçinden babam ne olur bana hakkını helal et dedi.

“Bu gece seninle evlendiğimde belki de arkamda ne ailem ne de destek olanım kalacak… Ben seninim Ali’m… Peki sen benim HER ŞEYİM olmaya hazır mısın?”

“Yavrum sana sahip olduğum geceden beri ruhum dahil her şeyimle seninim zaten… Gözüm de gönlüm de senden başkasını görmüyor…”

“Tamam! Bu gece senin karın olmaktan onur duyarım o zaman.” Ali Buğra öyle bir nefes aldı ki sanki üstünde tonlarca ağırlık varmışta üstünden atmış gibi… Merve’yi alnından uzunca öptü. Dışarı çıkıp, bir paket getirdi. Merve’ye uzatıp;

“Bunu giy aşkım ve bir akşam başında kırmızı bir örtü görmüştüm. Lütfen onunla da saçlarını kapatır mısın?” Merve kırmızı yazmamı nerden biliyor diye düşünürken, Ali Buğra tekrar gelip alnından öptü.

“Hadi ben çıkayım da, sen hazırlan…”

Merve paketi açtığında bembeyaz uzun bir elbise olduğunu gördü. Tamamen kapalı olan elbise gözüne gelinlik gibi geldi. Yatağın üzerine bırakırken kızlar odaya doluştu. Hepsi sarılırken, onun için ne kadar mutlu olduklarını gösteriyorlardı. Ecem;

“Merve adetli değilsin dimi canım…”

“Yok, iki gün önce bitti ama dün abdestimi aldım. Neden?”

“Adetliyken nikâh olmuyor diye biliyorum da…” Ecem gülüyordu. Hem de çok mutluydu? Merve’nin yanakları kızarmış, bu mahcup hali çok tatlıydı.

“Yeniden abdest alsam mı acaba?”

“Şart değil diye biliyorum ama bence yine de güzelce gusül abdestini al canım… Ya da dur hocaya soralım…”

“Ecem saçmalama ya bunu nasıl soracağız…”

“Ay ne var be bunda sorulmayacak! Utandığın şeylere bak...”

“Tamam, ben gidip abdest alayım…” Yatak odasından çıktığında dibindeki banyodan ayakları ve kolları çıplak abdest almış müstakbel kocasıyla karşılaşmak o kadar utanmasına neden oldu ki hemen kafasını eğdi. Bu adam neden bu kadar yakışıklı ya diye düşünürken, saçlarına konulan öpücükle biraz rahatladı. Ali Buğra hiçbir şey söylemeden yanından ayrıldı.

Merve abdest alıp geldiğinde, kızlar giyinmesine yardım ettiler… Ecem’in hiç tarzı olmamasına rağmen elbiseye bayıldı.

“Elbise çok kapalı ama müthiş durdu üzerinde canım” dedi. Merve aynadaki görüntüsüne baktıkça içi coşuyordu. Dolabından çıkardığı başörtüsünü saçları görünmeyecek şekilde kapattı. Hazırdı. Şimdi ne olacak diye düşünürken Buse geldi.

“Canım, hazır mısın? Bu arada senin şahidin Cenkay olacakmış uygun mu?”

“Ta..tamam hazırım… O…olur” O kadar heyecanlıydı ki normal konuşamıyordu. Nikah küçük odada kıyılacak şekilde oturmuşlardı. Ali Buğra’nın şahidi de Cihan olacaktı.

Merve odaya geldiğinde yüzünde bir gram makyaj olmadan başındaki kırmızı örtüyle gözüne o kadar eşsiz gelmişti ki… Ali Buğra’nın bütün bedeni yanakları kızarmış, ne yapacağını bilmez haldeki sevdiğiyle titrerken… Bu kadın benim demekten kendini alamadı. Dizlerinin üzerinde hocanın karşısına geçtiler.

“Kızım babanın ve senin adın nedir”

“Babamın adı Hurşit ve Merve” Aynı soruyu Ali Buğra’ya sorunca;

“Babamın adı Kadir, benim adımda Ali Buğra…”

Hoca elindeki kağıda yazmayı bıraktıktan sonra Merve’ye baktı. Bu çocuklar ne yapıyordu bilmiyordu ama karşısında heyecandan ölecekmiş gibi duran deli oğlanın sevdasına inandığı için resmi nikah olmadan dini nikah kıymayı kabul etmişti.

“Kızım Mehir olarak ne istersin…” Merve Mehir’in ne olduğunu biliyordu ama hayatta bir şey isteyemezdi. Göz ucuyla Ali Buğra’ya baktı. Ali Buğra, daha önce birçok boşanma davasına konu olan Mehir’e, Merve’nin ne olduğunu bilmediğinden cevap veremediğini düşündü. Sevdiğinin çaktırmadan ona bakmasını yakalayınca ondan yardım istediğini düşünerek sanki kendi de ilk defa duymuş gibi sormuştu.

“Hocam cahilliğimi mazur gör Mehir nedir?”

“Estağfurullah… Şöyle açıklayayım Mehir, erkeğin evlenirken kıza vermesi gereken altın, mal veya bir menfaattir.”

“Kızım ne istiyorsun…”

“Ben hiç, hiçbir şey istemiyorum efendim…”

“Olmaz kızım istersen nikâhtan sonra kocana geri bağışlayabilirsin ama şimdi istemelisin?”

“Benim bütün malım mülküm onun olsun hocam, hiç sorun değil.” Cenkay ve Cihan Ali Buğra’nın telaşlı cevabına kendilerini tutamayıp, gülmüşlerdi. Hoca kaşlarını çatsa da Merve’ye baktı.

“Şey, o zaman ben sadece on lira istiyorum…”

“Emin misin kızım?”

“Yok! Olmaz hocam, o zaman banka hesabına bir milyon lira yatacak ve evlenince taşındığımız ev karımın üstüne olacak…” Merve elini uzatıp, kolunu sıktı. Yapma çok fazla dercesine bakıyor ama yanlış anlaşılmaktan korktuğu için sesini çıkaramıyordu. Cihan’ın konuşmasıyla da hiçbir şey diyemeden nikâha geçildi.

“Hocam Mehir de tamamsa başlayalım mı?”

Ondan sonrası o kadar hızlı geçti ki; Kadir oğlu Ali Buğra’yı koca kabul ettin mi sorusuyla bile yaşadıklarının kendi hayali olduğunu düşündü. O kadar kendi alemine dalmıştı ki hangi ara başladı. Hangi ara bitti anlamadı bile ve şuan kocasıyla küçücük oda da yalnızdı. Ne yapması gerekiyordu ya da Ali Buğra neden hiçbir şey yapmıyordu.

Sevdiği adamı bu kadar sessizleşmiş görünce pişman olmasından korktu. Anlık yaptığı şeyden dolayı pişman mı olmuştu yoksa… İşte bu çok acı olurdu. Bir saat önceki adamdan eser kalmamıştı. Yavaşça yürüyüp, camdan bakan kocasının yanına gitti. Yanında durdu. Yanında olduğunu fark etmesi için bekledi. Hala fark edilmediğini anlayınca koluna dokundu. Çok zorlanmasına rağmen dayanamayıp, konuştu.

“Ali’m ne oldu?” Ali Buğra biran sıçrayarak güzelliğine vurulduğu karısına baktı. Karım derken bile göğsünün kabarmasının sebebini anlayamasa da Merve’nin arkasına geçip beline sarıldı.

“Özür dilerim.”

“Anlamadım! Ne için?”

“Seni kaybetmekten o kadar çok korktum ki senin ne hayal ettiğini düşünmeden oldu, bittiye getirerek hocanın karşısına geçirdim. Pişman mısın dersen asla değilim sen benim helalim oldun ya hiçbir şey umurumda değil… Beni sadece senin ileride pişman olman korkutuyor...”

Merve, kocasının neler düşündüğünü duyduğunda bu kadar içinin dolup taşmasına anlam veremiyordu. Bu adamın aşkına kaç defa daha şahit olacaktı. Onu sevene kadar varlığının bile neden olduğunu, bu dünyaya neden geldiğini sorguladığı çok olmuştu. Çünkü ne yaparsa yapsın annesi bile fazlalık gibi davranmıştı. Hep ben bu ömrü neden yaşıyorum aileme bile yaranamıyorum diye düşünürdü. Şimdi bu adam neyin pişmanlığından bahsediyordu.

“Ali’m! Yeter ki sen beni böyle sev ve sevmeye devam et… Ondan sonra da canımdan can iste ömrümden ömür…”

İçinden Allah’ım çok şükür böyle bir kadını bana yar ettiğin için diye dua ettikten sonra Merve’nin saçlarını öptü. Daha çok kendine bastırdı. Karısının nasıl heyecanlandığının, onun için nasıl titrediğinin farkında ve haklı gururunu yaşayarak sarılmaya devam etti.

“Önüne dünyaları sersem yine de az biliyorsun değil mi?”

“Hiçbir şey istemem kalbin, ruhun benim olsun yeter…”

“Sen şimdi benim karım mısın?” Merve gülümsedi. Biraz önce ki heyecanı ve gerginliği yok olmuştu sanki… Ali Buğra’nın sesindeki çocuksuzluk çok hoşuna gitti.

“Evet kocacım…”

“Oyyy o kocacım diyen dillerini yerim senin...” deyip karısını çevirip dudaklarına yapıştı. Bu sefer başka öpüyordu. Hayat arkadaşını, ömrünü günlerce benim olsun dediği sevdasını öpüyordu. Bu başkaydı hem de çok başka… Öyle bir şey olsun istiyordu ki öpücükleri her şeyi anlatsın… Ali Buğra’nın ne yüreğinde ne de teninde yangın kalmamıştı artık… Bu gece sevdiği karısı olduktan sonra bütün yangınları söndürülmüştü. Yüreğine yük olan, korku salan ne varsa bitmişti.

Ali Buğra, karısı kendini geri çekince, değişik seslerle itiraz etti. Ancak bu öpüşme devam ederse boyut değiştirip, Buse’nin yatağına gideceklerini anlayan Merve bunu istemiyordu. Bütün arkadaşları içerde iken böyle bir şey yaşayamazdı.

“Arkadaşlarımızın yanına geçelim mi?”

“Of neden Merve’m ya…”

“Ali’m lütfen herkes yanlış anlayacak şu odadan çıkalım artık…”

“Kim ne anlayacak aşkım… Bugüne bugün nikâhlı karımsın kime ne?”

“Ali’m lütfen şu odadan çıkmadıkça şey yaptığımızı düşünecekler ve ben utançtan öleceğim…”

Bu kadın daha önce onun olmuştu ve hala sevişmekten utanarak bahsediyordu. Merve’nin bu gece olacaklardan korktuğunu da anladı. Bu çok hoşuna gitti. Karısını biraz zorlamasında hiçbir sakınca görmedi. Ali Buğra otuz iki diş sırıtarak konuştu.

“Ne yaptığımızı düşünecekler…”

“Of ben seninle nasıl baş edeceğim be adam...” diyerek sinirle odadan çıktı. Salona girmeye utanıyordu. Tokat’ta eskiden gerdek gecesinden sonra ki sabah büyüklerin ellerini öpmek gibi adet vardı. Sanki şuan onu yaşıyorum ne oluyor bana ya diye düşünürken Ali Buğra gelip, elinden tuttu. Birlikte salona girdiklerinde herkesten alkış koptu. Tek tek sarılarak tebrik ettiler… Herkes o kadar mutluydu ki Merve yanlış bir şey yapmadım diye kendini sürekli ikna ediyordu. Cihat;

“Merve helal olsun… Bu hızlı çapkını nasıl deliye döndürdüysen adam resmi nikâhı bile bekleyemedi…”

Merve, arkadaşına yaptıklarından dolayı hala sinirli olduğundan sadece gülümsemekle yetindi. Ecem’e baktığında ilk defa ürkek bakışlar attığını gördü. Sanki bir şey olacak ve ona laf söyleyecek korkusu yaşadığı çok belli oluyordu. Hiçbir şeyden korkmayan, korktuğu konuları bile rahatlığının arkasına sığınarak belli etmeyen kızın haline bakınca içi acıdı. Buket geldi gözlerinin önüne ve şu hayatımı bir düzene sokayım, Erdinç pisliğinin de senin de hakkından geleceğim diye kinlendi. Şuan Cihat’ı düşman gibi görüyordu.

Ali Buğra, kanepelerden birine oturup, onun için şuan dünyanın en güzeli olan karısını sanki kaçacakmış gibi dibine oturttu. Ellerini bir dakika bile bırakmıyordu. Ecem’in getirdiği, çaylarını içerken Cenkay, nikâhta Mehir için Ali Buğra’nın neler söylediğini anlattığında Merve utanırken herkes kahkahalara boğuldu.

“Yalan mı bundan sonra neyim varsa, karımın, canımın…”

“Anneanneme nasıl açıklayacaksın merak ediyorum…” Cihat Ali Buğra’nın tek çekindiği kişinin babaannesi olduğunu hatırlatmasıyla kaşlarını çattı. Sırf saygıdan sözünün üstüne söz söylemezdi. Sonuçta sadece babaannesi değil aynı zamanda annesi olmuştu. O büyütmüştü ve bütün sevgiyi saygıyı hak ediyordu.

“Merve’m benim ya dünyayı sırtlasam yine de altından kalkarım. Sen merak etme kardeşim…” Bu cümleden sonra herkes ooo diye nidalar dökse de Merve’nin gözlerinden sevda akıyordu. Kocası ne kadar tatlı dilli olmuştu böyle aynen kendisi de Ali’m yanımda ya her şeyin altından kalkarım evelallah dedi içinden... Cenkay;

“Merve ben abimi aradım. Sana yarın için izin aldım.”

“Gerçekten mi kardeşim…” Ali Buğra öyle heyecanla konuşmuştu ki herkes tekrar gülümsedi.

“Teşekkür ederim Cenkay ama gerek yoktu…”

“Nasıl yoktu? Gülüm farkında mısın bu gece evlendik biz… Neyse arkadaşlar size doyum olmaz ben karımı alıp, gidiyorum. Cenkay, bu iyiliğini unutmayacağım…” diyerek öyle bir zengin kalkışı yaptı ki biran herkes bir şok yaşadı. Merve’nin kıpkırmızı olan yüzüne bakan herkes bir kere daha gülerek tebrik ettiler… Buse elinde bir çantayla gelince, Merve bir kere daha ay bunlar el birliği ile kalbime indirecek diye düşündü.

“Sağol baldan tatlı baldızım…” Ali Buğra, Buse’ye iltifat edince Cenkay hopladı.

“Hop, ağzının ayarına dikkat et evlendiğin günün canını almayayım kardeşim…” Buse ne oluyor bakışları attı. Bu erkekleri hiç anlayamayacaklardı. Cenkay’ın tehdit niteliğindeki sözlerine gülen Ali Buğra, Merve’yi kaptığı gibi arabasına götürdü.

“Cenkay neden milletin içinde öyle bir laf ettin…” diye sert çıkan Buse’nin yanına gelip sarıldı. Kulağına doğru eğildiğinde bilerek bir iki nefes verdi. Boynunda gezinen nefese hemen tepki veren bedenine kızarken, kaşlarını çatıp ters ters Cenkay’a baktı. Şimdi dudak dudağa olan çiftimizin heyecanı tavan yapmak üzereydi.

“Senin tadını sadece ben bilir, ben konuşabilirim kadın… “

“Cenkay baldan tatlı bir deyim farkında mısın?”

“Neyse ne umurumda değil… Bu gece benim misin yavrum ?”

Ali Buğra, evinin önüne geldiğinde beyazlar içinde ve boynunda bulunan kırmızı yazmasıyla tekrar tekrar sevdalandığı kadına heyecanlanan kalbine anlam vermeye çalışıyordu. Aylardır istediği şey yani güzel gözlüsü helali olmuştu. Yarından tezi yok hemen resmi nikâh işlemlerine başlamayı da kafaya koysa da şuan eve çıktıklarında Merve’nin onu reddetmesinden ödü kopuyordu. Arabadan inip, asansöre bindiklerinde kolunun altına çekti. Hafif gülümsedi. Kendi nasıl heyecanlıysa, Merve iki katı heyecanlıydı.

Neden böyle olduğunu düşünüyordu. Birçok kere yakınlaşmışlar hatta ilk görüşmelerinde birbirlerinin her şeyi olmuşlardı. Peki şuan bu kadar gerilmelerine sebep neydi… O zamanlar aşık olduğunu bile bilmiyordun. Ne yaparsan yap umurunda değildi. Ancak şimdi bu kadının kaşı kırışsa dünyan yıkılıyor. O yüzden yanlış bir şey yapmaktan korkuyor onu üzmek istemiyorsun diyen iç sesine teşekkürlerini yollarken eve girdiler…

Tüm İstanbul ayaklarını altındaki görüntüye aşık olan Merve, heyecanını bastırmak için camın yanına gitti. Ali Buğra’nın ondan neler istediğinin farkındaydı. Zaten bir aydır onu nasıl durdurduğunu ve durmasını istemediği halde bunda ne kadar zorlandığını bir Allah biliyor, bir kendi ama neden hazır hissetmediğini hissediyordu. Kocasıydı işte var mı ötesi… Neden sanki yabancı biriyle bir şey yaşayacakmış ve kötü olacakmış gibi korkuyordu. Gözlerini kapattı. Ali Buğra’nın onu izlediğinin farkındaydı ama konuşamıyordu işte… Bir süre öyle kaldıktan sonra beline sarılan kollarla benim yerim burası diye düşünmeden edemedi.

“Bunu söylerken inan kendimden nefret ediyorum ama hazır hissetmiyorsan ne kadar istersen beklerim… Yeter ki sen eskisi gibi rahat ol yanımda…” Aşkım ne olur bu gece senin olmak istiyorum de bana aklından tek geçen bu kelimelerdi. Bir dua gibi çıkan sözlerinden sonra Merve arkasına döndü.

Kulaklarına dolan sözlerle içinden halay çekmek istedi. Bu adam doğru adamdı. Bu adam onun adamıydı. Ellerini kaldırıp, yanaklarını tuttu.

“Ne kadar istersem bekleyeceksin öyle mi?”

Loading...
0%